14 EKİM'DE ANKARA'DA "AFETLER VE AFETLERİN EN ÖNEMLİSİ DEPREMLER İÇİN ACİL ÖNLEMLER ALINSIN! DOĞA OLAYLARI AFETE DÖNÜŞMESİN!" DİYECEĞİZ!

03.10.2006

TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı, afetlerle ilgili mevcut yasaların yalnızca "yara sarmaya" odaklandığını belirterek, çağdaş bir afet yönetim sistemine ihtiyaç duyulduğunu söyledi. Soğancı, konuya ilişkin bir basın açıklaması yaptı.

Ülkemiz, sahip olduğu jeolojik, topografik ve meteorolojik koşulları nedeniyle büyük can ve mal kayıplarına yol açan doğal afet olayları ile sıkça karşılaşmaktadır. Coğrafyasının yaklaşık % 93‘ü aktif deprem kuşağı üzerinde olan ülkemizde nüfusun yaklaşık % 98‘i deprem tehlikesiyle karşı karşıyadır. Ancak, ülkemizdeki kentsel ve kırsal yerleşim alanları sadece deprem değil aynı zamanda heyelan, su baskını, kaya düşmesi vb. riskler altındadır.

Çok büyük bir felaket olan 17 Ağustos 1999 depreminden bu güne kadar, mühendis, mimar ve şehir plancılarının ülkemizin deprem riski konusundaki uyarılarını dikkate almayan siyasal iktidarlar, gereksinim duyulan kurumsal, hukuksal ve ekonomik önlemlerin ivedilikle alınması konusunda henüz önemli bir adım atmamışlardır.

Afet tehlike ve riskleri ile tarihsel dönemlerde sık sık karşılaşılmış bu coğrafyada, geçmişe dayanan bir afet yönetimi ve birikimine sahip olmamıza rağmen, bugün çözüm bir yana, sorunların giderek artarak daha karmaşık bir hal aldığı görülmektedir. Yürürlüğe girdiği dönemde zamanının en gelişmiş afet yasalarından biri olarak kabul edilen "Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun" geçen zaman içinde ihtiyacı karşılayamaz hale gelmiştir. Afetlerle ilgili mevcut yasal düzenlemeler mühendislik, mimarlık ve şehir planlamacılığının kısaca bilimin göz ardı edilmesi, siyasi öngörüsüzlük, afet hizmetleri üzerindeki siyasi baskılar vb. etkiler sonucu işlevlerini sadece "yara sarmaya" odaklayabilmiştir. Afet hizmetlerinin önemli oranda afet sonrası yara sarmaya dönüşerek sistemin afet sonrasına ağırlık vermesi, başta İmar Yasası olmak üzere ilgili yasaların bilimsel ve toplumsal gerçekler ışığında düzenlenmesini, planlama ve kurumsallaşmayı göz ardı etmiştir.

3194 sayılı İmar ve 7269 sayılı Afetler yasasındaki temel düzenlemelere yönelik çalışmalar tamamlanamamıştır. Afetlere öncelik veren bir imar yasası çıkarılamamış, ilgili imar yasa tasarısı meclise daha inmemiştir. Kanun, yönetmelik ve genelgeler yumağı sadeleştirilerek, uygulanabilir hale getirilememiştir.

Deprem riski olan yerleşim birimlerinde yaşam devam etmekte; afetler bir kader (!) olarak kabullenilmekte olup hiçbir önlem alınamamıştır.

Özellikle 1999 depremlerinden sonra Dünya Bankası ile imzalanan Marmara Bölgesi Acil Yeniden Yapılandırma Projesi (MEER) Kredi Antlaşması sonrasında afetlere ayrılan kaynaklar Dünya Bankası‘nın denetim ve yönlendiriciliğine terk edilmiş ve sürece Dünya Bankası damgasını vurmaya başlamıştır. Bu dönem, insanı esas almayan piyasacı anlayışları hakim kılmış ve yurttaş "müşteri", afet hizmetleri ise bir "meta" haline getirilmiştir. Bu yaklaşım ve piyasa kaygıları sonucu, kaynaklar temel öncelikler yerine "danışmanlık hizmetlerinin satın alınmasına" yönlendirilmiştir.

Belediye, Büyükşehir Belediye, İl Özel İdaresi yasaları, afet hizmetlerinde yerelleşmenin ve kamu eliyle uygulama yerine, bu hizmetleri satın almanın önünü açacak şekilde TBMM‘de kabul edilmiştir. Belediye ve ilgili Bakanlıklara bağlı Genel Müdürlük arasında görüş birliğine varılamamış, farklı uygulamalar ve genelgeler halen yürürlükte olmaya devam ettirilmiş, görüş birliği sağlanamamıştır. İlgili kurumlar arasında yeterli bir koordinasyon yapılamamıştır.

DPT tarafından hazırlanan önümüzdeki 7 yılın temel hedeflerinin belirlendiği "Dokuzuncu Plan"da; (2007-2013 yılları arasında) afete karşı hazırlıklar ve afet zararlarıyla mücadele süreci yer almamıştır. Bu planda tek bir AFET kelimesi yoktur.

Oysa afet zararlarının azaltılması ve ülkemizdeki yerleşimlerin afetlere karşı güvenlikli hale getirilmesi, ara vermeden kararlı bir şekilde sürdürülen, geniş kapsamlı, toplumsal olarak içselleştirilmiş, afetlere karşı mücadele kültürü ile desteklenmesi gereken toplumsal bir hedeftir. Bu yolda teknik, sosyal, hukuksal ve ekonomik boyutlarıyla sağlamlaştırılmış çağdaş bir afet yönetim sistemine duyulan ihtiyaç kadar bu yolun yolcularının kararlılığına ve bilimsel açılımlara sahip çıkmasına da ihtiyaç vardır.

14 Ekim‘de Ankara‘da biz mühendisler, mimarlar, şehir plancıları, piyasacı politikalar yerine kamu yararı ve bilimsel kriterler çerçevesinde bütünsel afet politikalarının düzenlenmesi gerektiğini bir kez daha topluca söyleyeceğiz. Sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşamanın en temel bir insan hakkı olduğu gerçeğinden hareketle, doğa olaylarının afete dönüşmeyerek insanımızın, ekonomik değerlerimizin kaybolmaması için, gerekenin yapılması için siyasal iktidarı bir kez daha uyaracağız. Yapılmayanların bir an önce yaşama geçirilmesi için bir kez daha haykıracağız.

Haydi, 14 Ekim‘de "Afetler ve Afetlerin En Önemlisi Depremler İçin Acil Önlemler Alınsın! Doğa Olayları Afete Dönüşmesin!" demek için Ankara‘ya.

Mehmet Soğancı
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı