ÇMO: ÜCRETSİZ, TEMİZ SU HAKKIMIZ!

23.03.2009

Çevre Mühendisleri Odası, "22 Mart Dünya Su Günü" dolayısıyla bir basın açıklaması yaptı.

Çevre Mühendisleri Odası, "22 Mart Dünya Su Günü" dolayısıyla bir basın açıklaması yaptı.

ÜCRETSİZ, TEMİZ SU HAKKIMIZ!

Bu yıl 16.‘sı kutlanan Dünya Su Günü, suyun ticarileştirilmesinin araçlarının yaratıldığı 5. Dünya Su Forumu‘nun gölgesinde, kentlerimizin kaderini belirleyecek olan yerel seçimlerin arifesinde "kutlanıyor"!

22 Mart Dünya Su Günü, Birleşmiş Milletler tarafından ilan edildiği 1993 yılından beri, farklı bir su sorununa dikkat çekmek üzere her yıl ayrı bir temayı işliyor. Bu yıl "Suyu ve fırsatları paylaşmak" sloganında ifade edilen sınır aşan sular teması işlenecek. Dünyada 145 ülkenin sınırını oluşturan ve yeryüzü kara alanının yaklaşık yarısını kaplayan 263 adet sınır aşan göl ve nehir havzasının bulunduğu ifade edilerek suyun barışçıl paylaşımının önemine dikkat çekiliyor.

Beşincisi, 16-22 Mart 2009 tarihlerinde İstanbul‘da gerçekleştirilen Dünya Su Forumu‘nda yer alan temaların arasında suyun özelleştirilmesi ile birlikte çoğu ülke için en kritik ve tartışmalı konu olan sınır aşan suların Dünya Su Günü�nde ana tema olarak işlenmesi anlamlıdır. Kapitalizm ve emperyalizmin "sınır" tanımayan kar hırsının sadece sınır içi suların özelleştirilmesi ile yetinmeyerek sınır aşan suların yönetiminde de söz sahibi olma isteğinin bir ifadesi niteliğindedir.

Doğal yaşam için en temel ihtiyaçlardan biri olan suyun, artan nüfus ve plansız büyüme ile birlikte tükenmeye başlaması, kullanılabilir-içilebilir-temiz suya erişimde yaşanan sorunlar, su yoksunluğu ve yoksulluğu, suyun "ticari bir meta" olarak görülmeye başlamasıyla uluslararası su politikaları da biçim değiştirmektedir.

Diğer taraftan 20. yüzyılda dünya nüfusu 4 kat artarken su ihtiyacının 9 kat artmış olması ve yine aynı dönemde endüstrinin kullandığı su miktarının 40 kat artmış olması su kıtlığını nüfus artışına bağlayan iddiaları yalanlamaktadır.

Dünya Su Kongresinden Dünya Su Forumu‘na:

1994 yılında toplanan 8. Dünya Su Kongresi‘nde kuruluş kararı alınan Dünya Su Konseyi bu sürecin en önemli aktörüdür. Dünya Su Konseyi 1997‘den beri pek çok siyasetçi ve devlet başkanını Dünya Su Forumu toplantılarında bir araya getirmektedir. Dolayısıyla Dünya Su Forumu‘nu iyi analiz edebilmek için öncelikle Dünya Su Konseyi‘nin yapısını ve kuruluşunu bilmek gerekmektedir.

Dünya Su Konseyi kendisini çok paydaşlı uluslararası bir platform, bir şemsiye örgüt olarak tanımlamaktadır. Konsey, devletlerin çevre ve su konusundaki bakanlıklarını ve devlet kurumlarını, çokuluslu ve yerel su şirketlerini, Birleşmiş Milletlere bağlı çeşitli kuruluş ve programlarını, çeşitli uluslararası ve ulusal enstitü ve vakfı bir araya getiren bir yapıdadır. Dünya Su Konseyi‘nin benzer ağlarla arasındaki sınırı belirlemek pek olanaklı değildir. Hiyerarşik tarzda örgütlenmeyen Konsey içinde 300‘den fazla örgüt yer almaktadır.

Konsey‘in Türkiye‘den de 40‘a yakın üyesi vardır. Bu üyeler arasında Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ), İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ), Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) gibi kamu örgütleri, vakıflar ve su alanında faaliyet gösteren inşaat şirketleri bulunmaktadır.. Ulusal ve yerel su yönetimi ile ilgili kamu kurumlarını, küresel yönetişim aktörleriyle bir araya getiren böyle oluşumlar, kamu kurumlarının niteliğini, politikasını, işlevlerini derinden etkileyen dönüşümlere neden olmaktadır.

Dünya Bankası Başkan Yardımcısı İsmail Serageldin‘in 1995 yılında söylediği, "Bu yüzyılın savaşları petrol için veriliyorsa, gelecek yüzyılın savaşları su için verilecektir." sözleri birçok yerde alıntılanmıştır. Kullanılabilir su kaynaklarındaki azalma ve suya duyulan ihtiyacın giderek artacağına dikkat çeken bu sözler bugün olgusal olarak sağlıklı, temiz ve yeterli suya erişebilenlerle erişemeyenler arasında olduğu gibi devletler ve topluluklar arasında savaş nedeni olarak fiilen hayata geçmiştir.

1992 yılında Dublin‘de düzenlenen Su ve Çevre Konferansı‘ndan bu yana, su, küresel piyasa aktörleri tarafından ekonomik bir mal olarak tanımlanmakta ve üretiminden dağıtımına kadar suyla ilgili bütün sürecin piyasa mantığıyla yönetilmesi savunulmaktadır. Böylelikle su yönetimi siyasetin dışına itilmekte ve kamunun "etkin olmayan", "israfa yol açan" verimsiz yönetiminin sona ereceği iddia edilmektedir.

Oysa ki, 20. yüzyılda dünya nüfusu 4 kat artmasına rağmen su ihtiyacı 9 kat artmıştır. Bu arada sanayinin kullandığı su miktarı 40 kat artmıştır. Diğer taraftan artan çevre sorunlarına karşılık sürdürülebilir kalkınma stratejileri ve buna bağlı olarak geliştirilen "kullanan/kirleten öder" yaklaşımı ve ekonomik araçlarıyla su varlıkları korunamamış, aksine parası olana kirletme ve kullanma olanağı tanınmıştır.

1990�lı yıllar aynı zamanda küresel su şirketlerinin dünyanın pek çok bölgesinde daha önce bir kamu hizmeti olarak kabul edilmiş olan suyu özelleştirme için harekete geçtiği dönemdir. Afrika, Asya ve Latin Amerika‘da pek çok hükümet bir yandan neo-liberal politikaların diğer yandan da küresel kurumların baskısı altında su hizmetlerini piyasaya açmıştır. Fransa gibi su hizmetini çok daha önceden piyasaya açmış olan bazı gelişmiş kapitalist ülkelerde yüksek kârlar elde eden ve giderek çok uluslu bir yapıya evrilen su şirketleri bu süreçte azgelişmiş ülkelere yönelmiştir. Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu (IMF), Birleşmiş Milletler (BM) ve Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) gibi küresel politika belirleyici örgütler bu süreci desteklemiştir. 1995 yılında imzalanan Hizmet Ticareti Genel Anlaşması (GATS) ile su küresel çapta ticaret konusu kabul edilmiştir.

Su üzerine bugüne kadar yürütülen küresel politikalar ve bu politikaların aktörleri tarafından düzenlen Dünya Su Konseyi‘nin şemsiyesi altında, İstanbul‘da, 16-22 Mart 2009 tarihlerinde düzenlenen "5. Dünya Su Forumu"nda, örneğin, "suyun eşit paylaşımı konusuna öncelik verileceği" gibi politika ve söylemler bu nedenlerle inandırıcı değildir.

