TMMOB 40. DÖNEM I. DANIŞMA KURULU AÇIŞ KONUŞMASI
Sevgili Arkadaşlar,
Başta Teoman Öztürk olmak üzere kaybettiğimiz bütün değerlerimizin aramızda olduğunun bilinciyle 40. Dönem 1. Danışma Kurulu toplantısını açıyorum.
Daha demokratik, daha özgür, insan haklarına daha saygılı bir Türkiye kavgasının mücadelecisi olan arkadaşlarımı, hepinizi şahsım ve TMMOB Yönetim Kurulu adına selamlıyor ve katılımınızdan dolayı hepinize Yönetim Kurulumuz adına teşekkür ediyorum.
Sevgili arkadaşlar,
Genel Kurul‘da yaptığımız tespitlerimizin ve öngörülerimizin üzerinden beş ay geçti. Aradan geçen beş ay sonra bir kere daha ülkemizdeki ve dünyadaki değişimin insandan, doğrudan, güzelden ve iyiden yana olmayacağını gördük. Bunu da zaten biliyorduk:
Neo-liberal değişim süreci dünyada ve Türkiye‘de her geçen gün etkisini daha fazla hissettiriyor. Yoksulların daha fazla yoksullaştığı, siyasal yapıda pek çok değişimin gerçekleştiği süreç, kapitalist küreselleşmenin küresel kriziyle karanlık yüzünü bir kez daha gösterdi. Neo-liberalizmin kurallarının değişmez olduğu öngörüsü sarsılırken krizden kurtulmak için sistemin taleplerine cevap vermenin de doğru olmadığı ortaya çıktı. Piyasanın inisiyatifine bırakılmış bir ekonomi sürekli kriz üretmekte, faturası da emekçi halka kesilmektedir. Her şey şimdi çatırdamakta olan piyasa tanrısının direktifleri ve ona biat edenlerin yönlendirmesiyle gerçekleşmektedir.
Küresel mali kriz tüm müdahalelere rağmen önü alınamaz bir şekilde derinleşiyor. Kapitalist küreselleşme sürecinin sonunu işaret eden bu krizle birlikte, kapitalizmin geleceği de tartışmalı hale geliyor. Neo-liberalizmi tartışılmaz ve geri döndürülemez kaçınılmaz bir süreç olarak gösterenler dahi, neo-liberalizme karşı alternatif arayışlarına girerken; bu dönem neo-liberalizmin mağdur ettiği emekçi sınıflar için de başka türlü bir tahayyülün tartışılması açısından imkânlar sunuyor.
Küresel krizin nedeni olarak kimileri gücünden fazla tüketenleri suçluyor ve krizin faturası daha şimdiden yoksullara çıkarılmaya çalışılıyor. Krizin sonrasında yoksulluğun ve işsizliğin artacağını tahmin etmek bir kehanet değil. Önümüzdeki dönem tüm dünyada krizin derinleşerek devam edeceği, bunun sonucu olarak da yoksulluğun, işsizliğin büyüyeceği bir dönem olacak. Böylesi bir dönem kapitalizmin iç çelişkilerini arttıracağı gibi aynı zamanda sınıf mücadelesine de ivme kazandıracaktır.
Küresel ekonomiyle yakın bağları olan hiçbir ülke bu krizden zarar görmeden kendisini kurtaramayacak. Özellikle Türkiye gibi kendi kaynaklarını kullanamayan, emperyalizme bağımlı ülkeler bu krizden daha da fazla etkilenecektir. Ülkenin tüm kaynakları uluslararası sermayeye peşkeş çekilmiş ve bugün iflasın eşiğinde krizin göbeğinde duran uluslararası sermayeye teslim edilmiş durumdadır.
Türkiye‘yi küresel sermayeye eklemleme süreci AKP iktidarı eliyle hızla gerçekleştirilmektedir. AKP iktidarının ülkeyi sermayeye pazarlayan, yoksulları daha da yoksullaştıran politikaları siyasal üst yapıda İslami gericileşme dalgası ile paralel yürümektedir. Sosyal devlet tahrip edilirken cemaat ağları, sadaka dernekleri ülkeyi sarmıştır. Yurttaş olmanın gereği olan sosyal haklar, yerini biat kültürüne, el pençe divan durmaya bırakmıştır.
Bu sadaka sisteminin gerçek yüzü Deniz Feneri skandalı ile bir kez daha ortaya çıkmış durumda. Sosyal devleti küçültürken cüzdanlarını büyüten siyasi iktidar temsilcileri, külhanbeyliği ile ayıplarını ört pas etmeye çalışıyor. Yolsuzluk ve yoksulluk düzeninin üstü türbanla örtülmeye çalışılırken, toplum içerisine gericileşme tohumları atılıyor.
Ülkede darbe-demokrasi ikilemi yaratılarak neo-liberal değişim sürecinin üstü örtülüyor. Sistemin yeni düzene uyum sağlayamayan eski kalıntılarının tasfiye operasyonu, derin devlete, darbecilere karşı demokrasi zaferi gibi gösteriliyor. Hâlbuki darbecilikle mücadele 12 Eylül sistemi ile mücadeledir. Gericileşme, neo-liberal politikalar, ABD-AB-Dünya Bankası-IMF güdümünde bir Türkiye 12 Eylül düzeninin bir sonucudur. Bu düzenle hesaplaşmadan darbecilikle, darbecilerle hesaplaşılamaz.
Sevgili arkadaşlar,
"Ergenekon yetmez, 12 Eylül darbecileri yargılansın" sözü doğrudur, ancak yeterli değildir. Biz 12 Eylül düzeniyle hesaplaşmalıyız.
Sevgili arkadaşlar,
Türk Silahlı Kuvvetleri‘nin Kuzey Irak‘a sınır ötesi operasyon yapmasına imkân veren yetki tezkeresinin süresi 1 yıl daha uzatıldı. Aktütün‘de yaşamını kaybedenler, Altınova‘da Dikili‘de yaşananlar içimizi acıtmaktadır.
Bu ülkede sıkılan her kurşun, atılan her bomba, patlayan her mayın, yapılan her türlü saldırı, gerçekleşen her türlü silahlı çatışma ülkemizde barış içinde bir arada yaşama umuduna vurulan bir darbe oluyor. Sıkılan kurşunlar, atılan bombalar, patlayan mayınlar sorunu askerileştirmekten ve çözüm umudunu azaltmaktan başka sonuç vermiyor. Yıllardır devam eden silahlı çatışmaların kimseye fayda getirmediği ortada, silahların konuştuğu yerde barışın sesi duyulamıyor ne yazık ki. Artık, savaş çığlıkları yerine demokrasiye, hukuk devleti düzenine ve özgürlüklere kulak vermek gerekiyor. Şimdi bu çatışma ortamına; baskıcı, otoriter yönetim anlayışına karşı, özgürlük ve demokrasiyi; ırkçı ve milliyetçi anlayışın beslediği linç kültürüne karşı, bir arada kardeşçe ve barış içinde yaşamayı savunma zamanıdır.
Çağrımız insandan yana olan herkesedir: Şiddete, saldırıya, çatışmaya, silaha, akan kana karşı çıkalım. Silahların susmasını sağlayalım. Barış içinde, bir arada ve kardeşçe yaşanacak günlere dair umudumuzu yitirmeyelim.
Sevgili arkadaşlar,
Görülen o ki bugüne kadar Türkiye‘yi yönetenler büyük bir bunalım, çözümsüzlük ve alacakaranlık dışında hiçbir şey yaratamamıştır. Daha çok yoksulluk, IMF‘ye ve emperyalizme daha çok bağımlılık, baskı, şiddet, çeteler ve yolsuzluklar, bu düzenin ve ülkeyi yöneten siyasi iktidarların marifetleridir.
Dünyada da ülkemizde de umut ancak başka bir yaşam arayışının güçlenmesinden geçmektedir. Bugün başka bir ülke ve dünyaya her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır. Kapitalizmin geleceği yoktur, bizler insanlığın yok oluşa sürüklenmesine karşı özgürlüğün, barışın, kardeşliğin hakim olduğu yepyeni bir dünyayı bugünden yaratmanın mücadelesini şimdi daha güçlü ve kararlı yürütmeliyiz.
Türkiye, ikisi de emperyalizme bağımlı eski ve yeni kapitalist düzen temsilcilerinin iktidar kavgasına sahne olmaktadır. Oysa ülkenin geleceği emekçi sınıfların kavgasındadır. Başka bir ses de ancak emekçilerin, yoksulların, ezilenlerin vicdanı ve sesi olmayı başaranlar tarafından gerçek kılınabilecektir. Ülkemizin her şeyden önce böylesi bir sese hava ve su gibi ihtiyacı vardır.
O yüzden gün ülkemizin geleceğine sahip çıkma; savaşlara, yoksulluğa, yolsuzluğa karşı, küresel kapitalizmin taşıyıcısı, "üsttekine han hamam, alttakine din iman düzeni"nin yürütücüsü AKP‘ye karşı, yüksek sesle "dur deme" zamanıdır.
Sevgili arkadaşlar,
Kapitalist Küreselleşmenin sonuçları ortadadır: 1 milyar kişinin günde 1 dolardan az kazandığı, dünya nüfusunun zengin %2‘sinin dünya servetin yarısına el koyduğu bir dünyada yaşıyoruz. Kuzey ile güney arasındaki, kadın ile erkek arasındaki, varsıllarla yoksullar arasındaki fark gittikçe açılıyor. İnsanlar ya kapitalist küreselleşmenin yarattığı yoksulluğa, yoksunluğa, işsizliğe, eğitimsizliğe karşı ırkçı, faşist, dinci, gerici tepkilere sarılacaklar, ya da tüm dünyada emekçilerle, sendikalarla, tarım üreticileriyle, kadın ve çevre hareketleriyle, savaş karşıtlarıyla enternasyonalist bir direniş sergileyecekler.
Kapitalizmin iflasının ilan edildiği böylesine bir dönemde, tüm dünyadaki emekten ve halktan yana güçlerin "daha demokratik, daha barışçı, gelirini adaletli paylaşan" bir dünya için mücadelesinin yükseltilmesi zamanıdır.
Böyle bir süreçte, TMMOB‘ye ve bağlı odalarına büyük görevler düşüyor. "Başka bir Türkiye‘nin, başka bir dünyanın mümkün" olduğunu daha sık haykırmamız gerekiyor. Ülkemizin emekten ve halktan yana güçlerini seferber edebilmek için üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmemiz gerekiyor. TMMOB emek ve demokrasi güçleri ile birlikte omuz omuza böylesi bir hattı yürütmek zorundadır. Bizim sorumluluğumuz çok büyük. TMMOB sorumluluğunun bilincindedir. Ve bu sorumluluğun gereklerini yerine getirmek zorundadır.
Hepimize kolay gelsin. Hepimizin yolu açık olsun arkadaşlar.
Mehmet Soğancı
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı