12. TÜRKİYE HARİTA VE BİLİMSEL TEKNİK KURULTAYI BAŞLADI

11.05.2009

TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası’nın düzenlediği 12. Harita ve Bilimsel Teknik Kurultayı, 11 Mayıs 2009 tarihinde başladı. ODTÜ Kongre ve Kültür Merkezi'ndeki Kurultay 15 Mayıs'a kadar sürecek. Kurultayda 19 oturum gerçekleştirilecek.

Kurultayın açılış konuşmaları, Yürütme Kurulu Başkanı Doç. Dr. Haluk ÖZENER, Kurultay Başkanı Prof. Dr. Dursun Zafer ŞEKER, HKMO Yönetim Kurulu Başkanı Ali Fahri ÖZTEN, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet SOĞANCI, Türkiye Kadastro Genel Müdürü Mehmet Zeki ATLI, İTÜ Rektörü Muhammed ŞAHİN, AKP Miletvekili Halit DEMİR, veCHP Milletvekili Fevzi TOPUZ tarafından yapıldı.

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı‘nın konuşması şöyle:

Hepinizi TMMOB Yönetim kurulumuz adına sevgiyle, saygıyla, dostlukla selamlıyorum.

Odamızın düzenlemiş bulunduğu 12. Türkiye Harita Bilimsel ve Teknik Kurultay‘ında burada aranızda bulunmaktan büyük bir onur duyduğumu öncelikle belirtiyorum.

1987‘de başlatılmış ve bugüne on ikincisine gelmiş Türkiye Harita Bilimsel ve Teknik Kurultayımızın başlatıcılarına, sürdürücülerine, bu güne getirenlere, kurultaylarımızda görüşlerini bizimle paylaşan bilim insanlarına, uzmanlara, başından beri destek olan kuruluşlara, kurultaylarımızda o günden bu güne görev almış yöneticilerine, görev alan oda çalışanı arkadaşlarıma ve katılımlarınızla bu kurultayımızı geliştiren, büyüten siz Harita Mühendisi meslektaşlarıma en samimi duygularımla çok teşekkür ediyorum. Odamız şüphesiz sizlerden gelecek taleplerle bu diziyi devam ettirecektir. Ve işte bu gün de düzenleme kararının alınışının yirmi ikinci yılında bir aradayız.

Sevgili Arkadaşlar,

Birliğimiz mesleki, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda ülkemizdeki mühendisleri, mimarları ve şehir plancılarını temsil etmektedir. Onların hak ve çıkarlarını halkımızın çıkarları temelinde korumak ve geliştirmek, mesleki, sosyal ve kültürel gelişmelerini sağlamak ve mesleki birikimlerini toplum yararına kullanmalarının zeminini yaratmakla görevlidir. Bu amaçla mesleki alanlarıyla ilgili gelişmelerin ve politikaların sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel boyutlarını derinlemesine kavramak, yorumlamak ve toplumu bilgilendirmek; bu politikaların toplum yararına düzenlenmesi için öneriler geliştirmek ve bunların yaşama geçirilmesi için mücadele etmek zorundadır.

Bu kurultayımız da işte bu anlayışlarımızın yaşama geçirilmesi olarak algılanmalıdır.

Bu gün konumuz Harita ve Harita Mühendisliği.

Ülkemizde hizmetler sektörünün önemli devingen sektörlerinden birisi de harita ve kadastro sektörüdür. Harita ve kadastro sektörü, bilgiyi üreten üniversitelerin mühendislik ve teknikerlik bölümleriyle, uygulayıcı kamu ve özel kuruluşlarla, diğer sektörlere dağılmış teknik elemanlarıyla bir bütündür. Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası (HKMO) bu bütünün içinde en önemli merkezdir.

Harita ve kadastro hizmetleri, toprağa bağlı tüm yatırım ve mühendislik hizmetlerinin altyapısını oluşturmaktadır. Tapu ve kadastrodan, arazi kullanımı düzenlenmesi, imar planlarının yapımı ve uygulanması, kentleşme ve yerleşim sorunlarına, çevre düzenlemeleri, turizm ve kıyıların planlanmasından tarım alanlarına ve kentsel altyapıya, özellikle son yıllarda hız kazanan, coğrafi bilgi sistemi, kent bilgi sistemi, deprem bilgi sistemi gibi bilgi sistemlerinin oluşturulması ve bu sürece altlık oluşturan harita ve harita bilgilerinin üretimi gibi çalışmalar haritacılık mesleğinin uygulama alanlarını oluşturmaktadır.

Harita ve Kadastro mühendisliği alanında gündeme gelen yasa ve diğer mevzuat değişikliği çerçevesinde HKMO‘nun etkin çalışmalarını yakından izlemekteyiz. (Kadastro, Tapu, Orman, TUS, Lisanslı Harita ve Kadastro Mühendisleri ve Bürolar ve yönetmelikler)

Bugün 12.‘si düzenlenen harita kurultaylarının başlangıcından günümüze birçok sorunun çözüm önerileri ile birlikte gündeme getirildiğini biliyoruz. Yoğun bir emek ve özveri ile yürütülen sektörün tüm alanlarından meslektaşların katıldığı kurultayların sonuç bildirgeleri herkesin önemini kabul ettiği ve sahiplendiği konuları ve önerileri kapsadığı da konu ile her kesimin inandığı bir gerçeklik olarak duruyor.        

Harita sektöründe yıllardır tartışılan sorunlar gündemimizde yer almaktadır. Bu durum sorunların çözümüne yönelik kalıcı çözümlerin üretimini zorunlu kılmaktadır. Yapılması gereken toplumsal yararı öne alan doğru düşüncelerle örülen bir yeniden yapılanma sürecinin yaşama geçirilmesidir. Sektörde insan kaynaklarından başlayarak kurumsal yapılara kadar kendimizi gözden gerekecek bir iradenin ortaya konulması gerekiyor. Bu bilgi, birikim ve deneyime sahibiz. Birliğimiz ve odamız bu konuda üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmeye hazırdır.

Sevgili Arkadaşlar,

Şüphesiz bir meslek alanının ve mesleğin bağlı olduğu sektörü, yaşanılan dönemin sorunlarından ayrı tutarak konuşma yapmak çok anlamlı olmuyor.

Oda Başkanım konuşmasında sektörün içinde bulunduğu durumları, ülkemizin ve dünyanın içinde bulunduğu sorunlarla ilişkilendirerek odamızın görüşleri ile birlikte aktardı.

Oda başkanımın kapsamlı değerlendirmesi üzerine benim de bazı cümlelerin altını çizmem şimdi burada bir genel zorunluluktur. Dünyayı ve ülkemizi bizim gördüğümüz şekli ile tanımlamanın, burada sektörün değerlendirilmesinde bir önsöz olacağı kanısındayım.

Bugünün dünyasına ve ülkemizin bugününe bir meslek örgütü sorumluluğumuzla baktığımızda güzel sözler söylemek ne yazık ki, kolay olmuyor.

Son 30 yıldır içine sokulduğumuz kapitalist küreselleşmenin sonuçları bugün ortadadır: 1 milyar kişinin günde 1 dolardan az kazandığı, dünya nüfusunun zengin %2‘sinin dünya servetin yarısına el koyduğu bir dünyada yaşıyoruz. Kuzey ile güney arasındaki, kadın ile erkek arasındaki, varsıllarla yoksullar arasındaki fark gittikçe açılıyor. Ülkemizde de yoksulların daha fazla yoksullaştığı, siyasal yapıda pek çok değişimin gerçekleştiği biçimde yaşanan süreç, kapitalist küreselleşmenin küresel kriziyle karanlık yüzünü bir kez daha gösterdi.

