TMMOB İZMİR İKK: BU DÜZEN BİZİ SUSTURAMAZ!

15.05.2025

AKP iktidarının kadınları kamusal yaşamdan dışlayarak itaatkâr kimliklere hapsetmeye çalışması üzerine, TMMOB İzmir İKK Kadın Çalışma Grubu, kadınlar bu baskı rejimine karşı isyan bayrağını yükseltmeye devam edecek diyerek 14 Mayıs 2025 tarihinde "Bu Düzen Bizi Susturamaz!" başlıklı bir basın açıklaması yaptı.

BU DÜZEN BİZİ SUSTURAMAZ!

Türkiye’de kadınlar, yıllardır sistematik eşitsizlik, şiddet ve baskıyla kuşatılmış bir hayatın içinde yaşamaya çalışıyor. AKP iktidarının aldığı her yeni kararla, çıkardığı her yeni yasayla, haklarımız biraz daha budanıyor, varlığımız daha da görünmez kılınıyor.

2025'in “Aile Yılı” ilan edilmesiyle birlikte, kadınlar bir kez daha kamusal yaşamdan dışlanarak ev içine hapsedilmek isteniyor. Aile üzerinden şekillenen politikalar, kadınları yalnızca anne, eş, hizmetkâr rolleriyle tanımlıyor; devlet kendi normlarına uymayan kadınları ötekileştirmeye devam ediyor. Oysa bizler, bu ülkenin eşit yurttaşlarıyız. Emeğimizle, aklımızla, mücadelemizle buradayız ve hiçbir siyasal ajanda bizi görünmez kılamaz!

Kadına yönelik şiddetin her geçen gün arttığı bir ortamda, İstanbul Sözleşmesi’nden tek imzayla çıkılması, şiddeti önlemesi gereken devletin artık failleri koruyan ve cezasızlıkla ödüllendiren bir yapıya dönüştüğünü açıkça gösterdi. 2025 yılında, yalnızca Ocak ve Şubat aylarında, 49 kadın cinayeti işlendi. Bahar Aksu’nun, Behiye Taşkın’ın, Su Dilem Yazıcı’nın adları her gün büyüyen bir kara listeye eklenirken, Pınar Gültekin’i canice katleden Metin Avcı’ya verilen haksız tahrik indirimi, adaletin kadınlar için artık geçerli olmadığını bir kez daha gözler önüne serdi. “Önlem alacağız” diyenler yalnızca sessiz kaldı. Boğaziçi Üniversitesi’nde 6 yaşındaki çocukların evlendirilebileceği beyanında bulunan ve pedofiliyi normalleştiren yobaza karşı düzenlenen protestolarda 97 öğrencinin gözaltına alınması, kadın ve çocuk haklarını savunmanın bu düzende nasıl suç sayıldığının yeni bir göstergesidir. Biz kadınlar bugüne kadar susmadık, bugün ve bundan sonra da susmayacağız. İstanbul Sözleşmesi’nden de VAZGEÇMEYECEĞİZ!

Coğrafyamızda bir yandan da biz kadınların bedenleri üzerindeki söz hakkı da sistemli biçimde gasp ediliyor. Sezaryen doğum şeytanlaştırılıyor, vajinal doğum kutsanıyor. Tıbbi tercih değil, politik dayatma yapılıyor Kadınların nasıl doğuracağına dahi devlet karar vermeye çalışıyor. Buradan bir kez daha sesleniyoruz: Hayır! Beden bizim, karar da bizimdir!

Ülkemizde direniş dört bir koldan devam ederken, hak ihlalleri de üst sınırları aştı. 19 Mart 2025’te Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından başlayan protestolarda, kadınlar en ön saflarda yer aldı. Ancak bu kitlesel gösteriler yine ağır hak ihlalleriyle bastırıldı. Gözaltına alınan çok sayıda kadına çıplak arama dayatıldı; kadın bedeni bir kez daha devletin denetim ve cezalandırma aracı haline getirildi. Bu uygulamalar yalnızca bir hak ihlali değil, açıkça sistematik bir işkencedir. Direnişi susturmak için bedenimize saldıran AKP iktidarına cevabımız nettir: Bu utanç sizin, direniş bizimdir!

Ve bu süreçte, HÜDA PAR eliyle meclise sunulan LGBTİ+ karşıtı yasa tasarısıyla hedef genişliyor. Aynı günlerde, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından yayınlanan resmi yazıyla “toplumsal cinsiyet”, “cinsiyet kimliği” ve “cinsel yönelim” gibi kavramların kamu politikalarından dışlanması talimatı veriliyor. Bu belgeyle iktidar, toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesine açıkça savaş açarak, Kadınları ve LGBTİ+ bireyleri görünmez kılmaya çalışarak yalnızca yaşam tarzımızı değil, var oluşumuzu da tehdit etmektedir. Bu nefret ancak bizi daha çok kenetler, daha çok örgütler. Çünkü eşitlik olmadan adalet olmaz!

Tam da bu metnin hazırlandığı günlerde, kadın bedeni ve emeği üzerinden pazarlık yapılan iki yeni gelişme kamuoyuna servis edildi. İlki, evlilik kredisi alan çiftlere yönelik doğum teşviki kapsamında, çocuk sahibi olanların kredi borçlarının silinmesinin planlandığı haberiydi. Diğeri ise İYİ Parti tarafından TBMM’ye sunulan ve üçüncü çocuğunu doğuran kadınlara KPSS şartı aranmadan memur olma hakkı tanıyan yasa teklifiydi. Bu tür uygulamalarla hem ekonomik kriz koşullarında kadın bedeni üzerinden ahlaki ve siyasi pazarlıklar yapılmakta, hem de kadının kamuda yer alabilmesi için bilgi, birikim ve sınav değil; doğurganlık kriteri esas alınmaktadır. Liyakat ilkesi bir kenara atılırken, kadın emeği bir kez daha değersizleştirilmektedir.

Buradan bir kez daha AKP iktidarına sesleniyoruz: Bizlere dayattığınız bu düzeni kabul etmiyoruz. Ne makbul kadın tanımlarınıza sessiz kalmamızı ne de korkmamızı bekleyin. Eşitlik, özgürlük ve adalet mücadelemizden geri adım atmayacağız.

Yaşasın kadın dayanışması!
İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz!
Bedenimiz, hayatımız, kararlarımız bizimdir!

 

TMMOB İzmir İKK Kadın Çalışma Grubu