EMİN KORAMAZ YAZDI: BÖLGEDE KAYGILAR, BEKLENTİLER

17.03.2023

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, 17 Mart 2023 tarihli BirGün Gazetesi'ndeki köşesinde, TMMOB Heyeti ile birlikte deprem bölgesindeki illerde yaptığı inceleme ve temaslardan hareketle bölge halkının kaygıları ve beklentileri üzerine yazdı.

BÖLGEDE KAYGILAR, BEKLENTİLER

Felaketler birbiri izliyor. Deprem felaketinin enkazlarını bile kaldıramadan bölgede yaşanan yoğun yağış nedeniyle Şanlıurfa ve Adıyaman’da çok sayıda yurttaşımız hayatını kaybetti. Aralarında çadırkentlerin de bulunduğu çok sayıda yerleşim yeri sular altında kaldı.

Ülkemizde yaşanan her doğa olayı, büyük yıkımların ve can kayıplarının yaşandığı afete dönüşüyor. Bu kimi zaman orman yangını, kimi zaman deprem, kimi zaman da sel olabiliyor.

Tüm bu doğa olaylarının felakete dönüşmesinde en önemli nedeninin bilimin ve tekniğin işaret ettiği gerçeklerin göz ardı edilmesi, insanı ve doğayı merkezine alan bir anlayış yerine rantın esas alınması olduğunu defalarca dile getirdik. Sadece afet öncesinde değil, sonrasındaki müdahale ve yardım süreçlerinde de aynı yanlışların devam etmesi, felaketin boyutlarını daha da artırıyor.

BÖLGEDE MEVCUT DURUM

Geçtiğimiz hafta içerisinde TMMOB Yönetim Kurulu üyeleri ve bağlı odalarımızın başkanları ve Yönetim Kurulu üyeleri ile birlikte depremden etkilenen bölgelerde inceleme ve temaslarda bulunduk. Aradan geçen 6 haftaya rağmen depremin izlerinin hâlâ çok görünür, yaralarının hâlâ açık olduğu bölgeyle ilgili bazı izlenimlerimi paylaşmak istiyorum.

Gezimizin ilk durağı olan Mersin’de yaptığımız görüşmelerde en fazla dile getirilen şey, deprem bölgesinin çevresindeki illere yaşanan göç ve yoğun nüfus artışının gündelik hayatı ve yerel yönetim hizmetlerini fazlasıyla etkilediğiydi. Deprem nedeniyle yaşanan bu büyük göç trafik, alt yapı yetersizliği, kira fiyatları artışı, tüketim maddelerindeki fiyat artışı, işsizlik gibi pek çok sorunu beraberinde getirmiş.

Bu sorun aslında sadece Mersin’le de sınırlı değil, depremzedelerin yoğun olarak göç ettiği Adana, Ankara, Antalya, Mersin, Elazığ, Kayseri ve Muğla gibi pek çok şehirde benzer sorunlar yaşanıyor ve bu durum farklı sosyal sorunlara da zemin hazırlıyor. Bu sorunların en aza indirilmesi için deprem sonrasında göç alan şehirlerin üzerindeki yükün hafifletilmesi için merkezi idarenin tedbirler alması, yardım planlarını devreye sokması gerekiyor.

Depremin en fazla yıkıma ve can kaybına yol açtığı ilimiz olan Hatay’daki yıkımın boyutlarını kelimelerle anlatmak pek mümkün değil. Başta Antakya, Kırıkhan, Hassa ve Defne olmak üzere Hatay’ın pek çok ilçesi yıkıntılar içerisinde birer hayalet şehre dönmüş durumda.

Enkaz kaldırma çalışmalarının bile tek tük başladığı bu şehirlerde yaşayanlar tamamıyla yardım organizasyonlarının desteğiyle hayatlarını sürdürüyorlar. Büyükşehir Belediyelerinin desteği olmasa bu şehirlerimizde en temel hizmetler ve ihtiyaçlar bile karşılanamayacak düzeyde.

Sadece Hatay’ın ilçelerinde değil, yıkımın şiddetli yaşandığı Adıyaman Merkez ve Gölbaşı, Gaziantep Nurdağı ve Islahiye, Kahramanmaraş Dulkadiroğlu, Elbistan ve Pazarcık, Malatya Doğanşehir ve Yeşilyurt gibi yerleşimlerde yaraların sarılması, halkın gündelik yaşama başlayabilmesi için çok uzun süreli desteğe ihtiyaç olduğu görülüyor.

GELECEĞİ İNŞA ETMEK

Deprem bölgesindeki halkın ortak hissiyatı yaşanan felaket sonrasında kendi kaderleriyle baş başa bırakıldıkları yönünde. Bütün bir bölge kendini dışlanmış, ayrıştırılmış, unutulmuş hissediyor.

Bu ortak duygu yaşadıkları kayıpların büyüklüğünden kaynaklandığı kadar, felaketin ilk günlerinde arama kurtarma faaliyetlerinde yaşanan gecikme, yardım faaliyetlerinin koordinasyonsuzluğu, çadır-konteynır gibi geçici barınma olanaklarının bir türlü sağlanamaması, yıkılan evlerin-işyerlerinin hangi koşullarda yeniden inşa edileceğinin belli olmaması gibi çok haklı nedenlere dayanıyor.

Bu duygu kırılmasının telafi edilmesi için kendileriyle samimi bir dille diyalog kurulması, ikna edici ve gerçekçi projelere dayalı bir gelecek planlaması yapılması ve hepsinden de önemlisi yaşanan bu felaketin bu boyutlara varmasının öz eleştirisinin verilmesi şart görünüyor.

Bölge halkının yaralarının sarılması, geleceğinin planlanması ve yeniden inşası konusu iki aylık bir seçim propagandasına alet edilmeyecek kadar önemli bir konu. Yıkılan şehirler yeniden inşa edilirken bir yandan yapı-zemin ilişkisinin en iyi kurulduğu depreme dayanıklı yapılar ortaya çıkarmaya özen gösterirken, diğer yandan da bölgenin tarihsel, kültürel, sosyal, demografik dokusunu da gözeten bir anlayışla, şehircilik ilkeleri esas alınarak yola çıkılmalıdır. Bölge halkının da en büyük kaygısı ve beklentisi bu doğrultudadır. Bu insanları bir kez daha hayal kırıklığına uğratmaya kimsenin hakkı yok…