Küresel mali kriz tüm müdahalelere rağmen önü alınamaz bir şekilde derinleşiyor. Kapitalist küreselleşme sürecinin sonunu işaret eden bu krizle birlikte, kapitalizmin geleceği de tartışmalı hale geliyor. Neo-liberalizmi tartışılmaz ve geri döndürülemez, kaçınılmaz bir süreç olarak gösterenler dahi, neo-liberalizme karşı alternatif arayışlarına giriyorlar.

Küresel ekonomiyle yakın bağları olan hiçbir ülke bu krizden zarar görmeden kendisini kurtaramayacak. Özellikle Türkiye gibi kendi kaynaklarını kullanamayan, emperyalizme bağımlı ülkeler bu krizden daha da fazla etkilenecek.

İşsizlik rekorları kırılıyor bu ülkede. Yoksulluk ve sefalet almış başını gidiyor. Kapitalist küreselleşmenin küresel krizi emekçileri teğet geçmiyor. Zenginler krizi fırsata çevirip zenginliklerine zenginlik katarak yaşamaya devam ediyorlar. Adaletsizliğin adaletsizlik olarak, açlığın açlık olarak sürüp gitmesini sağlamak için kapitalist küreselleşmenin bu düzenini korumaktan söz ediyorlar.

20. yüzyıl sona ererken nihai zaferini ilan eden kapitalizmin ve piyasanın her şeye muktedir olduğuna dair boş inancın çöküntüye uğradığını görmek için çok fazla beklememiz gerekmedi. Yeni yüzyılın henüz ilk on yıllık dilimini geride bırakmadan küresel bir kriz, başta kapitalizmin merkezleri olmak üzere tüm dünyayı tehdit etmeye başladı.

90‘lara gelindiğinde, kâr oranlarındaki görece artış sermayeyi gerçek yatırımlardan ziyade büyük ölçüde spekülasyona dayalı finansal sektörlere yöneltti. Öyle ki, döviz piyasalarında gerçekleşen işlemler, dünya ticaret hacminin 70 katına ulaştı. Reel sektörde kullanılan her 1 dolara karşılık, finans piyasalarında 30 dolarlık işlem gerçekleşiyordu.

Uluslararası finans kuruluşlarının son derece karmaşık yöntemlerle küresel ekonomiye pompaladığı, gerçek ekonomide karşılığı olmayan "menkul değerler" balonu 2008‘e gelindiğinde patladı, sahte saadet zinciri kırıldı. Yakın zamana kadar astronomik kârlar açıklayan Lehman Brothers, Merrill Lynch, Fannie Mae, Freddie Mac, AIG gibi çokuluslu şirketler iflas gerçeğiyle yüz yüze geldiler.

Krizin başlangıçta finans sektörüyle sınırlı kalacağı iyimserliğinin hakim olduğu piyasacı çevrelerin tahminlerinin aksine, süreç reel sektörü de hızla içine çekti. Nitekim 2008 Ekim‘inde bir sonraki yıl dünya ekonomisi için %3‘lük büyüme tahmini yapan IMF, 2009‘a girildiğinde bu tahminini %0,5‘e çekti. Üstelik merkez ülkeler için bu öngörü eksi 2‘lerde seyrediyordu. Kapitalizm, 1929‘dan bu yana ilk kez bu kadar büyük bir küçülme yaşıyordu. Asıl büyük felaketin istihdam alanında yaşanacağı haberi ILO‘dan geldi: 2009 sonuna kadar halen çalışmakta olan 50 milyon kişi işini kaybedecekti.

Kapitalizmin dünya ölçeğinde yaşadığı krizden, bağımlı ülkelerin ağır biçimde etkileneceği aşikâr. Başbakan‘ın muhtemelen kendisinin de inanmadığı "kriz bizi teğet geçecek" öngörüsüne rağmen, dış borç stoku milli gelirinin %40‘ına yaklaşan ülkenin, son yıllarda gerçekleştirdiği dış kaynağa bağımlı büyümenin bedelini ödemesi kaçınılmaz görünüyor.

Ekonomisini sürekli "sıcak para" ve doğrudan yabancı sermaye girişine endeksleyen, finansa dayalı ekonomik faaliyetlerin büyüdüğü yıllarda bunun meyvesini yiyen, lakin fırtınaya büyük bir cari açığın yanı sıra Türkiye gibi 280 milyar dolarlık bir borç yüküyle yakalanan ülkelerin, dünya ekonomisinin küçüldüğü koşullarda hızla yoksullaşıp istikrarsızlaşacakları süreci analiz edenlerin ortak görüşüdür.

Fazlasıyla kuşkulu ve yetersiz resmi rakamlar bile içine girilen darboğazı gizleyemiyor. TÜİK‘in Ekim 2008 işgücü anketine göre, işsiz sayısı geçen yılın aynı ayına göre 385 bin kişi arttı ve %11‘e çıktı. Bu oran kırsal kesimde %7,8 iken, kentlerde %12,8, lise ve üniversite mezunları arasında işsizlik oranı ise %45‘e ulaşmış durumda.

Kapanan şirket sayısı, batık banka kredilerinin hacmi, protestolu senet ve karşılıksız çek miktarı gibi rakamlar da ekonomideki baş aşağı gidişi doğrular nitelikte.

Öte yandan sermaye, karşı karşıya olduğu borç yükünü devlete yıkmak için şimdiden taleplerini yüksek sesle dile getirmeye başladı. Ekonominin büyüdüğü dönemde ölçüsüz ve öngörüsüzce borçlanan şirketler sıkıştıkları koşullarda faturanın çalışanlara çıkarılmasını öneriyor.

IMF ipine bir kez daha sarılacağı anlaşılan siyasal iktidarın emekçilere "mali disiplin"den başka bir önerisinin olmayacağı anlaşılıyor. Bunun ise daha çok vergi, daha az kamu harcaması anlamına geldiğini biliyoruz. Yani daha çok işsizlik ve alt-orta sınıfların daha fazla yoksullaşması yaşanacak. Önümüzdeki dönem mühendisleri, teknik elemanları karanlık bir gelecek beklediğini söylemek yanlış olmayacaktır. İşte böylesi bir ortamda Harita sektörünü ve sektörde çalışan mühendisleri ve teknik elemanları konuşacağız.

Ben burada harita mühendisi arkadaşlarıma sesleniyorum:

Görülüyor ki çetelerle, kirli ilişkilerle, suç örgütleriyle, faili meçhullerle, katliamlarla yönetilmiş bu düzen; insanımıza baskı, zorbalık, ölüm, açlık, işsizlik ve sefalet getiriyor. Bu ülkenin kahredici kaderini değiştirerek insanımızın eşit ve özgür bir ülkede bir arada, kardeşçe yaşamasının yollarını mühendisler birlikte bulmalılar. Bunu kimseden bekleyemeyiz. Yollar ancak biz yürürsek açılır ve gelecek ancak biz onu değiştirebilirsek bugünkünden daha güzel olabilir. Bu anlamda harita mühendislerinin odamız örgütlülüğünde daha fazla bir araya gelmesi ve örgütlenmeyi geliştirilmesi kendimiz için, halkımız için çok önemli bir zorunluluk. "Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiç birimiz" sözü şimdi çok daha önemli. Kurultayımızın başlığı tam da ülkemizin bu gününe denk gelmiş: Evet, Gelecek ellerimizde. Bilimi ve teknolojiyi insanla buluşturan bir mesleği yapanların bunun anlamının farkında olduklarını biliyorum.

Sevgili arkadaşlar,

Bitirirken, savaşın değil, barışın ve kardeşliğin dilinin hakim olduğu, emekten ve halktan yana bir ülke özlemiyle hepinizi sevgiyle, saygıyla, dostlukla selamlıyorum.