TMMOB 9. ENERJİ SEMPOZYUMU/12-14 ARALIK 2013/ANKARA

12.12.2013

Değerli Konuklar,
Sevgili Arkadaşlar,

Hepinizi Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu ve şahsım adına sevgiyle, saygıyla, dostlukla selamlıyorum

Ben öncelikle burada hepimizin buluşmasını sağlayan arkadaşlarıma, Düzenleme ve Yürütme Kurulumuza, görüşlerini bizimle paylaşacak bilim insanlarına, uzmanlara, bu etkinliğin TMMOB adına 9. kez düzenlenmesini sağlayan Elektrik Mühendisleri Odamızın yöneticilerine, Oda çalışanlarına, emeği geçen tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Sevgili Arkadaşlar,

Mesleki, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda ülkemizdeki mühendis, mimar ve şehir plancılarını temsil eden Birliğimiz, üyelerinin hak ve çıkarlarını halkımızın çıkarları temelinde korumak ve geliştirmek, mesleki, sosyal ve kültürel gelişmelerini sağlamak ve mesleki birikimlerini toplum yararına kullanmalarının zeminini yaratmakla görevlidir. Bu anlayışla TMMOB meslek alanları üzerinden Türkiye gerçeklerini okumak ve toplumu bilgilendirmek, bu politikaların toplum yararına düzenlenmesi için öneriler geliştirmek ve bunların yaşama geçirilmesi için mücadele etmek zorundadır.

Bilimi ve teknolojiyi emperyalistlerin ve sömürgenlerin değil emekçi halkımızın hizmetine sunmak için kararlı olan örgütümüzün, insandan, emekten, haktan, hukuktan adaletten yana anlayışı ve çalışma tarzı, bizi zaman zaman siyasal iktidarlarla karşı karşıya getirmektedir. Son dönemde gündeme gelen meslek örgütümüze yönelik yeniden yapılandırma çalışmaları, örgütümüzü işlevsizleştirmeye yönelik yasal düzenlemeler de bunun bir göstergesi. Ama bizim örgütümüz 60 yıla yakın birikimi ile bu saldırılara karşı duracak ve eğilmeyecek yeterliliktedir. Biz asla "padişahım çok yaşa " diyenlerle saf tutmadık, tutmayacağız. Aksine gözlere mil çekildiği, dillerin kesildiği, kulakların sağır edildiği zamanlarda "Kral çıplak" dedik, demeye devam edeceğiz.  Bunu buradan bir kez daha ifade ediyorum.

Sevgili Arkadaşlar,

TMMOB ve Bağlı Odaları ülkemizde meslek alanları ile ilgili gelişen ya da gelişebilecek her türlü konuda görüş oluşturma, oluşan görüşleri geliştirme ve bunları kamuoyu ile paylaşma çalışmalarını eleştirel olduğu kadar yeni açılımlar sağlayacak şekilde sürdürmektedir. TMMOB‘nin iki yıllık bir çalışma döneminde Odalarımızla birlikte 200‘ü aşkın etkinlik düzenlenmektedir.

Biz mühendisler, mimarlar ve şehir plancıları; düşünen, tasarlayan, sorgulayan ve üreten beyinler olarak, bilimi ve teknolojik ilerlemeyi, toplumsal yarara dönüştürerek, insanlık onuruna yaraşır, çağdaş bir yaşamın yaratılması için tarihsel sorumluluğumuzla çalışmalarımızı, bilgilerimizi kamu yararını gözeterek paylaşmaktayız.

TMMOB‘nin önemli çalışma alanlarından birisi olan enerji konusunda 2 yılda bir düzenlenen bu sempozyumlar da, ülkemizdeki enerji politikalarının tartışılması, uygulanan neoliberal politikaların sonuçlarının anlaşılması açısından önem taşımaktadır.

TMMOB ortamında enerji sempozyumları EMO sekreteryalığında 1996 Kasım‘ında başlamıştı. İkincisi Kasım 1999‘da "2000‘li Yıllarda Ulusal Enerji Politikaları" ana temasıyla, üçüncüsü Aralık 2001‘de "Küreselleşmenin Enerji Sektöründe Yapısal Değişim Programı ve Ulusal Enerji Politikaları" başlığıyla, dördüncüsü Aralık 2003‘de "Küresel Enerji Savaşları, Ulusal Kamusal Enerji Politikaları" başlığıyla, beşincisi Aralık 2005‘de "Küreselleşmenin Enerji Sektöründe Yapısal Değişim Programı ve Enerji Politikaları" başlığıyla,  altıncısı Ekim 2007‘de "Küresel Enerji Politikaları ve Türkiye Gerçeği" başlığıyla, yedincisi Aralık 2009‘da "Enerjide Serbest Piyasanın Bedeli ve Alternatif Enerji Politikaları", sekizincisi Kasım 2011 de "Küresel Enerji Politikarı ve Türkiye" ana teması ile gerçekleştirilmişti. Bu sempozyumlarımızın sonuç bildirileri TMMOB‘nin enerji alanındaki manifestolarıdır.

Sevgili Arkadaşlar,

TMMOB‘nin enerji üzerine ciddi bir fikri takip içerisinde olduğunu söylemem gerekiyor. Bugüne dek Birlik ortamında bu sempozyumlarımızın dışında enerji konusunda gerçekleştirdiklerimize ve söylediklerimize ilişkin birkaç hatırlatmada bulunmak istiyorum:

1998‘de TMMOB Demokrasi Kurultayı gerçekleştirmiştik. Bu kurultayımızda ülkemizi, mesleğimizi ve insanımızı ilgilendiren her konuda görüşlerimizi ortaklaştırmıştık. Kamuoyuna da duyurduğumuz görüşlerimiz arasında şüphesiz enerji konusu da vardı.

Genel bir girişle başlayan görüşlerimizde öncelikle enerjinin niteliği tanımlanmış ve şöyle devam edilmişti:

"Doğadan belirli bir üretimin sonucunda elde edilen petrol, hidrolik, doğalgaz, kömür, uranyum türleri ‘birincil enerji kaynakları‘; kaynağın çevrimi sonucu elde edilen, elektrik, havagazı, petrol ürünleri, kok, briket gibi kaynaklar ‘ikincil enerji kaynakları‘; güneş, rüzgar, jeotermal ve deniz gibi enerji kaynakları ise ‘yenilenebilir enerji kaynakları‘ şeklinde adlandırılmaktadır. İnsanoğlunun dünyadaki diğer canlılardan temel farklılıklarından en önemlisi kültürel bir yaşam sürdürüyor olabilmesidir. İnsanoğlu yaşamını coğrafi veya meteorolojik koşullara bağlı kılmaksızın dünyanın her bölgesinde sürdürür. Bu durumda da her zaman enerjiye gereksinim duyar. Bu temel davranış biçiminden hareketle, gereksinim duyduğu enerjiyi kültürel düzeyine bağlı olarak üretir ve tüketir. Bu yaşam ve tüketim biçimleri onun için aynı zamanda yaşamsal bir zorunluluk haline dönüşür. Bu zorunluluğu yaşadığı çağdaki teknoloji düzeyi belirlemektedir.

Bu nedenle; Tüm bu yaşamsallıklardan dolayı enerji, ticari bir mal değil, toplumsal bir hizmettir. Borç nedeni ile enerjisiz bırakılma insan hakları ihlalidir. Enerji, toplumsal bir varlıktır. Elektrik üretimi yapısı gereği doğal tekeldir. Elektrik enerjisinde merkezi planlama zorunludur. Enerji üretiminde kamu yararını koruyucu merkezi denetim mekanizmaları zorunludur. Elektriğin katma değeri ticari değerinden yüksektir. Özelleştirmeler ulusal devlet yapısına bir saldırıdır." konu başlıkları ile detaylı tanımlarda bulunmuştuk.

Ülkemizdeki "Elektrik Enerji Sektörünün Acil Sorunları" olarak da: "Sektörde yönetim krizi yaşanmaktadır. Sektör hukuk dışılık kıskacındadır. Sektörde çok başlılık ve eşgüdüm eksikliği yaşanmaktadır. Elektrik enerjisi üretimi ihmal edilmiştir. Elektrik dağıtım şebekeleri yetersizdir. Termik santrallerde kapasite kullanma oranları düşüktür. Sektör dışa bağımlı hale getirilmiştir. Başta özelleştirilen bölgeler olmak üzere alt yapı yatırımları durmuştur." başlıklarında görüşlerimiz ifade edilmişti.

"Ne Yapmalı?" başlığı altında da detaylı öneriler ortaya konulmuş ve görüşlerimizin sonu da şu cümlelerle bağlanmıştı.

