EMO: YARIN ÇOK GEÇ OLABİLİR!.. NÜKLEER ÇÖZÜM DEĞİL, TEHDİTTİR!

06.08.2019

Sekreteryası Elektrik Mühendisleri Odası tarafından yürütülen Nükleer Karşıtı Platform 6 Ağustos 2019 tarihinde Hiroşima`ya atom bombası atılmasının 74. yıldönümünde EMO'da nükleer silahlanma ve nükleer santrallara karşı halkımızı mücadele etmeye çağırmak amacıyla bir basın toplantısı düzenledi.

Toplantıya Elektrik Mühendisleri Odası (EMO), Jeoloji Mühendisleri Odası (JMO), Türk Tabipleri Birliği (TTB), Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) ve Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre İçin Sağlıkçılar Derneği (NÜSED) temsilcileri katıldı.

Toplantıda ilk olarak söz alan EMO Yönetim Kurulu Başkanı Gazi İpek, Türkiye`de son yıllarda nükleer santrallar konusunda yürütülen çalışmalara işaret ederek, "Ülkemiz insana, doğaya yabancılaşmaya başladı" diye konuştu. Emperyalizm ve küreselleşme ile sermayenin giderek azgınlaşması karşında mücadelenin önemini vurgulayan İpek, "İnsanlığın geleceğine duyduğumuz sorumluluk duygusu içinde elimizden gelen çabayı harcıyoruz" dedi.

Kaz Dağları`nda doğa katliamına yol açan altın madenciliği çalışmalarına da değinen İpek, "Tüm bunlar sermayenin hırslı, gözü dönmüş politikalarını gösteriyor. Bunlara karşı yürüttüğümüz mücadele uzun soluklu, bizler omuz omuza elimizden geleneği yapacağız" diye konuştu.

Toplantıda daha sonra NKP`nin ortak açıklaması TTB Merkez Konseyi Başkanı Sinan Adıyaman tarafından okundu.

Basın açıklaması şöyle:

YARIN ÇOK GEÇ OLABİLİR!..

NÜKLEER ÇÖZÜM DEĞİL, TEHDİTTİR!

Bugün Hiroşima`ya atom bombası atılmasının 74. yıldönümü. II. Dünya Savaşı`nda Hiroşima`ya yapılan atom bombası saldırısından dolayı 140 bin kişi, 3 gün sonra Nagazaki`ye yönelik saldırıda da 80 bin kişi yaşamını yitirmiştir. Radyoaktiviteye maruz kalan onbinlerce insan ise "hibakuşalar" olarak ömürlerini çeşitli sağlık sorunları ve bunlara eşlik eden toplumsal dışlanmayla geçirmek zorunda kalmıştır. İnsanlık tarihinin en büyük felaketlerinden biri yaşanmış, yüzbinlerce kişinin ölmesine, yüzbinlerce kişinin yaralanmasına, yine gelecek kuşaklara aktarılacak biçimde ileri yaşlarda görülen kanser hastalıklarına yol açmıştır. Bombaların atıldığı bölge geri dönüşü olmayan biçimde zarar görmüştür. Çok büyük yıkımlara neden olan nükleer silahlanma tutkusu, yaşanan onca yıkıma rağmen bugün halen hız kesmeden devam etmektedir. Canlılara zarar veren ama binaları fabrikaları yıkmayan nötron bombası geliştirilmiş, üretilen atom bombaları ve nükleer silahlar dünyanın dört bir yanına insanları hedef alacak biçimde yerleştirilmiştir. Ülkemizde var olan üslerde de varlığını kazara öğrendiğimiz nükleer silahlar bulunmaktadır.

Nükleer silahlar, emperyalist ülkeler tarafından birbirlerine ve tüm dünyaya karşı baskı ve tehdit aracı olarak kullanılmaktadır. Bir yarışmaya dönüşen nükleer silah üretimi ve tüm dünyanın güya güvenlik amacıyla nükleer füzelerin hedefi haline getirilmesi, 1987 yılında ABD ve SSCB arasında yapılan orta menzilli nükleer ve konvansiyonel füzelerin ortadan kaldırılması anlaşması (INF) ile durdurulmuştu. Bu yıl önce ABD`nin ardından Rusya`nın INF`den çekilmesi ve ABD`nin yeniden nükleer füze üretmeye başlayacağını ilan etmesi hepimizi endişelendirmektedir. Dünya yeniden bir nükleer savaşta ya da bu füzelerin üretimi sırasında yaşanabilecek kazada büyük yıkımlar ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Nükleer silahları ortadan kaldırmak yerine nükleer silah sahibi olarak eşitlenme ya da güvenlik oluşturma tercihleri, nükleer silaha sahip olma çılgınlığının tüm dünyaya yayılmasına neden olmaktadır. Bu çılgınlığı sonlandırmak üzere 2017 yılında Bi̇rleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu`nda kabul edilen Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması, üye ülke parlamentoları tarafından da derhal imzalanarak nükleer savaş tehlikesine son verilmelidir.

"Nükleer silah avcılığına" da soyunan emperyalist devletlerin yıllar önce Irak, günümüzde ise İran`a yönelik politikaları sonucu, Türkiye`nin de içinde yer aldığı Ortadoğu`da sıcak savaşlar hiç bitmemektedir. Bu savaşlarda seyreltilmiş uranyum içeren bombaların kullanıldığı iddiaları ise hiç soruşturulmamakta ve genellikle inkar edilmektedir. Seyreltilmiş nükleer madde içeren silahların etki ettiği insanlarda yarattığı ani ve ileri dönem etkileri ise ne yazık ki bilinmemektedir, araştırılamamaktadır.

Nükleer silahlarla yürütülen savaşlar ve acı sonuçlarına rağmen nükleer silaha sahip olma çılgınlığına kapılan ülkelerden biri de Türkiye`dir. Nükleer enerji santralı projeleri ile üzeri örtülen bir nükleer silahlanma sevdası, "teknolojik gelişim" olarak topluma dayatılmaya çalışılmaktadır.

Nükleer savaş olmasa da bugüne kadar Çernobil ve Fukuşima`da yaşanan felaketler nükleer santralların radyasyon yayması bakımından nükleer silahlarla benzer sonuçlara neden olarak tehlike boyutunu tüm açıklığıyla gözler önüne sermişken nükleer santral kurulması ısrarını anlamak mümkün değildir. Nükleer santral teknolojisi pahalı, riskli, kirlidir. Türkiye`nin bugün enerji açığı olmadığı gibi tam tersine arz fazlası sorunu vardır. Dolayısıyla enerji politikalarıyla ilgisi olmayan tamamıyla siyasi bir tercih olan nükleer santrallara ülkemiz mecbur değildir. Enerji açığımız olsa dahi nükleer santrallar büyük riskler barındırdıkları için bir alternatif olarak görülemez. Dünya nükleer santrallardan uzaklaşırken, Türkiye`de geleceğimizi tehlikeye sürükleyecek bir nükleer santral macerasına girilmesi kabul edilemez.

Nükleer santralların gerçeklerine rağmen Çernobil Nükleer Felaketi‘ne yol açan nükleer santralı inşa eden ve işleten Rusya menşeili Rosatom firması tarafından Mersin Akkuyu`da, gazetelere yansıyan haberlere göre "ağır ihmallerin olduğu" nükleer santral inşaatı hızla sürdürülmektedir. "İnşaatın temelinde çatlaklar oluştuğu, uygun olmayan zeminin deniz suyuyla dolduğu, Rusya`da soğuk hava şartlarına göre projelendirilen çalışmanın, Mersin gibi sıcak bir bölgeye uygun şekilde optimize edilmediği" iddia edilmektedir. Elektrik Mühendisleri Odası, çatlak iddiasıyla ilgili olarak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı`na iki kez yazı yazarak bilgi istemiş, ancak hiçbir yanıt alamamıştır. Santralı 2023`e yetiştirme telaşıyla acele eden iktidarın, bilimsel verileri, mühendislik ilkelerini ve saha gerçeklerini göz ardı ettiği görülmektedir.

Unutulmamalıdır ki nükleer santralların en büyük risklerinden biri atık problemidir. Radyoaktif atık için kesin, bilinen, uygun ve kabul edilebilir bir arıtma yöntemi yoktur. Dünya üzerinde hiçbir yerde nihai depolama tesisi yapılamamıştır.

Hiçbir proje yaşamın kendisinden daha önemli değildir. Akkuyu Nükleer Santralı inşaatı derhal durdurulmalı, kamuoyunda büyük endişelere yol açan iddialara karşılık derhal detaylı bir çalışma başlatılmalı ve Akkuyu`ya teknik inceleme heyeti kabul edilmelidir.

Bünyesinde birçok meslek odası, sendika ve gönüllü kuruluşun yer aldığı Nükleer Karşıtı Platform (NKP), yıllardır yürüttüğü çalışmalarla, nükleer teknolojinin, kapitalizmin kar hırsı içerisinde dünyamızı bir mahvoluşa doğru sürükleyecek santral ve nükleer silahlanma yarışı için kullanılmasına karşı çıkmaktadır. Hiroşima ve Nagazaki başta olmak üzere nükleer silahlarla yaşamlarını yitiren ve bugün hala nükleer kirlenmenin acısını genetik olarak taşıyan canlara karşı sorumluluğumuzun bilinciyle tüm dünyaya ve TBMM`ye ve hükümete sesleniyoruz; insan eliyle yaratılan ölümleri durdurmak elimizde…

Tüm savaşlara son verilsin, derhal barış istiyoruz.

Nükleer silahlar imha edilsin.

Nükleer silah geliştirmeye son verilsin.

Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması tüm ülkelerce onaylansın.

Nükleer santrallar kapatılsın.

 

NÜKLEER KARŞITI PLATFORM SEKRETERYASI

ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI

6 Ağustos 2019