TMMOB HER TÜRLÜ SALDIRIYA KARŞI ODTÜ'NÜN YANINDADIR
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, SKYTÜRK televizyonunda 25 Temmuz 2008'de canlı olarak yayınlanan tartışma programı "Aykırı Sorular"da Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı'nın son günlerde ODTÜ'ye yönelik açıklamaları üzerine görüş bildirdi. Programda ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ural Akbulut, ODTÜ Şehir Plancıları Bölüm Başkanı Prof. Dr. Melih Ersoy ve TMMOB Şehir Plancıları Odası Başkanı Tarık Şengül de bulundular.
TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı özetle şunları söyledi:
Ülkenin, ülke insanının gündemi işsizlik, yoksulluk, geleceğinin karartılması, üniversitelerimizin durumu, mezun olan üyelerimizin durumu, yeni üniversiteye başlayacak arkadaşlarımızın, öğrenci arkadaşlarımızın sorunları iken bakın şimdi burada hangi konuyu konuşuyoruz. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanının ODTÜ‘deki yapılaşmadaki on yıllarca çözülemeyen durumu ortaya atarak asıl niyetinin başka olduğunu bildiğimiz bir konuyu anlamaya ve anladığımızı açıklamaya çalışıyoruz.
Aslında bu konuyu Melih Gökçek‘in durduk yere mi gündeme getirdiğini anlayabilmek için ülkemizde ve kentlerimizde neler yaşadığımızdan söz ederek başlamak gerekiyor.
80‘li yıllardan beri emperyalizmin krizini aşmak için tüm dünyayı bir değişim ve dönüşüm programına aldığı artık herkes tarafından bilinen, uygulamaları tüm dünyada ortaya çıkan bir olgu. Yeni dünya düzeni, küreselleşen bir dünya tarifleri ile tanımlamaya çalıştıkları aslında kapitalist küreselleşmeydi. ABD dünyanın efendisi olacaktı ve sisteme uyum gösterecek ülkelerde neo-liberal bir iktisat politikası hâkim olacaktı. İdeologları tarafından "Sınırların kalktığı, her şeye özgürlüğün geldiği, sınıf çatışmasının olmadığı, tüketim dolu, çevreye saygılı, barış içinde yeni bir dünya" müjdeleniyordu insanlığa. Aradan geçen süre içinde görüldü ki, dünyanın her tarafında savaşlar, enerji savaşları, Irak örneğinde olduğu gibi açık işgaller, ülkemiz örneğinde olduğu gibi dünya düzenine uyum yasaları ile toplumun ve yaşamın emperyalizmin talepleri ile dönüşüme uğratılması gerçekleşti. Neo-liberal politikalar kamu kaynaklarının kısılması, özelleştirme adı altında yağmanın ve birilerinin gelirlerinin artması, çoğunluğun işsizleştiği, açlığın, sefaletin kol gezdiği, yarınından endişe duyulduğu bir dünya yaratıldı. Eğitim ve sağlık özelleştiriliyordu, sosyal devlet özellikleri giderek terk edilmeye başlandı. Refah ve mutluluk yerine üsttekilere han hamam, alttakilere din iman düzeni sisteme hakim kılındı. Ülkemizde de dış politikası ABD emperyalizminin çıkarları doğrultusunda bir gelişmenin yaşandığı, emperyalizmin bir içsel olgu olarak ekonomi programının IMF ve Dünya Bankası talepleri doğrultusunda yürüdüğü, demokrasisinin de AB ile pazarlıklar sonucu belirlendiği bir yeni dünya ülkesi olma yolunda hızlı adımlar atıldı. Şimdiki AKP de, bundan önceki siyasal iktidarlar da hep buna uydular.
Bu yeni dünya düzeni insanımıza tümüyle olumsuz olarak yansıdı ve şüphesiz kente, kentliye ve kent yaşamına da yansıyacaktı. Kentler ve kent yaşamı demokrasinin merkezi olacakken, tam da rant düzeninin merkezi oldular bu yeni dünya düzeninde.
Siyasal iktidarlarca, bilimin ve tekniğin ışığında yapılan, yaptığımız tüm uyarılara karşın, değiştirilmeyen, insan merkezli düzenlenmeyen afet ve imar yasaları var bu ülkede. Kenti ilgilendiren yasal düzenlemeler ya da değişiklikler, insanı merkeze alan bir şekilde değil, tümüyle rantı merkeze alan bir şekilde yapıldı. Parçacı bir şekilde kentlerde uygulamaya sokulan Kentsel Dönüşüm Projeleri, yağma projeleri halinde sürdürülmeye çalışıldı. Haydarpaşaport, Galataport, Lara Kent Parkı aklımıza olan önemli girişimler oldu. Tırnak içinde "başarılı" belediye başkanları bu dönemde sistemin kente yansımasına talip olarak yönetime geldiler. Ranta dayalı neoliberal dönüşüm programlarının kentte uygulanmasına öncülük ettiler. En başarılı Belediye Başkanı da Ankara‘ya denk geldi. Karnesi bazılarınca "A" oldu.
TMMOB bu dönemde ne yaptı?
Öncelikli olarak TMMOB olarak gerek kentlerin planlama süreçleri gerekse son tartışmaya konu olan ODTÜ yerleşkesine yönelik olarak TMMOB‘nin konumunu açık hale getirmek isterim. TMMOB‘nin kuruluş Yasası‘na bakıldığında, özel bir statüsünün olduğu görülür. Yasa TMMOB‘yi kamu yararına çalışan bir kurum olarak tanımlar. Bu devlet dışında kalan sınırlı kuruma verilen bir statüdür. Burada söylenen şey şudur; TMMOB diğer görevleri yanında kamu yararına çalışması gereken bir kurumdur.
Bu çerçeveden bakıldığında, planlama gibi kamu yararı merkezli bir etkinliğin yerindeliği konusu doğrudan TMMOB ve bağlı Odalarının ilgi ve sorumluluğu altındadır. Bu nedenle, TMMOB örgütlülüğü kuruluşundan bu yana kentsel gelişme ve planlama alanında etkin bir tavır almış ve gördüğü her olumsuzluğun karşısında, sorunlu bulduğu uygulamaları mahkemelere taşımakta dahil, tüm meşru yolları kullanarak durmayı ilke edinmiştir.
Ayrıca, Bursa, Eskişehir, Kocaeli, Ankara, İstanbul, Bodrum, Adana ve Denizli‘de gerçekleştirdiğimiz kent sorunları ve çözümleri sempozyumlarımızda kentleri ve kent yaşamını sorguladık. Bilimin ve tekniğin ışığında sonuç bildirilerimizi herkesle ve siyasi karar vericilerle paylaştık. Önümüzdeki dönemde de örgütlü olduğumuz tüm kentlerde bunu yaygınlaştıracağız.
Son yirmi yıl ne yazık ki kentlerimizin gelişimi ve planlamasında Cumhuriyet tarihinin en sorunlu dönemi olmuştur. Bu dönem kamu yararına uzun soluklu tüm kazanımların tasfiyesinin hedeflendiği ve bu yolda her alanda adımların atıldığı bir dönem olmuştur. Kentlerimizin hemen tamamında, devlete ait Sümerbank, Et-Balık Kurumu, Demirçelik tesisleri özelleştirme adı altında elden çıkartılırken, bu alanların satışından sonra hemen tümü tasfiye edilerek, yerlerine alışveriş merkezleri, lüks oteller ve iş merkezleri ile lüks konut alanları inşa edilmiştir.
Kamusal kazanımlara yönelik bu saldırı sadece üretim alanlarında da sınırlı değildir. İçinde bulunduğumuz dönem başta tarihi alanlar olmak üzere, yeşil alanların, kent meydanlarının ve diğer kamusal kullanımların da tasfiye edildiği bir dönemdir. Kentlerin stratejik yerlerindeki ilköğretim ve liseler bile bu tür bir tasfiye sürecine konu olmaya başlamıştır.
Ne yazık ki kamusal değerlerin ve kazanımların tasfiyesinde öncülüğü Ankara kenti öne çıkmıştır. Bu süreçte birinci derecede sorumluluk ise uzun süredir bu kentte iktidar olan Melih Gökçek ve temsil ettiği anlayış vardır. Çok gerilere gitmeye gerek yok yakın zamandaki uygulamalar bile bu anlayışın kamusal değerlere olan düşmanlığının örneklerini taşımaktadır. Bu nedenle TMMOB‘ye bağlı Odalarımızın açtığı davalarda Ankara Büyükşehir Belediyesi uygulamalarına açılan davalar başı çekmektedir. Şu an itibariyle, Odalarımız toplam 44 dava açmışlar, bunlardan 22 tanesi sonuçlanmış durumda, 22 davamız sürüyor. Sonuçlanan 22 davadan 20 dava lehimize sonuçlanmış ya da yürütmenin durulması kararı alınmıştır.
Bugün ilgili Odalarımızca mahkemelere taşınan iki önemli konuya dikkatinizi çekmek isterim. Birincisi Ulus Tarihi Kent Merkezi‘dir. Melih Gökçek öncülüğünde Ankara Büyükşehir Belediyesi Ulus ve Ankara Kalesi ve civarını dönüştürmeyi hedeflemektedir. Bu amaçla yapılan plan bir koruma-sağlılıklaştırma projesi değil, bir tasfiye ve rant projesidir. Bu nedenle ilgili odalarımız bu konuyu mahkemeye taşımış ve yürütmeyi durdurma kararı almıştır. Bunun anlamı şudur: bilirkişi raporlarına dayanarak bağımsız mahkeme başvurumuzu haklı bulmuş ve süreci durdurmuştur.
İkinci örneğimiz Atatürk Orman Çiftliği‘dir. Bu alan kentimiz açısından tarihi değeri yanında kente soluk veren bir büyük kamusal alandır. Uzun süredir çeşitli biçimlerde aşındırılmıştır. Son gelinen noktada, Melih Gökçek anlayışı bu değere son darbeyi vurmaya yönelik olarak bir planlama çalışması başlatmış ve bu girişimde ilgili Odalarımızca mahkemeye taşınmış ve yürütmeyi durdurma kararı bir kez daha Ankara Büyük Şehir Belediyesi aleyhine Bölge İdare Mahkemesince alınmıştır.
Bu süreçler mahkemede olduğu için içeriğe ilişkin bir değerlendirme yapmayı doğru bulmuyoruz. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, bizim bu süreçleri mahkemeye taşıyışımız görevimiz olan kamu yararını gözetme kaygısından kaynaklanmaktadır.
Bu tür bir bakış açısı ile ODTÜ sorununa baktığımızda, şunu belirtmek isterim ki Melih Gökçek‘in son dönemde kamusal alanlara yönelik tahripkar yaklaşımı ne yazık ki sorunu sağlıklı tartışmamızı engelliyor. Yani ODTÜ‘nün planlarının tamamlanmış olması ve buna bağlı olarak da ruhsatsız yapılar sorununu sağlıklı tartışmak mümkün görünmüyor. Çünkü Melih Gökçek‘in gerçek gündemi bu sorun ve bu sorunun çözümü yollarının bulunması değildir. Kendisi açık biçimde söylüyor. "ODTÜ‘den Eymir Gölü‘nü istiyorum çözüm karşılığı olarak" diyor. Neredeyse bir şantaj düzeyine varıyor davranışları. Vermezseniz yıkarım, ceza keserim, kamusal bir görev yürüten belediye başkanının kendisini ispatlamış, Türkiye değeri olan bir başka kamu kurumu olan ODTÜ‘ye yöneltmesi anlaşılabilir ve kabul edilebilir değildir.
Kuşkusuz ODTÜ Yerleşkesinin planlama ve ruhsatlandırma açısından sorunları çözülmelidir. Ancak bu sorunun kaynağında basitçe bir ODTÜ ihmalinden öte boyutların bulunduğu, çözümsüzlüğün asli nedeninin, en azından bir süredir, ODTÜ‘den toprak koparmak olduğunu anlıyoruz.
Eğer yapılmak istenen sorunsuz olduğu düşünülen diğer bazı üniversitelerin içinde bulundukları durumsa, bunu kabul etmek mümkün değildir. Bazı özel üniversitelerimizin alanları, alışveriş merkezleri, oteller, etrafı güvenlik duvarlarıyla çevrili lüks konut alanlarına çevrilmiş ve girişine de bırakanız kent sizi özlesin yazılmıştır. Eğer yaratılmak istenen buysa, burada kamu yararı yoktur. Bir avuç azınlığın faydası vardır. Bunun karşısında duracağımızı ve gerçek bir çözümün tarafı olacağımızı buradan bir kez daha ifade etmek isterim.
Şimdi hepimize düşen görev nedir?
Kentli kentin sakini değil sahibi olmalıdır. Bu da örgütlenmeden ve mücadeleden geçer. Kentli kendi sorunlarına sahip çıkmalıdır. Kentlerimizin ranta teslim edilmemesinin yolu bu gidişle mücadele etmekten geçer.
ODTÜ‘lüler ne yapacaktır?
ODTÜ öğrencisiyle, çalışanıyla, öğretim üyesiyle ODTÜ‘lülerindir. Melih Gökçek bu kez sert bir kayaya toslamıştır. ODTÜ‘lüler, mezunları, öğrencisi, aileler, çalışanlar, öğretim üyeleri ODTÜ‘ye sahip çıkacaktır. ODTÜ‘nün devrimci demokrat geleneği bunun örnekleriyle doludur. ABD emperyalizminin o dönemki temsilcisi Comer‘i ODTÜ‘den kovalayan, "Tarık Somer İstifa" diyen, "Hasan Tan ODTÜ‘ye Rektör Olamaz" diyerek ODTÜ‘den akademik, demokratik, özerk üniversite mücadelesini herkese gösteren, ÖTK adını herkesin beynine kazıyan ODTÜ‘lüler şimdi de "Melih Gökçek ODTÜ‘yü Teslim Alamaz" diyeceklerdir. Tüm bu etkinliklerde ODTÜ‘lülerin yanında yer alan TMMOB, bu gün de ODTÜ‘lülerin yanında saf tutacaktır.