İŞÇİ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KONGRESİ/2-4 ARALIK 2011/ANKARA
İşçi Sağlığı ve Güvenliği Kongresi
2-4 Aralık 2011
Değerli Konuklar,
Sevgili Arkadaşlar,
Hepinizi Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu adına sevgiyle, saygıyla, dostlukla selamlıyorum.
Ben öncelikle, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda emeğin ve demokrasinin seslerinin birleştirilmesini ve burada hepimizin buluşmasını sağlayan arkadaşlarıma, Düzenleme ve Danışma Kurulumuza, görüşlerini bizimle paylaşacak bilim insanlarına, uzmanlara ve emeği geçen tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Kongre konumuz olan ve işçilerin, emekçilerin yaşamlarını doğrudan etkileyen işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda bir çalışma yapmak, tartışmasız olarak bugün içinde bulunduğumuz ülke koşullarında oldukça önemlidir. Ancak, belirtmek isterim ki kongre konusu kadar kongre bileşenleri de aynı derecede büyük bir öneme sahiptir. TMMOB olarak, bu bileşenlerin ortak sorunlarımız etrafında ortak adımlar atmasını, geleceğimizin kazanılması ve eşit, özgür, demokratik bir Türkiye‘de insanca yaşamı mümkün kılacak olan umudun yeşermesi açısından önemli görmekteyiz.
Sevgili Arkadaşlar,
AKP iktidarı döneminde siyasal alanda artan baskı, toplumsal alanı kuşatan cemaat ağları ve ekonomik alanı biçimlendiren neoliberal politikalar ile bir bütünlük içermektedir. Son otuz yıl boyunca emperyalizmin yeni sömürü politikalarına göre şekillenmiş, küresel kapitalist sistemle bütünlenmiş olan bugünkü ekonomik ve sosyal yapılanma; içinde barındırdığı sorunlarla birlikte yeni sorunlar üretmeye devam etmektedir. Özelleştirmeler, esnekleşme, taşeronlaşma gibi uygulamalar ile süren piyasacılık, vahşi kapitalizmin özellikle emek alanında yarattığı tahribatı giderek büyütmektedir. İşçi sınıfının uzun yıllar süren mücadelesi ile kazanılmış sosyal haklar gasp edilirken, çalışma yaşamında da buna paralel bir gerileme yaşanmakta ve vahşi sömürü koşulları altında hayatta kalmak dahi tesadüflerden ibaret bir hale gelmektedir.
Oysa bu gasp edilen haklar, insanlığın seyrüseferinde etle, tırnakla, sayısız canların fedasıyla kazanılmıştır. Bunun içindir ki, İnsan Hakları Bildirgesi‘nde sosyal güvenlik bir hak olarak ifade bulmuştur. Yoksulluk sorunu ve güvenlik arayışının sonucunda ortaya çıkmış olan bu hak, ülkemizde 1961 Anayasası ile somutlaşmıştır. Anayasa, sosyal güvenliğin tüm bireyler için bir hak, bunu gerçekleştirmenin ise Devletin görevi olduğunu belirtmesine ve bu yönde yasal düzenlemeler olmasına karşın bu hak tıpkı erken kapitalizm döneminde olduğu gibi işçi ve işveren arasındaki bir sorun olarak görülmeye devam edilmektedir.
Oysa devletin, iş kazaları ve meslek hastalıklarına ilgisini anlamak için kayıtlı iş yerlerinde yaşanan iş kazalarına bakmak dahi yeterlidir. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) rakamlarına göre dünyada her yıl yaklaşık 2.200.000 kişi iş kazaları ve meslek hastalıklarından dolayı hayatını kaybetmektedir. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) istatistiklerine göre, ülkemizde her yedi dakikada bir iş kazası olmaktadır. Her 10,8 saatte bir çalışan hayatını kaybetmekte ve her 5,5 saatte ise bir işçi sürekli iş göremez şekilde sakat kalmaktadır.
İş kazalarının en yoğun yaşandığı yerler ise toplam işyeri sayısının %98‘ini oluşturan, 50‘den az işçi çalıştıran işletmelerdir. Bu işyerlerinin ortak özelliği de İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulu, işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı, işyeri hemşiresi veya sağlık memuru bulundurma zorunluluğundan muaf tutulmuş olmasıdır. Öte yandan, esnek ve kayıt dışı çalışmanın oldukça yaygın olduğu ülkemizde bu rakamların gerçekte daha yüksek olduğu da düşünüldüğünde nasıl bir durumla karşı karşıya olduğumuz rahatlıkla görülmektedir. İşçiler ve emekçiler açısından ölüm riski ifade eden bu gerçeği ne yazık ki AKP iktidarı umursamamaktadır.
Bugün yaşadığımız pratikte işçi sağlığı ve iş güvenliği alanı tam bir pazar, aktörler de tacir konumuna getirilmiştir. İş güvenliği mühendislerinin eğitimi "ticari kuruluşlara" devredilemeyecek kadar ciddi bir iştir. Kamu düzeni, güvenliği ve sağlığını ilgilendiren bu konunun kamusal hizmet anlayışı ile ele alınmadığı müddetçe çözümü olanaklı değildir. İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda "Önce insan" anlayışının dışındaki her türlü düzenleme yanlıştır.
Çalışma hakkı, temel insan hakkıdır. Ancak, bu hakkın ağır çalışma koşullarında, kaza riski ile burun buruna bir durumda tek başına kullanılması hiçbir anlam ifade etmemektedir. Çalışanın beden bütünlüğünü ve sağlığını bozacak etkilerden işyerinin arındırılması çalışanlar açısından bir haktır. Bu kamusal bir sorumluluktur ve bu nedenle devlet de bu hakkın korunmasında ve kullanılmasında asli sorumludur.
Sevgili Arkadaşlar,
Özelleştirme, taşeronlaştırma ve sendikasızlaştırmanın hakim olduğu, ucuz işgücü ve ucuz maliyete dayalı esnek, güvencesiz çalışmanın yaygınlaşması sürdüğü müddetçe iş cinayetleri de yaşanmaya devam edecektir. Bozulması ve yeniden kurulması gereken gidişat bunun tam da kendisidir. İş cinayetlerinin kader olmadığı bir ortamın sağlanmasının yolu da ancak Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği‘nin de dahil olduğu emek ve meslek örgütlerinin, konu ile ilgili sistemin politikalarına ortak bir biçimde müdahale etmesinden geçmektedir.
TMMOB sorumluluğunun bilincindedir ve sorumluluğunun gereklerini yerine getirecek inanca ve kararlılığa sahiptir.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Mehmet Soğancı
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı