"KENTİN SAKİNİ DEĞİL, SAHİBİ OLALIM"
TMMOB'nin yerel yönetimlere yaklaşımı üzerine TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı ile yapılan röportaj 18 Şubat 2009 tarihli Birgün gazetesinde yayımlandı.
Birgün gazetesinde yayımlanan röportaj şöyle:
-TMMOB‘nin birçok kentte, kentin sorunlarına ilişkin sempozyumlar düzenlediğini biliyoruz. Bu hafta da "Kentleşme ve Yerel Yönetimler Sempozyumu"nu gerçekleştiriyorsunuz. TMMOB, bu sempozyumlarla neyi amaçlıyor?
TMMOB olarak geçtiğimiz iki yıl içinde İstanbul, Bursa, Ankara, Kocaeli, Bodrum Yarımadası, Eskişehir, Denizli, Adana, Mersin, Samsun, İzmir, Aydın ve Edirne‘de İl Koordinasyon Kurullarımız aracılığıyla kent sempozyumları gerçekleştirdik. Bu yıl içinde; Kırklareli, Diyarbakır, Van‘da ve İstanbul‘da ikincisini düzenleyeceğimiz kent sempozyumlarımız var. TMMOB Kentleşme ve Yerel Yönetimler Sempozyumu, Şehir Plancıları Odamızın sekreteryalığında 20-21 Şubat 2009 tarihlerinde Ankara‘da İMO Teoman Öztürk Salonu‘nda düzenlenecek. Bu sempozyumlarla kentlere ilişkin sorumluluğumuzu yerine getirmeyi, mevcut politika ve uygulamalardan farklı bakış açıları sunmayı ve kentlerin daha yaşanabilir niteliklere kavuşmasını amaçlıyoruz. Şimdi, tüm bu kentlerin fotoğraflarını çektikten sonra tam da yerel seçimler öncesinde Türkiye genelinde kentleşme ve yerel yönetimler üzerine sempozyumumuzu gerçekleştireceğiz.
-Düzenlediğiniz bu sempozyumlarda yerel yönetimlere ve kentlere ilişkin tespitleriniz nelerdir?
TMMOB‘nin uzunca bir süredir değişik kentlerde düzenlediği "Kent Sempozyumları" ve yaptığı çalışmalar göstermiştir ki; yaşadığımız kentler çağdaş toplumlara yakışır biçimde yönetilmemektedir. Kentlerde sağlık, çevre, altyapı, ulaşım, barınma, ısınma, eğitim, kültür ve benzeri birçok konuda sorunlar bulunmaktadır. Diğer yandan, kentlerimiz deprem, sel, heyelan ve yangın gibi afetlere hazırlıklı değildir. Bu durum mevcut yerel yönetim anlayışımız içerisinde toplumsal çıkarların ve insan yaşamının yeterince önemsenmediğinin en açık göstergesidir.
Kent sorunlarının çözümünde en temel aşamalardan biri öncelik sıralamasını doğru biçimde yapabilmektir. Yerel yönetimler sözde "hizmet yarışı" içerisinde telafisi olmayan uygulamalar için büyük kaynaklar harcamaktadır. Kısa vadede olumlu karşılanan çoğu yatırımın, uzun vadede bireylere yansıyan büyük maliyetlere neden olduğu ve hatta çoğu kez yaşam kalitesini gerilettiği görülmüştür.
-Yerel yönetimler ve kentleşme politikalarında temel sorunlar neler?
Bugün başta büyük kentler olmak üzere kentlerimizde yaşam koşulları ağırlaşmaktadır. Bu sorun bir yandan kapitalist küreselleşmenin neo-liberal ekonomi politikalarından kaynaklanmakta, diğer yandan da yerel yönetimlerin yanlış yönetilmesinin bu sorunun oluşumunda büyük etkisi bulunmaktadır.
İçinde yaşadığımız kentlerin, mekansal ve çevresel bağlamda, sağlıksız büyümesinin ardında birçok etken vardır. Bunlar en genel hatları ile; piyasa güçlerinin kent ölçeğinde de tek egemen olduğu siyasal zeminin yaratılması, sadece arazi rantına endekslenmiş bir kent ekonomisi anlayışı, sürekli ve plansız büyüme, toplumsal alanda yaşanan sosyal ve kültürel yozlaşma olarak özetlenebilir.
Ülkemizde yerel yönetimler alanında, özellikle 12 Eylül 1980 askeri darbesi ve takip eden yıllarda yapılan yasal düzenlemelerle birlikte yeni ve karmaşık bir süreç başlamıştır. Bu noktadan itibaren, yerel idarelerce yürütülen hizmetlerde kamu yararı önceliği sürekli ihmal edile gelmiş, yıllar içinde, kentlerin imar, planlama, altyapı, ulaşım, enerji, çöp, su ve atık su gibi konulardaki sorunları çeşitlenmiş ve derinleşmiştir.
-Kentsel dönüşüm projelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kentsel dönüşüm ve yeniden yapılanma olarak adlandırılan süreçlerle belirlenen kent parçalarının, "kentsel dönüşüm" adı altında, içinde yaşayanlardan bağımsız, yeni imar hakları verilerek sermaye çevrelerine pazarlanması, özelleştirilmesi, satılması ya da tahsis edilmesi belli kesimler için ‘köşe dönme‘ aracı haline getirilmiştir.
İç göçün yarattığı sorunlar yanında, yıllardır sürdürülen plansızlık ve denetimsizlik, yanlış arazi kullanım politikaları, kaçak yapılaşma ve imar affı süreçleriyle de beslenmiş, sağlıklı, güvenli ve yaşanabilir kentsel çevreler oluşturulmamıştır. Özellikle ortak yaşam ve kentlilik bilinci geliştirilememiş, kentsel yaşam ve aktiviteler sadece ekonomik ilişkilere indirgenmiştir.
Kentlerde lüks konut alanlarının, alışveriş merkezlerinin yaygınlaşması kentleri bir arada tutan unsurları ve ortak kullanım alanlarını ortadan kaldırmaktadır. Kentler, giderek artan biçimde bütünlüğünü yitirerek birbirinden bağımsız ve ilişkisiz parçacıklara bölünmekte, varsıl ve yoksul kesimler arası ayrışma ve uzaklaşma fiziksel mekana da yansımaktadır.
-İmar affı uygulamalarını nasıl buluyorsunuz?
Fiziksel ve sosyal iyileştirmeyi öngörmeyen imar affı uygulamaları da yıllardır yapıla gelmiştir. İmar aflarının kaçak yapılaşmayı özendirerek artıracağı gerçeği göz önünde bulundurularak bu uygulamalara son verilmelidir. Kente karşı işlenen suçlara olanak sağlayanlarla ilgili kovuşturma girişimlerine derhal başvurularak cezalandırılmaları sağlanmalı, kent suçları durdurulmalıdır.
Deprem tehlikesi yerel yönetim programlarının öncelikler listesinde üst sıralarda yerini almalıdır. Kaçak yapılaşma ve güvenli olmaktan uzak binaların güçlendirilmesi çalışması için kaynak yaratılması, afete hazırlık gibi konu ve sorunlar yerel yönetimlerin programlarına girmelidir. Yerel yönetimler, deprem riski altında bulunan bölgelerde; yerleşim alanlarının envanterini çıkarmalı, mevcut yapı stoklarını bilimsel olarak elden geçirmeli ve can güvenliğini tehdit eden, yıkılması gereken yapıları yıkmalıdır.
-Sizce kent planlamaları nasıl yapılmalı?
Kent planlaması "kamu yararı" odaklı yapılmalıdır. planlama başta olmak üzere, kentleşme, konut, çevre ve uygulama alanlarına ilişkin düzenleyici yasal ve hukuksal sistem tümüyle gözden geçirilerek yeniden düzenlenmelidir. Planlama mevzuatındaki dağınıklığa ve yetki karmaşasına son verilmelidir. Özelleştirme ve rant odaklı parçacı planlama anlayışı yerine katılımcı, şeffaf, bütüncül planlama anlayışını geliştirecek yasal düzenleme ve kurumsal yapılanma gecikmeksizin hayata geçirilmelidir. Planlamada kararlar birbirini tamamlayıcı olmalıdır. Amaçlar, hedefler ve kaynaklar arasında bağ kurulup, değişen gereksinme, hizmet ve kaynaklarla stratejilerin yeniden belirlenmesi sağlanmalıdır. Uzun erimli ve kapsamlı planlama anlayışına yeniden dönülmelidir.
Yerel yönetimlerde, "Kente ve çevreye karşı suç" kavramı geliştirilmelidir. Kentlerimizde kamu yararını ve mülkiyetini yok sayarak inşa edilen, yerleşmelerin gerektirdiği temel sağlık koşullarından ve altyapı gereklerinden yoksun, genel ve yerel seçimler sürecinde oy kazanma amacıyla göz yumulan kaçak yapılar yoğun olarak görülmektedir.
-TMMOB‘nin yerel yönetimlere ilişkin çözüm önerileri nelerdir?
TMMOB‘nin yerel yönetimlere yaklaşımında temel nokta "Kentin sakini değil, sahibi olalım" anlayışıdır. Yerel yönetimlerin; kendi kendini yöneten, katılımcılığı benimseyen, temel kentsel sorunların olabildiğince toplumun tüm katmanlarının mutabakatı ile çözüleceğine inanan, şeffaf, hesap vermeye ve demokratik denetime açık, gücünü halktan alan yönetimler olmaları gerekmektedir. Yerel yönetimlerde daha özerk ve özgür bir yapı için temel çıkış noktası, halkın yönetimde söz, yetki ve karar sahibi olmasıdır. Meclis toplantıları halka açık olmalı ve kararları duyurulmalı, encümen kararları hakkında bilgi verilmeli, plan-proje-program-bütçe konularında halk sürekli olarak bilgilendirilmelidir. Tüm kentsel karar üretme süreçlerinde en yaygın katılım mekanizmalarının sağlanması amaçlanmalıdır. Emek-meslek örgütleri, demokratik toplum örgütleri karar ve yürütme organlarında yer almalıdır. Var olan bu yapıların yanı sıra ‘kent konseyleri‘, ‘kent meclisleri‘ ve ‘mahalle komiteleri‘ gibi halkın yerel yönetim faaliyetlerine ve karar alma süreçlerine doğrudan katılım olanaklarını sağlayacak yeni organlar tanımlanmalı ve oluşturulmalıdır.
ÖNERİLER
TMMOB‘nin, kentlere ve yerel yönetimlere ilişkin yayımladığı "Nasıl bir kent? Nasıl bir yerel yönetim" raporunda yer alan önerilerden bazıları ise şöyle:
Demokratik katılım ve denetimi gerçekleştirmek için;
İnsanlık onuruna yaraşır, sağlıklı bir çevrede yaşam için;
Başka türlü bir kentsel dönüşüm ve barınma hakkı için;
Her türlü afet olasılığına hazır olabilmek için;
Kentsel ulaşımda etkin çözümlerin sağlanması için;
Çevresel, doğal, kültürel ve tarihi mirası korumak ve geliştirmek için,
Kadınların, çocukların, engellilerin, yaşlı ve yoksunların toplumsal yaşama tam ve eşit yurttaşlar olarak katılımı için;