“İMAR AFFI” DÜZENLEMESİ GERİ ÇEKİLMELİDİR

09.05.2018

TBMM gündemine getirilen torba yasa içerisinde bulunan imar affı düzenlemesine ilişkin olark TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz 9 Mayıs 2018 tarihinde bir basın açıklaması gerçekleştirdi.

“İMAR AFFI” DÜZENLEMESİ GERİ ÇEKİLMELİDİR

Siyasi iktidar seçim tarihinin belirlenmesinin hemen ardından seçim yatırımı olarak önceden programlandığı belli bir dizi girişimde bulunmuştur.

Bu girişimlerden birisi de iktidar tarafından “imar barışı” olarak adlandırılan tasarıdır.

Ülke genelinde yaklaşık 13 milyon konutu ilgilendiren, mülkiyet ve imar sorunu olan, ruhsatsız ya da imar mevzuatına aykırı olarak eklentiler yapılmış yapıları kapsayacak olan tasarı kamuoyuna “imar barışı” olarak yansıtılmakla birlikte, gerçekte bir imar affıdır.

İmar affı kanun tasarısı ile 31.12.2017 tarihinden önce ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı olarak yapılmış yapılara 31.12.2018 tarihine kadar başvurulması halinde, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve yetkilendireceği kuruluşlar tarafından Yapı Kayıt Belgesi verilecek; bu belgeye sahip olan kaçak yapılar iskân alabilecek, su, elektrik ve doğalgaz bağlanabilecek, önceden alınmış yıkım kararları ve tahsil edilemeyen idari para cezaları iptal edilecektir.

Tasarıya göre, müktesep hak oluşturmadığı ifade edilen Yapı Kayıt Belgesi, yapının yeniden yapılmasına veya kentsel dönüşüm uygulamasına kadar geçerli olacaktır. Yani, Yapı Kayıt Belgesi düzenlenen yapılar ancak yenilenmesi durumunda yürürlükte olan imar mevzuatı hükümlerine uygun hale gelebilecektir.

Tasarı, hazineye ait taşınmazlar üzerine inşa edilmiş olan taşınmazların Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na tahsis edilmesini, Yapı Kayıt Belgesi sahipleri ile bunların kanunî veya akdi haleflerinin talepleri üzerine bu taşınmazların Bakanlıkça rayiç bedel üzerinden doğrudan satılmasını öngörmektedir.

Ülkemizde, 1950’li yıllardan itibaren uygulanan neoliberal ekonomik politikalar sonucu, kentlere yönelen kontrolsüz ve hızlı göç ve beraberinde gelen kaçak yapılaşma hazine arazilerinin işgaliyle başlamış daha sonra tarım alanlarına, kıyılara, ormanlara, meralara, yaylak ve kışlaklar ile doğa koruma alanlarına doğru genişlemiştir.

Kaçak yapılaşma bugün artık sadece yoksulların tercihi değil rant peşinde koşanların da başvurdukları bir yöntemdir.  Bu durumun başlıca müsebbibi ise, 16 yıldır topluma, insana, çevreye saygı duymayan şehircilik ve kentleşme politikaları uygulayan; ekonomik darboğazı, kent topraklarını ve doğal kaynakları pazarlayarak aşmaya çalışan; planlama ve imar mevzuatı ile getirilmiş olan düzenleyici kural ve sınırlandırmaları ekonomik gelişimin önünde engel olarak gören siyasi iktidardır.

Cumhuriyet döneminde 14 kez imar affı çıkarılmıştır. Bu aflar toplumda kanun dışı uygulamaların bir şekilde yasallaştırılacağı algısının pekişmesine neden olmaktadır. Halen ülkemizdeki yapı stokunun %60'ının kaçak yapıdır.

Sağlıklı kentleşmenin ve güvenli yapılaşmanın birinci derecede sorumlusu olan iktidar, mülkiyet, yapı grubu ve yapı sınıfı gibi idari ve teknik konuları mal sahibinin beyanına bağlayan tasarı ile   bilimi, tekniği ve uygulayıcıları olan mühendis, mimar ve şehir planlama mesleklerini inkâr ettiği gibi vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini de yok saymaktadır.

Bu tasarı ile imara aykırı, çevre ve doğa tahribatına neden olan ve en önemlisi de yeterli mühendislik hizmeti almadığı için olası depreme dayanıklılık bağlamında riskli yapılar devlet eliyle meşrulaştırılmakta, hukuka uyan vatandaşlarımız cezalandırılırken, kural tanımayanlar ödüllendirilmektedir. Oysa topraklarının tamamı deprem riski altında olan ülkemizde, deprem nedeniyle ortaya çıkan toplumsal ve ekonomik kayıplar karşısında, ciddi tedbirler alınması gerekmektedir.

Tasarıda, deprem riski taşıyan kaçak binaların yasallaştırma bedellerinin, deprem riski taşımayan binaların üretimi için kullanılması öngörülmektedir. Üzerine yapılan arsa ve yapı maliyet bedelinin %3’ü oranında alınacak “yasallaştırma” ile 13 milyon civarında olduğu ifade edilen kaçak yapıdan toplanacak para miktarının büyüklüğü ortadadır. Bu dahi, depreme karşı alınan önlemlerin aslında ne denli samimiyetsiz olduğunun ve esasen krize giren inşaat sektörü üzerinden yeni rantlar elde etme hesapları yapıldığının açık göstergesidir. Siyasi iktidar, yandaş inşaat firmalarına yeni imar alanları açmak için altyapı hazırlamaktadır.

Gelen tepkiler üzerine İstanbul Boğaziçi sahil şeridi ve öngörünüm bölgesi ile Tarihi Yarımada içindeki bazı alanlar imar affı kapsamından çıkarılmıştır. Ancak tarihi ve kültürel açıdan zengin bir coğrafyada kurulu ülkemizde, özellikle de sahil şeritlerinde kaçak yapılaşmaya maruz kalan daha nice tarihi sit alanı bulunmaktadır.

Öte yandan bu tasarı ile Birliğimiz ve bağlı Odalarımız tarafından açılan davalarla iptal edilen planlar ve ruhsatlar hukuki kazanımlara rağmen yasallaştırılacaktır. Bu düzenleme, siyasi iktidarın ustalık döneminde uygulamaya koyulduğu “hukuksuzluğun hukukunu oluşturma” politikasının bir devamıdır.

Siyasi iktidara sesleniyoruz;

Bugüne kadar yaşanan süreçler göstermiştir ki, kentlerimizde en büyük tahribatı yaratan, en büyük yıkımları yaratan, kentlerimizi yaşanamaz hale getiren yasadışı düzenlemelerin başında imar afları gelmektedir.

Çıkarılan tüm imar afları gibi bu imar affı da; seçim döneminde, ekonomik gelir ve oy elde etmek amacı ile gündeme getirilmiştir.

Çıkarılan tüm imar aflarında olduğu gibi bu imar affı da; toplumsal adalet ve barış duygusunun zedelenmesine, yasalara ve uygulayıcılarına olan güvenin sarsılmasına yol açmaktan öteye gidemeyecektir.

Vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini seçim odaklı hesaplarınıza alet etmeyin ve derhal bu tasarıyı geri çekin.

Emin Koramaz
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı