TMMOB 14. ENERJİ SEMPOZYUMU/7-9 Aralık 2023/ANKARA
Değerli konuklar, sevgili meslektaşlarım,
TMMOB Yönetim Kurulu adına sizleri saygıyla selamlıyorum.
İlki 1996 yılında yapılan Enerji Sempozyumu, ülkemizin içerisinde bulunduğu durumu, aklın ve bilimin ışığında analiz etmeye ve çözümler üretmeye çalışan bir bilinçle bu yıl 14. kez bizleri bir araya getiriyor.
Birliğimiz adına bu önemli etkinliğin hazırlanmasında sorumluluk üstlenen Elektrik Mühendisleri Odamız yönetim kuruluna, sempozyumumuzun düzenleme ve yürütme kurullarına, etkinliğin düzenlenmesinde emek ve katkı sunan tüm arkadaşlarımıza çok teşekkür ediyorum.
“Cumhuriyet’in 100. Yılında Enerji” üst başlığı altında 3 gün sürecek sempozyumumuzda değerli fikirlerini ve araştırmalarını bizimle paylaşacak olan akademisyen ve uzmanlarımıza tüm TMMOB örgütlülüğü adına minnet duygularımı sunuyorum.
Değerli konuklar, sevgili meslektaşlarım,
Cumhuriyet’in bir asrını geride bıraktığımız oldukça tarihsel günlerdeyiz. Halkın kendi yaşamı ve geleceği hakkında söz ve karar sahibi olduğu bir yönetim biçimi olarak Cumhuriyet, insanlık tarihinin en büyük kazanımlarından biridir.
Ülkemiz için bağımsızlık demokrasi, laiklik ve çağdaşlaşma yolunda atılan en önemli adımlardan biri olmuştur.
Bu vesileyle başta Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere, emperyalizme karşı bağımsızlık savaşımımızı kazananlara ve Cumhuriyet'i kuranlara ve bugüne dek onun tüm ilerici yanlarını sahiplenerek mücadele edenlere minnet duygularımı bir kez daha iletiyorum.
Bu denli büyük bir tarihsel birikimin ve mirasın ışığında isterdim ki, bugün yalnızca kaliteli, ulaşılabilir ve ucuz, yerli istihdam ve yerli üretimi önemseyen, insanımıza odaklı enerji politikalarının öncelikli olduğu tartışmaları güçlendirelim, geliştirelim. Ancak bugünün Türkiye’si ne yazık ki buna elvermeyecek ölçüde enerjiden, çevreye, eğitimden sağlığa, ekonomiden, hukuka her alanın tahrip edildiği, çürüdüğü çoklu bir kriz içerisindedir.
Üzülerek görüyoruz ülkemiz kelimenin tam anlamıyla can çekişiyor.
Özellikle ekonomik krizin emekçi halk üzerinde artan baskısı aldığımız nefesi dahi güç hale getiriyor. Türkiye tarihinin en büyük, en sarsıcı ekonomik krizlerinden birini yaşıyoruz.
Döviz kurlarındaki artışlar, yıllardır uygulanan, özelleştirme, serbestleştirme ve rant esaslı politikalarla tümüyle ithalata bağımlı kılınan ülkemiz ekonomisinin hemen hemen bütün sektörlerinde maliyetlerin artmasına, fiyatların kontrol edilemez biçimde yükselmesine neden oldu.
Ev kiraları, ulaşım ücretleri, haberleşme giderleri akıl almayacak kadar yükseldi. Faturalar ödenemez hale geldi. İnsanlar her geçen gün aran kredi kartı borçlarıyla yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor. Hayat pahalılığı, işsizlik, yokluk, yoksulluk ve gelecek kaygısı bütün toplum kesimlerinin yaşamını tehdit eder hale geldi.
Bunlar yetmiyor gibi bir de hazırladıkları yeni ‘Bütçe Kanunu’ ile emeği ile geçinenler için daha fazla yoksulluk, daha fazla borç yükü çıkarma peşindeler. Bir avuç zengin daha da zengin olabilsin diye, ülkeyi neredeyse ele geçiren mafyaların, çetelerin cepleri dolsun diye halkın cebine kaşıkla verdiklerini kepçeyle geri almaya çalışıyorlar.
Cumhuriyet’in ikinci yüzyılının başında karşımızdaki tabloda; Ekonomisi tamamen çökertilmiş, hukukun siyasallaştığı, parlamentonun etkisizleştirildiği, anayasa ve yasaların anlamsızlaştırıldığı, tek adamın buyruğuyla yönetilen, aklın ve bilimin yerini hurafelerin, liyakatin yerini parti devleti anlayışının aldığı bir ülke vardır.
Yaşadığımız bunca sorunun kaynağı 21 yıldır ülkeyi yöneten AKP iktidarıdır. Kendisinden olmayan her sesi bastırıyor, zor ve baskı yoluyla teslim almaya çalışıyor.
Medyayı sansürlüyor, siyasetçileri-gazetecileri-muhalifleri tutukluyor, festivalleri, eğlence mekânlarını yasaklıyor, sanatçıları-gençleri susturuyor.
Bunun en somut örneğini geçtiğimiz hafta tekrar yaşadık; Yaşanan sağlık sorunlarını dile getirdiği, halkın sağlıklı yaşam hakkına sahip çıktığı için TTB yöneticilerini görevden alındı…
Cumhuriyet tarihi boyunca 3 askeri darbe, sayısız katliam, şiddet baskı ve zor koşulları olmasına rağmen toplumun yaşam damarlarının bu denli kesildiği, teslim alındığı bir dönem neredeyse olmamıştır. Şimdi bir de bu koşularda Yerel Seçimlere gidiyoruz.
Bu seçimler toplumun kendisine nefes alacak alanlar yaratabilmesi için oldukça önemli.
Bu yüzden özellikle İstanbul ve 2019 yılında alınan diğer büyük kentlerde iktidar blokunun güç kazanması, emek düşmanı, bilim düşmanı, doğa düşmanı, hak ve özgürlükler düşmanı bu çağdışı, baskıcı, sömürgen rejimin daha da kurumsallaşması kök salması anlamına gelecektir.
Cumhuriyet’in bir asır boyunca biriktirdiklerine sahip çıkmak ve bugünden itibaren daha iyi gelecek ve ülke inşa etmek için bu gidişe dur demek ve omuz omuz tüm demokrasi güçleriyle mücadele etmek zorundayız.
TMMOB örgütlülüğü olarak, her seçim döneminde olduğu gibi bu seçim döneminde de görüşlerimizi, emekten, halktan yana tavrımızı ortaya koymaktan çekinmeyeceğiz.
Her merkezi ve yerel seçimden önce yayınladığımız gibi bu yerel seçim öncesinde de yayınlayacağımız seçim bildirgemiz ile TMMOB’nin, mühendis, mimar ve plancıların yurtsever çizgisini, yerel yönetimlere dair kamucu yaklaşımlarımızı kamuoyu paylaşacağız.
TMMOB’nin yerel yönetimlere bakışını ve toplumcu anlayışını tüm ilgililere ve kamuoyuna aktarmaya tüm gücümüzle devam edeceğiz.
Değerli konuklar, sevgili meslektaşlarım,
Doğanın ve doğal kaynakların insan ihtiyaçları doğrultusunda dönüştürülmesi çabası, mühendis, mimar ve şehir plancılarının mesleki faaliyetlerinin ortak unsurudur. Bu çabanın, dünyamızın ve insanlığın ortak geleceğini güvence altına alacak biçimde sürdürülebilmesi, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin en önemli önceliklerinden birisidir.
Doğanın ve insanlığın ortak geleceği söz konusu olduğunda akla gelen ilk başlıklardan birisi “Enerji” olmaktadır.
Dünden bugüne enerji, toplumsal ihtiyaçların karşılanmasında, tarımsal üretimden endüstrinin her alanına, ulaşımdan aydınlatmaya, ısıtma ve soğutmadan besinlerin saklanmasına, iletişimin sağlanmasına kadar temel bir gereksinim olmayı sürdürmektedir. Enerji konusu TMMOB’nin en önem verdiği konulardan birisini oluşturuyor.
Sizler de biliyorsunuz, sanayi devriminden itibaren enerjiye olan gereksinimin giderek artması, enerji kaynakları üzerindeki hâkimiyet kurma çabalarının da giderek şiddetle iç içe geçmesine neden olmuştur. Günümüzde özellikle Ortadoğu’da devam eden çatışmaların, savaşların ve işgallerin temelinde büyük oranda bölgenin zengin enerji kaynakları üzerinde söz sahibi olma mücadelesi yatmaktadır.
Enerjiye ihtiyacımızın bu kadar büyükken, enerji kaynaklarına ulaşma imkanımızın bu denli sınırlı olduğu bir dünyada enerji politikalarının önemi çok daha artıyor. Bizler TMMOB olarak yıllardır enerjinin tüm yurttaşlarımız için ihtiyacı kadar, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve sürdürülebilir biçimde sağlanabileceği enerji politikasının oluşturulması için çaba harcıyoruz.
TMMOB ve Odalarımızca meslek alanlarımıza ilişkin konularda düzenlediğimiz kongre ve sempozyumlarda en çok öne çıkan konu, “kamusal fayda” anlayışıdır. TMMOB’nin 1970’li yıllardan bu yana savunduğu bu anlayış, dünyamızın ve ülkemizin geleceği için yegâne çözümdür.
Daha fazla kar uğruna sadece insan emeğini değil, doğal kaynaklarımızı da insafsızca sömüren küresel kapitalizm, bütün dünyayı büyük bir çöküşe doğru sürüklüyor.
Kıtlık, enerji krizi, çevre felaketleri, göç ve savaş gibi küresel çaplı felaketlerin önüne geçmenin yegâne yolu, rant hırsının yerine kamusal çıkarı, kontrolsüz bir tüketim anlayışı yerine sürdürülebilir politikaları öne çıkarmaktır.
Enerji politikalarını da bu anlayış çerçevesinde düşünmemiz gerekiyor.
TMMOB, enerjiyi kamusal bir hak olarak görmektedir. Tüm yurttaşlarımızın bu haktan eşit biçimde yararlanabilmesi için enerjinin erişilebilir ve nitelikli bir kamusal hizmet olarak sunulması gerekmektedir.
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de insanlarımızın, aydınlatma, ısınma, soğutma yakma vb. amaçlar için kullandığı tüm enerji kaynakları, çağdaş ve insanca bir yaşam sürdürmenin olmazsa olmazıdır. Toplumun her kesiminin ucuz, kaliteli, sürekli ve kesintisiz bir şekilde enerjiye erişme hakkı vardır.
Bu hakkın kullanılması için gerekli kaynağı sağlamak kamu otoritesinin öncelikli görevi ve sorumluluğundadır. Enerji yoksunluğu çeken, yoksul ailelere yeterli ve gerekli miktarda enerji bedelsiz sağlanmalıdır.
Dolayısıyla enerji sektöründe üretimden tüketime kadar her aşaması bütüncül olarak kamusal planlanma ile yönetilmelidir.
Dışa bağımlılığın azaltılması, sürdürülebilirlik, yenilenebilirlik ve arz güvenliği ilkeleri bu kamusal planlamanın temelinde yer almalıdır.
Enerji; gıda, hava ve su gibi tüm insanların ortak hakkıdır. Bugün enerjinin emtia piyasalarında işlem gören, ticari mal gibi alınıp satılmadığı ve serbest piyasa koşullarının insafına bırakılmadığı, dışa bağımlılığı en aza indiren kamucu politikaların hayata geçirilmesi acil ve ertelenemez bir sorumluluktur.
Petrol, doğalgaz, kömür, hidrolik, jeotermal, rüzgâr, güneş, biyoyakıt vb. tüm enerji sektörlerinde konunun uzmanları ve meslek örgütlerinin de katılımıyla hazırlanacak bütünleşik strateji belgeleri ile geleceğimizi güvence altına alan bir enerji politikası ortaya çıkartılmalıdır. Bu enerji politikasının temelinde ise rant değil, kamusal fayda olmalıdır.
Değerli konuklar, sevgili meslektaşlarım,
Hepinizin bildiği gibi, olması gerekenlerle bugüne kadar uygulanan politikalar birbirlerinden oldukça farklıdır.
Cumhuriyet dönemi boyunca enerji alanında kurulan kamu yatırımları bölünerek özelleştirildi. Özellikle 21 yıllık AKP iktidarı, kendisinden önceki iktidarları bile aratacak ölçüde, neoliberal politikaları adım adı uygulamış ve elimizdeki tüm kumları, kaynakları piyasalaştırmıştır.
