SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA SEMPOZYUMU

Sunuş

Dünyamız gündeminde önemli yer tutan ve gelecek kuşakların yaşam hakkını tehdit eder boyutlara ulaştığı söylenen çevre sorunları, insanoğlunun doğayı egemenliği altına alma sürecine koşut olarak gelişmiştir. Yaşanan çevre sorunlarının temelinde özellikle 2. Dünya Savaşı‘ndan sonra gelişen sanayinin ya da daha genel bir anlatımla kapitalist gelişme sürecinin, yattığı artık sıkça gündeme getirilmektedir.

Bugünkü gelişme sürecinin, doğal kaynak tüketimi ve çevre sorunları bağlamında değerlendirilmesi, çevre ve kalkınma tartışmalarına yeni boyutlar getirmiştir. Son dönemlerde, çevre ve kalkınma ikilemine yanıt olarak "Sürdürülebilir Kalkınma" tezi ortaya atılmıştır.

Brundtland Raporu olarak bilinen "Ortak Geleceğimiz" adlı raporda ilkeleri açıklanan "sürdürülebilir kalkınma" kavramı, doğal kaynakların sınırlılığını göz önünde tutan, gelecek kuşakların gereksinimlerini ön plana çıkartarak çevreye duyarlı bir kalkınma yaklaşımı olarak belirtilmektedir.

Birbirleri ile çelişen iki kavram; "sürdürülebilirlik" ve "kalkınma" kavramlarının açılımları üzerinde fazla durmaksızın ve hiç sorgulanmaksızın farklı kesimlerce ve meslek alanlarınca hemen kabul görmesi karşısında, adı geçen kavramın çevre sorunlarının çok boyutluluğuna çözüm getiren bir içeriğe ve evrensel anlamda bir genel geçer kalkınma modeli özelliğine sahip olup olmadığının ya da bu kavramın söylem düzeyinin ötesinde uygulanabilirliğinin ölçütlerinin irdelenmesi gerektiğine inanıyoruz.

Kapitalist gelişim süreci içinde ortaya çıkan, aralarındaki uçurumun giderek daha da açıldığı kuzey ve güney ülkeleri açısından çevre sorunlarının nedenleri, etkileri ve boyutları, kuşkusuz, farklılaşmaktadır. Gelişmiş ülkelerde çevre sorunları endüstriyel kirlenme, aşırı üretim ve sınırsız tüketim, her türlü atık miktarındaki artış olarak ortaya çıkarken, azgelişmiş ülkelerde yoksulluk, açlık, hızlı nüfus artışı, dengesiz toprak dağılımı ile kuzeyden ithal edilen kirlilikler (teknoloji ya da doğrudan kirletici atıklar) önceliklidir. Kısaca, bir yanda gelişmişlikten, hızlı büyümeden kaynaklanan sorunlar varken diğer yanda, yoksulluktan kaynaklanan sorunlar ile hayatta kalma mücadelesi yaşanmaktadır.

Sürdürülebilir kalkınma felsefesi ile açıklanan çoğu olumlu önermeyi yadsımaksızın sorunların bu çerçevede temellendirilmesi, sürdürülebilir kalkınma kavramının değerlendirilmesinde de farklılıklar getirmektedir. Bu farklılığın nedenleri üzerinde durulması, "sürdürülebilir kalkınma"nın evrensel bir kalkınma paradigması olup olmayacağının sorgulanması ve bizim gibi ülkeler açısından konuya ne tür yaklaşımlar getirilebileceğinin tartışılması önemli görülmektedir. Bu amaçlarla TMMOB Çevre Komisyonu‘nca çalışmalar başlatılmış ve 8 Aralık 1995 tarihinde bir sempozyum düzenlenerek konunun farklı boyutları ile tartışılması amaçlanmıştır. Böylece TMMOB 33. Genel Kurulu‘nun Yönetim Kurulu‘muza verdiği "Sürdürülebilir Kalkınma ve Demokratikleşme" konularında bir toplantı düzenleme görevi de yerine getirilmiştir. "Sürdürülebilir Kalkınma Sempozyumu"nda tartışmalar "Sürdürülebilir Kalkınma Kavramı Nasıl Tartışılmalı?" başlıklı sunuş bildirisi ile başlatılmış ve kavramın ekonomik, politik, planlama boyutları ile kavram etrafında uluslararası platformlarda getirilen görüşler, sunulan bildirilerle tartışmaya açılmış ve son bölümde gerçekleştirilen forum ile sürdürülebilir kalkınma ve teknoloji ilişkileri sorgulanmıştır. Geniş katılımla gerçekleştirilen bu sempozyumun "Sürdürülebilir Kalkınma" konusundaki çalışmalara bir başlangıç oluşturacağını düşünüyor, sempozyum boyunca sunulan bildiriler, yapılan konuşma ve tartışmaların, özellikle Habitat II toplantısı öncesinde, bir kitap halinde yayınlanmasını yararlı buluyoruz. Sempozyumumuza katkıda bulunan tüm katılımcılara ve kitabın yayınlanmasında emeği geçen tüm arkadaşlarımıza teşekkür ederiz.

Yönetim Kurulu