ÇMO: ÇERNOBİL'İN ACI MİRASI 24. YILINDA DA UYARMAYA DEVAM EDİYOR!
Çevre Mühendisleri Odası, Çernobil Nükleer Kazasının 24. yılı dolayısıyla bir basın açıklaması yaptı.
ÇERNOBİL´İN ACI MİRASI 24. YILINDA DA UYARMAYA DEVAM EDİYOR:
NÜKLEER ENERJİ; ÇAĞDIŞI, TEHLİKELİ, KİRLİ, PAHALI ve BARIŞÇIL OLMAYAN BİR SEÇENEKTİR
21.YÜZYILDA HALA ASMAK-KESMEK YAKLAŞIMIYLA YÖNETİLEN ÜLKELERDE İSE NÜKLEER ENERJİNİN BİR KİTLE İMHA SİLAHINA DÖNÜŞMESİ KAÇINILMAZDIR.
Binlerce insanın ölümüne, milyonlarca insanın göç etmesine, kilometrelerce karelik bölgelerin yüzyıllar boyunca insan yaşamına kapatılmasına ve milyarlarca dolarlık maliyete neden olan Çernobil Nükleer Santral Kazası‘nın 24. yıldönümünde TMMOB Çevre Mühendisleri Odası tüm karar vericileri ve kamuoyunu nükleer enerjinin tehditleri ve riskleri konusunda gerekli duyarlılığı göstermeye davet ediyor.
Nükleer Enerji Çağdışıdır
Yaşadığımız yüzyıl, enerji verimliliği ve yenilenebilir enerjinin en etkin şekilde kullanılacağı bir dönem olarak kayıtlara geçecektir. Nükleer endüstri, 1970‘li yıllarda nükleer enerjinin bu yüzyılda dünya enerji tüketiminin yarısını sağlayabileceğini öngörmüştü ancak 2000‘li yıllarda devrede olan 400‘den fazla santral bu hedefin ancak %10‘una ulaşabilmiştir. Uluslararası Enerji Ajansı´nın 2030 yılına yönelik öngörülerinde, gerek Referans Senaryosu‘nda gerek İklim Dostu Enerji Senaryosu‘nda nükleer enerjinin birincil enerji kaynakları içerisindeki payı, yenilenebilir enerji kaynaklarının gerisinde yer almaktadır.
Nükleer Enerji Tehlikelidir
Günümüz nükleer santralleri atomun parçalanmasıyla elde edilen ısı enerjisini elektrik enerjisine çevirmektedir. Ancak bu işlem sonucunda, dünya ekosistemine yabancı ve insan sağlığına zararlı plütonyum ve diğer pek çok radyoaktif madde de ortaya çıkmaktadır. Çernobil, dünya üzerindeki nükleer santrallerde yaşanan ne ilk ne de son kazadır. Radyoaktif maddeler kimi zaman kazalar kimi zaman işletmelerden kaynaklanan sızıntılarla doğaya karışabilmektedir. Son dönemlerde savaşlar ve terörist saldırılar da nükleer santralleri rahatlıkla büyük bir tehlike kaynağına dönüştürebilmektedir.
Nükleer Enerji Kirlidir
Uranyum madenciliği süreçleri, yakıt atıkları ve santrallerde kullanılan her türlü malzeme, radyoaktivite düzeyleri çeşitli oranlarda değişen radyoaktif atıkları oluşturmaktadır. Tüm dünyada sadece yüksek düzeyli yakıt atıklarının 270 bin tona ulaştığı ve bu miktarın diğer düşük düzeyli atıkların %1´ini oluşturduğu öngörülmektedir. Özellikle yüksek düzeyli radyoaktivite içeren atıklar için halen güvenli bir nihai çözüm geliştirilememiştir. Obama yönetimi, Yucca Dağı Atık Depolama Tesisi‘ni güvenli olmadığı nedeniyle kullanmaktan vazgeçmiş, Almanya‘daki Gorleben Tesisi‘nin de yeterli güvenliğe sahip olmadığına dair yeni bilgiler ortaya çıkmıştır. Nükleer santraller işletme sırasında karbon salımına yol açmamaktadır ancak yaşam döngüsü analizlerinde özellikle madencilik ve atık yönetimi işlemlerinde önemli salımlara yol açtıkları ortaya çıkmıştır.
Nükleer Enerji Pahalıdır
Nükleer santrallerin yakıt maliyetleri, sızıntı risklerini azaltma işlemleri, işletme güvenliğini arttırmaya yönelik önlemler ve atık yönetim giderleri, gerek inşaat, gerek yatırım ve gerek işletme aşamalarında nükleer enerjiden elde edilen elektriğin maliyetini her geçen gün arttırmaktadır. Finlandiya´da halen inşaat halinde bulunan Olkiluoto Nükleer Santrali‘nin planlama aşamasından bu yana toplam inşaat maliyetinin %50 oranında artması en güncel örnektir.
Nükleer Enerji Barışın Düşmanıdır
En son İran‘ın nükleer enerji programı ve İngiltere´deki seçimler sırasında yürütülen tartışmaların da tekrar ortaya koyduğu gibi; dünyanın bütün ülkeleri, nükleer santralleri, gerçekte elektrik enerjisi için değil, nükleer silahlar için hammadde sağlamak amacıyla hayata geçirmektedirler. Tüm dünyada nükleer enerjiden vazgeçilmesi, nükleer silah ve savaş tehdidinin ortadan kaldırılmasının önünü açacak adımların başında gelmektedir.
Çevre mühendisliği disiplini açısından nükleer santraller; planlama aşamasında Stratejik ÇED ve ÇED süreçleriyle, işletme aşamasında çevre denetim ve risk yönetim süreçleriyle, atık yönetiminde ise sürdürülebilir atık yönetimi süreçleriyle ele alınmaktadır. Çağdaş çevre mühendisliği yaklaşımlarında; atıkların öncelikle oluşumunun engellenmesi, atık miktarının en aza indirilmesi ve mümkünse yeniden kullanımı, yönetim aşamasında da insan ve çevre sağlığı açısından en güvenli teknik ve teknolojilerin kullanılması öngörülmektedir.
Ancak TMMOB Çevre Mühendisleri Odası olarak, ülkemizde yıllardır ÇED sürecinin bürokratik bir işlem olarak ele alındığı, çevre denetim yönetmeliğinde çevre mühendislerinin dışlandığı, çok daha düşük çevresel risklere sahip evsel atıkların yönetiminin bile gerekli özenden uzak bir şekilde ele alındığı yönünde uyarı, eleştiri ve önerilerimizi dile getirmekteyiz.
Daha da önemlisi, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası olarak, Çernobil Faciası gibi hükümetin doğrudan sorumlu olmadığı bir süreçte bile insan hayatının hiçe sayıldığını, çevre mühendisliği biliminin ve tekniğinin dışlandığını, çevresel bilgiye ulaşılmasının kasıtlı olarak kısıtlandığını, Çernobil´den 13 yıl sonra ortaya çıkan ve ülkemizi ticari anlamda bir nükleer santrale sahip olmadan en tehlikeli ilk 20 nükleer kazadan birisine ev sahipliği yapan ülke konumuna sokan İkitelli radyoaktif hurda traji/komedisinin hala tam olarak açıklanamadığını da hatırlatmak istiyoruz.
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası, kurulduğu ilk günden bu yana olduğu gibi, bugün ve gelecekte de, ülkemizin nükleer enerji alanında bir maceraya sürüklenmemesi için, başta Sinop ve Akkuyu süreçlerinde olmak üzere bilimin, hukukun ve meslek etiğinin gereklerini yerine getirmeye devam edecektir.
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası olarak, Çernobil faciasının 24. yıldönümünde, Karadeniz´in asi çocuğu Sevgili Kazım Koyuncu, İkitelli faciasının kurbanı Sayın Hüseyin Ilgaz, 1993 yılında gerçekleştirilen ve ÇMO´nun da desteklediği ilk Nükleere Karşı Türkçe Rock Konserinin önderlerinden birisi olan çevre ve insanlık dostu Değerli Engin Yörükoğlu başta olmak üzere, ülkemizdeki ve dünyadaki binlerce Çernobil kurbanını sevgi, saygı ve rahmetle anıyoruz.
TMMOB Çevre Mühendisleri 10. Dönem Yönetim Kurulu
24 Yıl Önce Çernobil
24 Nisan 1986 tarihinde Çernobil Nükleer Santrali´nin 4 numaralı reaktöründe yaşanan kaza, ne ilk ne de son örnek olmakla beraber, dünya nükleer enerji endüstrisi tarihindeki en büyük facia olarak kayıtlara geçmesi acısından bir dönüm noktasını oluşturmuştur. Kazaya yol açan yangın, binlerce asker, itfaiyeci ve gönüllünün ölümcül dozda radyasyona maruz kalma riskine karşı insanüstü çabaları sonucunda günler sonra söndürülebilmiştir, ancak tüm bu çabalar, Hiroşima´ya atılan atom bombasında ortaya çıkan radyoaktiviteden 400 kat daha büyük bir serpintiye engel olamamıştır. Kazanın ancak birkaç gün sonra resmen dünya kamuoyuna duyurulması, başta İskandinavya olmak üzere hemen hemen tüm Avrupa ülkelerinde ortaya çıkan radyoaktif serpintiye karşı koruma önlemlerinin alınmasının gecikmesine ve kazanın boyutlarının daha da büyümesine yol açmıştır. Kazanın hemen ardından 300 binden fazla insan bölgeden tahliye edilmiştir. Kazadan en çok etkilenen Ukrayna, Belarus ve Rusya´da ise, 6 milyona yakın kişinin doğal radyasyonun 5-100 kattan daha fazla radyasyona maruz kaldığı tahmin edilmektedir.
Çernobil ve Sonrası
Çeşitli Birleşmiş Milletler kuruluşlarının oluşturduğu Çernobil Forumu´nun, facianın 20. yıldönümünde yayınladığı rapora göre, halen santrale 30 kilometre uzaklıktaki bölgede (Van Gölü´nün yüzölçümüne yakın) insan yerleşimine izin verilmemektedir. Çeşitli kuruluşlarca yapılan çalışmalarda sadece bu üç ülkede doğrudan Çernobil kaynaklı kansere bağlı ölümlerin 4-10.000 arasında değiştiği, diğer tüm vakalarla bu sayının 50-100.000 arasına ulaşabileceği öngörülmektedir. Kaza sonrası yürütülen çalışmaların maliyetinin sadece Belarus için 30 yıllık surede 235 milyar ABD Doları tutarına ulaşması beklenirken, Ukrayna bütçesinin %5-7 oranındaki bir kısmını söz konusu çalışmalara harcamaktadır. Avrupa´da kazanın hemen ardından başta tarım sektörü olmak üzere çeşitli alanlarda ödenen tazminatların yüz milyonlarca doları aştığı tahmin edilmektedir.
Türkiye´de Çernobil
Kazanın hemen ardından Avrupa çapında yürütülen ölçümler sonucunda Türkiye´de öncelikli olarak Trakya bölgesinin etkileneceği öngörülmüştür. Ancak aynı tarihlerde Karadeniz üzerinden gelen diğer bir hava dalgasının da özellikle Doğu Karadeniz Bölgesi‘nde yoğun bir radyoaktif serpinti bıraktığı tahmin edilmektedir. Bu tarihlerde Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğretim üyeleri tarafından başta çay olmak üzere Doğu Karadeniz kaynaklı tarım ürünlerinde gözlemlenen yüksek radyasyon ve buna karşı alınabilecek basit önlemler, dönemin Türkiye Atom Enerjisi Kurumu yetkilileri ve siyasileri tarafından ısrarla göz ardı edilmiştir. Yıllar sonra dönemin Maliye Bakanı´nın yaptığı itiraflar bile herhangi bir idari ve cezai işleme konu edilmemiştir. Özellikle Doğu Karadeniz Bölgesi‘nde aradan geçen sürede yoğun artış gösteren kanser ve kansere bağlı ölüm vakaları, resmi makamlarca daha önceki dönemlere ait verilerin eksikliği öne sürülerek Çernobil´le ilişkilendirilmesi engellenmiştir. Sınır bölgelerine radyasyon izleme sisteminin yerleştirilmiş olması, belki de Çernobil faciasının Türkiye açısından tek anlamlı sonucu olarak değerlendirilebilir.