ÇMO: AB TÜRKİYE 2008 İLERLEME RAPORU'NDA HÜKÜMETE EN KÖTÜ KARNE: ÇEVRE'DE

10.11.2008

Avrupa Komisyonu'nun 5 Kasım 2008 tarihinde, Türkiye ile süren uyum ve müzakere sürecinin bir değerlendirmesini yaparak farklı başlıklarda "Türkiye 2008 İlerleme Raporu"nu yayınlaması üzerine Çevre Mühendisleri Odası 10 Kasım 2008 tarihinde bir basın açıklaması yaptı.

Avrupa Komisyonu, 5 Kasım 2008 tarihinde, Türkiye ile süren uyum ve müzakere sürecinin bir değerlendirmesini yaparak farklı başlıklarda "Türkiye 2008 İlerleme Raporu"nu yayınlamıştır. Son bir yıllık süreçte karşılaştırmalı olarak değişik alanlar itibarı ile Türkiye‘nin kat ettiği aşamayı değerlendiren rapor, çevre konusunda Türkiye‘nin ilerleme kaydetmek yerine yerinde saydığını tespit ederek, hükümetin çevre alanındaki "performansını" bir kez daha gözler önüne sermiştir.

AB İlerleme Raporu‘nda yer alan tespit, eleştiri ve öneriler, Odamızca yıllardır dile getirilmeye çalışılan Türkiye‘de çevre politikası ve çevre yönetimi alanındaki eksiklikleri, yetersizlikleri ve yanlışlıkları bir kez daha ortaya koyması bakımından önemlidir.

AB İlerleme Raporu‘nda, Bölüm 27 olarak yer alan "Çevre" başlığı altında, özellikle üzerinde durulan konu çevre mevzuatı olmuştur.

Geçtiğimiz yasama döneminde ve halihazırda, TBMM gündemine gelen bir dizi yasa ile Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından çıkarılan yönetmelikleri düşündüğümüzde, çevre mevzuatı alanında bir karmaşanın olduğu bilinmektedir. Türkiye‘nin özgün koşulları göz ardı edilerek sadece çeviri metinler olarak karşımıza çıkan bu yasal düzenlemelerin her biri bu süre zarfında birçok kez değişikliğe uğramıştır. Ayrıca, bu düzenlemeler sonucunda, yeni yasa ve yönetmeliklerin birbiriyle, hatta bazen mevcut diğer yasa ve yönetmeliklerle de çeliştiği ortadadır. Ancak, tüm bu karmaşaya rağmen her fırsatta AB uyum ve müzakere sürecinde mevzuat uyum çalışmalarını gerekçe gösteren AKP hükümetinin artık bu anlamda da başarısız olduğu 2008 AB İlerleme Raporu ile belgelenmiştir.

Kimselere söyleyecek söz bırakmayan Raporda;
- Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliği‘nde halkın katılımı ve sınır aşan istişare prosedürleri tamamıyla uyumlu hale getirilmediğine,
- Stratejik Çevresel Etki Değerlendirme yönetmeliğinin uyumlu hale getirilme çalışmaları henüz erken bir aşamada olduğuna,
- Çevresel Sorumluluk Müktesebatının uyumlu hale getirilmesi, toplumsal katılım ve çevresel bilgilere kamu erişimi konularında her hangi bir ilerleme kaydedilmediğine,
- Uçucu Organik Bileşik Emisyonları, akaryakıtlardaki kükürt miktarı ya da ulusal emisyon üst sınırları hakkındaki Müktesebatla ilintili mevzuat konusunda ilerleme kaydedilmediğine,
- Ülkenin hala bir atık yönetim planı olmadığına,
- Ömrünü tamamlamış araçlar ile elektrikli ve elektronik ekipman atıkları konusundaki ilerlemenin çok kısıtlı olduğuna,
- Deponi alanları ile ilgili yönetmeliklerde ilerleme kaydedilmediğine,
- Su kalitesi alanında çok az bir gelişme olduğuna,
- Su kirliliğinin önlenmesi mevzuatında bir değişiklik gerçekleştirilmiş olmasına rağmen uyum çalışmalarının toplam seviyesinin düşük kaldığına,
- Su konusundaki sınır-aşan istişare çalışmaları başlangıç düzeyinde olduğuna,
- Doğa koruma alanında kısıtlı bir ilerlemeden bahsedilebileceğine,
- Devam eden habitat kayıplarının kaygı verici olduğuna,
- Potansiyel Natura 2000 alanları listesinin henüz tamamlanmamış olduğuna,
- Doğa koruma konusundaki çerçeve kanun ile kuşlar ve habitatlar hakkındaki uygulama mevzuatı henüz kabul edilmemiş olduğuna,
- Bir ulusal biyolojik çeşitlilik stratejisi ve eylem planı hazırlanmış olmasına rağmen henüz hükümet tarafından kabul edilmediğine,
- Endüstriyel kirlenmenin kontrolü ve risk yönetimi ile ilgili herhangi bir ilerlemeden bahsedilmeyeceğine,
- Seveso II direktiflerinin bazı hükümleri ve Büyük Yakma Tesisleri ve Atık Yakma tesisleri ile ilgili bazı direktiflere uyumlu hale gelmiş olmasına rağmen genel aktarım ve uygulamanın çok düşük olduğuna,
- Bütüncül ruhsatlandırma sistemi uygulamalarının başlangıç aşamasında kaldığına,
- Kimyasallar konusunda çok sınırlı bir ilerleme olduğuna,
- Tehlikeli kimyasallar ile ilgili mevzuat değiştirilmiş olmasına rağmen genelde müktesebata uyum seviyesinin düşük kaldığına ve etkili uygulama kapasitesinin yetersiz olduğuna,
- Genetiği değiştirilmiş organizmalar ile ilgili hiçbir ilerlemeden bahsedilemeyeceğine,
- Denetim aktiviteleri, doğa koruma gibi konularda sorumlulukların açıkça tanımlanmamış olmasına rağmen idari kapasitenin ve her seviyedeki ilgili otoritelerin koordinasyonunun daha ileri düzeyde güçlendirilmeye ihtiyaç olduğuna,
- Çevre korumayı ana plan ve politikalara yerleştirme yaklaşımı ve yeni yatırımların çevre müktesebatına uyumluluğuna güvence verecek düzeye gelmesinin henüz başlangıç düzeyimde olduğuna,
- Altın madenciliğini de içeren madencilik yasası, turizm mevzuatı gibi hali hazırdaki bazı yasaların doğal alanlara büyük zarar verilmesine neden olduğuna,
dikkat çekilmektedir.

Genel olarak uyumluluk düzeyinin çok düşük olduğuna dikkat çekilen raporda özetle; Türkiye‘nin endüstriyel kirlenme, risk değerlendirilmesi ve GDO‘lar ile ilgili hiçbir ilerleme sağlamamış olduğu, kimyasallar konusunda çok sınırlı bir ilerleme sağlandığı, ÇED‘in kurumsallaşmasındaki gecikmelerin, uygulama ve yürütmede daha ileri düzeyde gelişmeler yaşanmasına engel olduğu bir kez daha vurgulanmaktadır.

Hükümet tarafından doğru ve akılcı bir çevre politikasına, kamusal bir yönetim anlayışına dayanmayan "mevzuat uyumu"nun, "uyumsuzluk" olarak yansıdığı süreç bir yana pek çok alan ve başlıkta hiç yol alınmadığı, hiçbir girişimde dahi bulunulmadığı raporda açıkça ifade edilmektedir.

Türkiye‘nin tüm bu alanlarda karşı karşıya olduğu çevresel sorunları çözüme kavuşturması için, öncelikle demokratik planlamaya, ekoloji öncelikli politikalara, çevre alanında Türkiye koşullarına özgü iyi bir örgütlenmeye ve yönetim anlayışına ihtiyacı olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Sınırlı da olsa yürütülen mevzuat çalışmalarının, üretilen ölçüde uygulamaya yansıtılmaması da başka bir sorun alanıdır. Türkiye‘de çevre konusu, toplumdaki tüm kesimlerin faaliyetlerinin karar alma, planlama ve uygulama süreçleri ile içselleştirilememiş, kısaca sorunların çözümüne yönelik bütünleşik ve dinamik bir bakış açısı geliştirilememiştir. Bu nedenle, Türkiye‘de bir çevre politikasının ve etkili bir "çevre yönetim sistemi"nin var olduğundan söz etmek mümkün değildir.

Yakın zamana kadar, çevre sorunlarının, önlem ve çözüm olanaklarının tali bir konu olarak ele alınmış olmasından kaynaklanan yetersiz uygulamalar ve ülkenin kamu yönetimi sisteminde yaşanan karmaşa ile gelinen noktada, Türkiye‘de çevrenin ve doğal varlıkların tahribinin hızlandığı gözlemlenmektedir.

Bu tespitler çerçevesinde, Türkiye‘de çevre yönetiminde yaşanan zaaflar bir kaç ana noktada toplanabilir. Bunlar; Türkiye‘nin bir çevre politikasının olmaması ve siyasi iradenin bu konudaki zaafı, çevresel gerekliliklerin diğer sektör politikalarıyla entegre edilememesi, çevresel altyapı yatırımlarına ayrılan kaynakların yetersizliği, çevre politikalarının oluşum sürecine ve karar-mekanizmalarına halkın, meslek odalarının ve tüm kesimlerin aktif katılımının sağlanmaması, doğru istihdam politikalarının hayata geçirilememesi ve çevresel veri ve bilgi sistemlerinin yetersizliğidir.

Ülkemizde çevre alanında izlenen yanlış politikalar ve hükümetin bu konuda gösterdiği aciz tutum, doğal ve kültürel varlıklarımızı tahrip etmektedir. Bu süreç, gelecek kuşakların yaşam alanlarını tehdit etmekte ve çözüm beklemektedir. Ancak bu sorunların çözümünde umudu, sadece mevzuat uyumlaştırma çalışmaları ile Avrupa Birliği‘ne bağlamak ise, başka bir yanlış politikanın ürünü olarak karşımızda durmaktadır.

TMMOB
Çevre Mühendisleri Odası