İŞ GÜVENLİĞİ VE İŞÇİ SAĞLIĞI PANELİ'NE GÖNDERİLEN MESAJ

18.10.2008

GÜLSEREN YURTTAŞ "ÖNCE İNSAN, ÖNCE SAĞLIK, ÖNCE İŞ GÜVENLİĞİ" MÜCADELEMİZDE YAŞIYOR.

Yaşamının bir bölümünde HKMO İstanbul Şube Müdürlüğümüzü yapan, TMMOB Genel Kurul delegemiz, arkadaşımız Gülseren Yurttaş‘ı 27 Eylül 2007‘de kaybettik.

Harita Mühendisi Gülseren Yurttaş İSKİ‘nin "Melen Çayı‘nın İstanbul‘a Getirilmesi Boğaz Geçiş Projesi" kapsamında kurduğu Sarayburnu şantiyesinde iş güvenliği önlemlerinin alınmaması nedeniyle iş cinayetine kurban gitti.

Gülseren Yurttaş‘ın davasının 4‘üncü duruşması 24 Ekim 2008 tarihinde yapılacak. O gün de bundan öncekilerde olduğu gibi HKMO Merkez ve Şube yöneticilerimiz ve İstanbul İl Koordinasyon Kurulumuz orada olacak. TMMOB, bu davanın takipçisidir.

Gülseren Yurttaş‘ı sevgiyle anıyoruz.

Herkes bilsin: Gülseren Yurttaş TMMOB‘nin "Önce İnsan, Önce Sağlık, Önce İş Güvenliği" anlayışında ve bunun için verdiği mücadelede yaşıyor.

Gülseren Yurttaş bugün burada İstanbul İl Koordinasyon Kurulu adına HKMO İstanbul Şube sekreteryasında şimdi gerçekleştirilmekte olan "İş Güvenliği ve İşçi Sağlığı Paneli" nde yaşıyor.

Bu etkinliği düşünenlerin, düzenleyenlerin, bu etkinlikte konuşmaları ile görüşlerimize katkı sunacak tüm konuşmacıların ve bu etkinliğin tüm katılımcılarının yüreklerine ve beyinlerine sağlıklar diliyorum.

TMMOB‘nin Gülseren Yurttaş ile birlikte ülkemizde her yıl iş kazalarında yaşamını yitiren 1600 çalışana, genç yaşta slikozisten ve meslek hastalıklarından yaşamını yitiren insanlarımıza karşı bir büyük sorumluluğu vardır. TMMOB bu sorumluluğun yüklediği görevlerin yerine getirilmesi için elinden geleni yapacaktır.

İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanının düzenlenmesinde bugün bu ülke hangi aşamadadır? TMMOB özetle ne söylemektedir?

Bilindiği üzere, Çalışma Bakanlığı tarafından 2005 yılında Ulusal İş Sağlığı ve Konseyi Kararı uyarınca, ülkemizdeki bütün çalışanları kapsayacak, iş kazaları ve meslek hastalıkları ile işe bağlı hastalıkları ortadan kaldırma amaçlı bir İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Taslağı çalışması başlatılmıştı. Bu çalışmalarda; şu an birlikte görüşlerimizi paylaştığımız meslek örgütleri ve sendikalar olarak ülkemizdeki işçi sağlığı ve iş güvenliği standartlarının yükseltilmesi doğrultusunda "pozitif katkı" yapma çabalarımıza hep devam ettik. Yine bu çalışmalar sırasında başta Tuzla Tersaneleri‘ndeki iş kazaları olmak üzere Davutpaşa patlaması, TOKİ iş kazaları ve silikozis dramları olmak üzere mesleki sağlık ve güvenlik ile ilgili ülkemizin karanlık fotoğrafı hep kamuoyunun gündeminde oldu. Mesleki sağlık açısından hizmet üreten işyeri hekimlerinin örgütü olarak, mesleki güvenlik açısından iş güvenliği mühendislerinin örgütü olarak ve hizmetten yararlanan emekçilerin örgütleri sendikalar olarak bu süreçte sağlanabilecek bir ilerlemenin ülkemiz çalışanlarının sağlığı ve güvenliği açısından olumlu rolünü hep hissettik.

Ancak bu çalışmalar ve yaşanan kazaların oluşturduğu güvensiz ortam bütünüyle bir tarafa bırakılarak, verdiğimiz görüşler yok sayılarak ve onlara aykırı bir biçimde "istihdamı teşvik‘ adı altında bir "torba yasa" Mayıs ayında hızla TBMM‘ne sunularak yasalaştırıldı. Gerekli bütünsel önlemler alınmadığı için neredeyse her gün işlenen "seri cinayetlere" dönüşen iş kazalarına seyirci kalınırken, Çalışma Bakanlığı bütün dikkat, azim ve emeğini tıp fakülteleri ve meslek örgütlerinin işi olan işyeri hekimliği/iş güvenliği hizmetlerini ve eğitimini taşeronlaştırmak için çaba harcayan bir kuruma dönüştü. Oysaki taşeronlaştırmanın işe bağlı hastalıkları ve meslek hastalıklarını azaltmayacağını aksine daha da arttıracağını, ülkemizdeki ağır sonuçlarını Tuzla üzerinden gördüğümüz iş kazalarının sonuçlarını Bakanlık dışında herkes görmekte idi.

