SANAYİNİN SORUNLARI VE ANALİZLERİ (XLII): KRİZ DERİNLEŞİYOR, ÖNLEMLER YETERSİZ

19.10.2018

TMMOB Makina Mühendisleri Odası tarafından hazırlanan, Sanayinin Sorunları ve Analizleri (42): "Kriz derinleşiyor, önlemler yetersiz" 19 Ekim 2018 tarihinde yayımlandı.

Kriz derinleşiyor, önlemler yetersiz

TMMOB Makina Mühendisleri Odası (MMO), her ay iktisatçı-yazar Mustafa Sönmez’in katkısıyla hazırladığı sanayinin sorunları bülteninin 42’incisini, sanayideki yüksek işsizlik, enflasyon ve krizin boyutlarına ayırdı. Artan enflasyonun bölüşüm uçurumunu derinleştirdiğine dikkat çekildi ve krizi kabullenmeyen AKP’nin önlemlerinin yetersiz kaldığı, kriz tünelinin ucunun belli olmadığı, çıkışın yılları bulabileceğine dikkat çekildi.

TÜİK, Merkez Bankası, Hazine ve Maliye Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı ve IMF verileri kullanılarak yapılan analizde, Eylül’de sanayici fiyatlarında yıllık artışın yüzde 46’ya çıktığı ve bazı alt dallarda yüzde 100’lere yakın artışlar yaşandığına dikkat çekildi. ÜFE’deki birikmiş zamların tüketiciye önümüzdeki aylarda yansıtılmasının kaçınılmaz olacağı ve uzun süreli yapışkan, yüksek enflasyonla beraber ekonomideki küçülmenin, stagflasyon, yani baş edilmesi zor bir krize doğru ilerlediği vurgulandı.

MMO analizinde şu noktalara vurgu yapıldı:

 

 

  • 8 Ekim’de açıklanan IMF Ekim 2018 Dünya Ekonomik Raporu’nda Türkiye ile ilgili yer alan öngörülerin çoğu, AKP rejimince açıklanan Yeni Ekonomik Program(YEP) hedeflerinden ayrışıyor. IMF, Türkiye’nin krize girdiğini ifade ederken, 2019 için büyüme oranını yüzde 0,4’e kadar daraltıyor.

  • IMF tahminlerine göre 2019 milli geliri 641 milyar dolara, kişi başı gelir de 7 bin 615 dolara kadar inmektedir. Oysa YEP, 2019 kişi başına gelirini 9 bin 647 dolar olarak öngörmektedir. Aradaki fark kişi başına 2 bin doların üzerindedir.

  • AKP rejiminin yanlış ekonomi politikaları sonucunda Türkiye’ye dış sermaye girişleri hızla azaldı ve Ağustos ayında 14,3 milyar doları bularak , sermaye çıkışı tavan yaptı. Eylül ayında, TL faizlerinin artırılması operasyonuna rağmen dövizde önemli gerilemeler görülmedi. Bu durum Ekim ayının ilk yarısında da ABD ile gerilimlerin yumuşamasına rağmen pek azalmadı.

  • Böylece Türkiye ekonomisi yüksek döviz fiyatları ile mücadele etmeyi amaçlayan TL faizleri arasında sıkıştı. Her tür mal ve hizmet üreticisi firma açısından hem döviz fiyatları hem banka kredi faizleri büyük maliyet artışlarına yol açtı. Artan maliyetler fiyatlara yansıtılınca Üretici Fiyat Endeksi Eylül ayında yüzde 46 gibi ürkütücü boyutlarda yıllık artışa gitti. İmalat sanayisinde ortalama artışların yüzde 44,8 olmasına karşın, en yüksek fiyat artışı gerçekleştiren rafine petrol ürünleri alt dalında fiyatların yüzde 131 arttığı dikkat çekmektedir. Yine dünya metal fiyatlarındaki artıştan ve yine TL’deki hızlı değer kaybından etkilenen ana metal (yüzde 77,4) ve kimyasal ürünlerde (yüzde 66) çok sansasyonel, yüksek fiyat artışları gerçekleşmiştir.

  • Aynı şekilde üretiminde ithal girdi, ara malı oranının yıllar içinde yüzde 70-80’lere ulaştığı beyaz eşya, elektronik, otomotiv sektörlerinde, TL’deki değer kaybı ile birlikte ya da dövizin fiyatının sert artışı ile birlikte maliyet artışları da tırmanmış ve yıllığı yüzde 54’e yaklaşmıştır.

  • Yüksek enflasyonla beraber sanayi üretimindeki daralma, hatta küçülmenin öncü göstergeleri ortaya çıkmaya başladı. Bunlardan en önemlisi İstanbul Sanayi Odası için üretilen Satınalma Yöneticileri Endeksleri (Purchasing Managers’ Indices - PMI), önemli bir gerilemeye işaret etti. Öyle ki gerileme, 2009 krizindeki değere kadar geriledi. Yüksek enflasyon, başta ücretliler olmak üzere emeği ile geçinen tüm kesimleri, uzun yıllardır yaşamadıkları bir reel gelir kaybına uğrattı. Yıl sonuna doğru yüzde 30-35 aralığında kesinleşmesi beklenen tüketici enflasyonuna karşılık asgari ücretin geçen yıl ancak yüzde 14 artırılmış olması, asgari ücretin alım gücünün önemli ölçüde aşındırıldığını ortaya koyuyor. Asgari ücretin gösterge özelliği dikkate alındığında, yapılacak yeni ayarlama enflasyon oranından ne kadar uzak kalırsa, genel ücret-maaş düzeyinin de o kadar gerileyeceği ve toplumda yeni bir göreli yoksullaşma süreci yaşanacağı açıkça görülüyor. 19 milyon ücretliyi ilgilendiren bu durum ayrıca sayıları 10 milyonu bulan emeklileri de kapsıyor.

  • Yüksek enflasyonun yarattığı yoksullaşmaya ek olarak, krizi aşmak üzere kamu kaynaklarının firmalara can simidi olarak kullandırılması ya da kamuda tasarruf adına kısıtlamalara gidilmesi, toplumun yararlandığı eğitim, sağlık, sosyal yardım hizmetlerinin de azalması demek. Bu da dolaylı bir yoksullaşmanın kapısının açılması anlamına geliyor. Bütün bunların üstüne yükselen işsizlik, artan işten çıkarmaların birçok hane halkını mutlak yoksulluğa sürükleyeceği, hele ki toplamda 325 milyar TL’ye ulaşan ihtiyaç ve kredi kartı borçlusu haneleri alabildiğine zorlayacağı bilinmektedir.

  • Bütün bu kriz yıkımına karşı, emek kesimlerinin dayanışması, krizin yükünün emek sınıflarına yıkılmaması için etkili mücadele araçları, etkili yollar bulması gerekiyor.

  •