"DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLAR YASA TASARISI"

03.06.2003

Doğrudan yabancı yatırımlarında "ülke ekonomisinin gelişmesine yararlı olmak" amacı kaldırılıyor, yerine "yabancı yatırımcıların haklarını korumak" amacı getiriliyor.

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Kaya Güvenç, 3 Haziran 2003'te TMMOB'nde bir basın toplantısı düzenleyerek, Doğrudan Yabancı Yatırımlar Yasa Tasarı'sını değerlendirdi.

Doğrudan yabancı yatırımlarında "ülke ekonomisinin gelişmesine yararlı olmak" amacı kaldırılıyor, yerine "yabancı yatırımcıların haklarını korumak" amacı getiriliyor.

Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu Tasarısı, yarın 4 Haziran 2003‘te TBMM‘nde görüşülecektir.
Tasarı özetle, doğrudan yabancı yatırımları özendirmek için bütün koşulları ve izinleri ortadan kaldırmakta, yabancı yatırımcı tanımının kapsamını genişletmekte, uyuşmazlıklarda uluslararası tahkime başvurma yolunu açmakta, her türlü yetkiyi Hazine Müsteşarlığına bırakmaktadır.
Doğrudan yabancı yatırımlar konusu uzun süreden beri Hükümetlerin gündeminde bulunmaktadır. Ülkemizin doğrudan yabancı yatırımlarında çok düşük bir paya sahip olduğu, bu payın yükseltilmesinin ülkemizin yaşadığı ekonomik sorunların çözümüne önemli bir katkıda bulunacağı iddia edilmektedir. Öncelikle bu iddianın geçerliliği konusunda görüşlerimizi kamuoyu ile paylaşmak istiyoruz.
Ekonomik sorunlarımızın çözümü için sanayileşmenin önünün açılması gerektiği, bunun için sanayimizin rekabet gücünün yükseltilmesinin zorunlu olduğu, bunun ise ancak kendi araştırma geliştirme etkinliklerimize dayandırılan teknolojik inovasyonda yetkinlik kazanmamızla mümkün olacağı bilinmektedir. Bu görüş sadece bilim insanlarının değil, gelişmiş ülkelerin iktidarları ve sanayicilerimizin önemli bir bölümü tarafından kabul edilen bir görüştür. Yabancı yatırımların bu çerçevede ele alınması gerekmektedir.
Doğrudan yabancı yatırımları arasında önemi hızla yükselen araştırma geliştirme yatırımları, gelişmiş ülkeler arasında pay edilmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde, özellikle de ülkemizde, yabancı yatırımların sanayiden çok hizmetler sektörüne yapıldığı, fiziki yatırımdan çok mevcut şirketlerin satın alındığı, yatırımlarda lisans, know-how, teçhizat satın alması gibi unsurların öne çıktığı gözlemlenmektedir. Yabancı sermaye, küresel işbölümü çerçevesinde, yatırım yaptığı ülkede ucuz işgücü, doğal kaynaklar ve gevşek çevre standartları aramaktadır. Çokuluslu şirketler, yatırımın yapıldığı gelişmemiş ülkelerin teknolojik yetkinliğinin gelişmesine çok az katkıda bulunmaktadırlar.

Ülkemiz yabancı sermaye yatırımlarından ders alacak kadar deney sahibidir: beklenen katkılar gerçekleşmediği gibi, özellikle telekomünikasyonda görüldüğü gibi, teknolojik kazanımlarımız geriletilmiştir.

Bu koşullarda, doğrudan yabancı yatırımları, ulusal bilim, teknoloji, inovasyon politikaları temelinde belirlenecek sanayileşme ve kalkınma politikalarının amaçlarına hizmet etmek durumundadır. Öncelikle hangi alanlarda hangi teknolojilerin hangi derinlikte olacağı belirlenmeli, doğrudan yatırımın bu gereksinmelere yanıt vermesi aranmalıdır.
Günümüzde gelişmiş ülkeler ileri teknolojiye dayalı, yüksek katma değerli alanlara yatırım yaparken, gelişmemiş ülkeleri emek yoğun, çevre kirletici sanayi sektörlerine ya da hizmetlere yöneltmektedirler. Bu tür yatırımların, ülkemizin kalkınmasına da halkımızın refah düzeyinin yükseltilmesine de katkısının olmayacağı artık herkes tarafından bilinen bir gerçektir.

