
EMİN KORAMAZ MÜHENDİSLİK VE ŞEHİRCİLİK GÜNLERİNDE KONUŞTU
TMMOB İstanbul Öğrenci Komisyonları tarafından düzenlenen 9. Mühendislik ve Şehircilik Günleri kapsamında 26 Nisan 2018 tarihinde düzenlenen etkinlikte TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin KORAMAZ öğrencilerle Mühendislikte Meslek Emeği üzerine shobet gerçekleştirdi.
Makina Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Tolantı Salonu'nda gerçekleştirilen etkinlikte TMMOB Başkanı Emin KORAMAZ mesleki deneyimleri ve Birlik faaliyetlerinden hareketle mühendis emeğinin dönüşümü üzerine konuştu.
Etkinliğe katılan gençlerin ilgiyle dinlediği konuşmanın ardından konu hakkında görüş alışveriri gerçekleştirildi.
Emin Koramaz'ın Mühendislikte Meslek Emeği başlıklı konuşma metni şu şekilde:
Sevgili genç arkadaşlarım, hepinizi Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği yönetim kurulu adına selamlıyorum.
2010 yılında başlayan Mühendislik ve Şehircilik Günleri etkinliğinin 9 yıldır aksamadan devam den bir geleneğe dönüşmesine katkı veren TMMOB İstanbul Öğrenci Komisyonları’na çok teşekkür ediyorum.
Bugünkü konuşma başlığımız “Mühendislikte Meslek Emeği”. Takdir edersiniz ki ben akademik geçmişi olan birisi değilim, o yüzden bilimsel referanslara dayalı bir konuşma olmayacak benimkisi. Ben daha çok 40 yıla yaklaşan mesleki ve 30 yıla yaklaşan oda deneyimlerimden ve TMMOB ve bağlı Odaların yapmış olduğu profil araştırmalarından öğrendiklerimden hareketle kısa bir sunuş yapacağım. Sizlerin katkılarıyla daha verimli bir tartışma doğacaktır.
Değerli Arkadaşlar,
Hepinizin bildiği gibi Mühendis kelimesi Arapça kökenlidir ve geometri-ölçüm bilen kişi anlamına gelir. Avrupa’da ise mühendisin karşılığı olan kelimeler Latince’den türemiştir ve becerili-yaratıcı gibi anlamlara sahiptir. Yani bizim yaptığımız iş, hem bilmeye hem de bu bilgiyi uygulamaya, hayata geçirmeye dayalı bir meslektir. Mühendis kısaca, insanların ve toplumun sorun ve ihtiyaçlarına, bilimsel yöntemi ve tekniği kullanarak çözümler sunan kişidir. Mimar ve şehir plancısı da aslında farklı biçimlerde de olsa aynı amaca hizmet eder.
Mühendislik, insanın doğayla mücadelesinden doğmuştur. Doğanın ve çevrenin belirleyiciliğinden kurtulma mücadelesinde gelişen insan aklı ve becerisi zaman içerisinde kendi doğal çevresini biçimlendirebilme kapasitesine ulaşmıştır. Diğer canlılardan farlı olarak aletlerin kullanılmaya başlanması ve korunaklı yapıların inşa edilmesi zaman içerisinde soyut düşünmeyi, hesap yapmayı ve fizik kurallarını kendi ihtiyaçları doğrultusunda kullanılmasını beraberinde getirmiştir. İnsan toplumlarının hayatta kalma mücadelesinin ürünü olarak doğan mühendislik emeği, medeniyetin gelişmesiyle paralel olarak gelişmiş, çeşitlenmiştir. Bu süreç halen devam etmektedir. Yeni teknolojilerin ve yeni ihtiyaç alanlarının ortaya çıkmasıyla birlikte yeni mühendislik alanları da doğmaktadır. Bugün TMMOB’ye bağlı 24 oda altında 100’e yakın farklı mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığı disiplini bulunmaktadır.
Konumuz gereği mühendisliğin gelişimini uzun uzun anlatmayacağım. Mühendislik mesleği uzun yıllar boyunca insanların içinde bulundukları coğrafyanın ve doğal çevrenin ihtiyaçları ve insanların bilgi birikimleri uyarınca nesilden nesile aktarılarak gelişmiştir. Kimi toplumlar büyük yapılarda gelişmiştir, kimileri köprü yapımında, kimileri deniz alanında, kimisi askeri mühendislik alanında kendilerine ait gelenekler yaratmışlardır. Mühendisliğin hem nitelik hem de nicelik olarak sıçrama yaşadığı dönem ise hepinizin bildiği gibi, sanayi devrimiyle birlikte olmuştur. Sanayi devrimiyle birlikte endüstrileşmenin, kentleşmenin artması, nüfus yoğunluğun artması, mühendislik faaliyetlerinin de kitlesel ve sistematik bir bilgi haline dönüşmesine yol açmıştır. O dönemden itibaren Avrupa’dan başlayarak Mühendislik, usta-çırak ilişkisi olmaktan çıkarak, formel bir bilim haline dönüşmüş ve 18. Yüzyıldan itibaren mühendislik okulları açılmaya-yaygınlaşmaya başlamıştır. Kapitalizmin gelişmesiyle birlikte ilerleyen bu süreçte, iş bölümü ve teknolojik gelişme mühendis emeğinin gelişimi açısından önemli kavramlar haline gelmiştir.
