ÇÖLLEŞMEYE ÇAĞRI

16.06.2001

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)'nün Dünya Tarımı 2010'a Doğru Raporu; köklü önlemler alınmaz ise 21. yüzyılın ilk yarısında açlıktan 800 milyon insanın öleceğini, bunun 200 milyonunun 5 yaşından küçük çocuklardan oluşacağını vurgulamaktadır.

Dünyamız kirleniyor diye kaygılanıyor birçoğumuz. Çeşitli atıklar ve sanayinin başlaması ile biriken 170 milyar tonun yanı sıra her yıl atmosfere saldığımız 6 milyar ton karbon türevleri nedeniyle oluşan ozon tabakasının delinmesi, küresel ısınma ve sera etkisi yaşlı dünyamızı hızla yaşanmazlığa doğru sürüklemektedir.

Ancak insanoğlunu yakın bir gelecekte çok daha önemli tehlikeler bekliyor. Çünkü sadece kirlenmiyor dünyamız, tüm hızıyla sararıyor da üstelik. Yeşil örtünün özellikle orman alanlarının sürekli tahribi, toprak ve su dengesinin bozulması ile verimli tarım toprakları erozyon ile denizlere, barajlara ve göllere taşınmaktadır.

Yapılan araştırmalar dünyamızdan her yıl 20 milyar tonun üstünde toprağın, erozyon sonucu yok olduğunu göstermektedir. Yani özetle dünyamız hızla çölleşmektedir. Çölleşmenin sonuçları ise; tarihte örnekleri görüldüğü gibi, susuzluk, kıtlık, açlık ve toplumların vatanlarını terk ederek başka ülkelere göç etmesidir. Nitekim Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)‘nün Dünya Tarımı 2010‘a Doğru Raporu; köklü önlemler alınmaz ise 21. yüzyılın ilk yarısında açlıktan 800 milyon insanın öleceğini, bunun 200 milyonunun 5 yaşından küçük çocuklardan oluşacağını vurgulamaktadır.

Bu korkunç geleceği, daha doğrusu sorumsuzca gerçekleştirilen kapitalist büyümenin, ekolojik dengeyi olumsuz etkilemesinin farkına varan, dünyamızı yöneten uluslararası topluluk, bu amaçla 1977 yılında başlattığı çalışmalara, 17 Haziran 1994 yılında "Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi" adı altında son şeklini vermiş ve o günden bu yana tüm dünyada 17 Haziran, "DÜNYA ÇÖLLEŞME GÜNÜ" ilan edilerek kutlanmaya başlanmıştır.

Ülkemizde ise bu durum ürkütücü boyutlara ulaşmıştır. Erozyon açısından doğal müze görünümünde olan ülkemiz topraklarının %79.43‘ünde şiddetli ve çok şiddetli erozyon yaşanmaktadır. Bunun sonucu Anadolu‘da birim alandan taşınan toprak miktarı; Kuzey Afrika‘nın 6, Avrupa‘nın 17, Afrika‘nın ise tam 22 katıdır.

Ancak ne ki, Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi dahil, çevrenin ve ormanların korunması konusunda her türlü uluslararası sözleşmeye imza koyan ülkemizde, çölleşmenin en önemli nedeni olan Ormansızlaşma olgusu bir türlü önlenememektedir. Yıllardır sürdürülen talana dönük politikalar sonucu; yangın, açma, yerleşme ve usulsüz kesimlerle, son 50 yılda, 30 milyon dekara yakın orman alanı yok edilmiştir. Bu yetmiyormuş gibi tüm ormanlarımız, kamu yararı adı altında her tür yatırıma tahsis edilmektedir. Odamızca yapılan bir araştırmaya göre son 20 yılda, 61 çeşit yatırım alanı için 18.937 kişi veya kuruluşa 10 milyon dekara yakın orman alanı tahsis edilmiştir. Bu alan; verimli orman alanımızın %10.84‘ünü, ülke genel alanımızın %1.2‘sini oluşturmaktadır.

Ne acıdır ki bu olumsuzluklardan hiç ders alınmadığı gibi toplumun ormanlara karşı duyarsızlığı giderek artmaktadır. Nitekim yaşanan bu duyarsızlık nedeni ile 2000 yılında, 1999 yılında yanan alanın 5 misli büyüklüğünde bir orman alanının yanması önlenememiştir.

Bu olumsuzluklara ilişkin yüzlerce örnek verilebilir. Sözgelimi 2000 yılında milli park ilan edilen Kastamonu-Bartın Küre Dağları Milli Parkı‘nda yapılan doğa katliamı akıl alacak cinsten değildir. Bilindiği gibi Kastamonu-Bartın Küre Dağları barındırdığı kaynak değerleri nedeni ile Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) tarafından Avrupa‘nın acil korunması gereken 100 orman alanından birisi olarak belirlenmiştir. Türkiye‘nin mağaralar, kanyonlar, dolinler ve şelaleler gibi jeomorfolojik oluşumlar açısından en zengin karstik bölgesi olan Milli Park, göknar, çam, kayın, gürgen, kestane, akçaağaç, dişbudak, ıhlamur, meşe, porsuk gibi orman ağaçlarının yanı sıra, birçoğu endemik, yüzlerce bitki ve hayvan türüne de ev sahipliği yapmaktadır. İşte bu milli parkta, denizden 1250 m yükseklikte, 160-220 milyon yıllık bir süreçte oluşan mağaraların, sarkıt ve dikitlerin bulunduğu ARIT Kanyonu‘nda, bir devlet kuruluşu tarafından, yerleşim birimlerini birbirine bağlamayan, 15 m genişliğinde yol yapılmaktadır. Mart-2001 tarihinden beri, üstelik milli parkın mutlak koruma zonunda yapılan yol, 2 km‘ye ulaşmıştır. Yeryüzünde hiçbir ekosistemde toplu halde bulunmayan 130 cm çapındaki porsuk (Taxus baccata) ağaçlarını parçalayarak ilerleyen yol, uyarılarımız sonucu Orman Bakanlığınca durdurulmuş, ancak siyasetçiler tarafından yeniden başlatılmıştır.

Yukarıda söylendiği gibi, siyasi mekanizmaların belirlemesi sonucu ormanların devlet tarafından yok edildiği bir ülkede, çölleşme ile mücadele çalışmalarının veya buna ilişkin yapılan etkinliklerin anlamlı olduğu söylenemez.

TMMOB Orman Mühendisleri Odası olarak, ülkemizin duyarlı tüm kesimlerini, çölleşmeye çağrı çıkaran çevrelere karşı mücadele vermeye davet ediyoruz....

Salih SÖNMEZIŞIK
TMMOB Orman Mühendisleri Odası Genel Başkanı