Mevcut enerji şirketleri parça parça özelleştirilirken, kamusal kaynaklar da Yap-İşlet-Devret modeliyle özel sektörün talanına açıldı. Elektrik santrallerinin, madenlerin ve dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesi sonucunda elektrik piyasası büyük oranda özel sektörün kontrolü altına sokuldu. Hepiniz hatırlarsınız 2021 yılının Temmuz ayında içinde elektrik sisteminin beyni durumundaki TEİAŞ da özelleştirilme kapsamına alındı.
O günde ısrarla söylemiştik; Cumhuriyet tarihimizin bu denli stratejik kurumlarının özelleştirilmesi hem elektrik enerjisinde her an için arz güvenliği tehdidini yaratacak, ekonomimiz açısından da ciddi bir risk oluşturacaktır. Enerji sektörünün özel şirketler elinde tekelleşmesi, enerji üretim ve dağıtımın tümüyle kâr-zarar hesabına indirgenmesi, ülkenin ortak geleceğini riske atmaktadır dedik. Bugün geldiğimiz noktada haklılığımız ne yazık ki ülke tablosundan çok net bir şekilde anlaşılıyor…
Değerli konuklar, sevgili meslektaşlarım,
Hepinizin bildiği gibi geçmişten bugüne enerji konusundaki politikalarımızı belirlerken üzerinde en fazla durduğumuz konulardan biri de doğanın ve ekolojik dengenin korunması meselesi oldu. Enerji üretiminde yenilenebilir kaynakların öncelikli olması, fosil yakıt kullanımı en alt seviyeye indirilmesi ve enerji üretiminde çevreye en az zarar verecek teknolojilere öncelik verilmesi gibi başlıklar temel ilkelerimiz arasında yer aldı.
Bizler TMMOB olarak doğayı, ekolojik dengeyi ve insan sağlığını korumak için Türkiye’nin dört bir yanında mücadele veriyoruz. Ülkeyi yönetenlerin çevre sorunlarına karşı duyarsızlığı bizlerin üzerindeki sorumluluğu daha fazla artırıyor.
TMMOB ve bağlı odaları olarak, doğal hayatı ve ekolojik dengeyi görmezden gelen, halkın geleceğini tehdit eden tüm uygulamalara karşı yoğun bir mücadele sürdürüyoruz.
Ülkemiz genelinde uygulamaya konulan madencilik faaliyetleri, kimya metalürji tesisleri, HES, GES, JES, RES, nükleer enerji santralleri, baraj, termik santral, çimento tesisleri, atık yakma tesisleri, boru hatları, dere yataklarına, kıyı kenarlarına, ormanlara müdahale gibi proje ve mevzuat düzenlemelerini titizlikle masaya yatırıyoruz.
Olası çevre sorunlarının ve kamu zararının tespiti, toplumun konu ile bilgilendirilmesine yönelik teknik dosyalar hazırlıyoruz.
Kimi zaman bilimsel toplantılarla, kimi zaman uzman arkadaşlarımızın hazırladıkları raporlarla, kimi zaman kamuoyuna dönük açıklamalarla, kimi zaman da açtığımız davalarla bu konuda toplumsal duyarlılığı artırmaya, ülke politikalarının toplumcu bir anlayışla şekillenebilmesi için kamuoyu yaratmaya çalışıyoruz.
Bu çalışmalarımız elbette sınırsız bir sömürü peşindeki rant çevrelerini ve onları her daim koruyan siyasi iktidarları rahatsız ediyor. Bu nedenle isimleri değişse de siyasi iktidarların hep hedefinde olduk.
Bir yandan TMMOB ve bağlı Odalarının mesleki yetkilerini ve mesleki faaliyetlerini sınırlandırmaya çalışırken diğer yandan hakkımızda açılan davalarla, yöneticilerimize yönelik tehditlerle, yandaş basın ve sosyal medya trollerinin hedef göstermeleriyle bizleri susturmaya etkisiz kılmaya çalışıyorlar.
Ama şunu iyi bilsinler ki, TMMOB ve bağlı odalarımız asla korkmayacaktır, sinmeyecektir, susmayacaktır.
Ülkenin neresinde olursa olsun bilime aykırı, kamu çıkarına uymayan, doğayı ve insan sağlığını tehdit eden tüm projelere karşı aklın, bilimin ve kamusal sorumluluklarımızın gösterdiği yolda mücadele etmeye devam edeceğiz.
3 gün sürecek bu sempozyumda yürütülecek tartışmaların da bu mücadelemizde bizlere katkı vereceğine yürekten inanıyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Emin Koramaz
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı