ADALET BAKANLIĞI'NA YAPI HASARLARINDA CEZA ZAMANAŞIMI DÜZENLEME ÖNERİSİNE İLİŞKİN YAZI GÖNDERİLDİ
Adalet Bakanlığı'na 7 Mayıs 2007 tarihinde yapı hasarlarında ceza zamanaşımı düzenleme önerisine ilişkin yazı gönderildi.
T.C.
ADALET BAKANLIĞI
Kanunlar Genel Müdürlüğü‘ne
Konu: Yapı hasarlarında ceza zamanaşımı düzenleme önerisine ilişkin yaklaşım.
Yapı üretim süreci kamunun denetiminde işleyen ve aynı zamanda ardışık çok aktörlü bir süreçtir. Kalkınma planları çerçevesinde hazırlanan planlar uygulama aşamasına kadar Bayındırlık Bakanlığı‘nın, Başbakanlığın ve yasama organının yetkisindedir. Uygulama planları ise Belediyelerin tasarrufunda olan bir yetkidir. Yerleşim ve uygulama planlarından kamu idarelerinin sorumlu olduğu her türlü tartışmadan uzaktır.
Uygulama aşamasının kendisinden ve denetiminden Belediyeler sorumludur. İnşaat ruhsatı ve yapı kullanım izni veren Belediye, yapı üretim sürecinde kamu adına yetkileri kullanan idare olduğundan bu süreçte başat sorumludur. Belediyeler, sosyal, güvenli, ekonomik, gelecek nesillere karşı bir sorumluluk duygusu içinde çevreye uyumlu, kalıcı şehir gelişimini ve genelin huzuruna hizmet eden sosyal hukuka uygun yer kullanımını ve denetimini sağlamak zorundadır.
Mühendis ve mimarlar, 1/1000 uygulama imar planına karar verildikten sonra yapı üretim sürecine dahil olmaktadırlar. Tasarım ve inşaat aşamasında görev yapan mimar ve mühendislerin mesleki sorumluluğu bu aşamada devreye girmektedir. Ancak bu süreçte, mühendis ve mimar yalnız olmayıp, müteahhit, iş sahibi, imalatçı, işçi, kullanıcı hataları ve denetimden sorumlu yapı denetim şirketi, fenni mesul, belediye, valilik ve Bakanlık da bu süreçte bulunmaktadır. Bu sürece ihale, pazarlama ve satış işlemlerini de dahil edebiliriz. Bu sürecin bir bütün olması gerekirken, karar vericiler ve uygulayıcılar arasında bir birliktelik sözkonusu değildir. Bu kadar çok aktörlü süreçte, yetkiler ve sorumluluklar tanımlı olmadığından hukuki sorumluluklarda ve yetkilerde karmaşa yaşanmaktadır. Kanımızca sorun ve çözüm bu noktada aranmalıdır.. Bu süreçten koparılarak ayrılan cezai sorumluluk konusu ve dolayısıyla tazmin borcu süreçte yer alan karar vericileri rahatlatmış olsa da sorunun çözümüne bir katkı sağlamayacaktır.
1999 Marmara depremi, merkezi ve yerel idarelerin sorumluluklarını yerine getirmediğini/getiremediğini açıkça ortaya koymuştur. Hükümetlerin popülist yaklaşımları sonucu çıkarılan imar afları, yer seçiminde yapılan hatalar, kaçak yapılaşmayı meşrulaştıran hatta teşvik eden yaklaşımlar ve kaçak katlara para cezası karşılığı ruhsat veren belediyeler, depremin doğurduğu zararlardan sorumludurlar. Kamu gücü kullanan idarecilerin sorumluluk süresini kısaltmak, kamu hizmeti ve adalet duygusuyla nasıl bağdaştırılacaktır?
Bu düzenlenmemiş karmaşık süreçte mühendis ve mimarların karşısına çıkan en önemli sorun, zamanaşımı sorunun ötesinde müteselsil sorumluluk ve kusurları tespit eden bilirkişilik kurumudur. Bilirkişilik kurumu, adil (Doğru) yargılamanın önünde büyük sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Yalova depreminde Sakarya Üniversitesi ve İTÜ taban tabana zıt raporlar hazırlamıştır. Üniversite bünyesinde seçilen bilirkişilerinin dahi zıt raporlar vermesi, adil yargılamayı etkilemiş ve bir çok olayda maddi gerçeğe ulaşmak olanaklı olmamıştır. Bu nedenle, mağdur olan mühendis ve mimarlar olmuştur. Ancak, bu mağduriyetler proje sorumluluğunu ortadan kaldıracak düzenlemelere gerekçe yapılamaz. İkincisi ise, müteselsil sorumluluk, mühendis ve mimarların o işte proje karşılığı almış olduğu ücretle karşılaştırılamayacak hatta ömür boyu mesleki faaliyet nedeniyle kazanamayacağı tazminat ödeme sorumluluğuyla karşı karşıya kalmasıdır. %1 kusurda dahi tüm tazminatı ödemeyle karşı karşıya kalınmakta ve rücu edecek diğer kusurluların bulunamaması durumunda yine adil bir sonuç elde edilememektedir. Mühendis ve mimarın mali sorumluluğunun müteselsil ilişkiden çıkarıp, mesleki bağımsızlığının yasal düzeyde ele alınarak, mesleki sorumluluğunun ağırlaştırılmasında hem mesleki hem de toplumsal yarar vardır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu‘nun 04.03.2003 tarih 2002/314 Esas, 2003/15 Karar, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu‘nun 04.06.2003 tarih 2003/400 Esas, 2003/393 sayılı kararları, alanda somut düzenleme olmadığından var olan genel hükümlere göre kurulmuş kararlardır. Yargının oluşturduğu kararı eleştirmek için maddi bir dayanak bulunmamaktadır. Kararı, karşılaştırmalı hukuk açısından değerlendirdiğimizde de İsviçre Borçlar Kanunu ve Alman Medeni Kanunu açısından paralellik göstermektedir. Örneğin Alman Medeni Yasası‘nın 199. paragrafında "düzenli zamanaşımı süresinin başlangıcı ve en yüksek süreler"düzenlenmiştir. 199. paragrafın ikinci fıkrasında "Özgürlüğün, yaşamın, sağlığın ve bedenin ihlaline dayalı tazminat talepleri, ortaya çıkışları ve bilgi verilmesi ya da kusursuz bilgilendirmemeye dikkat edilmeksizin fiilin işlenmesinden, yükümlülüğün ihlalinden ya da zarara yol açan buna benzer olaydan sonra 30 yıl içinde zamanaşımına uğrar" biçimde en yüksek zamanaşımı düzenlenmiştir. Ancak bu ülkelerde, yapı üretim süreci tanımlı olup, sorumluluk süreci tartışmaya açık değildir.
Sonuç olarak;
1. Afet-deprem/yapı-tasarım/mühendislik-mimarlık bağlamındaki hukuksal sorunlar bütünsellik ve kamusal sorumluluk bağlamında ele alınmalıdır.
2. Sürekli deprem tehdidi yaşayan ülkemizde; afet hukuku ihtisaslaşmalıdır.
3. TUS ve Yapı Denetim süreçlerinde uzmanlık ayrımı (mimar-mühendis) ilkesi doğru yorumlanmalı ve "sorumluluk hukuku" açısından doğru tanımlanmalıdır.
4. Mesleki Hizmet (Risk) Sigortası sistemi, gerekli altyapı çalışmaları yapılarak biran önce hayata geçirilmelidir ( Bu sistem, hem kullanıcının eksik ve kusurlu hizmetten doğan tazminat haklarının garantisini, hem mühendis-mimar hizmet kalitesinin yükselmesini, ön denetimini sağlayacaktır).
Yukarıdaki temel ilkeler kabul edildiğinde; zaman aşımı süresinin ne olacağının önemi ortadan kalkmaktadır. Sorunu bütünsellik boyutundan ayırarak yalnızca ceza ve tazminat zamanaşımının yasal düzeyde ele alınması toplum nezdinde adalet duygusunu zedeleyecektir.
Bilgi ve gereğini arz ederiz.
Saygılarımızla.
N. Hakan Genç
Genel Sekreter Vekili
Ek: İmar Yasasına ilişkin değişiklik önerimiz
3194 SAYILI İMAR KANUNUN 30. MADDESİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI/TEKLİFİ
"Madde 1- 03.05.1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu‘nun 30. maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
Bu Kanunun kapsamına giren tüm yapıların, esasları yönetmelikte belirtilen şekilde ve tarzda teknik şartlara uygun durumda bulundurulması zorunludur.
Yapıların teknik şartlara uyup uymadığı belli zamanlarda muayene edilerek tespit edilir. Muayenelerin, yönetmelikte belirtilen süreler içinde yaptırılması zorunludur."
Yukarıda sunulan değişikliğin kabul edilmesi durumunda, başta gizlenen ancak zaman içinde ortaya çıkan ayıpları ve kullanıcı hatalarını tespit etmek kolaylaşacaktır.