EMİN KORAMAZ YAZDI: "GEZİ'Yİ SAVUNALIM"

26.03.2021

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, 26 Mart 2021 tarihli BirGün Gazetesi'ndeki köşesinde, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından el koyulan Gezi Parkı ve iktidarın hukuksuz tutumu üzerine yazdı.

GEZİ'Yİ SAVUNALIM

Laiklik ve cumhuriyetle hesaplaşma fikri, Türkiye’deki tüm Siyasal İslamcı akımların olduğu gibi AKP’nin de en önemli siyasal gündemlerinden birisi olmuştur. AKP’nin 18 yıllık iktidar pratiği bu iki temel prensibin ortadan kaldırılması, toplumsal dayanaklarının yıkılması üzerine kuruludur.

Eğitimden aileye, dış politikadan kültüre, sanattan mimariye kadar hayatın her alanında izlediği politikalar, cumhuriyet ve laiklik karşıtı fikirler etrafında şekillenmektedir. Bu fikirleri topluma empoze edebilmek için başta TV dizileri olmak üzere tüm ideolojik aygıtları kullanmakta, tarihsel gerçekleri kendi ihtiyaçları doğrultusunda eğip-bükmekte beis görmemektedir.

SEMBOLİK ZAFERLER

İslamcı partilerin yıllardır en büyük özlemleri olan Taksim’e yapılan cami, Ayasofya’nın ibadete açılması, Çamlıca’ya yapılan Cumhuriyet tarihinin en büyük camisi, ülkenin farklı yerlerinde inşa edilen Osmanlı-Selçuklu tarzındaki saraylar ve Neo-Osmanlıcılık diyebileceğimiz bir kültürel dayatma AKP’nin İslam temelli siyasal gündeminin en sembolik örnekleri olarak görülebilir.

AKP’nin tüm bu “sembolik zaferleri” aynı zamanda birer hukuk ihlaline dayanmaktadır. Kimi zaman kanunlar açıkça çiğnenerek, kimi zaman yargı kararları yok sayılarak, kimi zaman da hukuk kuralları ihtiyaca göre yorumlanarak elde edilen bu “zaferler”, parti kitlesinin gururunu okşadığı gibi, parti için de yeni hukuksuzlukların yolunu açmaktadır. AKP’nin bugün eriştiği kanun tanımayan, sınır gözetmeyen, açgözlü iktidarının yolu, başta anayasa olmak üzere ufalanarak çiğnenen hukuk kuralları ile döşenmiştir.

Erdoğan’ın 2011 yılında açıkladığı 2023 Hedefleri arasında önemli bir yeri olan Topçu Kışlası’nın inşası, AKP’nin nadir “sembolik mağlubiyetlerinden” birisi olarak Erdoğan’ın içinde uhde olarak kalmaya devam ediyor. Topçu Kışlası’nın yapılmak istendiği Gezi Parkı’na sahip çıkmak için İstanbul’dan başlayarak tüm ülkeye yayılan Gezi Direnişi’ne karşı bitmeyen öfkesinin kaynağında da, anlaşılan o ki, bu mağlubiyetin sembolik değeri yatıyor.

VAKIF OYUNU

Aradan geçen 8 yıla rağmen Gezi Direnişi Davası’nın tekrar tekrar açılması, Erdoğan’ın her konuşmasında sözün bir biçimde Gezi Direnişi’ne gelmesi ve Türkiye’deki her türden musibetin kaynağının Gezi Direnişi olarak gösterilmek istenmesi, Erdoğan açısından bu konunun henüz kapanmadığını belli ediyordu.

Geçtiğimiz hafta içinde alınan bir kararla Gezi Parkı’nın mülkiyetinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden alınarak Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne devredilmesi, Gezi Parkı’na ilişkin yeni girişimlerin olacağını gösteriyor.

Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yapılan açıklamada, hiçbir ikna edici belgeye dayandırılmasa da, özet olarak, İstanbul’daki pek çok tarihi yapının olduğu gibi, Gezi Parkı arsasının da aslında eski bir vakfa ait olduğu, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün de 2008 yılında çıkarılan Vakıflar Yasası uyarınca buranın yeni hak sahibi olduğu iddia ediliyor.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kaybettikten sonra İstanbul’la özdeşleşen tüm yapıların kontrolünü eline almak için ekstra bir efor harcayan, hatta Cenevizliler tarafından inşa edilen Galata Kulesi’ne bile “vakıf malı” diyerek el koyan iktidar, aynı hukuksuzluğu bu kez Gezi Parkı’nda da yapıyor.

GEZİ BİZİM, PARK BİZİM

Artık tüm Türkiye’nin bildiği gibi, Gezi Parkı İstanbul’un merkezinde yer alan ender yeşil alanlardan ve dinlenme mekanlarından birisi. Taksim Meydanı’ndan Dolmabahçe’ye kadar uzanan bir yeşil alan projesinin parçası olarak 1943 yılında açılan Gezi Parkı, İstanbul’un Cumhuriyet döneminde yapılan ilk parkı olma özelliğini de taşımaktadır. Yani Gezi Parkı hem şehir planlaması ilkeleri, hem tarihi, hem de ekolojik açıdan son derece önemli bir kentsel kimlik mekanıdır.

Üstelik 2013 yılından bu yana artık Gezi Parkı toplumsal mücadeleler tarihi açısından da önemli bir sembol haline gelmiştir. Bugün tüm karanlığıyla hayatımıza çöken AKP iktidarına karşı yükselen en büyük halk hareketiyle özdeşleşmiştir. Gezi Parkı’nı korumak bizim kente, tarihe ve kaybettiğimiz gencecik çocukların hatıraları nezdinde tüm topluma borcumuzdur.

İktidarın tüm düzenbazlığına ve saldırılarına karşı Gezi’yi savunmaya devam edeceğiz. Çünkü Gezi’yi savunmak sadece yeşili-doğayı değil aynı zamanda toplumsal olanı savunmaktır. Çünkü Gezi’yi savunmak sadece bugünü değil, geleceği de savunmaktır…