İZMİR İKK'DAN DÜNYA METEOROLOJİ GÜNÜ AÇIKLAMASI

23.03.2007

TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu, 23 Mart Dünya Meteoroloji Günü dolayısıyla bir basın açıklaması yaptı.

23 MART DÜNYA METEOROLOJİ GÜNÜ

Son yıllarda özellikle küresel ısınma ile birlikte dünya, ciddi bir iklim değişikliği yaşamaktadır. Şöyle ki yaklaşık 20 bin yıl önce sona eren buzul çağından sonra dünya ortalama sıcaklığı 5 °C artarken son yüzyılda ortalama sıcaklık yaklaşık 1 °C artmıştır. Kutup buzulları hızla erimektedir. Kutup buzullarının erimesine bağlı olarak deniz seviyesi son yüzyılda yaklaşık 15 cm. yükselmiştir.

Bu değişikliklere bağlı olarak, sıcaklık ve yağış ve rejimindeki ani ve kalıcı değişiklikler, bitki, hayvan hatta insan göçlerine neden olacaktır. Kutup buzullarının erimesine bağlı olarak deniz seviyesindeki yükselme kıyı şehirlerini ve ada ülkelerini tehdit edecek ve tüm dünya gibi ülkemiz
üzerinde de çok önemli ekolojik, sosyo-ekonomik ve sosyo-politik etkileri olacaktır.

Bu sonuçların nedeni olan küresel ısınmanın en büyük sorumlusu insan aktiviteleri sonucunda fosil yakıtların kullanımına bağlı olarak atmosfere salınan (başta karbondioksit (CO2) olmak üzere) sera gazlarıdır. 1800‘lü yılların başında CO2 konsantrasyonu yaklaşık 280 ppm iken, 1990‘da bu değer yaklaşık 350 ppm; günümüze gelindiğinde ise yaklaşık 380 ppm değerine ulaşmıştır.

Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Sekreterliği tarafından hazırlanan ve 1990 - 2004 yılları arasında sera etkisi yaratan gaz emisyonu oranlarına göre 40 ülkenin değerlendirildiği raporda Türkiye açısından çarpıcı sonuçlar yer almaktadır. Türkiye‘nin, söz konusu süreçteki gaz emisyonu %72.6 oranında artarak birçok ülkeyi geride bırakmıştır. Bunun nedenleri arasında; Türkiye‘de, 1990‘lı yıllardan sonra hızla büyüyen sanayi sektöründe, çevre öncelikli yeni teknolojik yatırımların yapılmaması, fosil enerji kaynaklarına bağımlılık ve ulaşımda yanlış politikaların hızla yaygınlaşması, toplu taşımacılık ilkesinden giderek uzaklaşılması sayılabilir. Ancak, yine aynı raporda yer alan sera gazı emisyonu miktarlarına bakıldığında ortaya farklı bir tablo çıkmaktadır.

Türkiye‘de, 2004 yılında atmosfere bırakılan karbondioksit oranı yaklaşık 300 milyon ton iken, en büyük sera gazı salınımına neden olan ABD‘nin yıllık CO2 emisyonu 7 milyar ton civarındadır. Bu değer şu anki yıllık toplam emisyonunun yaklaşık % 30‘una karşılık gelmektedir ki bu da dünyanın en fazla sera gazı emisyonu yayan ülkesi olduğunu göstermektedir. Ancak fosil kaynaklara sahip bölgeleri işgal ederek kontrolü altına almaya çalışan ABD, dünya pazarındaki yerini korumak, ekonomik büyümesini devam ettirmek ve işsizlik yaratmamak gibi nedenler öne sürerek, geçtiğimiz yıl yürürlüğe konulan Kyoto Protokolü‘ne yine taraf olmamaktadır.

Daha fazla tüketimin bir refah göstergesi olarak sunulduğu ekonomik sistemde, en yüksek sera gazı emisyonuna sahip ülkenin taraf olmadığı Kyoto Protokolü vb. araçlarla küresel ısınmanın olası etkilerinin en aza indirilip indirilemeyeceği tartışmalıdır. Öte yandan, Kyoto Protokolü‘nde öngörülen mekanizmalardan biri olan emisyon ticareti, gelişmiş kapitalist merkezler arasında rekabete de aracı olabilmektedir. Kirliliğin, iklim sorununun metaya dönüştürülmesi ve pazar ekonomisine katkı sağlayacak duruma getirilmesi ise önemli etik bir sorun olarak değerlendirilmelidir.

Sera gazlarının emisyonunu kontrol etmek amacıyla bir çare olarak sunulan Kyoto Protokolu iklim değişimini önlemeye yönelik yöntemleri içermektedir. Ancak uygulama sözkonusu olduğunda durum farklıdır. Kyoto Protokolu, uygulanış şekliyle gelişmiş ülkelerin " Biz kirlettik ama faturayı hep birlikte ödeyelim, hem öderkende satacağımız yüksek teknolojiyle, emisyon ticaretiyle biz yine para kazanmaya devam edelim " ifadesinden başka bir şey değildir ve küresel ısınmanın toplumsal, ekonomik ve çevresel alanlarda yaratacağı tehlikelerden, sera gazı emisyonu düşük olan yoksul ülkelerin etkileneceği bilinen bir gerçektir.