"Sonuç olarak ekonomik sistemin gereği sanayileşme ve elektriklendirme birlikte kavranmalıdır. Kapsamlı ve uygulanabilir bir planlama söz konusu olmadığından sanayinin tutarlı gelişiminin ve buna bağlı elektrik üretiminin sağlanamayacağı ortadadır. Sanayileşme tercihleri ve bunun bir parçası enerji politikaları doğrudan düzene bağlıdır. Emperyalist-kapitalist sistem içerisinde ve kapitalist yoldan kalkınma söylemi ile ülkenin az gelişmiş sürecinden çıkarılması ve toplum yararına bir sanayileşmenin gerçekleştirilmesi olanaklı değildir. Bu sorun ise ancak halkın doğal kaynaklara, sanayiye ve geleceğe sahip olduğu bir düzen içerisinde ve halkın örgütlü mücadelesinin ve iradesinin ürünü olan iktidarlarca çözülür."

Sevgili Arkadaşlar,

Bir başka çalışmamız da 2004-2006 yıllarında, TMMOB‘nin 38. Döneminde oluşturulan Enerji Çalışma Grubumuzun Birlik adına hazırladığı ve 2006 yılında kamuoyunun bilgisine sunduğumuz Enerji Raporumuzdur. Çok kapsamlı raporumuzun sunuşunda da şunları söylemiştik:

"Ülkemizin enerji gereksinimi esas olarak petrol, doğalgaz ve kömür gibi birincil enerji kaynaklarıyla karşılanmakta olup, özellikle petrol ve doğalgazda ise tam bir dışa bağımlılık yaşanmaktadır.

Emperyalist ülkeler başta Ortadoğu‘da olmak üzere dünya petrol ve doğalgaz kaynaklarına yönelik ülke işgallerini de içerebilen paylaşım savaşı ve serbest piyasa ekonomisi adı altında yapılan spekülatif oyunlarla enerji üzerine istedikleri gibi oynayabilmektedirler.

Küresel sermayenin açık, tek pazar hedefiyle örtüşen ve yine ulusal yürütmenin dışında ‘özerk‘ kurullarca şekillendirilen bir küresel enerji politikasına bütünleşmeye çalışan ‘garip‘ bir enerji sektörümüz var. Bir yandan iktidarı bir yağmalama aracı gibi görüp ülke varlıklarının talan edilmesini sağlayan siyasiler, diğer yandan siyasilerle iç içe bu talana ortak olan sermaye grupları ve bu ikili yapının değirmenine su taşıyan bürokrat, teknokrat, medya, akademisyen ayağı... İşte bu üçlü sacayağı üzerinde oturtulmaya çalışılan dünü karanlık, geleceği bulanık enerji politikaları. Türkiye‘de enerji sektörü, finansman ve teknoloji alanlarında zaten var olan bağımlılık ilişkileri ile birlikte, yeni düzenlemelerle; niteliksel bir dönüşüm geçirerek, doğrudan çok uluslu sermayeye tümüyle bağımlı hale gelme durumu ile karşı karşıyadır. Yap -İşlet-Devret, Yap-İşlet gibi finansman modelleri ve işletme hakkı devirleriyle yapılan özelleştirmelerle, tahkim yasasıyla, bir kamu hizmeti olan enerji alanı yargının denetimi dışına çıkarılmakta, çok uluslu sermayenin insafına terk edilmektedir. Dünya Bankası‘nın dayattığı yapısal uyum düzenlemeleri, bölgedeki enerji kaynaklarına yakınlık, AB ile ilişkiler, enerji sektöründe uluslararası unsurların ağırlığını artırırken, bu dış faktörler karşısında ülkenin ve ülke insanının ihtiyaçlarını öne çıkaran politika ve programlar daha da önem kazanmaktadır. Oysa geçmişte ve günümüzde yaşananlardan ders çıkarmak, merkezi ve stratejik bir planlama ile geleceği kurgulamak gerekmektedir. Ülkenin enerji konusunda geleceği; günü -ve kendini- kurtarma peşinde olan siyasi karar vericilere, kendini -doğası gereği- küresel sermayenin uygulayıcısı olarak gören EPDK yöneticilerine, sadece kendi çıkarları penceresinden bakan belirli enerji kaynakları üzerine örgütlenen üretici derneklerine, OSB yöneticilerine, nükleer lobilere bırakılamayacak kadar önem arz etmektedir.

IMF, DB gibi küresel sermaye kurumları ötelenerek; kamunun sanayi, ekonomi, ulaşım, tarım, çevre, dışişleri birimleri ile üniversitelerin ilgili birimleri, elbette ki TMMOB başta olmak üzere demokratik kitle örgütleri ve emek örgütleri ile bir araya gelerek, her bakımdan ülkeye özgün, ülke koşullarını gören bir noktadan merkezi ve stratejik bir planlamaya gidilmelidir. Bu planlama enerjinin üretim sürecinden dağıtım sürecine kadar süreklilik ve bütünlük göstermeli ve kamu eliyle doğal tekel yapısı içinde değerlendirilmelidir. Ve yine bu plan ve program gelecek dönemleri de bağlamalıdır. "

Raporumuzun sonuç bölümünde de şunların altını çizmiştik:

Enerji kaynaklarına yönelik potansiyelimiz gerçekçi bir yaklaşımla ortaya konulmalıdır.

