GAP VE SANAYİ KONGRESİ

26.10.2007

"Sayın Konuklar, Sevgili Arkadaşlar,

Öncelikle, ülkemizde son günlerde ciddi boyutlara ulaşmış, saldırı ve olaylara ilişkin 22 Ekim‘de söylediklerimizi burada bir kez daha ifade etmek istiyorum. Şunları söyledik:

Yıllardır ölümden, acıdan ve gözyaşından başka hiçbir şey getirmeyen çatışma, saldırı ve gerilimler son günlerde giderek tırmandırılmaktadır. Bu saldırılarda yaşamını kaybedenlerin acısını yüreğimizde hissediyor ve ailelerine başsağlığı diliyoruz. Bölgede barış, Türkiye‘de barış ve dünyada barışı savunan biz mühendis mimar ve şehir plancıları silahların konuştuğu yerde defalarca; barışın sesinin duyulamayacağını dile getirdik. Bir kez daha yineliyoruz ki; sıkılan her kurşun, atılan her bomba, patlayan her mayın ülkemizdeki barış içinde bir arada yaşama umuduna vurulan bir darbedir. Her türlü çözüm için öncelikle PKK koşulsuz silahları bırakmalıdır. Siyasi iktidarca bir arada kardeşçe yaşamı mümkün kılacak demokratik adımlar atılmalı, ülkemize barış iklimi getirilmelidir. TMMOB bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bu konudaki duyarlılığını ve çabasını inatla sürdürecektir.

Evet, sevgili katılımcılar, bütün Türkiye‘nin acılarının dinmesini dileyerek ve inadına ve her zaman yaptığımız barış çağrımızı burada bir kez daha yineleyerek sözlerime başlamak istiyorum:

Makina Mühendisleri Odamızca düzenlenen V. GAP ve Sanayi Kongresi‘ne ben de hoş geldiniz diyorum.

Hepimiz biliyoruz ki, mühendislik esas itibarıyla bilim ve teknolojiyi insanla buluşturan bir meslek. Odağında insanın olduğu bu meslek onurlu bir meslek. Ama bu meslek aynı zamanda odağında insan olduğu için sorumluluğu çok olan bir meslek. Mühendislerin zorunlu üyelikleri olan TMMOB‘nin de buna göre sorumlulukları çok fazla olmaktadır. Önce bunun altını çizmek gerekiyor.

Biz bir yandan insana ve insanlığa karşı işlenmiş suçlara karşı çıkıyoruz, öte yandan da insana ve insanlığa olan sorumluluğumuzu biliyoruz ve sorumluluklarımızın gereklerini yerine getirmeye çalışıyoruz. Öte yandan, bir yandan da üyelerimizin haklarınızın elde edilmesine, taleplerinin gerçekleşmesine yönelik çabalarda bulunuyoruz.

Ama öte yandan biz sorunlarımızın toplumun ve halkın sorunlarından ayrı tutulmayacağını da biliyoruz. Sıkıntılı, sancılı ve sorunlu bir ülkede yaşıyor olmanın tüm sonuçları mühendis kimliğimizle birlikte yurttaş kimliklerimiz dolayısıyla gene bizi buluyor. Bunun için yazdıklarımızın sonunda, kamuoyuna duyurularımızın sonunda, mitinglerde, alanlarda, kürsülerde mutlaka sözlerimizi "Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiçbirimiz" diye bitiriyoruz.

Bu örgüt mesleki demokratik kitle örgütüdür. Bu örgüt demokrat ve yurtsever karakterdedir. Bu örgüt emekten ve halktan yanadır, antiemperyalisttir, yenidünya düzeni teorilerinin, ırkçılığın ve gericiliğin karşısındadır. Bizi bağlayan bu sözlerdir. Yol haritamızın kenar çizgileri bunlardır ve bunlar bizim kırmızıçizgilerimizdir.

Toplumsal ve örgütsel sorumlulukların gereği sıkıntılı, sancılı, sorunlu bir ülkede var olan bir meslek örgütü sorumluluğuyla TMMOB, karanlığa karşı aydınlığı, savaşa ve işgale karşı barışı, eşitsizliğe karşı adaleti, linç kültürüne karşı kardeşliği, sermayeye karşı emeği, baskıya ve zora karşı özgürlüğü savunmaya emek ve meslek örgütleriyle birlikte Türkiye demokrasi mücadelesinin en ön saflarında yer almaya, neo liberalizme, gericiliğe ve ırkçılığa karşı mücadele bayrağını yükseltmeye, insanımıza ve hepimize her zaman dayatılan "Kırk katır, kırk satır" ikilemine karşı başka bir dünya, başka bir Türkiye, bir yaşam mümkün demeğe, aydınlık bir Türkiye için sözünü söylemeye devam edecektir.

Neden bunları söylemek durumundayız? Bunun yanıtını bulunduğumuz noktadan dünya ve Türkiye nasıl görünüyor? Sorusuna vereceğimiz cevapta bulabiliriz sanırım.

20‘nci yüzyılın son 20 yılından beri artık küreselleşme, entegrasyon ve globalleşme kelimeleri çok sıkça kullanır oldu. Kapitalist küreselleşmenin ideologları, artık dediler ki, 20‘nci yüzyılın son 20 yılından beri artık her şey küresel ilişkilerin bir parçası haline geldi. Dolayısıyla, farklı ideolojiler ortadan kalktı, farklı sınıf çatışmaları artık yok. Dünyanın bu aşamasında artık insanlarımıza barış, demokrasi, katılım, hoşgörü, üretim, birikim ve tüketim dolu, çevreye duyarlı küreselleşmiş bir yenidünya düzenine girdiği müjdelendi. Dünya artık endüstri toplumundan, bilgi toplumuna, iş gücü ağırlıklı teknolojiden yüksek teknolojiye, ulusal ekonomiden dünya ekonomisine, merkezi yönetimden yerel yönetime, kurumsal yardımdan kendi kendine yardıma, kısıtlı seçeneklerden çok çeşitli seçeneklere doğru hızlı bir değişim içinde olduğu vurgulandı. Bütün kelimeler insanın kulağına hoş gelen kelimelerdi.

Çok taraflı yatırım anlaşmaları, Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Toplantıları, Avrupa Birliğinin bizatihi kendisi, NAFTA ve benzeri oluşumlarla küreselleşmenin, kapitalist küreselleşmenin pratikte örgütlenmeye başlandığı bir dönem yaşandı. Ancak, şimdi geldiğimiz noktada hepimiz biliyoruz ki, sermayenin küreselleşmesiyle, kapitalist küreselleşmeyle dünya halklarına barış, adalet, kardeşlik, özgürlük değil, aksine daha fazla yoksulluk, daha fazla işsizlik, daha fazla açlık ve daha fazla savaş getirdi. Biz söylüyoruz ki, kapitalist küreselleşme bugün Orta Doğudadır, Irak‘tadır, kapitalist küreselleşme bugün Türkiye‘de kapitalist küreselleşmeye uyum adı altında emeğin aleyhine çıkartılan uyum yasalarındadır.

Küresel emperyalist sermaye, devletin sosyal nitelikli görevlerden arındırılması ve sermayenin önündeki engellerin kaldırılarak devletlerin yeniden yapılandırılmasını dayatmaktadır ve bu durum GAP projesini de etkilemektedir.

"Küreselleşme-yerelleşme" ve merkezi devlet yapılanmaları ile planlı merkezi ekonomilerin desantralizasyonu/merkezsizleştirilmesi şeklinde ifade edilebilecek olan bu süreç, bölgesel kalkınma dahil kalkınma ve planlama yaklaşımlarını dışlayıcı "uyum yasaları" eşliğinde ülkemize dayatılmıştır. Bunun doğrudan bir sonucu da entegre bir proje olan GAP‘ın tamamen uluslararası güçler ve piyasa güçlerine terk edilmesi olacaktır.

9. Planda deniyor ki: "Küreselleşme süreci, yerel dinamikleri doğrudan etkileyerek, yerel ve bölgesel kalkınma açısından yeni şartlar ve fırsatlar ortaya çıkarmaktadır. Küresel rekabet koşulları altında kendileri birer rekabet birimine dönüşen şehirler ve bölgeler, dinamiklerini ve potansiyellerini değerlendiren uygun stratejiler çerçevesinde ve bütün kesimleri kalkınma sürecine katan iyi yönetişim modellerini hayata geçirerek daha hızlı bir gelişimi yakalama şansına sahip olmuştur."

"Küreselleşme, kent ve bölgelerin rekabeti, yönetişim ve sürdürülebilir kalkınma". Bu günün dili oldu.

Biz, küreselleşme kimin, hangi güçlerin küreselleşmesidir biliyoruz. "Sürdürülebilir kalkınma" kavram veya deyişinin de, küreselleşme taraftarlarınca az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin kalkınma süreçlerini emperyalist bir içerikle denetlemelerinin demagojik bir aracı olduğunu da biliyoruz. Günümüzde kamu işletmeciliği ve hizmetlerinin tasfiyesi, "özelleştirme" ve "doğrudan yabancı yatırım"lar ile kamusal varlıklara yok pahasına el konulmakta, "bağımsız üst kurullara dayalı denetim" ve "yönetişim" uygulamaları ile ulus ötesi şirketler ve uluslararası finans sermayesinin doğrudan denetimi altına sokulmasına dayalı "yeni sömürgeleştirme" biçimleri geliştirilmektedir. Yönetişim de kamunun tasfiyesi ve piyasa lehine yönetsel biçimleri ifade için kullanılmaktadır. Bunu biliyoruz.

Tüm bunların GAP‘a yansımasına baktığımızda şunları söylemek yanlış olmayacaktır:

GAP‘ın esasen tarıma dayalı bir sanayi öngördüğünü unutmazsak, tarımdaki önemli değişimler bir kez daha ürkütücü olmaktadır. 1990‘da tarımın Türkiye genelinde gelirdeki payı % 17 iken 2006‘da % 9‘a düşmesinin nedenlerini açıkça görme yükümlülüğümüz bulunmaktadır. Yine tarımda 2001 yılında Türkiye genelinde istihdam % 37 iken 2006‘da % 27‘ye düşmüştür.

Son dönemlerde gerek tarım kesimi bünyesinde gerçekleşen dönüşümler, gerekse iç ve dış ekonomik koşullarda meydana gelen değişiklikler, geleneksel tarım politikalarını etkisiz hale getirmiştir. Ülke genelinde uygulanan "Doğrudan Gelir Desteği (DGD)"ne dayalı tarım politikaları bir çözüm olamamıştır. Bölgede yoğun bir şekilde iç ve dış göçlerin yaşanması, köy boşaltmalar, et ve süt sanayindeki özelleştirmeler nedeniyle hayvancılıktaki gerileme had safhaya ulaşmıştır.

2002-2006 dönemi yatırımlarında Doğu ve Güneydoğu‘ya ülke genelindeki genel yatırımlardan ancak % 9 pay düşmesi ve bölgenin en önemli sanayi kenti olan Gaziantep çıkıldığında ise GAP bölgesinin yatırımlardan ancak % 2,20 pay düşmesi çok hazindir.

Bölgede sermaye verimliliği artışının işgücü verimliliğinin artışından geride kalması da GAP açısından hayli düşündürücüdür.

GAP kapsamında bugüne kadar yapılması ve tamamlanması gereken arazilerin sulanması, tarım, hayvancılık, istihdam, eğitim, alt yapı, sağlık, çevre, kültür ve yerel hammaddeleri kullanabilecek sanayi yatırımları gibi entegre projenin bütününü oluşturan kısımlar planlananın çok gerisinde kalmıştır. Projenin 2010‘a uzatıldığı ve bunun da gerçekleştirilemeyeceği düşünülürse; proje kapsamındaki hedeflerin bugünkü politikalarla gerçekleşme olasılığı bulunmamaktadır.

GAP bölgesi hidroelektrik potansiyeli ve üretimi ile ülke ihtiyacının % 25‘i bölgeden karşılanırken elektrik kilowat/saat fiyatı Türkiye ortalamasının üzerindedir. Bölge sanayisi enerji yetmezliğinden, altyapı eksikliğinden ve pahalı tarifeden dezavantajlı olarak etkilenmektedir. Bölgede kişi başına tüketilen enerji miktarı ise ülke ortalamasının altındadır. Öte yandan bölgedeki enerji kaybının nedeni, iletim hatlarının eski ve yetersiz olması ve alt yapı eksiliğidir.

Su politikalarının ülkemiz ve bölge açısından öneminin yanı sıra, uluslararası stratejiler açısından taşıdığı öneme karşın, sulamadaki başarısızlık bölgenin çok yönlü emperyal çıkar ve amaçların cirit attığı bir alan olmasına da neden olmaktadır.

Değerli katılımcılar,

Bunlar ve detayları bu kongrede epeyce konuşulacaktır. Biliyorum. Ben bitirirken şunları da sizlerle paylaşmak istedim:

30 yılı aşan bir geçmişi bulunan ve başlangıçta sulama ve hidroelektrik enerji üretimine yönelik bir proje olan GAP‘ın 1998 yılında entegre bir projeye dönüştürülmesinin hemen ardından 1999 yılından beri topladığımız GAP ve Sanayi Kongrelerinin saptadığı birçok sorun ve ürettiği birçok öneri vardır. Ne yazık ki iktidarlar bu çözüm önerilerine karşı günübirlik politikalar dışında herhangi bir adım atmayıp, küreselleşmeye uyum yasalarını ardı ardına çıkararak tarımdan sanayiye, bankacılığa dek dışa bağımlılığımızı artırdılar. Ama biz, kongrelerde dile getirdiğimiz saptama ve önerilerdeki meşruiyet ve isabetlilikten hareketle çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bugünkü kongrenin dayandığı zemin de burasıdır. TMMOB ülkemizi, bölgemizi ve GAP‘ı ele güne bırakmamak, kaptırmamak için çaba sarf etmeye devam edecektir.

Bölgenin kalkınması ekonomik ve sosyal açılardan planlanmalı ve kamu etkin bir şekilde devreye girmelidir. Bölgeye yönelik kamu harcamaları ciddi bir şekilde artırılmalıdır. Kamu iktisadi işletmeciliği yaşama geçirilmelidir. Kamu eliyle ivedilikle bir sanayileşme süreci başlatılmalıdır.

Geniş ve sulanabilir nitelikteki tarım arazileri yanında GAP bölgesi su kaynaklarının Orta Doğu‘ya ulaşım açısından elverişli konumu, dikkatle izlenmeli ve bölge barışına hizmet edecek tarzda değerlendirilmelidir.

Toplumsal refah ve huzurun sağlanması ve sosyal yaşamın yeniden düzenlenmesi ancak barışçıl demokratik bir ortamda gerçekleşebilecektir. GAP projesine katılımcı bir boyut kazandırılması, bölge sanayisinin gelişmesi, bölgesel kalkınmanın sağlanması, toplumsal refah ve huzurun sağlanması ve sosyal yaşamın yeniden düzenlenmesi ancak barışçıl demokratik bir ortamda mümkündür. Dolayısıyla ülke demokrasisinin istikrarlı bir zemine oturması için yapısal reformlar gerçekleştirilmeli, silahlar susmalı, bölgenin özgün sorunlarına ilişkin insani, demokratik çözümler oluşturulmalıdır. Bölgede tüm olumsuz koşullar ortadan kaldırılmalı; Kürt sorunu ve bölgenin özgün sorunlarına insani, demokratik çerçevede çözümler üretilmelidir. TMMOB bunun gerçekleşmesindeki görev ve sorumluluklarının bilincindedir.

Bu duygu ve düşüncelerimizle, kongrenin başarılı geçmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum."