MÜHENDİSLER, MİMARLAR, ŞEHİR PLANCILARI VE "İŞSİZLİK"

15.08.2005

TMMOB, Kanaltürk'te İşçi Konfederasyonları, Meslek Birlikleri ve konuşulacak konu ile ilgili örgütlerin başkanlarının katılımı ile gerçekleşen "Söz Meclisi" programında görüş bildirmeye devam ediyor. 29 Temmuz 2005 de gerçekleşen "Söz Meclisi" programının başlığı, bu defa "İşsizlik" idi.

Gazeteci Tuncay Özkan tarafından sunulan "Söz Meclisi" programı her ayın son Cuma akşamı aynı katılımcıların iştiraki ile canlı olarak yayımlanıyor.

"Söz Meclisi"nin 29 Temmuz 2005 tarihinde yayımlanan "İşsizlik" başlıklı programında TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı şunları da söyledi:

Sayın Özkan; öncelikle açık yüreklilikle ifade edeyim: TMMOB, programınıza katılmayı ve programınız aracılığı ile görüşlerini gerek katılımcılarla, gerekse de izleyicilerle paylaşmanın keyfini yaşıyor. Ben aşağı yukarı üç saattir benden önce konuşan sayın başkanları, bütün konuşmacıları çok dikkatli bir şekilde, büyük bir keyif alarak izledim. Diliyorum, izleyiciler de aynı hazzı duymuşlardır. Gerçekten, kanalınız ülke için önemli bir adım attı, şahsınızda kanalınıza, örgütüm adına teşekkür ediyorum.

Öncelikle bir konunun altını çizmek isterim: Çok konuşmacı, aslında "İşsizlik" başlığı altında, işin siyaseti ile ilgili olan kısmında bizim söylemek istediklerimizi burada ifade etti. Emek örgütlerinin değerli temsilcileri, meslek örgütlerinin temsilcileri ne yapılması gerektiğini açıklıkla ifade ettiler. Konuşulanlar da aslında kriz döneminde Emek Platformunun ortaklaşa ortaya koyduğu Emeğin Programından alıntılar idi. Hatırlardadır: Kriz döneminde Emek Platformu Türkiye‘nin sorunlarını tespit edip, sermayenin küreselleşmesi ve bunun ülkeye yansımalarına karşı emeğin programının ne olması gerektiği açıkça yazmıştı. Küresel sermayenin saldırılarından kurtuluşun yolunun da, Türkiye‘nin İMF ve Dünya Bankası eliyle yazılmış yol haritasından başka bir yol haritasını birlikte, el birliğiyle yeniden çizmek olduğunun altı da çizilmişti. Arkadaşlar da burada bunları özetleyerek, örnekleyerek bizimle paylaştılar. Belki de burada benim şimdi, çalışmalarını emekten ve halktan yana yürüten bir örgütün temsilcisi olarak, konuşulanlara katıldığımı ifade ederek konuşmamı bitirmem gerekiyor. Ama bu konuşmaların üzerine, onları olumlayarak biraz da kendi meslektaşlarımla ve meslek alanımızla ilgili "İşsizlik" başlıklı konuyu, somut örnekleri ile burada sizlerle paylaşayım.

Sayın Özkan, bugün aslında ben burada çok talihsiz bir konuşma yapıyorum. Çünkü, bir buçuk milyona yakın arkadaşımız, gencimiz üniversite sınavına girdiler ve birkaç gün içinde, en geç ayın üçünde meslek seçimleri tercihlerini yapmış olacaklar. Benim kızım da bunlardan biri. Bu yıl hem devlet hem özel üniversitelerde toplam 35 bin mühendis, mimar, şehir plancısı kontenjanı var. Şimdi, biz burada bir meslek alanında, mühendislik, mimarlık, şehir plancılığında işsizlik ve yoksulluğu konuşurken, arkadaşlarımızın, gençlerin ve onların anne babalarının, bir talihsiz eğitim sistemi sonucu girdikleri sınavın sonuçlarına göre bu meslek alanında da seçim yapmakta olduklarını biliyorum. Onun için de talihsiz bir günde konuşma yaptığımın farkındayım. Bu cümleden devamla arkadaşlarımızın konuşmalarımı bu anlamıyla çok dikkate almamalarını peşinen söylüyorum: Çünkü bizim mesleğimiz onurlu bir meslek, bizim mesleğimiz sorumlulukları olan, insana karşı sorumlulukları olan bir meslek. İnsan odaklı bir meslek. Geçen programda bu mesleği anlatmıştım. Şimdi meslektaşlarımızın bugün içinde bulundukları durumu burada tanımlamadan önce, bizim mesleğimizi seçecek gençlerimizle de Yevtuşenko‘nun sözlerini burada paylaşmak isterim. Şöyle demiş: "Gençlere yalan söylemek yanlıştır. Yalanların doğru olduğunu göstermek yanlıştır. Yeryüzünde işlerin yolunda gittiğini söylemek yanlıştır. Gençler ne demek istediğinizi anlar, gençler halktır. Onlara güçlüklerin sayısız olduklarını söyleyin. Yalnız gelecek günleri değil, bırakın yaşadıkları günleri de açıkça görsünler. Engeller vardır deyin, kötülükler vardır deyin. Ama varsa var ne yapalım. Mutluluğun değerini bilmeyenler mutlu olamazlar ki. Çocuklar rastladığınız koşulları bağışlamayın. Sonra tekrarlanırlar, çoğalırlar." 35 bin arkadaşım bu dönem bu mesleğin eğitimini almaya başlayacak. Türkiye‘de mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı mesleği 60‘a yakın disiplini barındırır. Bu alan 23 odada örgütlüdür ve yasası gereği, gerçi Türkiye‘de pek yasalar işletilmez, ama bu mesleği icra edeceksen de bizim odalarımıza kayıt olmak zorundasınız. Ben arkadaşlarıma başarılar diliyorum, onurlu bir meslek yapacaklar, ama sorunları olan bir mesleğin içine giriyorlar. Bizim mesleğimizi tercih eden arkadaşlarımın çoğunluğu da, birazdan anlatacağım nedenler ve sonuçlar itibarı ile, bizimle birlikte keyifli bir mücadelenin de içine girmiş olacaklar.

Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği, bütün çalışmalarında, alanlarda, salonlarda, meydanlarda konuşmalarının sonunda "Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiç birimiz var" cümlesini kullanır. Dinleyenler derler ki, bu "ajititatif" bir cümle. Evet belki öyle ama, bu bizim meslektaşlarımız açısından gerçeği yansıtan bir sözdür. Yani, bugün bu ülkenin mühendisinin, mimarının, şehir plancısının sorunu neyse, tabibin de sorunu odur. Kamu çalışanı arkadaşımın sorunu da odur. Sanayide bizimle birlikte iş yapan işçi arkadaşımın sorunu odur, avukat arkadaşımın sorunu da odur. O sorun, bu gün küresel sermayenin emeğe karşı açık saldırısıdır. Sadece emeğiyle yaşayan, yaşamaya çalışan insanlara ve bunların örgütlerine karşı sistemin açık saldırısı mühendisi mimarı diğer çalışanlardan ayırmıyor. Bunu da eğer burada şimdi "İşsizlik" konuşulacaksa, öncelikle söylemek gerekiyor.

Sorduğunuz soruyla ilgili söylemek gerekirse, mühendislerin, mimarların, şehir plancılarının "işsizliği" biraz zor söylenebilecek bir şey. Bu alanda altmışa yakın disiplin var. Evet bu disiplinlerin bazılarında işsizlik çok üst boyutta. Bazı disiplinlerde meslektaşlar kendi işlerini yapar. Bazıları özel sektörde üst düzey yöneticilik yapar. Ama öte yandan meslektaşlarımızın büyük bir çoğunluğu da kamuda ya da özel sektörde ücretli olarak çalışır. Mühendisler, mimarlar, şehir plancılarına genel olarak bu ülkede "ücretli çalışanlar" demek yanlış olmaz. Az önce emek örgütlerinin konfederasyon başkanlarının söylediği gibi, ücretlerin, alım gücünün giderek azaldığı bir ülkede, işsizliğin yanında mutlaka mühendis, mimar, şehir plancıları için bir de "yoksulluk" ve "yoksullaşma"yı da söylemek gerekiyor. 500 milyonun altında ücret alarak çalışan yüzlerce arkadaşım, meslektaşım var. Bunların işsiz mi, yoksul mu olduğunu tanımlamayı, ben sizlerin takdirine bırakıyorum.

Bir önemli konu: Türkiye‘de mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı öğrenim alanı devlet tarafından planlanamayan, daha doğrusu planlanmayan bir alandır. DPT kaynağından bir alıntıyla devam etmek istiyorum: 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Teknik personel Arzı ve İhtiyacı Projeksiyonunda mühendis, mimar ve şehir plancısı toplamında 2005 yılında arz 376.700, buna karşılık ihtiyaç 350.200. Bazı disiplinlerde arz ve ihtiyaç birbirine yakın sayılarla ifade ediliyor. Ama örneğin ziraat ve orman mühendisliğinde sayılar çok vahim. Arz 73.000. İhtiyaç 49.100. Jeoloji ve Jeofizik mühendisliğinde, arz 17.500. ihtiyaç 13.300. Ziraat mühendisleri alanında örneğin, çok sayıda işsizin olduğu, böyle bir durumun yaşandığı, öte yandan arz ve ihtiyacın bir türlü tutturulamadığı, bir planlamasızlığın mühendislik ve mimarlık mesleğinde çok önemli bir olgu olduğunun altını çizmek gerekiyor. İzleyicileri sıkmamaya gayret ederek birkaç rakam vermek istiyorum: Şu anda 170.000 e yakın, mühendislik, mimarlık, şehir plancılığında okuyan öğrenci arkadaşımız var. Son beş yılın ortalamasına baktığımızda her yıl 25.000 civarında arkadaşımız mezun olur. Meslek alanımızla ilgili bölümlere her yıl yeni giriş 35.000 civarındadır. TMMOB‘ye bağlı odalara kayıtlı şu anda 250.000 i aşkın mühendis, mimar, şehir plancısı arkadaşımız var. Bu sayılardan yola çıkarak beş yıl sonra 125.000 yeni arkadaşımız odalarımıza kayıt olacak. Birliğe bağlı odaların üye sayısı bir buçuk kat artacak. Bu da şu anda yatırımı olmayan, rant ekonomisinin hakim olduğu bir ülkede, çoğunluğunun ücretli olarak çalıştığı bilinen bir meslek grubunun, ekonomik durumunun önümüzdeki beş yıl sonunda ne olacağını tanımlamak için her halde kahin olmak gerekmiyor. Bu onurlu mesleği bu günlerde seçecek arkadaşlara şimdi bunları söylemek bana zul veriyor ama, onlar baştan işsizliği de, yoksulluğu da göze alacaklar.

Sayın Özkan, bir başka konuyu daha gündeme getirelim: Bu ülkede eğitim harcamalarına baktığınızda, bir mühendislik diploması için, bir öğrenciye, ilkokuldan diplomaya kadar geçen sürede ortalama 100.000 dolar harcama yapılır. Biz bir mesleği icra etmek için yetiştiriliyoruz. Bize ilkokuldan itibaren yatırım yapılır. Niye? "Memleketin sanayileşmesi için, kalkınması için. İnsanlar daha refah yaşasınlar diye. Daha yaşanılır bir ülke olsun diye. Bilim ve teknolojinin insanla, toplumla kolayca buluşması için." Biz bir mesleği icra etmek için yetiştiriliyoruz ve bize, her birimize 100.000 dolarlık yatırım yapılıyor. Birliğe bağlı Jeofizik Mühendisleri Odamızın Başkanıyla geçtiğimiz günlerde yaptığımız toplantıda "Tespitlerimize göre Jeofizik mühendisliği alanında işsizlik oranı yüzde 45" dedi. 100 bin dolar yatırım yapacaksın, bir jeofizik mühendisi yetiştireceksin, ama baştan bileceksin ki, diploma verdiklerinin % 45‘lik bir kısmı işsiz kalacak. TMMOB ortamında sayılar söylenir. Belki çok sağlıklı değil ama, 250 bin üyenin yüzde 25‘inin işsiz ya da meslek dışı bir alanda çalıştığı söylenir. Bu rakamda uzlaşılmıştır. 70.000 e yakın mühendis. Bu rakamı 100 bin dolarla çarparsanız, Türkiye‘de ne yapılmak istendiğinin anlaşılmasının mümkün olmadığını görürsünüz. Bunu da sizlerle paylaşıyorum. Çok arkadaşımız, çok meslektaşımız meslek dışı alanda çalışmaktadır. İşsiz değildir, ama meslek dışı bir alanda çalışmaktadır. Birliğe bağlı Ziraat Mühendisleri Odamızın Birlik Yönetim Kurulu üyesi arkadaşımız var, anlattığı ilginçtir: İki çocuğu var, ilkokulda okuyorlar, biri ikinci sınıfta, biri dördüncü sınıfta. Her ikisinin de öğretmeni "ziraat mühendisi". Arkadaşlar ziraat mühendisi olarak yetiştirilmişler ama şimdi bir başka mesleği icra ediyorlar. Anlamak mümkün değildir.

Bir başka konu: Ülke ekonomisini ranta dayalı bir hale getirdiğinizde, sanayileşmeden vazgeçtiğinizde, yatırımları durdurduğunuzda, mühendisin ve mimarın çalışma ortamlarını daralttığınızda, teknolojiye yatırım yapılmadığında, AR-GE faaliyetlerinden uzaklaşıldığında, böyle bir ülkede yaşadığınızda, böylesi bir tarzın seçildiği, böylesi bir yol haritasının seçildiği bir ülkede, bizim mesleğimiz açısından en tehlikeli iş yapılmış olmaktadır: Yabancılaşma başlar. Bilim ve teknolojiyi insanla buluşturma noktasında mesleğini yürütenler, ülkedeki sistem gereği, "bilim ve teknoloji takip edilmez" duruma düşürüldüğünde, bu konuma getirildiğinizde artık mühendisliğiniz sadece "imzacı mühendislik" olmuştur. Bütün meslekler için söylenir: Mezuniyetten sonra, her yıl eğer üstüne koymazsanız, meslek bilgisinden %5 kaybedersiniz. Bilim ve teknoloji dünyada çok hızlı ilerler, siz bunu takip edemezseniz ve bunu geliştiremezseniz, ayrıca mesleğinizi yapmazsanız, yapamazsanız, her yıl %5 bilginiz de otomatik kayboluyorsa, siz sadece "imza mühendisi" olursunuz. Bu, özel sektörde de, kamuda da çalışan arkadaşlarımız için böyledir. Bizim ülke gerçeklerinden biri de budur. Bunda en temiz kalanı, bu duruma düşürülen meslektaşlarımızdır. Bunu da burada söylemiş olayım. Eğer sistem olarak yatırımdan uzaklaşmış ve ekonomi ranta bağlamış iseniz, bu işin sorumlusu bizim meslektaşlarımız olmayacaktır.

Şimdi müsadenizle üç alıntı yapmak istiyorum: Ziraat Mühendisleri Odamızın web sayfasında bir forum sayfamız bulunuyor. Yollanan mesajlar açık ortamda yayımlanıyor. Arkadaşlar mesleklerine dair konularda forum sayfasında tartışıyorlar: Bir öğrenci arkadaş yazmış: "Ege Üniversitesi Ziraat Mühendisliği 1. sınıf öğrencisiyim, bu bölümde okuduğum için kendimle gurur duyuyorum, çok mutluyum, insanlık için her zaman önemli olacak bir şeyin mühendisi olacağım. Kesinlikle işsiz kalacağımı düşünmüyorum, iyi olan kazanır, ben iyiyim ve gelecekte başarılı ve kendi işini yapan bir ziraat mühendisi olacağım. İşsiz kalan mühendisler bence okulu sadece bitirmek için okumuşlar ve kendilerin geliştirmek için bir şey yapmamışlardın, ben onlardan olmayacağım" diyor. Hemen cevap almış, "Gülşah arkadaş, biz de bu okula giderken, senin düşündüklerini düşünüyorduk, fakat olmuyor. Örnek mi, ben okulu bölüm dördüncüsü olarak bitirdim, üç sene iş aradım, şu anda işsizlikten babamın parasıyla yüksek lisans yapıyorum, bu sana bir cevap olmuştur, sanırım bize yaptırım gücü ve yetkisi verilmediği sürece bir iş yapamayız". Hemen arkasından bir başka arkadaş "Ben kendi mesleğimi yapamıyorum, altı yıllık mühendisim, tezgahtarlık yapıyorum, ama onurumla yaşıyorum" diyor. Mesleğin "işsizlik" ile ilgili Türkiye‘deki durumu budur.

Kamu çalışanı meslektaşların sorunlarını da burada sizlerle paylaşmak isterim: İnşaat Mühendisleri Odamızın periyodik yayını "Teknik Güç" dergisinde, bu ayın başında yayımlanan Temmuz 2005 sayısında arkadaşlarımız yazmışlar. Başlıkları aktarmak istiyorum: "Mühendisler işsizlik ve yoksulluk kıskacında. Yoksulluk sınırı 1,5 milyar lirayı geçti. En üst derecedeki bir mühendis kamuda bir milyar ücret alıyor. Yatırımların durma noktasına gelmesi, en çok inşaat sektörünü vurdu. Mühendisler arasındaki işsizlik oranı her geçen gün artıyor. Kamuda çalışan mühendis Fransa‘da 2.580 dolar, Türkiye"de ise 600 dolar maaş alıyor. Temmuz maaş zammını ortalama %5 de tutulmasının tek anlamı bulunuyor, yoksulluk hallerine devam ediyoruz." Arkadaşlarımız bunları yazmışlar. Bunlar bu ülkenin kamuda çalışan mühendislerin, mimarların, şehir plancılarının gerçeği. Bu Türkiye‘de bir mesleğe yapılan yatırımın, şimdi geldiği durumunun göstergesi. Bu kamuda çalışan arkadaşlarımızın düşürüldükleri durumun ifadesi.

Sayın Özkan, bir başka konu ile devam edelim: Kayseri Organize Sanayii Bölgesinde, katılımcı arkadaşlar bilirler, 400‘e yakın sanayi kuruluşu vardır. Çalışan mühendis ortalaması % 7 dir. Yanlışım varsa düzeltilsin, bu şu anlama geliyor: Sanayi tesislerin çoğunda mühendis çalıştırılmıyor. Kayseri OSB‘de çok ciddi kuruluşlar da var, oralarda toplu mühendis çalıştırıldığını da düşünürseniz, onları çıktığınızda bu oran bir Organize Sanayi Bölgesinde çok fazla düşer. Açıkçası çok sayıda sanayi tesisinde hiç mühendisin çalışmadığı, çalıştırılmadığı görülür. Herhalde mühendise gereksinim yoksa, üretilen ürün, yüksek teknolojisi olmayan, yoğun ve ucuz emek isteyen bir ürün oluyor. Teknolojisi gelişmemiş, ona göre yatırım planlamaları ve programı olmayan ülkede, "mühendisler gözden çıkartılıyor" sözünü söylemek herhalde yanlış olmayacaktır.

Bu ülkede kamuda mühendise yatırım yapılmaz, bu ülkede bu gerçektir. Özel sözleşmeli arkadaşların dışında 10 yılı aşkın bir süredir anlamlı sayıda mühendis kadrosu bu ülkede açılmaz. Kamu çalışanı sendikaların konfederasyon başkanları arkadaşlar da bunu onaylıyor, evet 10 yıldır alınmıyor. Bu ülkede bini aşkın orman işletmesi vardır, çoğunda orman mühendisi yoktur. Kamuya 10 yıldır mühendis alınmaz. Peki soruyoruz: Yapılan özelleştirmelerin rantabilitesini kim oluşturuyor? Özelleştirilen tesislerin değerini kim belirliyor? Mühendislik mimarlık alanlarında kamu denetimini kim yapıyor? Bu kadar bina yapılıyor, inşaat sektörü gelişti deniliyor, peki kamu adına bunun denetimini kim yapmakta? Kamu bu ülkenin mühendislik ve mimarlık alanındaki denetimini, kimin eliyle yapacaktır? Bunda da yol kolayca bulunmuştur. Onun adı da kamu denetiminin özelleştirilmesidir. Ama özelleştirmenin denetimi bile yapılmaz bu ülkede.

Sorun alanlarımızı özetle sıralarsam:

Hızla sanayileşen dünyamızda ülkeler ancak bilim adamlarının yaptığı çalışmaların teknolojiye aktarılması ve üretime yönelik yapılan çalışmalar ile ilerlemekte ve böylece gelişmişlik düzeylerini arttırabilmektedirler.Ülkemizde ise üretim ekonomisi yerini uzun dönemdir üretken olmayan hizmet ve rant ekonomisine terk etmiştir. Üretim süreçlerinde ortaya çıkan değişim ise işgücünü, mühendis ve mimarları yeniden biçimlendirmekte, mesleki formasyonlarını değiştirmekte, İstihdamı daraltmakta ve örgütlenmeleri ile teknik ve etik standartlarını olumsuz yönde etkilemektedir.

Ülkelerin gelişmelerinde bilim, teknoloji ve sanayileşme politikalarının öneminin bilinmesine karşın, mühendislik ve mimarlık uygulamaları ve ülke gelişimi için yaşamsal önemi bulunan bilimsel teknolojik araştırma (AR-GE) yatırımlarına ülkemizde çok az kaynak ayrılmaktadır.
Ülkemiz bu ortamda Mühendislik-Mimarlık eğitiminden-uygulamaya kadar nitel bir gerileme içerisinde bulunmaktadır. Özellikle büyük ve önemli projelerde gelişmiş ülkelerin kredi ile birlikte dayatarak gelen bilimsel ve teknolojik egemenlikleri teknik kadrolarımızı üretim ve yatırım alanında ikinci plana itmektedir.

Dünya bilim ve teknoloji alanında çok hızlı bir değişim sürecindedir. Ülkemizin mühendis, mimar ve şehir plancısı bu plansızlık ve nitel gerileme ile gerek mesleki, gerek meslek sonrası eğitim ve uygulamada bu sürece sürekli olarak uzak kalmaktadır.

Mühendislik-mimarlık alanındaki eğitimde, gerek açılan okullar gerek arttırılan kontenjanlar açısından planlama anlayışının olmaması, özellikle belirli bölümlerinden mezun mühendis ve mimarların istihdam sorununu arttırdığı gibi bu kitlenin mesleki kimliklerinde geri dönüşü zor bir deformasyon yaratmaktadır.

Bugün TMMOB üyelerinin yaklaşık üçte biri kamuda çalışmakta olup gerek mesleki formasyon gerek ekonomik düzey, gerek mesleki kimlik ve sosyal statü olarak sürekli gerilemektedir. Özel sektörde iş bulan mühendislerin durumu da yukarıda sayılan koşullardan büyük oranda olumsuz yönde etkilenmektedir.

En nitelikli işgücünü oluşturan mühendis, mimar ve şehir plancılarının belirli bir kesiminin meslek dışı alanlarda çalışıyor olması, ülkenin sanayileşmeden vazgeçtiğinin en açık kanıtı olduğu gibi plansızlıktan kaynaklanan önemli bir kaynak israfıdır. Kamuda yatırımsızlık politikaları ve çağdışı bir kamu yönetimi anlayışı ile sürekli olarak işlevsizleştirilen, mesleki kimliğine yabancılaştırılan mühendis ve mimarlar da diğer bir gizli işsiz kesimi durumuna düşürülmüştür. İşsizliğin artması ücret politikalarını olumsuz yönde etkilemekte ve mühendisin ve mimarın konumlarıyla orantılı ücret almalarını engellemektedir.

Ülkemizde mühendislik - mimarlık- şehir plancılığında eğitimden uygulamaya ve istihdama kadar yaşanan ve biriken sorunlar mesleki hizmetlerin düzeyini düşürmüş, mesleki kimlikler aşınmaya uğratılmıştır. Küçük ve orta ölçekli işletmelerin büyük bir bölümünde halen mühendis istihdam edilmemektedir.

Sayın Özkan, bitirirken, bizim mesleğimizi işsizlik ve yoksulluk açısından konuştuğunuzda, bunların hepsi bizim temel sorunlarımızdır. Sorun alanlarının şüphesiz bu kısa sürede tümünü burada tanımlamak kolay değil.

Evet biz biliyoruz. TMMOB biliyor: Emeğin ortak bir mücadelesi ile, Türkiye‘nin aydınlık geleceği için, gerçekten emekten ve halktan yana olanların yan yana durabilerek, farklı olanların yan yana durabilerek bir karşı duruşu gerçekleştirmeleri, bununla birlikte bir siyasal irade ortaya koyabilmeleri bizim meslektaşlarımızın da kurtuluşu olacaktır. Önemli olan emekten ve halktan yana olanların birlikte mücadele edebilmeleridir. Birlikte kendi yol haritalarını çizebilmeleridir.

Gecenin bu vaktinde görüşlerimizi sizinle ve izleyenlerle paylaşma fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederek sözlerimi bitiriyorum. Katılımcılara ve izleyenlere saygılar sunuyorum.