16. TÜRKİYE HARİTA BİLİMSEL VE TEKNİK KURULTAYI/3-5 Mayıs 2017/ANKARA

03.05.2017

Değerli Konuklar

Sevgili Arkadaşlar,

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu adına sizleri sevgiyle, saygıyla, dostlukla selamlıyorum.

Harita ve Kadastro Mühendisleri Odamızın düzenlediği 16. Türkiye Harita Bilimsel ve Teknik Kurultayı‘nda burada aranızda bulunmaktan büyük bir onur duyduğumu öncelikle belirtiyorum.

1987‘de başlatılan ve bugün onaltıncısı düzenlenen Türkiye Harita Bilimsel ve Teknik Kurultayımızın başlatıcılarına, sürdürücülerine, bugüne getirenlere, kurultaylarımızda görüşlerini bizimle paylaşan bilim insanlarına, uzmanlara, destek olan kuruluşlara, kurultaylarımızda o günden bugüne görev almış yöneticilerine, görev alan oda çalışanı arkadaşlarıma ve katılımlarınızla bu kurultayımızı geliştiren, büyüten siz harita mühendisi meslektaşlarıma en samimi duygularımla çok teşekkür ediyorum.

Sevgili Arkadaşlar,

Birliğimiz mesleki, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda ülkemizdeki mühendisleri, mimarları ve şehir plancılarını temsil etmektedir.

TMMOB, mühendislerin, mimarların, şehir plancılarının hak ve çıkarlarını halkımızın çıkarları temelinde korumak ve geliştirmek, mesleki, sosyal ve kültürel gelişmelerini sağlamak ve mesleki birikimlerini toplum yararına kullanmalarının zeminini yaratmakla görevlidir.

Bu temel görev ışığında,

TMMOB’a bağlı odalar çalışmalarını iki  ana başlıkta yürütmektedir.

Bunlardan birincisi, mühendislik, mimarlık, planlama hizmetlerinin mesleğinde uzman üyelerimizce verilmesini sağlamak, üyelerimizin uzmanlık sicil kayıtlarını tutmak verilen hizmetleri mesleki etik ve teknik kurallar çerçevesinde kamu adına denetleme faaliyetleridir.

İkincisi, ise mesleğimizin geliştirilmesi ve korunması,  meslek uygulama alanlarımıza giren konularda ülke politikalarının ülkemiz ve halkımızın çıkarlarına uygun olarak şekillenmesine katkıda bulunulması, bu konuda kamuoyunun bilgilendirilmesi yönündeki çalışmalarımızdır.

Bugün 16.sı düzenlenen harita kurultaylarımız bu iki çalışma başlığımıza da önemli   katkılar sunan gelenekselleşmiş bir etkinliğimizdir.

Örgütümüzün bilim ve tekniği kamu çıkarları için kullanma ısrarında, Türkiye Harita Bilimsel ve Teknik  Kurultayı’nın önemli bir payı bulunmaktadır.

Yoğun bir emek ve özveri ile yürütülen ve sektörün tüm alanlarından meslektaşların katıldığı bu kurultayların sonuç bildirgeleri, kurultaylarda, sunulan tebliğler, panellerde dile getirilen görüşler herkesin önemini kabul ettiği ve sahiplendiği bir gerçeklik olarak ortada durmaktadır.

Sevgili katılımcılar,

Beş bin yıl öncesine kadar uzanan bir meslek olarak; Harita ve Kadastro, diğer bir ifade ile Jeodezi ve Fotogrametri, son tanımlama üzerine Geomatik Mühendisliği; Tapu ve kadastrodan, arazi kullanımı düzenlenmesi, imar planlarının yapımı ve uygulanması, kentleşme ve yerleşim sorunlarına, çevre düzenlemeleri, turizm ve kıyıların planlanmasından tarım alanlarına ve kentsel altyapıya, özellikle son yıllarda hız kazanan, coğrafi bilgi sistemi, kent bilgi sistemi, deprem bilgi sistemi gibi bilgi sistemlerinin oluşturulması ve bu süreçteki harita ve harita bilgilerinin üretimi gibi çalışmalar Harita ve Kadastro Mühendisliğinin uygulama alanlarını oluşturmaktadır.

Her tür  faaliyette olması gerektiği gibi harita mühendisliği uzmanlık alanlarına giren konularda da izlenen politikalar ve uygulamalarda  ana kriter ülke ve halk çıkarlarının, korunması olmalı,  toplumsal gereksinimle esas alınmalıdır.

Bu gerçekliğe karşın ülkemizde tersine bir süreç yaşanmaktadır.

Haritacılık sektörünün ve harita  mühendislerinin,  yıllardır yaşadığı sorunlar hala gündemimizde yer tutmaktadır.

Gerek kamuda ve gerekse özel sektörde ya da müellif olarak çalışan harita ve kadastro mühendislerinin sorunları ve sıkıntıları diğer meslek gruplarımızla aynı nitelikleri ve özellikleri taşımaktadır.

İşsizlik, düşük ücret, iç güvencesi, mesleğe karşı yabancılaşma, mesleki körelme ortak sorunlarımızdır.

Bu durum sorunların çözümüne yönelik sonuç alıcı politikaların yaşama geçirilmediğini göstermektedir.

Oda başkanımız konuşmasında bu sorunları  kapsamlı  ve özlü bir şekilde bizlerle paylaştı.

Özetin özetini yapmak gerekirse, ülkemizde planlama anlayışından, ülkemizin zengin kaynaklarını ülke, kamu ve toplum lehine değerlendirecek orta ve uzun vadeli ulusal stratejilerin oluşturulmasından neredeyse vaz geçilmiştir.

Ülkemiz ekonomisi yıllardır, yüksek oranlı borçlanma ve yoğun ithal girdi kolaycılığının üzerine oturtulmuştur.

Üretim-yatırım-tasarruf politikalarının yerini tüketim politikaları ve paradan para kazanma arayışları almış; kent rantlarına, doğa kıyımlarına, finans kazançlarına bel bağlanmıştır.

Tarım ve sanayi gibi üretken sektörler gerileyip rantiye ve spekülatif kâr çevrelerinin egemen olması söz konusudur. Üretim odaklı politikalar terk edildikçe hükümet, rant dağıtımı merkezli inşaat ve müteahhitlik işleri, katma değeri düşük hizmetler sektörü ile onun alt sektörlerine yönelmektedir.

Başta eğitim ve sağlık hizmetleri olmak üzere neredeyse tüm kamusal hizmetlerin ticarileştirildiği, tüm toplumsal zenginliklerimizin, yer altı, yer üstü kaynaklarımızın kuralsız ve dizginsiz bir şekilde talan edildiği, bilimsellikten uzak, çevre ve insan faktörlerini göz ardı eden, mühendislik gereksinimlerini dışlayan bir yönelim söz konusudur.

Bu politikalar sonucunda, çalışanların büyük bir çoğunluğu açlık sınırında ücretler almakta, meslektaşlarımızı da içine alan işsizlik oranı gün geçtikçe büyümektedir.

Sevgili katılımcılar, 

Kent rantları ve finansallaşmaya dayalı bu ekonomi tercihi, en son Varlık Fonu adı altında bir uygulamaya sarılmıştır. Mega, çılgın vb. diye anılan ranta dayalı büyük projelere kaynak aktarımı ve borçlanma gereksinimini karşılamak için oluşturulan bu fon özelleştirmelerden arta kalan kamu kaynak ve varlıklarını ipotek de edebilecek ve ülkemizi yoksullaştıracaktır.

Ekonomide baş gösteren küçülme ve iktidarın neden olduğu ekonomik ve siyasi riskler tüm toplumsal kesimleri  bunaltmaktadır.

Türkiye’nin politik ve jeopolitik düzeyde biriken riskleri; özellikle saray rejimi odaklı Anayasa değişikliği ile parlamentonun etkisizleştirilmesi ve yetkilerin Cumhurbaşkanında toplanmasına yönelik siyasi hamleler, kaotik bir durum yaratmış ve ekonomiyi sarsan yeni bir faktör olmuştur.