"Farklıların Suda Yakınlaşması" temasıyla toplanan 5. Dünya Su Forumu‘nun farklılıkları derinleştiren tavrı her alanda hissedilmiştir. 15 Mart 2009 Pazar günü Kadıköy‘de Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu tarafından düzenlenen miting ile binlerce kişi su hakkı taleplerini haykırdıktan sonra Forumun açılış günü 16 Mart 2009 Pazartesi günü Platform aracılığıyla taleplerini yenileyip Forum‘da dile getirmek istediğinde "farklılıklar" polis şiddeti ile karşılaştı. Forumun açılış töreninde "farklı" düşüncelerini açtıkları pankart ile dile getirmek isteyen Uluslararası Nehirler (International Rivers) aktivistleri sınır dışı edildi. Foruma katılmak için 400  gibi Türkiye‘de bir kişinin asgari aylık ücretine denke gelecek miktarda yüksek paralar ödeyenler de içerde VIP uygulamaları farklılıklarını bir kez daha derinden yaşadılar. Katılımcılara verilen ucuz yemekler nedeniyle gıda zehirlenmesi yaşayanlar da yine onlar oldular. Kısacası temanın aksine 5. Dünya Su Forumu farklıların suda derinleşmesini her alanda hissettiler.

5. Dünya Su Forumunu diğer dört forumdan farklı yapan başka bir yanı ise karşıt ve alternatif etkinliklere çeşitli yollarla müdahale ve yönlendirme şeklindeki çabaları olmuştur. Dünya Su Forumuna karşı düzenlenen etkinliklerde yer alan bazı "uluslar arası" katılımcıların Forumda da etkin görev alması gözlerden kaçmamış, aynı kişilerin 6. Dünya Su Forumunun Birleşmiş Milletler aracılığıyla yapılarak meşruiyet kazandırmak için yaptığı kulis faaliyetleri gözlenmiştir.

Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu Etkinlikleri

5. Dünya Su Forumunun gerçekleştirildiği tarihlerde 15-22 Mart 2009 tarihlerinde sendika, dernek, platform, siyasi parti, meslek odaları vb. 78 örgütün katılımı ile gerçekleştirilen Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu etkinliklerine dünyanın birçok yerinde katılımcılar da yer almıştır. Odamızın da bileşenleri arasında bulunduğu Platform etkinlikleri bir kez daha göstermiştir ki;
- Dünyanın birçok yerinde insanların suya erişimi ile ilgili sorunlar yaşanmaktadır. Ama yaşanan sorunlar su miktarının azlığı ile ilgili değil yönetimi ile ilgilidir.
- Su hizmetlerinin fiyatlandırılması veya su kullanım haklarının şirketlere devredilmesi suya erişimi engellemeketedir.
- Yaşamın sürekliliği suya doğrudan bağlı olduğuna göre suyun kullanım hakkı ondan hayat bulan canlılardan başkasına ait olamaz, olmamalıdır.
- Yaşamın sürekliliği için suyu kullananlar aynı zamanda onu korumaktan da sorumlu olmalıdır.
- Canlıların temiz ve yeterli miktarda suya erişimi devlerin sorumluluğunda olmalı, bunun karşılığında ise ücret talep edilmemelidir.
- Suyun ticari bir metaya dönüştürülmesinden sorumlu olan küresel politikalar onu politik mücadelenin odağı haline getirmiştir.
- Suya erişimde yaşanan sorunların çözümü de ancak politik mücadele ile mümkün olacaktır.

TÜSİAD Su Şirketlerinin Önünü Açıyor!

TÜSİAD tarafından Eylül 2008‘de yayınlanan "Küresel Su Krizine Çözüm Arayışları: Şebeke Suyu Hizmetlerine Özel Sektör Katılımı: Dünya Örnekleri Işığında Türkiye İçin Öneriler" adını taşıyan Rapor büyük ölçüde bu konudaki uluslararası metinlerin çevirisine dayanan, Türkiye‘nin su yönetimi konusundaki özgün sorunlarının araştırılmadığı, suda özelleştirme ya da özel sektör katılımının zorunlu olduğunu gösterebilmek için mevcut durumdaki sorunları göstermeye çalışırken bilindik özelleştirme argümanlarından pek öteye gidemeyen bir belgedir.

Rapor‘da doğal tekel ya da siyasi tekel niteliğini taşıyan bir hizmet olan suyun özelleştirilmesi için, tıpkı telekomünikasyon ya da enerji piyasası özelleştirmelerine benzer bir yol haritası çizilmektedir. Su yönetiminde klasik hizmet sunan bakanlık modelinin ve ona bağlı yatırımcı, hizmet sunan örgütlenme modellerinin terk edilmesi ve bu alanda üst kurullaşmaya gidilmesinin önerilmesi Rapor‘un en çarpıcı noktalarından birisidir. Özerk üst kurul modeli örgütlenme, piyasayı düzenleyici denetleyici bir işlev görecek, su hizmetinin küresel şirketlere açılmasına yardımcı olacaktır.

Rapor‘da dikkati çeken bir başka nokta, su hizmetinin ekonomik mal olduğu önermesinin kabul edilerek, Rapor‘un bütün savlarının bu önerme üzerine inşa edilmiş olmasıdır. Seçilen ülkelerde su hizmetini piyasalaştırmada yaşanan yıkıcı sonuçlar bile bu önermeyi sorgulamak amacıyla değerlendirilmemiştir. Oysa raporun örnek olarak seçtiği Malezya, Filipinler, Bolivya, Türkiye‘de özelleştirmelerin olumsuz sonuçları ortaya çıkmış, su kaynaklarının korunması bir yana, su parası olanın istediği gibi tasarruf ettiği bir metaya dönüşmüştür. Yoksul kesimlerin su hizmetinden dışlanmasına yol açan yüksek su tarifeleri önlenememiştir.

5. Dünya Su Forumu‘na hazırlık amacıyla TÜSİAD tarafından yayınlanan rapor, hazırlıktan öte, önümüzdeki günlerde bizi bekleyen zorlukları da açıkça göstermektedir.

Su Haktır, Satılmaz !

Bu süreci ve küresel sermayenin yeni pazar arayışlarını görmek, suya erişimin temel bir hak olduğunun bilinci ile suyu piyasa değeri olan bir meta değil, insanlığın ve doğanın ortak varlığı olduğunu kabul etmek gerekmektedir. Su sorununun sadece teknik değil doğrudan politik bir mesele olduğunun farkına varmak ve suyu toplumsal mücadele alanının odağına yerleştirmek öncelikli bir anlayış olmalıdır. Kapitalizmin su konusunda yarattığı yanılsamalar, ancak böyle bir toplumsal mücadele içinde ortadan kaldırılabilir.

Dünya‘da yaşamın devam edebilmesi için yeteri kadar su vardır. Su varlıklarımızı gerektiği gibi koruyabilirsek ve kamusal bir yaklaşımla yönetebilirsek herkese yeterli, temiz ve ücretsiz su temin etmek mümkündür.

Hükümet Kentlerimizde Su Hizmetlerini Ticarileştiriliyor

29 Mart yerel seçim gündeminin arifesine de denk gelen Dünya Su Günü‘nde kentlerimizde özelleştirme ve ticarileştirilmeye teslim edilen su hizmetlerimizin durumu içler acısıdır. Bugün kentsel altyapı hizmetlerimiz birer birer uluslar arası pazara açılmaktadır. "Suyun eşit paylaşımı" için toplandığı iddia edilen Dünya Su Forumu‘nun, su şirketlerinin ve kentlerimizin su hizmetlerini satılığa çıkaran hükümetin maskesi artık düşürülmelidir.

Türkiye‘de su hizmetlerinin karşılanmasında merkez ile taşra/yerel arasındaki işbölümü zaman zaman değişiklikler göstermiştir. Merkezi düzeyde; İller Bankası, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ), Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) eliyle, yerel düzeyde; Su ve Kanalizasyon İdareleri, Belediyeler, İl Özel İdareleri ve Mahalli İdare Birlikleri tarafından kamusal bir hizmet olarak ele alınan su hizmeti, bugün özelleştirmeye, taşeronlaştırmaya teslim edilerek ticarileştirilmiştir.

Türkiye‘ye su sektörü alanında başta Avrupa Yatırım Bankası olmak üzere Dünya Bankası ve Alman Kredi Kuruluşu KfW (Kreditanstalt für wiederaufbau) tarafından dış finansman sağlanmıştır. Çokuluslu şirketler olarak ise Suez, Thames ve Serco konsorsiyumu su yatırımlarında yer almışlardır. Yatırımlar genellikle Yap İşlet Devret (YİD) modeli doğrultusunda sağlanmıştır.

  • Antalya Belediye su işletmeciliği imtiyazına 10 yıllık süre ile el koymuş olan ANTSU A.Ş�nin en büyük hissedarı Dünyanın en büyük su şirketlerinden biri olan (Fransız) Suez Lynonnaise Des Eaux�dir. Bu şirket daha sonra hisselerini Ondeo Services‘e devretmiştir.
  • İzmit‘te Yuvacık Barajı‘nın işletme imtiyazı 16 yıllığına yine bir küresel şirkete devredilmiştir.
  • Bursa Atıksu Projesi‘nde uluslararası yabancı yüklenici ortaklığı olarak E.M.I.T S.p.A (İtalya) ile OTV SA (Fransa) ile ILF Consulting Engineers (Avusturya), Tianjin Metals and Minerals Import and Export Co. Ltd. (Çin) ve VAG Armaturen GmbH (Almanya) firmaları yer almıştır.
  • Çeşme Belediyesi sınırları dahilinde su ve kanalizasyonla ilgili altyapı hizmetlerinin ÇALBİR (Çeşme-Alaçatı Çevre Koruma Altyapı Tesisleri Yapma ve İşletme Birliği) tarafından özel işletmeci eliyle yapılması için General Des Eaux ve Tekser İnşaat Sanayi ve Tic. A.Ş. ortaklığına verilmiştir.
  • Adana Su Kanalizasyon İdaresi (ASKİ) tarafından yaptırılacak arıtma tesislerinin Avrupa Yatırım Bankası ile T.C. Hazine Müsteşarlığı garantörlüğünde finansmanı sağlanmıştır. Mali Sözleşme kapsamında üç adet uluslararası konsorsiyum faaliyet gösetmektedir. Bu konsorsiyumlardan VA TECH WABAG (Avusturya) / Yüksel İnş. (Türkiye) / ENER İnş. (Türkiye) / SERCO Group (İngiltere) Konsorsiyumu Adana Batı ve Doğu Atıksu Arıtma tesislerinin yapım ve işletmesini üstlenmişlerdir.
    MONTGOMERYWATSGN(İngiltere)/SIGMATECH Konsorsiyumu ise müşavir olarak Doğu ve Batı Atıksu Amma Tesisi‘nin inşaat kontrolörlük hizmetlerini üstlenmişlerdir. GIBB (İngiltere) /TÇT (Türkiye) Ortak Girişimi ise Doğu ve Batı Atıksu Arıtma Tesisi ve Adana (Çatalan) İçmesuyu Projesi Proje Yönetim Birimi Teknik Asistanlığı görevini üstlenmiştir.
  • Fethiye Kanalizasyon Projesi kapsamında Pompa İstasyonu ile Atıksu Arıtma Tesisinin inşası ve 42 ay işletilmesi, Sistem Yapı / DYVVIDAG / GELSENVVASSER AG Konsorsiyumu tarafından üstlenilmiştir.
  • Diyarbakır Atık Su Arıtma Projesinin müşavirlik hizmetlerini DAR ve Tugal Çevre Teknolojisi üstlenmiş, müteahhitliği ise Lurgi Bamag, Passavant ve Vinsan üstlenmiştir. Ana Kolektörler ve Pompa İstasyonu Projesinin müşavirlik hizmetleri DAR ve Tugal Çevre Teknolojisi tarafından üstlenilirken müteahhitlik hizmetleri TEPE İnşaat ve Walter Bau tarafından yerine getirilmektedir. Diyarbakır Kanalizasyon Aşama I-II Projelerinin müşavirliğini GIBB-CES ve TIGRIS yapmakta, Alke Arsan Ortak Girişimi müteahhitlik işlerini yürütmektedir.
  • Konya Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü (KOSKİ) tarafından yürütülen Atıksu Arıtma Tesisi projesinin inşaatını ve bir yıl süreyle işletilmesini SİSTEM Yapı ve INIMA Türk/İspanyol Ortak Girişimi üstlenmiştir.
  • Sivas Belediyesi "Atıksu Arıtma Tesisi ve İçmesuyu Rehabilitasyonu" projesinin finansmanında Alman Kredi Kuruluşu (KfW) ve Avrupa Yatırım Bankası (EIB) tarafından kredi sağlanmıştır. Projenin müşavirlik hizmetlerini yürütmek üzere Gauff Ingenieure GmbH (Almanya) ve Alter Şirketi (Türkiye) konsorsiyum olarak yer almaktadır.
  • Erzurum Büyükşehir Belediyesi tarafından yürütülen Erzurum İçme Suyu ve Arıtma Tesisi Ana Beslenme Hatları Projesi Tekser-İnyapısal Konsorsiyumu tarafından yüklenilmiştir.
  • Siirt Su ve Kanalizasyon İşletme Müdürlüğü‘nün (SİSKİ) Su temini ve kanalizasyon projesinin ilk etap ihalesi DORSCH CONSULT Ingenieurgesellschaft mbH ile Su Yapı Mühendislik ve Müşavirlik A.Ş.‘nin ortak konsorsiyumuna verilmiştir.
  • Van Belediyesi tarafından Alman Kredi Kuruluşu (KfW) aracılığı ile "Van İli Su Temini ve Atıksu Depolama Hizmetleri Acil Önlemler Programı" adı altında GKW Consult ve Gentek Engineering Müşavir firmaları ile çalışmalar yürütülmektedir.

    Öte taraftan suyun yasa yoluyla özelleştirilmesinin önünü açacak, başta "Kamu-Özel Ortaklığı Kanun Taslağı", "Mahalli İdare Gelirleri Kanun Taslağı", "Sulama Birlikleri Kooperatiflerinin Özelleştirilmesi" olmak üzere bir dizi yasal düzenleme de sırada beklemektedir.

    Neoliberal anlayışın getirdiği piyasacı yaklaşım, kentlerimizin en önemli alt yapı sorununu da ticarileştirmekte, ulus ötesi tekellerin denetimindeki piyasa güçlerine teslim etmektedir.

    Herkesin ücretsiz, temiz içme ve kullanma suyu hakkı olduğundan hareketle, kamusal bir bakış açısıyla ele alınması gereken su yönetiminde;

  • Su varlıklarının korunması ve gelecekteki ihtiyaçların karşılanması için, gerekli araç ve teknikler geliştirilmeli, bu noktada yeni bir bakış açısı öne çıkarılmalıdır.
  • Eşitlikçi, doğa korumacı uluslararası bir su politikasının tesisinde Türkiye öncü ülke olmalıdır.
  • Su politikası ve yönetiminde, görev ve yetki karmaşasını çözecek merkezi, yerel örgütlenmeler ve tüzel düzenlemeler, yeni bir anlayışla ele alınmalıdır.
  • Mevcut su kaynakları, miktar ve kalite olarak korunmalı ve iyileştirilmelidir.
  • Ülkemiz yeraltı ve yüzey suyu envanteri, kullanım ve tüketim senaryoları, kamusal bir bakışla ve katılımcı bir anlayışla yapılmalıdır.
  • Hükümetler, ilgili kamu kurumları, üniversiteler ve meslek odaları ile işbirliğini, özellikle su konusunda acil ve öncelikli bir yaklaşım olarak ele almalıdır.
  • Tarımda, sanayide ve konutlarda, suyun verimli kullanımına yönelik program ve projeler geliştirilmelidir.
  • Su varlıklarının, atık sular, katı atıklar, tarımsal ilaç ve gübre kullanımı ile kirlenmesinin önüne geçilmeli, bu alanda proje ve yaptırımlar öncelikle tesis edilmelidir.
  • İller Bankası ve DSİ Genel Müdürlüğü gibi kurumların, su politikaları ve su yönetimi alanındaki görev ve sorumlulukları yeniden tanımlanmalı, havza yönetimi temelinde yetkileri genişletilmelidir.
  • Uluslararası su tekellerinin, kent ölçeğindeki su yönetimi politikalarına, bu alandaki projelerine karşı, kentsel su dağıtım şebekeleri ve arıtım sistemleri kamulaştırılmalı, İller Bankası ve belediyeler eli ile yönetilmelidir.

    Odamız, suyun ticarileştirilmesine karşı, kamucu su politikasını ulusal, bölgesel ve kentsel düzeyde tesis edebilmek, su varlıklarının korunması ve geliştirilmesi için toplum ve kamu yararına dönük çalışmalarını sürdürmeye devam edecektir.

    TMMOB
    Çevre Mühendisleri Odası
    Yönetim Kurulu