Son taslağı Eylül 2008 tarihinde tartışmaya açılan ve TBMM yasama döneminin başlaması ile birlikte Meclise indirilecek olan İSİG (İşçi sağlığı ve Güvenliği) Yasa Tasarısı ile ilgili tüm kaygılarımızı bir kez daha Çalışma Bakanlığına ilettik. 4857 sayılı iş yasası ile başlayan süreç, bir yandan esnek ve kuralsız çalışmayı, işçileri başka işverenlere kiralamayı, taşeronlaştırmayı yasal hale getirerek işverenlere sınırsız kolaylıklar sağlarken; diğer yandan kıdem tazminatlarını, fazla mesai ücretlerini, sendikal hak ve yetkileri işverenlerin lehine olarak yeniden düzenlemiştir. Oysa İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Taslağı, İş Kanunu‘nun ilgili maddelerinin çalışanlar lehine olacak şekilde yeniden düzenlenmesi için de bir fırsat olarak değerlendirilebilir. ILO‘nun kavramsallaştırdığı " insan onuruna yakışır iş odaklı" yaklaşım esas alınabilir. Çalışma yaşamının aktörlerinin katılımı ile demokratik temelde zayıf durumdaki çalışanın güçlü durumdaki işverene karşı en doğal haklarını koruyan ve garanti altına alan bir anlayış doğrultusunda elden geçirilebilir.

İnsanlık tarihinin geçirdiği evreler sonucu, çalışma hakkı temel insan hakkı olarak kabul edilmiştir. Ancak, bu hakkın tek başına soyut olarak kabulünün bir anlam ifade etmediğini de yaşanan deneyimler göstermiştir. Bu hakkın kullanımı ancak diğer temel haklardan olan yaşama hakkının özünü ihlal etmeyecek bir iş ortamının sağlanmasıyla olanaklıdır. Güvenlikli ve sağlıklı iş ortamlarının sağlanması artık ülke ölçeğinde değil uluslar arası belgelerle istenen bir durumdur. Sağlıklı ve güvenlikli ortamda yaşama hakkı temel insan hakkı olduğuna göre çalışma hakkının kullanılmasında, çalışanın beden bütünlüğünü ve sağlığını bozacak etkilerden işyerinin arındırılması esastır. Bu hakkın korunmasında ve kullanılmasında Devlet asli sorumludur. Nitekim bu gerçek alanın yasal düzenlemeye ihtiyaç duyulmasıyla da kendini göstermektedir. Bu nedenle de kamusal bir alandır ve bu alanın asli unsurlarının hak, yetki, sorumluk ve cezaların hukuksal düzenlemede vücut bulması gerekmektedir.

Ancak Bakanlığın düzenleyip tartışmaya açtığı yasa taslağı bizim taleplerimize cevap vermemektedir.

Bakanlık ve sosyal taraflar arasında yaklaşık iki yıldan bu yana tartışılan "iş sağlığı ve güvenliği yasa tasarısı" iş yerinin asli unsurları üzerine oturmamış, Devletin düzenleme ve denetleme sorumluluğu göz ardı edilmiş yani sosyal taraflarca istenen omurga oluşturulmamıştır. Yasaya işlev kazandıracak omurga oluşturulmayınca, uygulamada bu yasa taslağının deyim yerindeyse kas yığınına dönüşeceğini görmemek olanaklı değildir.

Taslakta, işveren ve çalışana ait yükümlülükler ve ceza maddeleri sıralanmış olup, bunun dışında uygulamaya ilişkin somut bir norm görmek mümkün değildir. Aslında bu yükümlülükler zaten genel hukuk kuralları içinde olan yükümlülüklerdir. İş yasası ve mevzuatında, Borçlar Yasasında bu yükümlülükler vardır ve tarafların kusurları nispetinde sorumlulukları açıktır. Ancak, bizim ve sosyal tarafların tasarıdan beklediği amaç, çalışanların işyerindeki tehlikelerle karşılaşma ve onlara maruz kalma olasılığını en aza indirgemek için oluşturulacak örgütlenme, normlar ve sürekli gözetimi mümkün kılan bir yapıyı ortaya çıkarmaktır. Bu yapının tarafları ise, Devlet, işveren, çalışanlar ve sendikaları, iş güvenliği mühendisleri ve iş yeri hekimleridir. Bu dört unsurun doğru kurgulanması, güvenlik kültürünün gelişimine ve sistemin tesisine güçlü bir temel sağlayacaktır. Bu nedenle, iş güvenliği mühendisi, işyeri hekimi ve sendikaları taslağın içine işlevine uygun ana unsurlar olarak doğru koymak gerekir. Bu unsurları inkâra dönük bir yaklaşım, yasayı sakatlayacağı gibi, amaca da hizmet etmeyecektir.

Onay vermediğimiz bu son taslak Sağlıkta Dönüşüm Programının dokusuna uygun bir şekilde işçi sağlığı iş güvenliği hizmetlerini bir "pazar" haline getirmek, sağlık sermayesine yeni bir olanak sunmak için taşeronlaşmayı özendirmek ve işçilerin mesleki sağlık ve güvenliğini sağlık pazarının insafına terk etmek dışında bir özellik taşımamaktadır. Bu durum başta ağır ve tehlikeli işler olmak üzere tüm çalışma yaşamını olumsuz etkileyecektir.

İş kazaları ve meslek hastalıklarının önüne geçilebilmesi için yasaya "önce insan, önce sağlık, önce iş güvenliği" anlayışı yerleştirilmeli, tüm süreçlerde önceliğin işçi sağlığı ve iş güvenliğinde olması sağlanmalıdır. Bu çerçevede ele alınmayan ve piyasa kavramına ülkemizin çalışanlarının sağlığını ve güvenliğini teslim eden bir yasanın sosyal tarafı olmamız mümkün değildir.

Gülseren Yurttaş‘ı yüreğimizde yaşatarak siyasal iktidarı uyarıyoruz:

İş kazaları önlenebilir. İş cinayetlerinin ise sorumluları vardır.
Sorumluluğunuzu yerine getirin.

Mehmet Soğancı
TMMOB
Yönetim Kurulu Başkanı