Bütün bu olumsuzluklara, şimdi de 16 Nisan’da yapılan Anayasa değişikliğinin yaratacağı olumsuzluklar eklenecektir.

Aslında bu  Anayasa değişikliği ile amaçlanan  yıllardır adım adım şekillendirilen üretimi, yatırımı, bilimi, tekniği dışlayan, emek, insan ve doğa karşıtı bu sistemin kalıcılaştırılmasıdır.

Rant ekonomisinin daha otoriter bir tarzda sürdürülmesidir. Halkımızın alın terinin ürünü olan kamu kaynak ve varlıklarının talanı önündeki tüm engellerin kaldırılmasıdır.

Sevgili katılımcılar, 

TMMOB Anayasa değişikliği sürecinin başından beri yapılmak istenen değişiklikleri bütün yönleriyle değerlendirmiş; yaptığı açıklamalar ve yayımladığı dokümanlarla meslektaşlarını ve halkı bilgilendirmeye çalışmıştır.

Toplumun bu değişikliklerin kapsamı üzerine sağlıklı bilgi edinemediğini; söz konusu değişikliğin Anayasaların en temel özelliği olan, iktidar yetkilerinin sınırlandırılması normundan yoksun olduğunu her platformda vurgulamıştır.

TMMOB söz konusu değişikliğin, 15 Temmuz darbe girişimi üzerine ilan edilen ancak demokratik toplumsal muhalefet üzerinde baskı ve sindirme politikalarının uygulama aracına dönüşen OHAL ve medyanın tamamen iktidarın hizmetinde olduğu koşullarda referanduma sunulmasının yanlışlığına işaret etmiştir.

TMMOB, , muhalif gazetecilerin, milletvekillerinin, belediye başkanlarının, tutuklandığı, muhalif TV kanallarının kapatıldığı, akademisyenden mevsimlik işçisine kadar aralarında üyelerimizin de bulunduğu on binlerce emekçinin kanun hükmünde kararnamelerle işten atıldığı, korku ikliminin hakim kılındığı, ifade hürriyetinin bulunmadığı bir ortamda yapılan böylesi bir referandum sonucun hiçbir zaman meşruiyet kazanamayacağını her ortamda dile getirmiştir.

Nitekim Anayasa değişikliği referandumunun hemen ardından seçim sonuçlarının meşruiyeti tartışılır olmuş, toplumsal kutuplaşma ve toplumdaki yarılma daha da derinleşmiştir.

Tartışmalı başa baş bir sonuç ile rejim/sistem değişimi asla doğru değildir. Zira Anayasalar, bir şekilde toplumsal ve siyasal mutabakatı, tartışmasız bir halk çoğunluğunu, tartışmasız bir tarihsel meşruiyeti gerektirir.

Tartışmalı sonucun daha şimdiden istikrarsızlık, adaletsizlik ve hukuk dışı keyfi uygulamalara yol açtığı açıklıkla görülebilmektedir.  Bu durum her alanda, ülkemize güç kaybettirecektir.

Ancak bütün olumsuzluklara karşın bu referandum süreci, ülkemizde demokratik duyarlılıkların geliştiğini, toplumun en az yarısının mevcut gidişe hayır dediğini, özgür, yasaksız, baskısız, adil ve demokratik koşullarda bir seçim yapılabilse sonucun farklı olacağını göstermiştir.

Şimdi görevimiz, ülkemizin felakete sürüklenmesinin önünü alacak bu demokratik duyarlılıkların daha da gelişmesi ve giderek ülkemizin geleceğini belirleyecek düzeye gelmesi için çalışmaktır.

Zaman umutsuzluk zamanı değildir. Zaman daha inançlı, daha kararlı daha direngen olma zamanıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi sevgi, umut ve gelecek güzel günlere olan inancımla bir kez daha selamlıyor, etkinliğimizin başarılı geçmesini diliyorum

 

Emin Koramaz
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı