COPISEE BİLEŞENLERİ İSTANBUL TOPLANTISI YAPILDI
CO.P.I.S.E.E (Conference Permanent des Ingenierurs des Pays du Sud Est de I' Europe - Organizations of Engineers from the Countries of the South East Europe- Güneydoğu Avrupa Ülkeleri Mühendislik Birlikleri Organizasyonu) bileşenleri 19 Mart 2009'da İstanbul'da toplandı.
CO.P.I.S.E.E (Conference Permanent des Ingenierurs des Pays du Sud Est de I‘ Europe - Organizations of Engineers from the Countries of the South East Europe- Güneydoğu Avrupa Ülkeleri Mühendislik Birlikleri Organizasyonu) bileşenleri 19 Mart 2009‘da İstanbul‘da toplandı.
COPISEE bileşenlerinin bir önceki Bükreş toplantısında kararlaştırılan COPISEE Kuruluş Sözleşmesi uygulanmasına yönelik yapılan görüşmenin ardından, her ülke "Dünya‘da, Avrupa‘da ve Ülkelerde Su Sorunu" hakkında görüşlerini katılımcılarla paylaştı. Görüşler bir kitapta toplanarak yayımlanacak. Bir sonraki toplantı "Dünya‘da, Avrupa‘da ve Ülkelerde Enerji Sorunu" gündemiyle Arnavutluk‘ta yapılacak.
Toplantıya katılanlar:
Mehmet Soğancı-TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı
Nail Güler- TMMOB Yönetim Kurulu II. Başkanı
Dr.Christina Theochari- Yunan Teknik Odası Danışmanı
Stathis Tsegos-Yunan Teknik Odası Genel Sekreteri
Prof.Aleksandar Dimitrov- Makedonya Mühendislik Enstitüsü Başkanı
Prof.Mile Stankovski- Makedonya Mühendislik Enstitüsü Yönetim Kurulu Üyesi
Mihai Mihaita- Romanya Genel Mühendislr Birliği Başkanı
Prof. Ivan Yatchev- Bulgaristan FNTS II. Başkanı
Hon.Gaqo Apostoli- Arnavutluk Makine Mühendisleri Topluluğu Başkanı
Dr.Faruk Kaba-Arnavutluk İnşaat Mühendisleri Topluluğu başkanı
Christos Efthyvoulou- Kıbrıs Teknik Odası Başkanı
Christodoulos Hadjiodysseos- Kıbrıs Teknik Odası Sekreteri
Toplantıda TMMOB tarafından da su ile ilgili aşağıdaki rapor sunuldu:
COPISEE TOPLANTISI
TMMOB SU RAPORU
19.03.2009
Dünya‘da, Avrupa‘da ve Türkiye‘de Su Sorunu
Suyun Önemi
Birbirleriyle ilişkili ve ayrılamaz bir bütün olan hava, toprak ve suyun alternatifi yoktur ve ayrılamaz doğal kaynaklardır. Bu doğal kaynaklardan yoksun kalmak tüm yaşamı felakete sürükler. Bu nedenle üç kaynağın da temel yaşam hakkı olarak görülmesi ve kabul edilmesi gerekir. Hiç biri ticari amaçlara alet edilmemelidir. Ancak süreç, canlıları temiz havaya, temiz suya ve toprağa hasret bırakacak şekilde gelişmektedir. Özellikle son yıllarda, nüfus artışı, kentleşme, sanayileşme ve göçler su kaynaklarının üzerindeki baskıyı artırırken temiz suya erişimi de engellemektedir.
Uluslararası kuruluşların hazırladığı ve birbirini teyit eden raporlarda; içme suyu olarak kullanılan kirlenmiş sular nedeniyle, her yıl 200 milyon insanın suya bağlı hastalıklara yakalandığı ve 2,2 milyonunun da hayatını kaybettiği açıkça belirtilmektedir. Ayrıca, günümüz dünya nüfusunun yaklaşık % 20‘sinin güvenli su kaynaklarından yoksun olduğu, dünya nüfusunun 2050 yılında 9,3 milyara ulaşmasının beklendiği ve iklim değişiminin de etkisiyle birlikte, 60 ülkede 7 milyar insanın su kıtlığı ile karşı karşıya kalacağı belirtilmektedir.
Temel içme ve kullanma su gereksinimi olarak bir kişinin en az 50 litre temiz suya ulaşabilmesi gerekmektedir . Günlük 50 litre temiz suya erişilememesi durumunda, insan yaşamında suya bağlı sağlık sorunlarının başlayacağı gerçeği göz ardı edilmemelidir.
Yapılan bu çalışmalar su kaynaklarının korunmasını ve sağlıklı suya erişimin kolaylaştırılmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır. Mevcut su kaynakları korunup geliştirilmediği sürece su kaynakları daha azalırken, suya erişim de zorlaşacağından, suya bağlı hastalıkların ve ölümlerin beklenenden daha fazla olması da kaçınılmazdır.
Dünya Su Varlığı
Yerküredeki suların % 97‘sini okyanuslar ve denizler oluştururken, tatlı suların oranı % 3‘tür. Tatlı suların, %79‘u buzullar, %20‘si yeraltısuları ve %1‘i de ulaşılabilir sular (tüm suların %0.03) olarak bulunmaktadır. Ulaşılabilir suların %52‘si göller, %38‘i yeryüzündeki nem, %8‘i atmosferdeki su buharı, %1‘i canlıların organizmalarındaki sular ve %1‘i nehirler ve kaynaklar (tüm suların % 0,0003) şeklinde dağılmıştır.
Su miktarlarının dağılımı kıtalar arasında çok büyük farklılıklar göstermesinin yanısıra, kıtalar içerisinde de çok fazla değişiklik göstermektedir. Nüfus ile su kaynakları birlikte değerlendirildiğinde de kıtalar arasında büyük farklılıklar görülmektedir. Bu göstergeler, suya erişimde belli sıkıntıların yaşanmakta olduğunu ve gelecekte bu sıkıntıların daha da artacağını ortaya koymaktadır.
Su Kaynaklarının Kullanımı
Dünyadaki toplam su tüketiminin %70‘i sulama, %22‘si sanayi ve %8‘i içme ve kullanma amaçlıdır. Gelişmiş ülkelerde bu oranlar sırasıyla %30, %59, %11 iken az gelişmiş ülkelerde %82, %10 ve %8‘dir.
Türkiye‘de su tüketiminin %72‘si tarımda, %18‘i evsel kullanım ve %10‘u sanayi sektöründe gerçekleşmektedir.
Tarımsal Üretim ve Su Kullanımı
Dünyadaki 13 milyar hektar arazinin sadece %12‘si tarım arazisi, %27‘si otlak arazi olarak kullanılmaktadır. Dünya nüfusu bağlamında kişi başına 0,25 hektar tarım arazisi düşmektedir. 1,5 milyon hektarlık ekilen arazilerin sadece %18‘i sulu tarım arazilerinden oluşmaktadır.
Tarımsal su kullanımında tuzlanma büyük sorunlar yaratmaktadır. Büyük sulama projeleri her defasında iyi sonuç vermemiştir. Pakistan‘da 15 milyon ha alanın %40‘ına, Hindistan‘da 40 milyon ha alanın %20‘sine yakın bölümü tuzlanmış ve tarımsal üretim düşmüştür. Türkiye‘de de Güneydoğu Anadolu sulamasında tuzlanma sorunları yaşanmaktadır.
Tarımda su kullanımı sadece bitkisel üretim açısından değil, hayvansal üretim ve hayvansal ürünler açısından da irdelenmelidir. Zira hayvansal ürünlerin üretimi için daha fazla su tüketimine ihtiyaç vardır. Örneğin, 1 kg buğday üretmek için 1,2 m3 su yeterli olurken, 1 kg yumurta için 4,7 m3, 1 kg peynir için 5,3 m3 su gerekmektedir.
Türkiye‘de toplam tarım alanı 28 milyon hektar olup, sulanabilir alanımız 26 milyon hektar civarındadır. Mevcut su potansiyelimiz ile teknik ve ekonomik olarak sulanabilecek tarım arazisi büyüklüğü ise 8,5 milyon hektardır. Ancak, bu alanın, 5,17 milyon hektarı sulamaya açılabilmiştir.
Türkiye‘de su kıtlığı çekilen bölgeler her geçen yıl genişlemektedir. Birçok bölgede, sulu tarıma açılan alanlar için sulama suyu sağlanamamaktadır. Bu açıdan da bakıldığında gelecek için yapılan gelişme öngörülerinin gerçekçi olmadığı anlaşılmaktadır.
Sanal Su
Üretilen ürünlerin (tarım, sanayi ürünleri gibi) üretimleri sürecinde değişik miktarlarda su tüketilmektedir. Ürünün tüketildiği yerde bu ürünün elde edilmesi sürecinde kullanılmış olan suyun da tüketildiği kabul edilebilir. Bu su sanal su olarak tanımlanmaktadır.
1 fıçı bira elde etmek için 5600, 1 kutu meyve ya da sebze konservesi elde etmek için 35, 1 kg kumaş için 200, 450 gram plastik üretmek için 90, 4 adet otomobil lastiği üretimi için 7500, 1 ton çelik üretmek için 240, 1 varil ham petrolü rafine etmek için 7 ton su kullanılmaktadır.
Birçok ülke, üretiminde fazla su kullanılan ürünleri ithal ederken büyük ölçüde sanal su ithal etmektedirler. Bu da su havzalarının korunma mekanizmalarının eksik olduğu ihraç ülkelerindeki su kaynakları üzerinde baskı oluşturmaktadır.
Bu kapsamda değerlendirildiğinde su kaynaklarının korunması ve geliştirilmesinde üretim tercihlerini de gözden geçirmek gerekmektedir. Üretilen ürünlerin su kaynaklarında oluşturduğu etki mutlaka dikkate alınmalıdır. Teknoloji seçimi ve üretim cinsi bu bakımdan çok önemli olmaktadır. Sanal suyun, ürünün elde edildiği bölgede yarattığı çevre sorunları, ürünün tüketildiği bölge için korunan çevre olarak değerlendirilebilir.
Su Kirliliği
Canlılarla su arasındaki ilişki, ekosistemin bir bütün olarak değerlendirilmesi gereğini ortaya koymaktadır. Su yağış olarak yeryüzüne dönerken havada eriyik halinde bulunan bir takım gazlar, inorganik maddeler ve radyoaktif elementleri içerisine alır. Endüstriyel atıklar yer üstü sızıntılar, tarım ve böcek ilaçları suya karışabilir. Suyun bu kadar kirlenme olasılığına karşı bazı temizlenme mekanizmaları da vardır. Doğa suyun içerisindeki organik ve inorganik maddeleri fiziksel, kimyasal, biyolojik ve mekanik bir takım etkilerle yok etmeye çalışır.
Günümüzde çevre dendiğinde, hava, toprak ve su bir bütün olarak algılanmaktadır. Bu varlıklardan herhangi bir tanesi kirlendiğinde diğerinin de kirleneceği ve canlı yaşamının devamının sağlamasında sıkıntıya düşüleceği her kesim tarafından anlaşılmış durumdadır.
Sağlık için uygun olmayan su, taşıdığı ve içerdiği birçok maddelerle çeşitli hastalıkların nedeni olabilir. İçinde taşıyabildiği çözünmüş veya çözünmemiş inorganik tuzlar, bakteriler, parazitler, virüsler ve bitkisel maddelerle birçok hastalığın meydana gelmesine yol açarlar.
Sanayi faaliyetlerinin ortaya çıkardığı çeşitli katı ve sıvı atıklar, gerek yüzey suları, gerekse yeraltı su kaynaklarını büyük oranda nitelik yönünden, olumsuz etkilemektedir. Özellikle kentsel yerleşim alanları çevresinde bulunan su kaynakları, devamlı tehlike altında bulunmaktadır.
Kullanılan suyun arıtılması kaynakların ve mevcut alanların korunması için zorunludur. Her ülke kullanılmış suyun arıtılmasında aynı oranda başarılı değildir. Arıtma işlemi de bir ekonomik güç gerektirir. Bu bakımdan bakıldığında da gelişememiş ülkelerin arıtma konusunda yeterli başarıyı sağlayabilmelerinin mümkün olmadığı görülmektedir. Gelişmiş ülkelerde de "kirleten öder" prensibi anlayışıyla yıllardır kirletmeme konusunda atılması gereken adımlarda geç kalınmıştır.
Türkiye özelinde konuya bakıldığında; 2004 yılı verilerine göre 65 adet Organize Sanayi Bölgesinin (OSB) 46 tanesinde Atıksu Arıtma Tesisi mevcut değildir. Bu OSB‘lerden yaklaşık 24.320.000 m3/yıl atıksu alıcı ortama (akarsu, arazi, baraj, deniz, foseptik, kanalizasyon, diğer) bırakılmaktadır. Atıksu Arıtma Tesisi olan 19 adet OSB‘de ise yaklaşık 72.967.000 m3/yıl atıksu arıtılmaktadır. Kısacası toplam 97.287.000 m3/yıl atıksuyu olan OSB�lerin yaklaşık %25 atıksuyu arıtılmadan alıcı ortama verilmektedir.