Kyoto Protokolu son derece iyi niyetle hazırlanmış bir protokoldür. Ancak tek başına yeterli değildir. Kyoto ne yazık ki bir güç savaşı arenasına dönüşmüştür. Barındırdığı esneklik mekanizmaları nedeniyle ekonomik kaygılar ön plana çıkmıştır. Hatta öyle bir noktaya getirilmiştir ki ülkeler arasında emisyon ticareti hazırlıkları yapılmaktadır. AB içerisinde karbon borsası kurulmuştur. Bunun anlamı şudur. CO2 emisyonunda kotanızı aştığınız zaman kotasını doldurmayan bir başka ülkeden kota satın alabileceksiniz. Şu anda ton başına CO2 değeri 10 Euro civarındadır.

IPCC ( Intergovernment Panel on Climate Change ) - Uluslararası İklim Değişikliği Paneli‘nın iklim değişimi projeksiyonları Ülkemiz açısından geleceğe yönelik iç açıcı tablolar sunmamaktadır. Bu projeksiyonlara göre Türkiye de bu etkilerden en olumsuz etkilenecek bölgelerden birinde yer almaktadır. Son yıllarda ülkemizde yaşanan ve sayısı artarak devam eden sulak alanların kuruması ve orman yangınları gibi sorunlar, felaketin çok da uzağında olmadığımızın sinyallerini vermektedir.

Artan nüfusa ve kirlenmeye bağlı olarak hızla yok olan temiz su kaynakları nedeniyle su stresi de hızla artacaktır. Marmara , Ege ve İç Anadolu‘da ortalamanın altında görülen yağışlar gibi değişiklikler küresel iklim değişikliğinin ülkemiz için olası sonuçlarından biri olarak gelecekte daha sıklıkla yaşanacaktır. Kuraklık ya da taşkınlar gibi meteorolojik karakterli doğal afetlerin sıklığı ve şiddeti artacak ve büyük çaplı can ve mal kayıplarına yol açacaktır. Yakın gelecekle ilgili tahminler göstermektedir ki 2020‘li yıllardan sonra Türkiye yarı kurak iklimden, kurak iklime geçecektir. Bu aşamada Türkiye‘nin yapması gereken de gerek iklim değişikliğine yönelik, gerekse çevrenin korunmasına yönelik önlemleri, imkanları dahilinde hayata geçirmesinin yanı sıra, yeni iklim şartlarına uyum sağlayacak yöntem ve uygulamaları bir an önce geliştirmek olmalıdır ki bunlar Türkiye‘nin insanlığa karşı bir sorumluluğudur.

Özellikle gelecekte su ihtiyacının karşılanmasında sıkıntılar yaşanmaması için acilen nehir havzaları yönetimi anlayışının yerleştirilmesi zorunludur ve böylelikle sınır aşan sularımızla ilgili en sağlıklı politikaları bir an önce oluşturarak hayata geçirmemiz gerekmektedir.

Ayrıca kurak iklim tipine uygun tarım deseni ile ilgili projeksiyonların da bir an önce yapılarak yeni tarım politikalarının oluşturulması gerekmektedir. Kısaca, Türkiye‘yi yönetenlerin bu konuyla ilgili "ulusal bir stratejisi" olmalıdır.

Küresel ısınmanın olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi için acil olarak alınması gereken önlemler şunlardır :

Öncelikle sera gazı emisyonlarının azaltılması gerekir. Özellikle enerji üretim ve tüketiminden kaynaklanan sera gazı emisyonlarının azaltılması için,

* Enerji tasarrufu yaparak enerji tüketimini (ısıtma, aydınlatma, ulaşım, endüstriyel prosesler vb.) azaltmak,
* Enerji verimliliği için yüksek teknolojiler kullanmak,
* Fosil yakıtların yerine, fosil olmayanların ve yüksek karbonlu fosil yakıtlar yerine, düşük karbonlu fosil yakıtları kullanmak ,
* Karbonu ayırmak ve depolamak, sera gazı konsantrelerini kimyasal ve endüstriyel proseslerde kullanmak, petrol geri kazanımını artırmak,
* Kirlilik önleme prensibine göre geliştirilen yeni teknolojileri sanayi tesislerinde kullanmak ,
* Doğru ulaşım politikalarının hayata geçirerek, ulaşımda toplu taşımacılığı özendirmek .

Ayrıca,

* Mevcut ormanları (özellikle yağmur ormanları) korumak, yok edilen ormanlık alanları geri kazanmak,
* Enerji üretiminde yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarına ağırlık vermek.

İnsanlar , parçası oldukları doğaya karşı sorumludurlar,

Bunun farkında oldukları takdirde nesillerinin devamı gelecektir.

İklim Değişikliği Önlenebilir!

Tıkanan Süreçler , Protokoller İle Değil,

Akılcı ve Bilimsel , Çevre Politikaları İle Aşılabilir ...

TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu Sekreterliği