YAĞMA YOK KENTLERİMİZİN YAĞMALANMASINA KARŞI 14 EKİM'DE ANKARA'DAYIZ

23.09.2006

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, 23 Eylül 2006 tarihinde 14 Ekim Mitingi'ne yönelik, kentlerimizdeki yağmaları konu alan bir basın açıklaması yaptı.

İnsanlığın binlerce yıllık uygarlık mücadelesinin mekânı olan kentler "özgürlüğün ve uygarlığın" kaynağı olarak algılanmış, demokrasi uygulamalarına tanık olmuş, ev sahipliği yapmıştır.

Son yıllarda ise, pazarlanacak bir meta olarak görülen kentlerimiz, paranın simgelediği mekânlar haline getirilmiş, sermaye egemen anlayışlı bir yaşamın belleği olmuştur. Kentteki yaşamın ekonomik ilişkiler, siyasi, sosyal ve kültürel ilişkiler dışındaki bütün boyutları toplumsal hafızadan silinmiş, toplumsal yaşamın öznesi olan kent halkı bir nesne haline getirilmiştir.

Dün hazine arazileri ile başladılar...

Önce merkezi ve yerel yönetimler paylaşamadılar. Bir süre sonra bu paylaşım belediye ve il özel idarelerinin hazine arazilerini "imarlı" hale getirmek yoluyla özel çıkarlara dönük "değerlendirilerek" üçüncü kişilere satmasının örgütlendiği bir paylaşım oldu.

Bizim için sorun, hazine arazilerinin merkezi hükümetler mi, yoksa yerel yönetimler eliyle mi satışını sağlamak gerektiği sorunu değildi, hepimizin geleceği için kamu elinde bırakılması, sorunu idi.

Oysa bugün Türkiye‘nin gündemi toprak ticaretinden elde edilecek akçenin paylaşımı ile işgal edilmek oldu.

Ülkesel ölçekte yerleşmelerin yaşanabilirliğini ortaya koyacak olan bölge, çevre düzeni, nazım imar ve uygulama planı gibi planlar, o mekânın sosyal, ekonomik ve peyzaj değerleriyle kalkınmaya hizmet etmek durumunda iken; bugün bölge planlarından başlayarak, mekânın fiziksel organizasyonu kalkınmaya dayanan bir açılımla ele alınması beklenen planlar, arsa ve arazi spekülasyonlarını körüklemekten öteye gitmemiştir.

Oysa hava, su, flora ve fauna gibi doğal ve ekolojik kaynaklar / yaşamın sürdürülebilmesi için vazgeçilmez olan toprak üzerinde mülkiyet değil, onu sürekli koruyarak kullanma ve yararlanmaktır.

Topraktan yararlanma hakkı, toplumun yararına aykırı kullanılamayacağına göre, siyasi iktidar rant politikalarından vazgeçmek zorundadır. Ancak böylesi temel bir seçim kentsel ve kırsal toprakların yağmalanmasını ve doğal kaynaklarımızın (su havzaları ve ormanlarımız, kıyılarımız, vadilerimiz, akarsularımız ve kentlerimiz) talanını engelleyecektir.

Küreselleşme ve liberalizasyon politikaları koşutunda kamu hizmetlerinin özelleştirilmesini, yerel yönetimler için bir "reform" olarak sunan yasal düzenlemeler geleceğimizi ipotek altına almaktan başka bir şey değildir.

Ülke yararını göz ardı edenler, tüm değerlerimizi görmezden gelerek "kentsel dönüşüm projeleri" adı altında çağdaş kentleşme ve kalkınma politikaları yerine, siyasal ve kişisel çıkarlar uğruna, kentsel ve bölgesel rant yağmasına dayanan politikaları benimsemişler ve finans çevrelerinin yönlendirdiği kentsel projeler ile karşımıza çıkmışlardır.

Hemen her ölçekte ve bölgede kullanılmaya başlanan dönüşüm kavramı, kent ve peyzaj değerlerinin belirlediği anlamdan çok finansal olarak "arazi geliştirme" anlamında kullanılmaya başlanmış ve özellikle ülkemiz peyzaj alanları olan bölgelere saldırıları artmıştır.

Ülkemizin en önemli peyzaj alanlarından;

İstanbul‘da; Ömerli İçme Suyu Havzasında Organize Sanayi Bölgesi Planlaması, Galataport, Haydarpaşaport, Küçükçekmece Su Havzası, Kartal-Pendik Kıyı Kesimi Planlamaları, Dubai Kuleleri, Zeyport, Tarihi Yarımada Müzekent Projeleri, Küçükçekmece-Avcılar İç ve Dış Kumsalı, Kartal Alt Merkez Alanı,

Ankara‘da; A.O.Ç., AKM Alanı, Güvenpark, Ulus Tarihi Kent Merkezi, Kuğulupark, Papazın Bağı, Tüm vadi eşikleri olan Dikmen, İmrahor ve Zir Vadileri‘ndeki imarlaşma,

Antalya‘da, Lara Kent Parkı!na Temalıpark diyerek metalaştırılması, Belek Fıstıkçamı Ormanı‘na golf sahası yapılarak halktan koparılması gibi parçacı plan ve projelerin neredeyse tümüne; Onlar "kentsel dönüşüm" diyor,

Bizler ise "finans çevrelerinin ağzının suyu akıyor" diyoruz. Ülkenin kent gelişimine ve ekolojik zincirlerine darbe ile geleceğimizi ipotek altına aldırmayacağız diyoruz.

Kentlilik bilinci ve kent kültürü, kent politikası olmayanlar, bir taraftan kentlerimizin kültürel değerlerinin yok olmasına neden olurken, diğer taraftan da kent topraklarının kullanım biçimi ve ekonomik kayıplar ile ülke milli gelirlerini pervasızca harcamaktadırlar.

Artık öyle bir sınır tanımaz, öyle bir rantın kara büyüsüne kapılmışlardır ki KORUMA altına alınmış SİT alanlarımızı bile kıyılarımız gibi turşuluk görmüş ve saldırganlıklarını arttırarak gece yarısı operasyonları ile tabiat ve kültür özellikleri ile koruma altındaki alanlarımız metalaştırılmışlardır.

14 Ekim‘de Ankara‘da buluşacağız ve alanda hep birlikte söyleyeceğiz:

Tüm ülkemizi bir kasırga gibi saran "Kentsel Dönüşüm Projeleri" ülke ve bölge bağlamında gerek kentsel doğal yapı ve yaşam sürdürülebilirliği gerekse ulaşım ve lojistik işlevler hakkında saptanmış bölgesel planlama stratejileri kamu yararına değildir, hak kullanımına uygun değildir.

Planlar üzerinde toplumsal uzlaşma sağlanmamış olmasına karşın yağmalanan kentlerimiz yoğun bir "rant projeleri" ablukası altındadır ve ülkemiz belirsiz bir kaos ortamına sürüklenmektedir.

TMMOB, kentlerimizin yağmalanmasına DUR diyor.

Mehmet Soğancı

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı