TMMOB METEOROLOJİ MO 32. GENEL KURULU SONUÇ BİLDİRGESİ YAYIMLANDI

07.04.2022

TMMOB Meteoroloji Mühendisleri Odası'nın 26-27Mart 2022 tarihlerinde gerçekleştirilen 32. Dönem Genel Kurulu’nun Sonuç Bildirgesi yayımlandı.

TMMOB METEOROLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI
32.GENEL KURUL SONUÇ BİLDİRGESİ

Küresel düzeyde etkili olan COVİD-19 salgınının yaygın olduğu bu süreçte 32. Olağan Genel Kurulumuzu düzenliyoruz. COVİD sürecinde yaşananlar, Dünyadaki tüm üretim araçlarının belli merkezler tarafından ele geçirilmesi için gerekli alt yapıların oluşturulduğunu ve süreçlerin kolayca kontrol edildiğini göstermektedir.

Sınır tanımayan atmosferin meslek insanları olarak bir kez daha bir aradayız. Suni olarak oluşturulan sınırlar ile doymak bilmeyen sürekli daha fazlasına sahip olmak isteyenlerin yarattığı savaşların neden olduğu sonuçları hep birlikte yaşamaktayız. Dünyanın herhangi bir yerindeki hava olayının başka yerleri etkilediği gibi, savaşlarda nerede olursa olsun, değişik boyutları ile mutlaka bir yerleri etkiliyor. Savaşlardan en fazla etkilenenler ise, yoksullar, çocuklar ve kadınlardır. Biliyoruz ki; dilleri, dinleri ve ırkları ne olursa olsun aynı felaketlere maruz kalan insanlar aynı acıları yaşarlar. Dünyanın neresinde, her ne amaçla olursa olsun her türlü savaşa hayır diyoruz.

Yaşamın temel kaynağı olan toprak, hava, su ve gıdanın yanı sıra yaşam alanlarına sahip çıkmanın ve sürdürülebilirliğinin sağlanmasının çok daha önemli olduğu bir dönemdeyiz.

Yaşama sahip çıkabilmek için mesleki alanlardaki bilgileri halkın lehine kullanarak yaşam standartlarını yükseltmek gerekmektedir. Yaşam standartlarının yükselmesi için öncelikle doğanın, doğal kaynakların korunması gereklidir. Her türlü yapılaşma ve faaliyetin doğa ile barışık, doğayı yok etmeyecek, doğal alanları koruyacak şekilde düzenlenmesi sürecinde Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) çalışmaları çok önemlidir. 

ÇED çalışmaları, yaşam alanlarının sürdürülebilirliğinin yanı sıra doğanın ve doğal kaynakların korunması, çevre kirliliğinin önlenmesi, iklim değişimi ile doğal olayların afete dönüşmemesi için çok önemli bir süreci tamamlamalıdır. Ancak, günümüzde düzenlenen raporlarlar, hazırlanış süreci, formatı ve hazırlayan yetkili kişiler açından sorunludur. ÇED’lerin, sadece formaliteyi tamamlamak adına birbirinin kopyası olacak şekilde hazırlanmakta olduğu uygulamalardan ve yaşanan sonuçlardan görülmektedir. ÇED’le ilgili mevzuatın üzerindeki değişikliklerin çokluğu raporların çok eksik ve hatalı bir süreçte yürütülmekte olduğunun teyididir.

ÇED’lerin en önemli verilerin bir kısmını Meteorolojik parametreler oluşturmaktadır. Bu anlamda “Meteorolojik Verilerin Etki Değerlendirmesi” daha kapsamlı ele alınmalıdır. Raporlarda meteorolojik verilere sadece formalite tamamlama adına yer verilmektedir. Meteorolojik verilerin değerlendirmesi (MED) ancak ilgili meslek insanları olan Meteoroloji Mühendisleri tarafından yapılabilir. 

ÇED ile ilgili mevzuatta yapılmak istenen mevzuat düzenlemelerinde Odamızın hiçbir şekilde görüşlerine yer verilmemektedir. Bu kapsamda, 30 Temmuz 2019 tarih ve 30847 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Çevre Yönetimi Hizmetleri Hakkında Yönetmelik” bir çok açıdan eksik ve sorunludur. Söz konusu Yönetmelik birçok meslek alanını ilgilendirdiği gibi Meteoroloji Mühendisliğini de doğrudan ilgili bir konu olmasına rağmen Odamızdan hiçbir şekilde görüş alınmamıştır. Bunun yanı sıra Yönetmelikte yer alan Çevre Yönetimi Hizmeti Yeterlilik Belgesi alabilecek meslekler arasında Meteoroloji Mühendislerine neden yer verilmemesi ayrı bir sorundur. Bu ve bunun gibi Mevzuat düzenlemelerinde ilgili meslek odalarının görüşleri mutlaka alınmalı ve ayrıca alınan görüşler yok sayılmamalıdır.

Su kaynakları üzerine yapılan su yapılarında ana unsur olan hidrolojik çalışmalarının temelini oluşturan hidrolojik ve meteorolojik ölçümler gün geçtikçe azaltılmaktadır. Hiç ölçümü olmayan ya da yeterli ölçüm periyodu tamamlanmayan verilerle yapılan yatırımlar, maalesef geri dönülmesi mümkün olmayan çevresel ve ekonomik tahribatlara neden olmaktadır ve olmaya devam edecektir.

Yüzey ya da yeraltı sularında yaşanan en büyük sorun, suların kirletilmesi, kaynakları besleyen su miktarlarından daha fazla su çekilmesi, aşırı su tüketimi, yanlış arazi kullanımı nedeniyle kaynak alanlarının daraltılması, girdi-çıktı hesaplarının göz önüne alınmamasıdır. Yeşil alanların yok edilmesi ve plansız kentleşme doğal meteorolojik olayların afete dönüşmesine neden olmaktadır.

Dünya Meteoroloji Örgütü, her yıl Meteoroloji günü için özel bir tema belirlemektedir. 2022 yılı için “Erken Uyarı ve Erken Eylem – Afet Riskinin Azaltılması için Hidrometeorolojik ve İklim Bilgileri” teması belirlenmiştir.

Son yıllarda belirlenen ana temalarda özellikle “iklim” vurgusu yapılırken, etkinliklerde iklim değişimine yapılan atıflar öne çıkmaktadır. İklim ve iklim değişimi birlikte değerlendirilmesi gereken konulardır. Ancak yapılan tüm toplantılarda sadece iklim değişimine atıf yapılması, yaşanan sorunlardaki esas sorumlu alanların ve olayların gizlenmesi anlamına gelebilir.

“Küresel iklim değişimi ve kuraklık“ dünyamızın kaçınılmaz bir gerçeğidir. Ancak kentsel imar uygulamaları ve doğayı tahrip edecek şekilde yapılan müdahaleler, küresel iklim değişiminin ve kuraklık gibi meteorolojik olayların etkilerinin şiddetini artırmaktadır.

Ancak, meteorolojik olayların afete dönüşmesini sadece iklim değişimine bağlamak gerçekçi değildir. Şöyle ki, kentlerimiz başta olmak üzere, tüm yerleşim planları, sanayi ve enerji politikaları, kısaca meteorolojik parametrelerden doğrudan etkilenen alanlarda meteorolojik verilerin hiç ya da yeterince kullanılmadığı bilinmektedir.

Burada sorulması gereken konu, şehir planlarımızda, tarım politikalarımızda, enerji politikalarımızda, su kaynakları ile ilgili tüm planlarda mevcut iklim verileri dikkate alınmış mıdır? Mevcut iklim verileri dikkate alınmadan yapılan yapılaşmalardan kaynaklı sorunların iklim değişimine bağlanması asıl sorunların üzerinin örtülmesi anlamına gelmiyor mu?

İklim verileri kullanılmayan yapılaşmalarda yaşanan sorunların iklim verilerindeki değişimlere uyum sağlanarak çözülebileceğini söylemek ne kadar gerçekçidir? İklim değişiminden önce iklim dikkate alınmalıdır. Eğer iklim değerleri dikkate alınmış olsa idi, meteorolojik olaylara bağlı yaşanan can ve mal kayıpları bu boyutu ile yaşanır mıydı?

Paris İklim Anlaşmasının imzalanmasından sonra iklim değişimi ile ilgili faaliyetlerin daha da hız kazandığı görülmektedir. Ancak bu faaliyetlerin doğal olayların afete dönüşmemesi ve iklim değişiminin hızının azaltılması yerine, üretim araçlarının ekonomik yönünü ele aldığı görülmektedir. Paris İklim Anlaşması uluslararası yeni bir ekonomik modelin aracı olmamalıdır. Belli kesimlerin ekonomik kaygılarını giderecek uygulamalar ile iklim değişiminin olumsuz etkilerinin azaltılması mümkün değildir. “EKOM İklim” (Ekonomi ve İklim Değişikliği Zirvesi) de çok kapsamlı olarak görülmesine rağmen, çağrılı katılımcıları arasında Meteoroloji yoktur. Halbuki iklimin olduğu her yerde mutlaka Meteoroloji bilimi de olmalıdır.

Can kaybının önlenmesi açısından erken uyarı sistemleri çok önemlidir. Asıl önemli olan meteorolojik parametreler dikkate alınarak afetlere karşı hazırlıklı olmaktır. Erken uyarı sistemlerinin maliyeti, afetlerde oluşan zararların telafisinin maliyetleri yanında çok küçük kalabilir. Erken uyarı meteorolojik parametrelerin önceden tespiti ile başlayan çok bileşenli bir iştir. Bileşenlerin herhangi bir noktasında oluşacak sorun tüm sistemi etkisiz hale getirir. Ayrıca her nokta için erken uyarıları yapabilmek de mümkün olmayabilir. Esas olan erken uyarıları sistemlerinin beklenen amaca hizmet edebilmesidir.

Öte yandan, Dünya Meteoroloji Örgütünün belirlediği “Erken Uyarı ve Erken Eylem” ana temasına dayanarak ülkemizi erken uyarı sistemleri çöplüğüne çevirmemeliyiz. Çöplüğe dönüşecek sistemlerin ülkemize maliyeti özellikle can kayıpları başta olmak üzere çok daha artabilir.

Üzerinde önemle durulması gereken bir diğer konu ise; Olağan meteorolojik olayların afete dönüşmesi sonucunda, meteoroloji disiplini ile uzaktan yakından ilgisi olmayan birçok kişinin kendi kendilerine verdikleri hayali uzmanlık unvanlar ile gerçeği yansıtmayan açıklamalar yapmasıdır.

Basın yayın kuruluşları, Meteoroloji biliminin temel bilgilerinden yoksun bu kişilerin yaptığı sansasyonel açıklamaları yazılı ve görsel haber kanallarına taşıyarak daha büyük toplumsal sorunların oluşmasına neden olmamalıdır.

Kamuda ya da özel sektörde çalışan üyelerimizin aldıkları ücretler yoksulluk sınırındadır. Emekli meslektaşlarımız ise açlık sınırına yakın durumdadır. Özel sektörde çalışan meslektaşlarımız için TMMOB tarafından belirlenen asgari ücret esas alınmalı, kamuda çalışan mühendislerin ise ek göstergeleri 6400’e çıkarılmalı ve ücretlerin tümü emekli aylıklarına da sayılmalıdır. 

Son yıllarda giderek artan ve artık bir toplumsal afete dönüşen; kadına yönelik her türlü şiddet ve çocuk istismarına karşı derhal önlem alınmalıdır. Bu kapsamda İstanbul ve Çocuk Haklarına Dair sözleşmeler başta olmak üzere tüm uluslararası sözleşmelerin gereği yerine getirilmelidir.

Meslek Odalarının etkisiz hale getirilmeye çalışılması, toplumsal yeni bir sorunların yaratılması açısından kaçınılmaz olacaktır. Meslek disiplinimiz açısından, toplum yararının gözetilmeyeceği uygulamaların önünün açılması, doğal olayların afete dönüşmesine katkı sağlayacaktır. Unutulmamalıdır ki; Toplum yararına yapılmayan mühendislik hizmetleri ya da mühendislik hizmetlerinin yok sayılması, afetlerin sürekli ve daha ağır maddi ve manevi kayıplarla sonuçlanmasına neden olacaktır.

Mahkemelerin ihtiyacı olan bilirkişilik ile ilgili sorunlar bir türlü çözülememektedir. 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu ile ilgili yapılan düzenlemelerde ilgili meslek odalarının görüşleri dikkate alınmadığından yaşanan sorunlar sürekli artmaktadır. Odaların meslek alanlarına ilişkin yönetmelikler Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Meteoroloji Mühendislerinin yasal yetkileri ve sorumlulukları 14 Mart 2003 tarih ve 25048 sayılı Resmi Gazetede yayımlamıştır. Adalet Bakanlığının yaptığı düzenlemelerde Odamızın yasal yetkileri yok sayılmıştır. Örneğin, Mahkemeler ÇED raporlarının iptalinde Meteoroloji Mühendisinin imzasının olmaması gerekçe gösterilirken, Adalet Bakanlığı’nın ÇED’le ilgili bilirkişilik düzenlemesinde Meteoroloji Mühendislerine yer vermemesinin gerekçesini anlaşılamamaktadır. ÇED dışında, doğal afetler, yeni ve yenilenebilir enerji, su kaynakları gibi birçok alanda meslektaşlarımız bilirkişilik alanı dışında bırakılmıştır. Kısaca mesleğimiz açısından bakıldığında, Ek-2’deki eksiklikler ile Ek-1’de alt uzmanlık alanlarının sınırlandırılmasındaki keyfiyet Meteoroloji Mühendisliği mesleğinin mahkemelerden bilirkişi olarak ilişkisinin kesilmesine neden olmuştur. Bu sorunu, çözme görevi öncelikle mahkemelerindir.

TMMOB Meteoroloji Mühendisleri Odası, laik, demokratik, özgürlükçü ilkelere bağlı tam bağımsız bir Türkiye özlemektedir. Mesleklerin toplum yararına uygulanması tam bağımsızlık için şarttır. Mesleklerin toplum yararına uygulanabilmesi ancak özgür demokratik ortamlarda mümkündür. 26.03.2022

Kamuoyuna saygıyla duyururuz…

TMMOB METEOROLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI