ODALARDAN MARMARA SEL FELAKETİNE İLİŞKİN BASIN AÇIKLAMASI
Marmara bölgesinde meydana gelen sel felaketine ilişkin Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası, Jeofizik Mühendisleri Odası, Jeoloji Mühendisleri Odası, İnşaat Mühendisleri Odası, Maden Mühendisleri Odası, Mimarlar Odası, Peyzaj Mimarları Odası ve Şehir Plancıları Odası birer basın açıklaması yaptı.
HKMO: SORUMLULUĞU SORGULAMAK: İstanbul‘da Sel Felaketi
Afet; insanlar için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar doğuran, normal yaşamı ve insan faaliyetlerini durdurarak veya kesintiye uğratarak toplulukları etkileyen doğal, teknolojik veya insan yapısı kökenli olaylardır. 8 Eylül 2009‘da Trakya ve İstanbul‘da aşırı yağan yağmur bir kaç saat içinde felakete dönüşerek yurttaşlarımızın canına mal oldu. Marmara Bölgesi, 17 Ağustos Depreminden bu yana ilk kez bu boyutta bir felaket yaşadı. 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti‘ne aday olan İstanbul, selle birlikte yaşanan felakete her yönüyle teslim olmuştur.
Ne yazık ki bu felaket ilk defa yaşanmamaktadır. 1995‘te İkitelli‘de hemen hemen aynı olay yaşanmıştır. Dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı R. Tayyip Erdoğan‘dı ve kalıcı tedbirler alacağını öne sürmüştü. Son 14 yıl içinde hiçbir şeyin iyileşmediği, hatta daha da kötüye gittiği bu afetle bir kez daha görülmüştür. Türkiye‘de, kentleşme sürecinin ve kentsel altyapının bütüncül bir planlama çerçevesinde yapılmadığı, planlara aykırı hareket edildiği, kaçak yapılaşmanın arttığı, imar aflarıyla kentlerimizin sorunlarının içinden çıkılmaz hale getirildiği ve rantsal düşüncenin hâkim olduğu bir dönem yaşanmaktadır.
32 yurttaşın canına mal olan sel felaketi, pek çok iş yerinin yok olmasına yüzlerce konutun su altında kalmasına ve bununla birlikte ekonomik krizin yaşandığı ülkemizde ciddi maddi kayıplara neden olmuştur. Bu kayıpların temel nedeni; sadece aşırı yağan yağmur değil, mühendisliği, bilimi, teknolojiyi kentle buluşturmayan, rantı öne çıkaran neo-liberal politikaların egemen olmasıdır.
Bu hususta asıl sorulması gereken sorular;
•- Bilim ve teknolojinin hızla geliştiği günümüzde, Coğrafi Bilgi Sistemleri ve Afet Bilgi Sistemleri neden halen kurulamamış ve hayata geçirilememiştir?
•- Doğal afetlerin yoğunlukta yaşandığı ülkemizde Afet İşleri Genel Müdürlüğü neden tasfiye edilmektedir?
•- Afet İşleri Genel Müdürlüğünün kapatılması ile Afet Yönetimi hizmetleri ticarileştirilmekte midir?
•- Afet ve Acil durum gibi ekonomik, teknik, sosyal, psikolojik boyutların iç içe geçtiği alanlar sigortacılık piyasalarının ve özel işletmelerin kontrolüne mi terk edilmek istenmektedir?
•- Afet ve acil durum hizmetleri satılır hale getirilmek istenmekte midir?
•- Afet yönetimi de ekonomik ve siyasi fırsata dönüştürülmeye mi çalışılmaktadır?
•- Kıyı ve orman alanları ile bitki örtüsünün yok edilişi, su havzalarının ve dere yataklarının daraltılması, rant uğruna imara açılması, yapı yoğunluğu ve betonlaşmanın hızla artması, suyun toprakla buluşmasının engellenmesi, son 14 yılda nüfusunun %50‘ye varan artışıyla birlikte kaçak yapılaşmanın %70‘e dayandığı dünya kenti İstanbul yok edilirken, bu kentin sele teslim olmasında, onlarca insanımızın yaşamını yitirmesinde ve büyük maddi kayıpların yaşanmasında yıllardır ülkeyi ve kentleri yönetenlerin sorumluluğunu sorgulamamız gerekmez mi?
•- Ya da Başkent Belediye Başkanı‘nın dediği gibi aşırı yağmurlu günlerde üst katlara misafirliğe gitmemiz mi gerekir?
Yaşanan felakette yaşamını yitiren yurttaşlarımızın aile ve yakınlarına başsağlığı diliyoruz.
TMMOB
HARİTA VE KADASTRO MÜHENDİSLERİ ODASI
EYLÜL 2009
JFMO: RANTÇI ANLAYIŞTAN BİR FELAKET DAHA...
Doğu Karadeniz Bölgemizden sonra 8-9 Eylül 2009 tarihlerinde İstanbul ve Tekirdağ‘da meydana gelen sel felaketi, siyasal iktidarların planlamaya, sağlıklı altyapıya ve mühendislik hizmetlerine verdiği önemin trajik bir örneğidir. Yaşanan sel ile onlarca yurttaşımız hayatını kaybetmiş, ulaşım felç olmuş, yerleşimlere elektrik,su vb hizmetler verilemez hale gelmiştir. Tarım topraklarını kentleşmeye açan ve dere yataklarına plan yaptırtıp yerleşime izin veren yerel yönetimler; şehircilik ilkelerini yok sayan, TMMOB ve bağlı Odaların uyarılarını kulak arkası eden hatta uyardıkları için suçlayan siyasal anlayışlar birinci dereceden olayın mesulüdür.
Ülkemiz artık her türlü doğa olayının felakete dönüştüğü bir coğrafya haline getirilmiştir. 50 yıllık hakim siyasal anlayış, doğa olaylarının felakete yol açmasını engelleyecek mühendislik, mimarlık, planlama hizmetleri ve toplumcu anlayışları geliştirmek yerine yara sarmayı, afet sonrası müdahaleyi planlamaya çalışmaktadır.
TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası, aklım bilimin ışığında toplumcu anlayışlar hakim oluncaya kadar mücadele edecektir. Olayda yaşamını yitiren yurttaşlarımıza başsağlığı, yaralananlara acil şifalar diliyoruz.
TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası
XII. Dönem Yönetim Kurulu
JMO: İSTANBUL KİME TESLİM OLDU!
DOĞA OLAYLARI AFETE DÖNÜŞMESİN diye her yaşanan felaketten sonra açıklama yapmaktan bıktık artık... Geçtiğimiz ay Doğu Karadeniz Bölgesinde yaşadığımız afetin bir benzerini bu günlerde Marmara Bölgesinde yaşıyoruz.
Depremler, heyelanlar, kaya düşmeleri ve su baskınları, gezegenimizin oluşumundan bugüne kadar geçen yaklaşık 5 milyar yıl boyunca sayılamayacak sayıda tekrarlanan gezegenimize bugünkü çehresini veren, bozulan dengeyi bir sonrakine kadar yeniden kuran, sıradan doğa olaylarıdır. Ancak, günümüzde özellikle kentsel alanlarda, bu doğa olayları bizleri etkilemekte can ve mal kayıplarına yol açan ve yaşamımızı kesintiye uğratan AFET olaylarına dönüşmektedir.
İstanbul yerleşim alanları içinde yaklaşık 600 km dere yatağı bulunmaktadır. Dereler kenti olan İstanbul‘un kent topraklarının rant temelli yağmalanmasının bir sonucu olan çarpık kentleşmeye kurban edildiği açıktır.
Başbakan yaptığı basın toplantısında ‘‘izahı mümkün olmayan felaket‘‘ tanımlaması yaparak yaşananları anlamamıza yardımcı oldu.(!) Olayın açıklanacak yönü olmayınca suçlanacak etkili ve yetkililer de olmayacaktı. Oysa İstanbul‘da yaşananlar çok açıktı. Arazinin yanlış kullanımı, dere yataklarında kontrolsüz yapılaşma, insan girişimleri sonucu dere kesitlerinin daraltılması gibi hidrolojik dengeyi bozucu müdahalelerin sonuçlarıydı. Ancak, sorun sadece alt yapı sorunu değildir. Megakent İstanbul‘da yaşananlar bir bütün olarak, kentleşmeyi rant temelinde gören liberal anlayışın ve onun yerel yönetim uzantısının yerle bir olduğunu da bir kez daha gözler önüne serdi.
Dere yataklarının üstünü kapatarak caddelere dönüştüren, taşkın riski bulunan alanlar ile doğal plaj alanlarını imara açan anlayışın temsilcileri, bu gün yaşadığımız afetin sorumluluğundan kaçamazlar.
Yaşananlarla ilgili olarak,
ülkemizde, yerleşim alanlarında afet tehlikelerinin önlenmesinin, planlama ve uygulama sürecinde bilim ve mühendislik verilerini esas alan yaklaşımların içselleştirilmesiyle mümkün olacağına inanıyoruz.
Bunun için, ivedilikle ülkenin tamamını kapsayan Bütünleşik Afet Tehlike Haritalarının hazırlanması ve bu çalışmaların her ölçekte planlamaya entegre edilmesine bir an önce başlanılmalıdır.
Kentsel alanların talan edilmesi anlayışından uzak, halkın katılımcı süreçlerin içerisinde olduğu bilim ve mühendislik temelinde yaklaşımların şekillendirdiği bir yerel yönetim anlayışının yerel yönetimlerde egemenliği ile yaşanılası kentlerin oluşacağına inanıyoruz.
Sıradan doğa olaylarının afete dönüşmemesi için merkezi ve yerel yönetimleri sorumluluklarını yerine getirmesini istiyoruz.
Afetler bu ülkenin kaderi olamaz. Olmamalıdır.
10.09.2009
TMMOB JEOLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI
YÖNETİM KURULU
İMO: İKTİDAR SAHİPLERİ VİCDANINI KAYBETMİŞTİR
Marmara ve Trakya bölgelerinde dün başlayan yağmurlar sonucunda oluşan su taşkınları yine can aldı; taşkınlar telafi edilmesi mümkün olmayan maddi ve manevi zararlara yol açtı. Su taşkınlarında kaybettiğimiz yurttaşlarımızın yakınlarının acısını paylaşıyor, yaralananlara, maddi kayba uğrayanlara geçmiş olsun diyoruz.
Marmara ve Trakya bölgelerinin beklenenden fazla yağış aldığı bir gerçektir. Beklenenden az ya da çok olması gerçeği değiştirmez; yağmur bir doğa olayıdır. Doğa olayları ise ülkemizde ne yazık ki doğal afet gibi yaşanmaktadır. Tıpkı bir doğa olayı olan depremin can ve mal kaybına yol açması gibi.
Bu bir Türkiye gerçeğidir; deprem can alır, sel can alır, rüzgâr can alır. Çünkü Türkiye gerçeğini yaratan zihniyet kentleri, yerleşim alanlarını, köprüleri, binaları, barajları oluştururken bilimin, mesleki doğruların, insan ihtiyaçlarının değil, çıkar çevrelerinin, rantiyenin, popülist politikaların etkisi altınadır.
İmarsız kentlerin, kaçak yapılaşmanın, sağlıksız kentleşmenin, dere yataklarının yerleşime açılmasının, altyapı eksikliğinin sorumlusu bu zihniyettir. Doğa olayları ancak bu çağdışı, bilimdışı zihniyetin marifetiyle binlerce insanımızın hayatına mal olan, şehirlerin, evlerin, köprülerin yıkılmasına yol açan, çatıları yerle bir eden doğal afete dönüşmektedir.
Dün yaşanan su taşkınlarından sonra bu vurdumduymaz, sorumsuz, ihmalkâr zihniyet, yine ortaya çıkmış, yaşananları "takdiri ilahi" olarak yorumlamış, kendisinin hiç sorumluluğu yokmuşçasına, TV ekranlarında pişkin pişkin boy göstermiştir. Her afet sonrasında yapıldığı gibi, "devlet yanınızdadır, devlet yaraları saracaktır" hamasetiyle sorumluluk örtbas edilmek istenmiştir.
Oysa "yara açanın" bizzat devlet olduğu gün gibi ortadadır. Kentlerimizi çıkar çevrelerine teslim eden, kentsel değerleri rantiyeye peşkeş çeken, kentleri, orman arazilerini, akarsuları sermayenin av alanlarına çeviren, kentleri imarsızlığa ve sağlıksız yapılaşmaya mahkûm eden, kamu binalarını denetimden muaf tutan, yapı denetimini gereği gibi uygulamayan, kentsel dönüşüm adı projeleri dışında kent ve kentleşme politikası olmayan, kentleşmede mühendis, mimar ve şehir plancılarının bilgi ve birikimine ihtiyaç duymayan, merkezi ve yerel düzeyde hükümranlığını ilan eden neoliberalizm, kanayan yarayı durdurmak şöyle dursun, yarayı daha derinleştirmekte, kentleri yaşanılır olmaktan çıkarmaktadır.
Hiçbir teknik ve bilimsel inceleme yapmadan, kent imarını, ulaşım master planını dikkate almadan, Üçüncü Boğaz Köprüsü güzergâhını helikopter gezisiyle belirleyen iktidar sahipleri, bu zihniyetin bir kez daha tipik ve güncel bir örneğini sergilemiştir.
21. yüzyıl Türkiye‘sinde, beklenenden çok yağan yağmur onlarca canımızı almış, yerel yönetimlerin makyajı akmış, vahim tablo, insanlarımızın hayatı pahasına bir kez daha görünür hale gelmiştir.
Bilinir ki, başbakan, ilgili bakanlar, belediye başkanları, yine rollerini oynayacak, ayaklarına çizme giyip sel mağduru bölgeleri ziyaret edecek, hane başı bilmem kaç lira yardım edileceği ilan edilecek, ölenlere rahmet dilenecek ve işler kaldığı yerden devam edecektir. Ta ki yeni bir su taşkını, yeni bir deprem yaşanana kadar.
İnşaat Mühendisleri Odası olarak biz de, afet sonrası açıklama yapacak, sorunu ve çözüm önerilerini sıralayacak, sorumluları istifaya davet edeceğiz. Hem de bunu, çağrımızın sorumluları hiçbir şekilde etkilemeyeceğini bile bile yapacağız.
Evet, doğrudur; Türkiye‘de bilim, bilimsel yaklaşım, mesleki bilginin kullanımı ihmal edilmekte, kulvar dışına itilmektedir. Ancak asıl bir başka gerçeğin bugünümüzü ve geleceğimizi belirlediği bilinmelidir: Ülkemizde iktidar sahipleri vicdanını kaybetmiştir.
TMMOB
İnşaat Mühendisleri Odası
MADEN MO: ÜLKEMİZDE YAŞANAN DOĞA OLAYLARININ AFETE DÖNÜŞMESİ "DOĞAL" DEĞİLDİR
8-9 Eylül tarihlerinde ülkemizin özellikle Marmara bölgesinde meydana gelen sel felaketleri son olarak İstanbul, Tekirdağ ve ilçelerinde yaşamı felce uğratmıştır. Sağanak yağış nedeniyle meydana gelen sel felaketlerinde; birçok kara ve demiryolu ulaşıma kapanmış, şehirlerimizin altyapıları iflas etmiş, bazı mahallere elektrik ve su verilememiş, kent merkezinde birçok ev ve işyerleri sular altında kalmış ve şu ana kadar 26 yurttaşımızın hayatını kaybettiği belirlenmiştir.
Son yıllarda ülkemizde giderek artan sel felaketleri bir kez daha ülkemizde yaşanan ranta dayanan bilim dışı imar politikalarını gözler önüne sermiştir. Çağdaş kentlerde sadece yolları yıkayabilen yağışlar, ülkemizde büyükşehirlerden, en küçük yerleşim alanlarına kadar tüm yaşam alanlarımızı afet bölgesine dönüştürmekte, onlarca can ve ciddi ölçüde mal kaybına neden olmaktadır.
Sağlıklı altyapı politikaları geliştirilerek, akılcı yatırımlarla bir an önce uygulanmalıdır. Bu konuda meslek odalarının ve konunun uzmanlarının bilgi ve birikimine mutlaka başvurulmalıdır. Merkezi ve yerel yönetimler görevlerini yerine getirmeli, altyapı yatırımlarını kamusal yarar doğrultusunda toplumun hizmetine sunmalıdır.
İstanbul ve Tekirdağ başta olmak üzere Marmara bölgemizde yaşanan ve 26 insanımızın yaşamına, onlarcasının yaralanmasına ve büyük maddi kayıplara yol açan sel felaketi bizleri ve tüm ülke halkını derinden üzmüştür.
TMMOB Maden Mühendisleri Odası olarak, bu felakette yaşamını yitirenlerin yakınlarına başsağlığı diliyor, zarar gören halkımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor, bu afetin son olması için artık yetkililerin bir an önce çağdaş imar, planlama ve alt yapı ilkelerine uygun yapılaşma düzeninin oluşması için gerekenlerin yapılmasını bekliyoruz.
Saygılarımızla,
TMMOB
MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI
YÖNETİM KURULU
09 Eylül 2009, Ankara
MİMARLAR O: SON GÜNLERDE YAŞADIĞIMIZ FELAKETLER YÖNETİMİN AFETE DUYARLI KENTLEŞME KONUSUNDA SINIFTA KALDIĞINI GÖSTERMEKTEDİR
Son olarak İstanbul ve Tekirdağ illerinde yaşadığımız sel felaketi, sorumluların, yetkililerin üzerlerine düşenleri yapmadıklarını açıklıkla ortaya koymuştur. Plansız kentleşme, denetimsiz yapılaşma önü alınamaz gerçeklere dönüşmüştür.
İmar planında "ağaçlandırılacak alan" olarak belirlenen yere yapılaşma izni verenleri, kaçak yapılanmaları görmezden gelenleri, olanları iklim koşullarına bağlayanları, hiçbir önlem alınamazmış sanısını uyandırmaya çalışanları ayıplıyoruz.
Bilimdışı davranışlar başıboş biçimde sürmektedir. Odamızın değişik birimlerinin bugünü dünden haber veren uyarılarına kulak tıkanmıştır, tıkanmaktadır.
Kriz yönetimi gibi önceden belirlenmesi gereken davranış planlamasının bile yapılmadığı, acılı insanların mallarının yağmalanmasının önlenemediği görülmüştür. Depremini bekleyen İstanbul‘un, daha ciddi bir afete hazırlık çalışmasına gereksinim duyduğu bir kez daha görülmüştür.
Teknoloji biliminin hemen devreye sokulması, bilimin-bilim kurullarının bildirimlerini gözardı edenlerin, toplumumuzu böylesine çağdışı duruma düşürenlerin en azından hemen özür dileyerek istifa etmeleri, halkımızın çağcıl yönetime inancı açısından önemlidir.
Buna karşın Sayın Başbakan artık alıştığımız "üslubu" ile selin yol açtığı felaketin faturasını yine başkalarına çıkartmaya çalışmakta; yönetimin yakınma, mazeret üretme, bir meslek ya da düşünce gurubunu sorumlu tutma makamı olmadığını çok iyi bilmesine rağmen "bilmezlikten gelme" politikasını sürdürmeyi iktidarını devam ettirmenin bir aracı olarak görmektedir.
Sayın Başbakanın 30.11.2008 tarihinde yine Odamıza yönelik yaptığı saldırgan bir konuşmaya yanıt olarak hazırladığımız basın bildirisinden bir bölümü, güncelliğini yitirmediği için bir kez daha kamuoyunun dikkat ve değerlendirmesine sunuyoruz.
"Sayın Başbakan öncelikle şunu iyi bilmelidir: TMMOB Mimarlar Odası, hükümetinin mimarlıktan sorumlu devlet bakanlığı değildir. Mimarlar Odası siyasi bir yapılanma olmayıp gücünü Anayasadan alan, kamu yararına hizmet eden bir mesleki uzmanlık kurumudur. Kuruluşundan bu yana geçen 54 yıldır kente karşı suç niteliği taşıyan düşünce ve uygulamalara hoşgörü göstermeyen Odamız, Türkiye‘nin mimarlık meslek kuruluşudur. Ülkemizdeki yapılaşma ile ilgili tüm kentsel uygulama ve kararları yakından takip etmek, incelemek, irdelemek ve gerekirse hukuki yollara başvurmak Odamızın temel yükümlülüğüdür. Bu görevimizi, elbette İdareye hoş görünmek veya zıtlaşmak için değil, toplumsal sorumluluğumuz gereği yapmaktayız."
Mimarlar Odası, Ayamama deresinin yapılaşmaya açılmasıyla ilgili plan kararına 1997 yılında dava açmıştır. 10 yıl süren dava 2007 yılında Odamız lehine sonuçlanmıştır. Ne yazık ki aradan geçen süre içinde bölgedeki yapılaşma yoğunlaşarak artmıştır. Bir meslek kuruluşu olarak izlediğimiz ve yanlış olduğunu gördüğümüz bir kararın düzeltilmesi için hukuka başvurmanın neden yanlış bir uygulama olduğunun kamuoyuna açıklanması gerekmektedir.
TMMOB Mimarlar Odası olarak bu temel yaklaşımımızın arkasında durduğumuzu, İstanbul ve yöresinde yaşanan bu felakette de sözün, alanın uzmanlarının, bilim insanlarının içinde yer aldığı çalışma takımlarına bırakılmasını talep ettiğimizi, büyük bir depremi bekleyen İstanbul‘da, bütün bunların yaşamsal sorunlar olduğunu, bu süreçte mesleki ve toplumsal sorumluluğumuzun gerektirdiği her tür katkıyı sağlayacağımızı bir kez daha dile getiriyoruz.
Kamuoyuna saygılarımızla sunuyoruz.
TMMOB
Mimarlar Odası
PEYZAJ MO: HALKIN SEÇTİKLERİNİ "GÖREVDEN GERİ ÇAĞIRMA" HAKKI YAŞAMA GEÇİRİLMELİ, İSTANBUL BELEDİYE BAŞKANI, İÇİŞLERİ BAKANI DERHAL GERİ ÇAĞIRMALIDIR.
Kim inanır yağmur yağdığı için onlarca insanın öleceğine...
Kim inanır, yağmur yağdığı için yüz binlerce yurttaşın evi başına yıkılacak...
Kim inanır, yağmur yağdığı için çocuklar öksüz, ana babalar gözü yaşlı evlat acısı yaşayacak...
Kim inanır, yağmur yağdığı için sabah ekmek parasını kazanmaya giden işçiler, yağmur suyunda boğularak ölecek...
İnanılmaz ama gerçek... Ülkemizin gerçekliği...
"Sürdürülebilir Kalkınmayı dillerine pelesenk eden, planlarının en süslü başlığı olarak kullanan yöneticilerin sürdürülebilir kalkınmadan sadece rantı kastettiklerinin gerçekliğidir yaşadıklarımız...
Kalkınmayı hedefleyen yönetimlerin öznesinde aslında" insan " olmadığının gerçekliğidir yaşadıklarımız.
Çarpık kentleşme, imar rantları, planlama eksikliği, usulsüz arazi genişletmeleri, imar dışı yapılaşmalar, hep bilinen altyapı eksikleri, menfezlerin yetersizliği, dere yatakların ıslah edilmemesi ve doldurulmuş dere yataklarına yapılan inşaatlar, yağmur suyu kanallarının yetersizliği, ormanlık alanların yapılaşmaya açılması...
Bunlar varsa felaket vardır.
Herbiri takdiri ilahiyle değil, merkezi ve yerel politikaların belirlediği bir süreçle belirlenmiştir.
Helikopterle III. Köprü‘ye yer beğenenler, bilimin ve tekniğin temsilcilerinin, meslek odalarının uyarılarını ve önerilerini ideolojik davranmakla suçlayıp, reddetmişlerdir.
Pek muhtemeldir ki; yaşananların üzeri, "yaralar sarılacak, yanınızdayız" denilerek örtülmeye çalışılacak, kaderci yaklaşımlar çözüm denilerek sunulacaktır. Gerçek sorumlular, doğa olaylarının arkasına gizlenecektir.
Görevde bulundukları tüm süreçte, İstanbul gibi bir değeri sadece ticari bir meta olarak gören ve bütün planları bu sistem üzerinde ören İstanbul Belediyesi Başkanı; insanımızı "tedbirsiz" olmakla suçluyor.
Başkan ilk olarak tedbirsiz halktan söz ederken ikinci olarak ta yaşananların sebebi olarak "iklim değişikliği" diyor. Belediye başkanının yaşanan felaketin karşısında, onlarca insanımızın can kaybına, yaşam güvencesinin elinden alınışı karşısında açıklamalarını takip ederken dehşete kapılmamak elde değil...
Soruyoruz;
Peki, sizin bu makamlardaki göreviniz ne? Halk 28 Martta size hangi yetkiyi verdi ya da vermiş olduğunu umut etti.
Sn. Topbaş, aşırı ve düzensiz yağışlar, seller, kuraklık, çölleşme, orman yangınları gibi hem Türkiye‘nin hem de tüm dünyanın yaşadığı sorunların nedeni küresel ısınmadan kaynaklı iklim değişikliğidir evet...
Ancak bilmiyorsanız hatırlatalım...
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİYLE BU FELAKETLERİ DAHA SIK YAŞAYACAĞIZ:
Bir doğal ortamda dere yatağı varsa, 100 yılda bir olsun, 200 yılda bir olsun, su o dere yatağına gelir.
Felaketin, peyzaj mimarlarının yıllardır kent planlarındaki en önemli unsurun planlamanın mutlaka doğal ortama uygun olması gerekir uyarısına kulak asılmaması sonucu olduğu açıktır, felaketin çarpık kentleşmenin sonucu olduğu açıktır, felaketin doğal su rejimine aykırı planlamadan kaynaklandığı açıktır, felaketin sadece sermayeye kulak veren yönetimlerin insanımızla ilgili hiçbir kaygısı olmadığı açıktır.
Ancak bilinmelidir ki; deprem haricinde bugün dünyada gerçekleşen afetler doğal değildir.
Peki, bu durumun sorumluları ne yapıyor?
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ KARŞISINDA ALINACAK ÖNLEMLERİ ALMAK SİZİN GÖREVİNİZDİR
İklim değişikliğini tetikleyen ise sanayileşmenin, fosil yakıt kullanımının, akarsuların önünün barajlarla kesilmesinin, çarpık kentleşmenin, dere yataklarının imara açılmasının, doğal kaynakların tüm canlı yaşamını değil, sadece kârlarını artırmayı düşünüyor.
Yerel yönetim bunları söylerken merkezi otoriteden Başbakan Erdoğan, açıklamalarında "izahı mümkün olmayan felaketlerle karşı karşıya kalındığını" söylüyor.
"Bu olsa olsa 100 yılda bir olur ya da daha uzun süreci kapsayan felaketlerdir" diyen Başbakan Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu ile birlikte takdiri ilahi diyerek, sorumluluğu dere yataklarına ev yapan insanlara atıyor.
Dün söyledik, bugünde söylüyoruz, yarında söylemeye devam edeceğiz;
" Doğa olaylarının insanlık üzerinde yaratacağı etkiler, bilimsel, akılcı ve rasyonel politikalarla önlenebilir. Zamanında alınacak tedbirler, kaynakların doğru yönetilmesi, yeterli ekonomik kaynakların ayrılması, rantiye kesimleri için değil toplum odaklı politikaların kent yönetimlerinde egemen olması bu doğa olaylarının yaratabileceği vahim sonuçların önüne geçecektir. "
Yaşanan trajedinin sorumluları bellidir...
İstanbul Valisi, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı görevden alınmalı, İçişleri Bakanı istifa etmelidir.
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası olarak yaşanan felaketin sorumlularının yargı önüne çıkarılması için sürecin yakın takipçisi olacağımızı bildirir, yakınlarını kaybedenlere başsağlığı, yaralananlara acil şifalar dileriz.
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası
Yönetim Kurulu
ŞPO: RANTA EVET DİYENLER SELE HAYIR DİYEMEDİLER!
Türkiye bir süredir giderek sıklaşan sel felaketlerine sahne oluyor. Batman, Bartın, Hatay, Giresun ve Doğu Karadeniz Bölgesi‘nden sonra, bugün itibariyle Trakya ve İstanbul da sele teslim olmuş bulunuyor. Maddi kayıpların yanında, kaybedilen insan yaşamları sorunun büyüklüğünü gözler önüne seriyor.
Sorun Tespiti :
Sorunun tespiti için sel baskınına uğrayan bölgelere dikkatli bakmak yeterlidir. Bu bölgeler dere yatakları, su havzaları, düz ova ve tarımsal alanlar ile kıyı bölgeleridir. Bu alanlar planlama ilkeleri açısından kentsel gelişmeye açılmaması gereken yerlerdir. Bu bölgelerin dikkate değer bir bölümü için geçtiğimiz dönemlerde belediyelere uyarılar yapılmış, bir bölümü için davalar açılmıştır. Ne yazık ki bu bölgelerde ranta evet diyenler sel felaketine hayır diyememişlerdir.
Sorumlu Kim?
Ortaya çıkan afet ve sonuçlarının sorumluluğu geniş bir kesimin omuzlarındadır;
- Bütün bu uyarılara, davalara karşın, söz konusu bölgeleri gelişmeye açanlar,
- Tarımsal nitelikteki topraklarda kentsel gelişmeye izin veren, dere yataklarının üzerine imar planı hazırlatan belediyeler, bunlara göz yumanlar,
- Şehircilik ilkeleri de ne oluyor diyerek, uzun sürelerin birikimini hafife alan, Şehir Plancıları Odası‘na kümes peyzajı çizdirmem diyen belediye başkanları ve belediyecilik anlayışı,
- Uzman olmadığı halde, belediye başkanını yanına alıp, köprü ve benzeri büyük yatırımların güzergahını kişisel olarak belirleyen, meslek odalarını projelerimizi engelliyor diyerek hedef gösteren ve planlama düşmanlığı yapan başbakan,
- Bütün bu hukuksuzluklara izin verip felaket ortaya çıktığında İstanbulluları suçlayan Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş,
- Tüm uyarılara rağmen, planları onaylayan belediye meclis üyeleri,
- Meslek etiğine aykırı davranarak, şehircilik ilkelerine aykırı planların altına imza atan uzmanlar bu ve benzeri felaketlerin birinci dereceden sorumlusudur.
Yapılması Gereken:
Aşağıdaki önemlerin hızla alınması, bu ihmallerde birincil rolleri olanların kaçamayacakları bir görev haline gelmiştir.
- Türkiye‘nin yüksek derecede risk ülkesi olduğu ve sel, deprem ve benzeri afetlerin giderek artan sıklıkta yaşanacağı gerçeğinin kabullenilmesi ve afet sonrası değil, öncesini hedefleyen bir ulusal stratejinin geliştirilmesi gerekmektedir.
- Başta risk bölgeleri olmak üzere yerleşmelerin, risk haritalarının ve planlarının üniversite ve uzmanların katılımı ile hazırlanması yönünde düzenlemeler yapılmalı ve gerekli kaynaklar ayrılmalıdır. Bu konuda Belediyeler Yasası‘nda öngörülen belirsiz düzenlemeler, açık ve yaptırımı olan hale getirilmelidir.
- Bu risk haritalarında tespit edilen birinci derece yerleşmeye uygun olmayan bölgelerin yapılaşmadan arındırılması, önlemli gelişme öngörülen bölgelerde önlemlerin alınması sağlanmalıdır.
- Bütçe kaynaklarının kullanımında afet konusu öncelikli hale getirilmeli, 3. Köprü ve benzeri türden büyük kaynak gerektiren yatırımlardan vazgeçilerek söz konusu kaynaklar afet alanlarına ayrılmalıdır.
- Su havzaları, dere yatakları, tarım alanları ve risk haritalarında tespiti yapılan kıyı bölgelerinde kentsel gelişmeye izin verilmemelidir.
- Sel felaketlerinin önlenmesi konusunda önemini ilkokul kitaplarından öğrendiğimiz ormanların talanı durdurulmalı, 2B alanlarına yönelik rant merkezli anlayışlardan vazgeçilerek, bu alanlara orman vasfının kazandırılması için çalışmalar başlatılmalıdır.
- Merkezi ve yerel yönetimlerin afet birimleri güçlendirilmeli, topluma yönelik eğitim çalışmaları sistematik hale getirilmelidir.
Kısaca ranta değil, insana öncelik veren bir kentleşme ve kentsel gelişme anlayışına ihtiyaç vardır. Aksi durumda, yitirilen her yaşamın sorumluluğu, bunca uyarıya karşın görev ihmaline devam eden yöneticilerin olacaktır.
TMMOB Şehir Plancıları Odası Yönetim Kurulu adına
Genel Başkan
Doç.Dr. H.Tarık ŞENGÜL