Ülkemizde ulusal gelirden bilimsel ve teknolojik araştırma ve geliştirmeye ayrılan kaynakların hala, eşik değer olarak kabul edilen yüzde birin yarısı kadar olduğunu anımsatmak istiyoruz. Anımsatmak istediğimiz bir başka konu da, bu politikalarla başka ülkelerin araştırma geliştirme harcamalarına destek verildiği ve kaynak sağlandığıdır.

TBMM‘nde görüşülecek Tasarı bu önemli konularda her hangi bir açılım getirmekten uzaktır. Aslında, Hükümetin bilim, teknoloji, sanayileşme konularında bu çerçevede bir vizyonu bulunmamaktadır. Tasarı da, bu eksikliğin ürünü olarak, uluslararası sermayenin taleplerini gelişme-kalkınma ile aynı şey saymaktadır. Daha önce de örneklerini gördüğümüz gibi, bu Tasarı da gelişmiş ülkelerin uygulamalarını ya da Birleşmiş Milletlerin kimi kuruluşlarının önerilerini de yok saymaktadır.

Tasarının Amaç ve Kapsam başlığını taşıyan 1. maddesinde, bu Tasarı ile yürürlükten kaldırılan 1954 tarihli 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanununun 1. maddesinde yer alan "memleketin iktisadi inkişafına yararlı olması" koşulu kaldırılmakta ve amaçlar içinde "doğrudan yabancı yatırımların özendirilmesi, yabancı yatırımcıların haklarının korunması," gibi hususlara yer verilmektedir. Oysa Tasarının, bütününe katılmadığımız gerekçesinde "doğrudan yabancı yatırımların, teknoloji, istihdam, modern know-how, yönetim becerisi, pazarlama ve ihracat olanakları gibi yararlarının maksimize edilebilmesi" gereği ifade edilmektedir. Gerekçede sayılan bu yararlar ile Tasarının 1. maddesi bağdaşmamaktadır. Tasarı, 6224 sayılı yasada yer alan ve yabancı sermayenin "ülke çapında tekel oluşturmasını" engelleyen düzenlemeyi de ortadan kaldırmaktadır.

Burada, UNCTAD tarafından yayınlanan Dünya Yatırım Raporlarında belirtilen kimi ilkeleri anımsatmak yararlı olacaktır. Bu ilkeler arasında, kalkınma hedeflerinin korunması, doğrudan yabancı yatırımların gelişmekte olan ülkelere yarar sağlaması için bu hedeflere uygun düzenlemeler yapılması, uygun teknolojilerin sağlanması ya da ihraç mallarının üretimi gibi önlemlerle kalkınma hedeflerine gelişmiş ülkeler tarafından destek verilmesi gibi hususlar yer almaktadır.

Tasarı ile yabancı yatırımcı tanımının kapsamı genişletilmektedir. Bu durum, yasadan beklenen sonuçların alınamayacağına ilişkin kuşkuları arttırmaktadır. Bildiğiniz gibi, özellikle son dönemlerdeki yabancı yatırımlar daha çok mevcut işletmelerin devri şeklinde gerçekleşmektedir. Ayrıca, uluslararası tahkim düzenlemesiyle birleştirildiğinde, yerli sermaye çevrelerine de bu ayrıcalıktan yararlanma olanağı getirilmektedir. Bu şekliyle, Tasarının, doğrudan yabancı yatırımı özendirmek yerine, uzun süreden beri yerli sermaye çevrelerinin taleplerine yanıt getirmekte olduğu kuşkusunu doğurmaktadır.

Tasarı, yatırım için izin alma koşulunu da ortadan kaldırmaktadır. Oysa gelişmiş ülkelerin en serbest sayılacak düzenlemelerinde bile, kamu otoritesinin yerine getirilmesini ilgilendiren alanlarda, savunma sektöründe, toplumun güvenliğini, sağlığını ve kamu düzenini tehlikeye düşürebilecek alanlarda izin koşulu korunmaktadır. Bu ülkelerin örneğin ulusal araştırma geliştirme yatırımları ya da toplum yararı ya da çevrenin korunması başka düzenlemeler ile zaten koruma altındadır. Bu alanlarda ülkemizdeki düzenlemelerin yetersiz olduğu, yeni düzenlemelerin ise henüz yeterince uygulanmadığı bilinmektedir. Bu nedenlerle, toplum yararının korunması için daha belirgin ve sınırlayıcı düzenlemelerin yapılması doğru olacaktır. Ayrıca izin sisteminin kaldırılması, yatırımlarla ilgili planlama yetkisi ve yeteneği ile denetim olanaklarını da büyük ölçüde sınırlandırmakta, hatta ortadan kaldırmaktadır.

Tasarı yabancı yatırımcılara, ülkemizin kalkınmasına hiçbir katkı sağlamayacak alanlarda, örneğin arsa spekülasyonu, borsa, vb. alanlarda elde edilen karların transferlerine olanak sağlamakta, karşılıklılık ilkesi göz ardı edilerek taşınmaz mal alımlarına izin vermekte, uyuşmazlıkların çözümünde Anayasal düzenlemelere aykırı olarak uluslararası tahkime yol açmaktadır.

Yabancı yatırımlarla ilgili istihdam edilecek yabancı personele de ayrıcalık getirilmektedir. Oysa, 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkındaki Kanun daha yeni çıkarılmıştır. Özellikle Tasarının 3. maddesinin g) bendinin 3. paragrafının, söz konusu 4817 sayılı yasanın 13. maddesinin birinci fıkrasının hangi durumlarda uygulanacağını "hazırlanacak yönetmeliğe bırakması" son derece sakıncalı ve örneğin bütün dünya ülkeleri arasında geçerli olan "diploma denkliğini" "mesleki yeterliliği" dahi göz ardı edebilecek bir düzenlemedir.

Tasarının Politika Belirleme ve Bilgi İsteme başlıklı 4. maddesinde, Hazine Müsteşarlığının, kamu kurum ve kuruluşlarının yanı sıra sadece "özel kesim meslek kuruluşlarının görüşlerini dikkate alarak" politikalarını belirleyeceğinin yasa hükmü haline getirilmesini yadırgamamak mümkün değildir. Demokrasi ve sivil toplum söylemleri ile bu düzenlemeyi bağdaştırmakta zorluk çektiğimizi belirtmek istiyoruz.

Tasarı ile ilgili daha ayrıntılı bir inceleme yapılabilir. Ancak Yasanın amaç maddesinin yukarıda belirttiğimiz şekilde, yani toplum yararını gözeten, kalkınma planlarımıza ve stratejilerimize, teknolojik düzeyin yükseltilmesine katkıda bulunan, istihdam yaratan, vb. yatırımlara izin verilmesi şeklinde değiştirilmesi gerekmektedir. Bu değişiklikler yapılmadan kamu yararının gözetilmesi de, ülke ekonomisinin geliştirilmesi de olanaksızdır.

Olması gereken böylesi bir düzenleme değildir. Ancak, siyasi iktidar İMF‘ye verilen niyet mektuplarındaki taahhütlerin ve FIAS (Yabancı Yatırımlar Danışmanlık Hizmetleri) tarafından belirlenen ilkelerin ürünü olan yaklaşımı tercih etmiştir. Bu Tasarı, iş yasası, maden yasası, orman alanlarının satılması, sit alanlarında yapılaşma, vb. düzenlemelerle birlikte bir bütünün parçasıdır. Ülkemizin sorunlarının uluslararası sermaye tarafından dikte ettirilen düzenlemelere bağlı kalarak çözülmesi mümkün değildir.

Tasarının TBMM‘nde reddedilmesini ya da halkımızın çıkarları için ulusal bilim, teknoloji, sanayileşme, kalkınma politikaları ve hakça paylaşım ilkeleri doğrultusunda değiştirilmesini beklemekteyiz.

Saygılarımızla,

Kaya GÜVENÇ

Yönetim Kurulu Başkanı