Kapitalizmin yaygınlaştığı dönemlerden itibaren mühendisler sermaye ile emek arasında bir tür ara sınıf olarak konumlandırılmaya başlanmıştır. Mühendisler bu dönemde, bilim ve tekniği kullanabilme becerileriyle ilerleme anlayışının da taşıyıcısı olmuşlardır. Mühendislik mesleği toplumun genelini ilgilendiren, toplumsal gelişmeye hizmet eden bir faaliyet olarak görülmüştür. Mühendislik faaliyetinin gelişmişliği, ülkedeki teknolojinin gelişmişliğin, kapitalizmin gelişmişliğinin ve bütün olarak toplumsal gelişmişliğin ölçüsü haline gelmiştir. 18.-19. Yüzyılda ortaya çıkan ve teknolojik gelişmişlik ile toplumsal gelişmişliği aynı tutan bu anlayış bir biçimiyle hala yaygın olarak kabul görmektedir. Bununla birlikte mühendis emeğinin bu tablodaki yeri büyük oranda değişmiştir.
Sevgili Arkadaşlar,
Mühendisliğin ülkemizdeki gelişimi de yaklaşık bir yüzyıllık bir gecikmeyle de olsa benzer bir seyir izlemiştir. 18. Yüzyılın sonunda Osmanlı’da mühendislik eğitimi veren okullar kurulmuştur. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra çıkarılan yasalar ile farklı mühendislik ve mimarlık dalları bu eğitime dahil edilmiştir.
Tıpkı avrupadaki kapitalist ülkelerde olduğu gibi Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren ülkemizde de mühendisler bir modernleştirici akıl olarak görülüyordu ve devletten ayrıştırılamaz bir yapıdaydılar. Özellikle 1930’lı yıllardaki planlı sanayileşme döneminde devlet yatırımlarında istihdam edilen mühendisler, ülkenin kalkınmasından ve yeniden yapılanmasından sorumlu “devlet görevlileri” olarak görülüyorlardı. Zaten az sayıda olan mühendisler, “teknokrat” sıfatlarıyla ülkenin sevk ve idaresinde kilit rol oynuyorlardı.
Devlet ile mühendisler arasındaki bu sıkı bağ, mühendisleri bir tür devlet seçkini haline getirmişti. TMMOB’nin kurucu kadroları da bu seçkinci, bürokratik yapı içerisindeki mühendisler arasından çıkmıştır. 1960’lı yılların ikinci yarısına kadar varlığını sürdüren bu yapı, mesleki çıkarlarının ve statülerinin korunmasını her şeyden üstün gören bir anlayışın temsilcisi olmuştur.
1960’lı yılların ikinci yarısından itibaren hem ülke genelindeki mühendis ve mimarların profili hem de TMMOB’ye bağlı odaların yapı değişmeye başlamıştır. Hem 1961 Anayasası’nın demokratik hak ve özgürlükler konusundaki ilerici içeriği, hem de 1962 yılından itibaren benimsenen planlı kalkınma anlayışı, ülkenin ve mühendislerin kaderini yeni bir rotaya sokmuştur.
Toplumsal gelişmede planlama ve kalkınma fikrinin öne çıkması, mühendislerin de toplumsal duyarlılıklarının, sorumluluklarının gelişmesine neden olmuştur. Hem bu durum, hem de izlenen dışa bağlı ekonomik politikaların sonuçlarının mühendis ve mimarların ücretlerine ve yaşamına olumsuz yansımaları mühendislerin devlet yöneticileriyle değil, geniş toplum kesimleriyle daha yakın ilişkiler geliştirdiği bir dönemi başlatmıştır.
Bu dönem “Mühendislerin çıkarları” ile “devletin çıkarları” arasındaki açının büyümeye başladığı dönemlerdir. Mühendislerin statü sorunu başta olmak üzere her türden sosyal ve ekonomik talebi, hükümet tarafından görmezden gelinmiştir. Özellikle 1965 yılında kabul edilen “Özel Mühendislik Okulları” yasası sonrasında odaların ve TMMOB’nin mesleklerini koruma içgüdüsü öne çıkarak, o dönemde gelişmeye başlayan toplumsal hareketlerle daha yakın ilişkiler gelişmeye başlamıştır. Özel mühendislik okulu mezunlarının üye yapılmaması, bu okulların kapatılması için yürüyüşlere katılmak gibi daha önceki dönemde görülmeyen bir tavır gelişmeye başlamıştır.
Yine o dönemlerde dünyada ve ülkemizde sürdürülen bağımsızlık, demokrasi, devrim mücadelesinin getirdiği toplumsal uyanış bu dönüşümü tetiklemiştir.
1960’ların ikinci yarısında üniversitelerde yoğun olarak süren akademik-demokratik mücadelenin içerisinde olan kuşaklar mezun olup Odalara üye olduktan sonra 1970’li yılların başından itibaren TMMOB’ye bağlı odalardaki seçkinci bürokratik kadrolar tamamen yenilgiye uğramış, ilerici-devrimci mühendisler TMMOB’yi adeta yeniden kurmuştur.
Bugün TMMOB’nin taşıyıcısı olduğu toplumcu değerler, 1970’li yıllardaki toplumsal muhalefet hareketi içerisinde yükselen değerlerdir.
Dönemin demokrasiden, bağımsızlıktan, anti-emperyalizmden beslenen siyasal talepleri ile kalkınmadan, sanayileşmeden, üretimden yana mesleki talepler birleştirilerek TMMOB’nin toplumcu çizgisi ortaya çıkarılmıştır.
Sevgili Arkadaşlar,
Sizlerin de bildiği gibi 12 Eylül Darbesi, sadece ülke idaresine el koymakla kalmadı, Türkiye’nin toplumsal gelişimini de ayrı bir mecraya sürükledi. Anayasa’dan ekonomiye, resmi ideolojiden toplumun temel dinamiklerine kadar her şeyi baştan aşağı yeniden biçimlendirdi. O güne kadar topluma yön veren tüm örgütlü yapılar şiddetle bastırıldı ve toplum bütünüyle paralize edildi.
Bu toplumsal müdahalenin en önemli araçlarından birisi de uygulanan neoliberal politikalar oldu. Neoliberal politikaların egemen olduğu bu dönemin yeni modası “özelleştirme”, “kuralsızlaştırma” ve “ticarileştirme” gibi kavramlardı. Bütün bunların anlamı, 1930’lardan itibaren ülkede yaratılan tüm zenginliklerin, tüm yatırımların yerli-yabancı sermaye gruplarına devriydi. En son örneğini Şeker Fabrikalarının özelleştirilmesinde gördüğümüz bu anlayış hala devam ediyor. Topluma ait ne varsa, sermaye kesimlerine aktarılıyor.
12 Eylül sonrası uygulanan neoliberal politikalar, mühendislerin ekonomik ve toplumsal konumunu da baştan aşağı değiştirmiştir.
Neo-liberal politikalar, 1980’li yıllardan itibaren mühendislerin “nitelikli emek” vasıflarını görünmez hale getirmeye başlamıştır.
Mühendis emeğinin niteliksizleştirilmesini takip eden 2000’li yıllarda mühendislerin karşı karşıya kaldıkları yeni durum ise “işsizleşme” tehdidi olmuştur.
Üretim-yatırım-eğitim ve istihdam planlamasından kopuk bir şekilde açılan alt yapısı ve akademik kadrosu oluşturulmadan açılan üniversitelerle mühendis sayısının hızla artması bu durumu daha da tetiklemiştir.
Ülkede izlenen üretimden yatırımdan kopuk politikalar, bilim ve teknolojiye, teknolojik atılımlara gerekli desteğin verilmemesi, mühendislerin her türden teknik ayrıcalığını ortadan kaldıran bir düzeye erişmiştir.
Kamusal yarar ve kamu denetimi yerine azami kar dürtüsünün desteklenmesi sonucu, mühendislik hizmetlerinin sanayi, tarım, gıda, kent ve toplum yaşamına yönelik, bilimsel teknik temellerdeki kamusal, toplumsal hizmet niteliği aşındırılmıştır.
Sevgili Arkadaşlar,
Mühendis emeğinin değersizleşmesine neden olan bu uygulamalar AKP döneminde çok daha belirgin bir hal kazanmıştır. Bu uygulamaların başlıcaları şöyle sıralanabilir:
Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun, bugünkü adı Uluslararası İşgücü Kanunu ile yabancı mühendis ve mimarların ülkemizde karşılıklılık ilkesi olmaksızın denetimsiz, kayıt dışı yöntemle çalışmalarının önü açılmıştır.
4708 sayılı Yapı Denetim Kanunu ile devlet yapı denetim alanından çekilmiş, bu hizmeti de özel hukuk hükümlerine tabi, amacı kar etmek olan şirketlere devretmiş ve burada da asgari ücretlerle çalışan mühendis ve mimarlar yapı güvenliğinden sorumlu tutulmuşlardır.
Kamu İhale Kanunu 23 kez değiştirilmiş ve her değişiklikte mesleki kriterler mühendis ve mimarlar aleyhine düzenlenmiştir. Özellikle iş deneyim ve denetim belgelerinin mühendis ve mimarlar aleyhine değiştirilmesi meslek mensuplarını ihale süreçleri dışında bırakmıştır. Yabancı kilit personel mühendis ve mimarların meslek odasına üyeliği, denetimi kaldırılmış, beyan yeterli görülmüştür.
Kamulaştırma kanunu ile kamulaştırma bilirkişiliği mühendis ve mimarlara verilmiş iken, bu hüküm de yürürlükten kaldırılarak Sermaye Piyasası Kanunu kapsamında kurulan sermaye piyasasına hizmet eden, yani ipotekli gayrimenkulleri değerlendiren değerleme uzmanlarına terkedilmiştir.
Geçtiğimiz aylarda yasalaşan Bilirkişilik Kanunu ile bilirkişilik eğitim ve hizmeti de sermaye şirketlerine teslim edilmiş, bilirkişilik meslek haline getirilip şirketlerin emir ve talimatları altında çalışan ücretli kişilere teslim edilmiştir. Kanunda bilirkişinin bağımsızlığını ortadan kaldırmakla yetinilmemiş, yargı bağımsızlığı ve adil yargılanma ilkesi de ortadan kaldırılmıştır.
İmar ve Yapı Denetim yönetmeliklerinde yapılan değişikliklerle mühendis ve mimarların sicil ve üyelikleri tamamen “taahhüt”e bağlanarak denetimsizliğin önü alabildiğine açılmıştır.
Yatırımcı şirketlerin, çevresel ve sosyal maliyetleri üstlenmeyi istememesi nedeniyle Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinde yapılan değişiklikler ile büyük ölçekli projeler ÇED kapsamı dışında bırakılmaya çalışılmıştır. Kamusal bir hizmet olan Çevresel Etki Değerlendirme raporları hazırlama işi de “iktidarın seçtiği” özel şirketlere teslim edilmiştir.
Bütün bunların yanı sıra küresel sermayenin ve bağlı kuruluşlarının denetiminde uygulanan yeni liberal politikalarla ve özelleştirmelerle bizlerin varlık nedeni olan ülke sanayisi, madenlerimiz, tarım, hayvancılık ve ülke ormanları talan edilmiş meslek uygulama alanlarımız gün geçtikçe daraltılmıştır.
Bu süreç günümüzde 1600 TL asgari ücretle çalışan, esnek ve güvencesiz biçimde istihdam edilen mühendisler gerçeğini ortaya çıkarmıştır.
Esnek, güvencesiz çalışmaya dayalı sömürü biçimleri meslek alanlarımızı da kapsamıştır. İş güvencesine sahip olmamak, çalışma koşullarının giderek ağırlaşması, yetersiz ücret, işsizlik tehlikesi, sigortasız çalıştırılma, insan onuruna yaraşır emeklilik sürecini yaşayamama bunlardan bazılarıdır.
Meslektaşlarımız mesleki yetersizlik sorunları; siyasi baskı ile kadro atamaları, tayin ve sürgünler; fazla mesailerde ücret verilmemesi; fazla çalıştırma, iş saatleri ihlali; sosyal hak ihlalleri ve özlük haklarına yönelik sorunlar bugün meslek alanımızın en yaygın sorunları haline gelmiştir.
Sevgili Arkadaşlar,
Gördüğünüz gibi bir zamanlar toplumun en seçkin, en el üstünde tutulan kesimlerinden biri olan mühendisler, zaman içerisinde iş bölümünün en alt kademelerine kadar düşmüştür. Kriz dönemlerinde en kolay feda edilen kesim beyaz yakalı olarak tanımlanan mühendislerdir. Bunu biz özellikle 2001 krizinde çok yakından yaşadık.
Bizler TMMOB olarak mühendis emeğinin değersizleştirilmesine, kamusal niteliğinin görmezden gelinmesine, toplumsal gelişmeyle bağının koparılmak istenmesine karşı mücadele ediyoruz. Mesleğimize, meslek alanlarımıza ve geleceğimize sahip çıkmak 1980’li yıllardan beri en fazla kullandığımız sloganlardan biri oldu. Sizlerin de desteği ve katkısıyla bu mücadelemizi sürdüreceğiz.
Hepinize sabrınız ve beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.
EMİN KORAMAZ
TMMOB YÖNETİM KURULU BAŞKANI