Kömür ve petrol aramalarına önem verilmeli, kaynak ayrılmalıdır.

Jeotermal potansiyelimiz özellikle sanayi, konut, tarım ve turizmde ivedilikle değerlendirilmelidir.

Talep tahminleri gelişmiş ülkelerin modellerine göre değil ülkemiz özgün koşullarına göre geliştirilecek modellere göre yapılmalıdır.

Rüzgâr, biomas-biokütle ve güneşe yönelik gelecek kurgusu mutlaka yapılmalı, toplam elektrik enerjisi içindeki payları süreç içerisinde arttırılmalıdır. Özellikle güneş enerjisine yönelik şimdiden bütçeden AR-GE çalışmaları için pay ayrılmalıdır.

Yıllar itibariyle ithal enerji kaynaklarına bağımlılık aşağı çekilmeli, yeni doğalgaz kontratları yapılmamalıdır.

Verimlilik, etkin kullanım ve tasarruf enerji projeksiyonları içerisinde yer almalıdır.

Kayıp-kaçaklar OECD ortalamalarına çekilmelidir.

Öz kaynakların (finansman kaynaklarının ve rezervlerin) en iyi şekilde değerlendirilmesi temel ölçüt alınarak, ülke düzeyinde enerjinin öncelik ve gereksinimlerinin tartışılıp, üzerinde tüm kesimlerce uzlaşılan enerji plan ve politikaları belirlenmelidir.

Enerji üretiminde ulusal kaynaklara ve yenilenebilir enerji kaynaklarına ağırlık verilmelidir. Ülkemizde güneş, rüzgâr, jeotermal, biyogaz, biokütle, hidrojen vb. enerji kaynaklarının, şu an yeterince değerlendirilmeyen mevcut potansiyelleri, verimli bir şekilde değerlendirilmeli, yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarının desteklenmesi için düzenlemeler bir an önce yaşama geçirilmelidir.

Tüketim ve üretim projeksiyonları sağlıklı saptanmalı ve nesnel ölçütlerle modeller geliştirilmelidir.

Enerji güvenliğini sağlayacak politikaların geliştirilerek uygulanması, denetlenmesi ve çevrenin korunması katılımcılığı teşvik eden şeffaf yönetimler eliyle yapılmalıdır.

Teknik ve ekonomik fizibilite, çevre etki değerlendirme, teknoloji seçimi, yatırım, işletme aşamaları ve tüketici bilincinin yükseltilmesi için her seviyede kadroların yetiştirilmesi ve sürekli eğitimi şarttır. Çevre koruma ve enerji tasarrufu bilinci geliştirmeye ilköğretimden başlanmalıdır. Üniversitelerde, kamuda ve özel sektörde teknoloji geliştirme amaçlı araştırma- geliştirme çalışmalarına ağırlık verilmelidir.

Sevgili Arkadaşlar,

TMMOB Enerji Raporu, enerji konusunda bir el kitabı niteliğindedir. Burada bunu örgütüm adına onurla ifade ediyorum.

Ana teması "Toplumsal Etkileri Çerçevesinde Enerji" olarak belirlenen bu yılki dokuzuncu sempozyumumuz, enerji kaynaklarının paylaşımıyla yeniden şekillenen bir dünyada; enerjinin toplumsal etkilerini ortaya koyan, sosyal, ekonomik ve çevresel politikalar ile bütünleşik enerji politikalarının belirlenebileceği bir platform yaratılmasını hedeflemektedir. 

TMMOB‘nin sözü insana dairdir, yaşama dairdir ve aydınlık gelecek günlere dairdir. Herkesin bunu bu şekilde algılaması gerekmektedir. TMMOB insanımıza ve halkımıza dair görevlerini yapmaya devam edecektir.

Sevgili Arkadaşlar,

Hepimizin bildiği gibi TMMOB ortamı genel kurullar süreci içerisindedir. Ben buraya katılan tüm arkadaşlarımın genel kurullarımızı demokrasi şölenine çevireceğine ve seçimlerde de TMMOB‘nin insandan, emekten, haktan, hukuktan, adaletten yana anlayışını sürdürecek olan arkadaşlarımızı yönetimlere taşıyacağına çok eminim.

Sempozyumun başarılı geçmesi dileklerimle, hepinize saygılar sunuyorum.

Mehmet Soğancı
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı