MÜHENDİSLİK ÖYKÜLERİ 2 KİTABI YAYIMLANDI

22.05.2006

Çeşitli zaman dilimlerinden Mühendislik ve Mimarlık Öyküleri içeren "Mühendislik ve Mimarlık Öyküleri 2" Kitabı yayımlandı.

SUNUŞ

Ülkelerin kalkınmasında ve gelişmişlik düzeylerinin yükseltilmesinde mühendislik ve mimarlık alanında verilen hizmetler son derece önemli işlevlere sahiptir. TMMOB‘nin kuruluşunun 50. yılında yayınladığımız "Mühendislik Mimarlık Öyküleri-I" adlı kitabımızda yer alan ve bilimin toplumla
buluşturulmasına tanıklık eden öyküleri okurken, mühendislerimizin ve mimarlarımızın geçmişteki serüvenine tanıklık etmekle kalmayıp, aynı zamanda kalkınma tarihimizden de kesitler görmüştük.

Ülkemizde uygulanan ekonomik programın temel felsefesini, dünyada yaşanan gelişmelerden bağımsız olarak değerlendirmek olanaklı değildir. Türkiye, uluslararası sermayenin istemlerine uygun olarak enerjiden haberleşmeye, eğitimden sağlığa, tarımdan sosyal güvenliğe kadar hemen tüm alanlarda yapısal bir değişim programına tabi tutulmaktadır. Ülkemizde de, kamuda yatırımsızlık politikaları ve çağdışı bir kamu yönetimi anlayışı egemen kılınmaktadır. Bu süreçte giderek artan bir ivmeyle sanayi yatırımı azalmakta, çiftçi tarladan uzaklaşmakta, çevre kirlenmekte, işsizlik oranı büyümekte, çıkan krizlerin sık ve dayanılmaz boyutları yoksullaşma sürecini kronik hale getirmektedir. Bu durumdan mühendisler, mimarlar ve şehir plancıları da büyük çapta olumsuz olarak etkilenmektedir. Umutsuzluğun aşılanmaya çalışıldığı bu süreçte, mühendislerimizin ve mimarlarımızın sınırlı olanaklarla yarattıkları, yaratmaya çalıştıkları dünyadan birkaç kesit daha sunuyoruz sizlere.

Kömüre giden Demiryolu öyküsü ile top yekun kalkınma ve kaynakları doğru kullanma arayışı anımsanacak. Cumhuriyetin ilk yıllarında sanayi politikaları ve Sümerbank, Cumhuriyetin kuruluşunda yokluğu çekilen "3 beyaz"dan biri olan pamuğun ve tekstil sektörünün gelişimini aydınlatacak. Yokluğu çekilen "3 beyaz" dan bir diğeri olan şekerin acılaşan öyküsünü okurken, sanırız buruk bir tat kalacak damaklarda. Toprağı ve suyu mühendislik çalışmalarıyla tanıma ve yönetme uğraşısı veren ve başarılı çalışmalara imza atan Topraksu‘nun hüzün-sevinç sarmalında yaşanan öyküsünü okurken, geçmiş anlatılırken aslında geleceğe ışık tutulduğu görülecek. Aydınlık yüzler, değerli meslek büyüklerimiz bizlerle yokluk içinde yaşanan onurlu geçmişi paylaşacak. Aydın Köksal‘ı okurken, bilişime ve bilim dilinin Türkçeleşmesine adanan bir yaşama tanık olunacak. Özelleştirilme kıskacında olan Seydişehir Alüminyum Tesislerinin kuruluşu ve işlevi, bizlere yeni ufuklar açacak. İstanbul-Hilton Otelinin kuruluş sürecinin mimarlık ve planlama açısından irdelenmesi, günümüze de ışık tutacak. TMMOB tarihinde önemli bir yeri olan Mimarlar Odası Merkez ve Lokalinin öyküsü ise bizleri geçmişe götürecek.

Mesleğimiz, bilim ve teknolojiyi toplumla buluşturan bir meslek. İnsan odaklı bir meslek. Sorumlulukları çok olan ama, o kadar da çok onurlu bir meslek. Biz mesleğimizi seviyoruz. Biz mesleğimizi yüceltenleri seviyoruz. Topluma yararlı hizmetler sunarak aramızdan ayrılanları saygıyla anıyoruz. TMMOB‘yi ve Odalarımızı, toplumdan soyutlanmış seçkin mühendis, mimar ve şehir plancılarının örgütü değil, aksine toplumun içinde yer alan, onun bir parçası olarak toplumla etkileşim içinde bulunan bir okul olarak görüyoruz. Bu bağlamda, bir düşünce sistematiği olan mühendislik ve mimarlığı, "Mühendislik Mimarlık Öyküleri-2" ile birlikte toplumla buluşturmaya devam ediyoruz. Öyküler ise, geçmişi anımsatmakla kalmayıp, geleceğin aydınlatılmasına da katkıda bulunmaya devam ediyor.

Üreterek büyüyen ve paylaşarak gelişen bir Türkiye‘yi yaratmak, yeni başarı öykülerini gelecek kuşaklara aktarmak bizlerin görevidir. Dünyayı, ülkeyi ve yaşamı tanıyan, anlayan ve ona göre politikalar üreterek yaşama geçiren bir çalışma anlayışı içerisinde olan Yönetim Kurulumuz adına; umudun yeşermesine katkıda bulunan, kararlılık ve devamlılığın önemini gösteren, başarıyı yakalama ve çağdaş uygarlığa ulaşma inancını artıran bu öyküleri hazırlayan üyelerimize ve derleme işini özveriyle yürüten Mahmut Kiper‘e, Nadir Avşaroğlu‘na, Orhan Örücü‘ye teşekkür ediyorum. Onlar bizim arkadaşlarımız. Kitabın hazırlanmasına emek veren teknik görevlimiz Bülent‘e, yayın görevlimiz Dijle‘ye teşekkür ediyorum.

Umarız, meslektaşlarımız yeni bir başucu kitabına daha sahip olmaktan mutluluk duyarlar, çalışmalarında yeni ufuklar açılır. Dileriz, her çalışma döneminde bir yenisi hazırlanarak kullanıma sunulur da, mühendislik mimarlık öykülerinin yenilerini okuma fırsatı buluruz.

Mühendislik ve mimarlık öykülerinden her düzeydeki öğrenci arkadaşlarımızın yararlanması ve yeni başarı öyküleri yaratmanın düşlerini kurmaya başlamaları ise, özel beklentimizdir. Çünkü; biliyoruz: "Başka Bir Türkiye Mümkün."

Mehmet SOĞANCI
Yönetim Kurulu Başkanı
Mayıs 2006

ÖN SÖZ

2004‘de çıkarılan, TMMOB‘nin 50. yılı yayınlarından Mühendislik-Mimarlık Öyküleri-I kitabının sunuşunda, bu seri ile amaçlananlar şöyle aktarılmıştı; ülkemiz sanayi gelişiminde başarılı uygulamaları hatırlatmak ya da bilinmesini sağlamak, ülke kalkınmasının temeli olması gereken üretim süreçlerinde mühendis ve mimarların ne denli önemli olduğunu vurgulamak, bu süreçlerde yer alan meslekdaşlarımıza belki de gecikmiş vefa borcumuzu bir nebze ödemek .

Bu ikinci kitapta yer alan öykülerden bazılarında da sanayinin-Mustafa Kemal‘in deyimiyle-"musuki sesleri" şimdi duyulmuyor. Zira, Cumhuriyeti yeşerten bu işletmeler artık yoklar. İlk kitapta da belirtildiği gibi "Mühendislik Mimarlık Öyküleri" serisinin önemli bir amacı da, tarihden silindiğini iddia edenlere, üretim ve mühendislik-mimarlık birikimimizin önemli yapı taşlarını oluşturan bu tesislerin ne tarihden ve ne de hafızalarımızdan silinmediğini ve silinemeyeceğini göstermektir. Bu noktanın özellikle üzerinde durulması gereklidir. Çünkü, öykülerden öğrendik ki, Türkiye mühendislik-mimarlık tarihi kimi zaman ülke dışında bile hayranlıklar uyandıracak kadar olağanüstülükler taşımaktadır ve bir çok kez meslekdaşlarımız, dünyada pek az örneği görülecek şekilde özverili ve başarılı çalışmalarla önemli sonuçlar sağlamışlardır.

Ancak, ülkemizin bugünkü ekonomik ve teknolojik azgelişmişlik düzeyine bakıldığında şu soru büyük önem taşımaktadır;
Geçmişteki ulusal politikalarda ülke uzmanlarının birikim ve yetenekleri ne kadar dikkate alınmıştır ve geleceğin ulusal politikalarında ki temel unsurlar neler olmalıdır?
Bilimsel bir gerçek şunu söylemektedir; karar vericilerin yapmaya çalıştığı "geçmişi ve geçmişte yapılanları unut, tümden yeni plan ve alanlarla kısa sürede kalkınacağız" tezleri doğru değildir. Bir ülkenin geleceği ancak geçmişteki yolunu, yani geçmişte kazandığı yetenek, kültür, altyapı ve bunun gibi değerleri gitmek istediği yolla birleştirilerek kurulabilir. Yani, geçmişi yok etmeye çalışarak radikal değişiklikler yerine geçmiş birikimi dikkate alarak evrimsel değişikliklerle gelecek planlanabilmektedir.
Bu bağlamda, geleceğimizi planlamada da"Mühendislik-Mimarlık Öyküleri" serisinin önemli bir işlev göreceğini umuyoruz. Çünkü, ülkemizin günümüzdeki durumunun değerlendirilmesinde ne çeşit politika değişikliklerinin ve hangi değerlerin yok edilmesinin ya da değersizliklerin etkili olduğunu anlamakta olduğu kadar geleceğe ilişkin politika ve stratejileri oluştururken neler yapılması gerektiğinin de çok önemli ipuçlarını öykülerin satır aralarında bulacağımızdan artık hiç kuşkumuz yok.

Diğer kimi öykülerde mesleki birikimimizi yaratanlar, bize önemli dersler veriyorlar.

Türkiye Cumhuriyeti bu kitaplardaki pekçok öyküden anlaşılabileceği gibi, her türlü yokluğa yoksunluğa karşı, büyük mücadele ve emeklerle pek çok alanda mühendis ve mimarlığın en önemli unsurlarından olan "üretim kültürü&"nü edinmiş ve mühendislerimiz-mimarlarımız bu kültürü büyük ölçüde ülke ekonomisi ve halkının refahı için seferber etmiştir.
Ancak, ülkemizde yeterli kaynak ve önemin verilmemesinin de etkisiyle araştırma ve teknoloji geliştirme çabaları çok yetersiz kalmıştır. Bu kitapta yer alan bazı Ar-Ge öyküleri, fırsatlar tanındığında ülkelerin gelişmişliğindeki en önemli etkenlerden biri olan bu konuda da neler yapılabileceğinin güzel örneklerini vermektedir.

Evet, bu öykülerde, savaşlarda insanını yitirmiş, iyice yorgun düşmüş, yoksul kalmış ancak bağımsızlığını kazanmış bir ülkenin, kimseye başeğmeden ayakta kalabilmek ve medeniyeti yakalamak için uyguladığı politikalar, bunlara inanmış bir halk ve olağanüstü mücadele örnekleri var. Politikalar, hem sanayi ve hem de tarımda verimli üretim koşullarını oluşturmak yönünde bugünün imkanlarıyla karşılandığında bile hayranlık uyandıracak uygulamalar içermekle kalmıyor, bununla aynı zaman diliminde halkın, spor tesisleri, lojman, modern ev aletleri, hatta yüzme havuzu ve daha nice günün en ileri medeniyet imkanlarıyla kavuşması için de tüm gücünü seferber ediyor.

Gelişmeler görüldükçe ulusal sevinç, mutluluk, kıvanç ve inanç artıyor, yenilerini yapmak gücü böylece tazeleniyor.

Tüm bu mucileri kısa bir sürede gerçekleştirmek için sorgulayan, düşünen, üreten, yöneten, arkalarından gelecek yenilerini yetiştiren ve tüm bunlar için insiyatif kullanabilen çekirdek insan gücünü genç Cumhuriyet, kuruluşunun daha ilk yıllarında elindeki kıt imkanlara rağmen yurtdışında yetiştiriyor. Ve daha gönderirken onlardan beklenen zor görevleri hem de ne veciz şekilde kafalarının içine sokuyor. İşte o kişilerden birinden bir anı;
"Yıl 1923. İstanbul Üniversitesinde öğrenci olduğum sıralar. Okul duvarında bir ilan görüyorum. Avrupa‘ya talebe yollanacaktır. Allah Allah diyorum, ülke yıkık dökük, yıl 1923. Avrupa‘ya talebe! Lüks gibi gelen bir şey, ama bir şansımı denemek istedim. 150 kişi içerisinde 11 kişi seçilmişiz. Benim ismimin yanına ATATÜRK "Berlin Üniversitesine gitsin" diye yazmış. Zaman geldi. Sirkeci garındayım, ama kafam öyle karışıkki gitsem mi kalsam mı, orda beni unutur mu bunlar, para yollarlar mı, gurbet ellerde ne yaparım? Bir an gitmemeye karar verdim, döndüm. O sırada bir müvezzi ismimi çağırdı"Mahmut SADİ, Mahmut SADİ, bir telgrafın var" telgrafı açtım, ATATÜRK‘den, aynen şunlar yazıyordu "sizleri birer kıvılcım olarak gönderiyorum alevler olarak geri dönmelisiniz". Var mı böyle bir şey? 11 öğrencinin nerede, ne zaman, ne düşünebileceğini hesap edebilen bir lider, dünya lideri olmasın da ne olsun. Yıl 1923, biz evimizde bir çocuğumuzun huyunu değiştiremiyoruz bir huyunu. Tüm ülkenin huyu değişiyor. Bunla uğraşan bir insan yolladığı 11 öğrenci nerede, ne zaman, ne düşünebileceğini hissedebiliyor. Mahmut Sadi devam ediyor "gel de şimdi gitme, gitte orda çalışma, dönde bu ülke için canını verme"

Çok yoruldular ama üretimi ve meydana getirilmesinde büyük emekleri geçen eserleri gördükçe bu mühendislerimiz, mimarlarımız tekrar güç kazandılar. Ama kimileri de büyük bedeller ödediler.
Kendilerinin hiç hatırlatmadığı ve bizlerin de pek dikkat etmediğimiz bu bedellerden belki de en önemlisini İbrahim Günaydın Şeker Fabrikaları öyküsünde Ziraat Mühendisleri ile özdeşleştirerek şöyle anlatıyor;
".....çoğunlukla çocuklarının büyüdüklerinden bile geç haberdar olabilmişlerdir. Özellikle fabrikaların taşra teşkilatlarında hizmet veren bu yiğit Anadolu insanları, yüz akı fedakar mühendisler, devlete ve millete hizmet etmek için çırpınırken, -işin tabiatı gereği- çocukları yeterli eğitimi alacakları okullardan uzakta kalmışlar ve çoğunlukla gönüllerindeki meslekleri elde edememişlerdir. Bu çocuklarımız da, ebeveynleri kadar anılmaya ve övülmeye layıktırlar."
Memleketin kalkınması peşinde bir ömür geçirenler, birçoğumuzun gördüğü ama üzerinde pek de durmadığı bu en acıtıcı yaralarını da kalplerine gömdüler, pek te paylaşmadılar.

İlk kitaptan tekrar edilmesinde yarar görülen bir diğer nokta da şudur; bu kitaplarda genellikle teknik mühendislik dili yerine, her kesimden insanların anlayabileceği öykü diliyle olayların aktarılması özellikle tercih edilmiştir. Bu nedenle mühendislik-mimarlık uygulamaları öykülerde gömülü olarak yer almaktadır.

Serinin bu ikinci kitabındaki öykülerin toplanmasında Nadir Avşaroğlu ve Orhan Örücü‘nün büyük katkıları oldu. Hazırlık çalışmalarında önceki dönemlerdeki TMMOB Başkanımız Kaya Güvenç‘den de destek aldık.

Kuşkusuz bu kitabın oluşumunda en büyük katkıyı öykülerini bu kitapta paylaşan ve kimi öyküleri bize taşıyan meslekdaşlarımız sağladı. Kendilerine ve kitabın yayına hazırlanmasında büyük emekleri geçen Bülent Akça ve Dijle Konuk‘a teşekkürlerimizi sunuyoruz.

İlk kitaptaki bu serinin devamının gelmesi ümidini, bu ikinci kitapla gerçekleştirmekten duyduğumuz sevinçle, geleceğe artık daha güvenle taşıyoruz.

Öyküleri beğeneceğiniz umuduyla.......

Mahmut Kiper
Mühendislik-Mimarlık Öyküleri-II Kitabı
Koordinatörü