EKİBİMİZ AFYON SULTANDAĞI DEPREM BÖLGESİNDEN DÖNEREK BASIN AÇIKLAMASI YAPTI.

24.02.2002

Birlik Başkanımız Kaya Güvenç'in başkanlık ettiği teknik ekip, bölgede bulunan Birliğimize bağlı Odalarımızın temsilcilerinin de katılımıyla yaptığı ön inceleme ve gözlemlerde ulaştığı sonuçları açıkladı.

Birlik Başkanımız Kaya Güvenç‘in başkanlık ettiği teknik ekip, bölgede bulunan Birliğimize bağlı Odalarımızın temsilcilerinin de katılımıyla yaptığı ön inceleme ve gözlemlerde ulaştığı sonuçları açıkladı.

Daha önce 15 Aralık 2000‘de 5,8 büyüklüğünde ve 22 Mart 2001 tarihinde 4,8 büyüklüğünde depremlerle sarsılan Afyon Sultandağı yöresinde, son olarak geçtiğimiz pazar günü 6 büyüklüğünde bir deprem yaşanmıştır..

Birlik Başkanımız Kaya Güvenç‘in başkanlık ettiği teknik ekibinin, bölgede bulunan Birliğimize bağlı Odalarımızın temsilcilerinin de katılımıyla yaptığı ön inceleme ve gözlemlerde ulaştığı sonuçları aşağıdadır.

Bugün bölgeye ulaşacak 3 ayrı TMMOB Ekibi daha teknik araştırma ve incelemelerde bulunacaktır. Bu çalışmaların sonuçları ayrıca duyurulacaktır.

  • Özellikle Çay, Eber yerleşimlerinde zemin etkisinin hasarın oluşmasında önemli bir etken olduğunu gözlemlenmiştir. Yeşil Çay Kooperatifinin henüz yerleşilmemiş evlerinden biri yıkılan, diğeri iki katı göçen, bir tanesi ise zemine oturan üç binada meydana gelen hasarlarda zemin etkisinin belirleyeciliği görülmüştür. Deprem sırasında zemin binaların ağırlığını taşıyamamıştır. Ayrıca yıkılan binada hem malzeme, hem proje hem de yapı hatası olma ihtimalinin çok yüksek olduğunu tahmin etmekteyiz. Bu kooperatifin tarım alanı içersinde olması da ayrı bir tartışma konusudur.
  • Özellikle sekiz katlı binaların yapımının sulak tarım alanı içinde başlatılmış olması oldukça vahim bir gelişmedir. Yapı ile ilgili mühendislik mimarlık ve şehir planlama disiplinlerinden hiç birinin mensubunun bulunmadığı bir yerleşmede sekiz katlı bina inşaatlarına başlanmış olması dikkat çekicidir.
  • Çay bölgesindeki Sanayi Sitesi, Bakanlıkların ve devlet kuruluşlarının uyguladığı tip projelerde bile gerekli denetim ve projelendirme süreçleri düzgün işlemediği zaman en küçük bir depremde yıkılmanın önüne geçilemediğini göstermektedir.İmar Mevzuatı‘nın; planlama-projelendirme-yapım ve denetim şeklinde bir bütün olarak ele alınmadığı ve bu alanın kamusal bir hizmet alanı olarak görülmediği sürece benzer sonuçlardan kaçınılamayacağı bir gerçektir. Tek bir halkanın bile zayıf olması bütün zinciri koparmaktadır.
  • Afet yönetimi açısından bakıldığında depreme müdahale de geçmiş dönemlerdeki yanlışların tekrarlanmadığı görülmektedir. Ancak soğukla mücadele bazı sıkıntıların devam etmesine neden olmuştur. Bunun da en kısa sürede çözüleceği kanısındayız. Kuşkusuz Sultandağı depremi, bölgesel yıkıcı bir deprem olmadığından, böyle bir afet yönetiminin başarısını değerlendirmek yeterli bir deneyim değildir.
  • 6 büyüklüğündeki bir deprem Türkiye‘nin herhangi bir yerinde herhangi bir zamanda olabilecek bir depremdir. Türkiye‘nin olağan bir doğa olayında can kaybına uğraması yine maddi hasarların söz konusu olması henüz deprem gerçeğinin tam olarak kavranamadığını göstermektedir. Her seferinde yapılaşmaya uygun olmayan alanlardaki plansız gelişmeler, projesiz ve denetimsiz yapılaşmalar, doğal afetlerin felaketlere dönüşmesine yol açmaktadır.
  • Bir bütünlükten yoksun, mevzii ve ilave planlarla yapılan kentsel gelişmeler, her geçen gün yeni bir tarım alanını yapılaşamaya açmakta, yapılaşmanın jeolojik olarak sakıncalı alanlara yönelmesine neden olmaktadır.
  • Yapı üretim süreci bölgesel ve kentsel planlamadan başlayan, projelendirme ile devam eden yapımı ve denetimi de kapsayan bir süreçtir. Bu süreçte bütün mühendislik ve mimarlık disiplinlerinin ortak çalışması gerektiği halde bunun başarılamadığı ortadadır. Ülkemizdeki yasal düzenlemeler böylesine bir sürece elverişli değildir. Yapı üretim sürecinin temel bileşenlerinden denetim sürecinin kamusal bir perspektifle ele alınmadığında amacına ulaşamayacağı da açıktır.
  • Son Yapı Denetim Yasası‘nda yer alan 19 pilot il arasında Afyon ile birlikte 1.derece deprem bölgesinde olduğu halde pilot il seçilmeyen illerin bulunması, bu illerdeki yapı üretiminin görece az olması nedeni ile bu bölgeleri kâr amacı güden yapı denetim şirketlerinin pazarı olarak görülmemiş olmasından kaynaklanmaktadır.
  • En riskli alanlardan başlayarak "bölgelerin depreme dayanıklılık envanteri"nin çıkarılmaya başlanması gerekiyordu. Her geçen gün böyle bir çalışmanın yapılmamış olması riskleri artırmaktadır. Acilen böyle bir çalışmaya kaynak ayrılarak Türkiye‘deki yapıların depreme karşı dayanıklılığının belirlenmesi gerekmektedir.
  • Yine bu kırsal karakterdeki alanlarda her çeşit yapının asgari norm ve standartlara uygun olarak yapılması gerekliliği depremle yaşama bilinci kadar "yapı üretme bilinci"nin de gelişmesi ile mümkündür. Bugün Eber‘de bu standart ve normlara uymayan birçok bina yıkılırken aynı norm ve standartlara uymayan birçok binanın Türkiye‘nin değişik yerlerinde kaçak olarak yapımı da sürmektedir.
  • Türkiye halkının yüzde elliye yakını kırsal karakterli yerleşim alanlarında yaşamaktadır. Deprem bölgesinde bulunan ve hasar gören bina tipolojisinin ise bu alanlarda yaygın olduğu açıktır. Bu alanlarda çok riskli binaların rehabilite edilerek gereken yerlerde deprem olmadan da yöre karakterine, yapı kültürüne ve çevreye uyumlu "deprem evleri" yapmayı göze almalıyız.
  • Deprem bölgesinde ortaya çıkan sorunlardan bir tanesi de yapı üretiminin teknik gerekliliğinin karşılanmadığıdır. Mühendislik tekniğine uygun bir çok yapı en ufak bir hasara uğramazken diğer yapılar yerle bir olmuştur.
  • Tüm gözlemlerimizi değerlendirdiğimizde sosyal devletten ve toplumu yararı ilkesinden vazgeçilmesinin sonuçlarının her alanda olduğu gibi Sultandağı depreminde de karşımıza çıktığını göstermektedir.