İmalat sanayii 2004 yılı atıksu istatistiklerine bakıldığında, yaklaşık %64 atıksuyun arıtılmadan şehir kanalizasyonuna veya alıcı ortama (deniz, göl, akarsu, arazi, foseptik ve diğer) bırakıldığı görülmektedir.
2006 yılı Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, kanalizasyon şebekesi ile hizmet edilen nüfusun belediye nüfusuna oranı %87 olup, çevre-insan sağlığı ve atık suyun toplanması açısından bu oranın %100 olması gerekmektedir. 3225 belediyenin yalnızca 362‘sine 184 adet atıksu arıtma tesisi ile hizmet götürüldüğü görülmektedir. Bu tesislerin yılda 3.648.000.000 m3 atıksu işleme kapasitesi varken, yılda 2.140.000.000 m3 işlenmektedirler. Deşarj edilen toplam 3.367.000.000 m3 atıksuyun %36‘sı işlenememektedir. Kapasite olarak çıkan tüm atıksuların işlenebilme yeteneğine sahip olunmasına rağmen, yatırımların doğru kanalize edilmediği ve dağıtılmadığı, fazla kapasiteli arıtma ve atıksu arıtma tesislerinin işletilmesinde problemler olduğu görülmektedir.
İçme ve kullanma suyu sağlamak için de mevcut kaynakların belli bir arıtılmaya tutulmasının zorunluluğu ortadadır. Dünyadaki örnekler incelendiğinde gelişememiş ülkelerdeki göstergeler gelişmiş ülkelerle hiç de karşılaştırılamayacak ölçüde kötüdür.
Türkiye‘de 2006 rakamlarına göre; toplam 139 adet içme ve kullanma suyu arıtma tesisinin bulunduğu, 3225 belediyeden sadece 413 tanesine içme ve kullanma suyu arıtma tesisi ile hizmet verilebildiği, içme ve kullanma suyu arıtma tesisi kapasitesi 3.994.000.000 m3/yıl iken, bunun yalnızca %61‘inin arıtıldığı görülmektedir.
Verilerden görüleceği gibi, Türkiye‘de içme ve kullanma suyu arıtma tesislerinin işletilemediği veya kapasitelerinin ihtiyacın çok üzerinde olduğu bir süreci yaşamaktayız. Ayrıca, arıtma teknolojilerinin seçiminde hatalar ve yatırım kararlarında çeşitli tereddütlerin oluştuğu ortadadır.
Su Pazarları
Dünyada suya erişim her geçen gün zorlanırken uluslararası kuruluşlar suya erişmede yeni fikirler üretmektedirler. Ancak bu fikirlerin hepsi de, suya erişimin paraya dayalı olması anlayışını ortaya koymaktadır.
Oysa dünyadaki sektörlerin ticari büyüklüklerine bakıldığında su pazarının en büyük hacme ulaşacak yapıda olduğu görülmektedir. İktisadi anlamda bu verilerin, suyun ticarileştirilmesi konusunda etkin olduğu gerçeği göz ardı edilemez.
Dünyadaki uygulamalara bakıldığında su hizmetlerinin özelleştirildiği her noktada sorunlar başlamıştır. Su fiyatları hızlı bir şekilde artmış, halkın gelir düzeyi bile dikkate alınmadan şirketler kendi karlarını maksimize edecek şekilde uygulamalara devam etmişlerdir. Bazı ülkelerde halkın ayaklanmasına ve çatışmaların yaşanmasına da neden olunmuştur.
Bu uygulamaların hepsinde de görülen suya erişimin zorlaştırıldığıdır. Su şirketleri temiz su sağlanması konusunda hiç bir gayret göstermezken, standarda uygun suların hazır oldugu yerlerin su hizmetlerini ele geçirmeye uğraşmaktadır.
Temiz suya erişimin temel insan hakkı olmasının kabul edilmesi gerekirken, su hizmetleri özelleştirilerek suya erişimin bedeli sürekli artırılmakta ve parası olmayanların suya erişemeyeceği ortamlar yaratılmaktadır. Suya erişim konusunda dünyadaki örnekler, sağlıklı suya erişimde engellerin yaratıldığı gerçeğini göstermektedir.
Sonuç olarak,
Suya erişimin kolaylaştırılması için, öncelikle su kaynaklarının korunması ve suyun ticari faaliyetlere malzeme yapılmaması gerekmektedir.