HKMO: TARİHİ GÖREV "MAYINLI ARAZİLERDEN YÖRE HALKI İLE ORGANİK TARIMA GEÇİŞ"

26.05.2009

Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası, TBMM'de görüşülmekte olan "Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı" üzerine 25 Mayıs 2009 tarihinde bir basın açıklaması yaptı.

TARİHİ GÖREV

"MAYINLI ARAZİLERDEN YÖRE HALKI İLE ORGANİK TARIMA GEÇİŞ"

Anti-personel mayınların sorumsuzca ve ayırım gözetilmeksizin kullanılmasının sivil nüfusta yol açtığı ağır kayıplar, son yıllarda uluslararası kamuoyunda giderek artan bir hassasiyet yaratmıştır. Söz konusu mayınların tamamen yasaklanmasına yönelik olarak başlatılan siyasî girişimler sonucunda, "Anti-Personel Mayınların Kullanımının, Depolanmasının, Üretiminin ve Devredilmesinin Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşme" 4 Aralık 1997 tarihinde Ottawa‘da imzaya açılmış ve 1 Mart 1999 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kısaca "Ottawa Sözleşmesi" olarak da bilinen söz konusu Sözleşmeyi bugüne kadar 142 ülke imzalamış, 122 ülke ise onaylamıştır. Bu çerçevede, söz konusu mayınların kullanılmaması ve ortak sınıra yakın bölgelerdeki mayınların temizlenmesi veya imha edilmesi amacıyla Bulgaristan ile 22 Mart 1999 tarihinde Sofya‘da, Gürcistan ile ise 29 Ocak 2001 tarihinde Ankara‘da birer Anlaşma imzalanmıştır. Bulgaristan ile imzalanan Anlaşmanın onay işlemleri her iki ülke tarafından da sonuçlandırılmış ve onay belgeleri 30 Ocak 2002 tarihinde Sofya‘da teati edilmiştir. Buna bağlı olarak 2003‘te Sözleşme uyarınca konuyla ilgili yasa mecliste kabul edilmiştir.

Türkiye ile Suriye arasındaki kara sınırında bulunan mayın ile patlamamış mühimmatın temizlenmesi, imha edilmesi ve elde edilecek arazilerin tarımsal amaçlı kullanılması işlemlerini düzenleyen kanun tasarısı, TBMM‘de görüşülmeye başlandı. Danıştay‘ın 2005 yılında mayınlı arazilerin temizlenmesi ve tarıma açılmasına yönelik işlemlerin aynı ihale de yapılamayacağına ilişkin yürütmenin durdurulması yönünde verdiği kararında belirttiği hususların kanun tasarısında dikkate alınmadığı görülmektedir.

Kanun tasarısının yasalaşması halinde, Türkiye ile Suriye arasındaki yaklaşık 910 km. uzunluğunda ve ortalama 250-500 metre derinliğindeki mayınlı arazilerin beş yıl içerisinde temizlemesi ve ardından temizleme işlemini yapan kuruluşa 44 yıllığına tarım yapılması amacıyla verilmesini gündeme getirecektir. Kanun Tasarısı üzerinde durulması gereken önemli konu, yaklaşık 216 bin dönüm (216 milyon metrekare) büyüklüğündeki bu arazinin toplumsal yarara nasıl dönüştürülebileceğidir. Sorulması kaçınılmaz olan soru ise bölgede yaşayan topraksız ve az topraklı köylüler ile topraksız çiftçilerin Toprak ve Tarım Reformu çerçevesinde toprakla buluşturulması mı, yoksa yerli ve yabancı küresel şirketlerin devreye girmesi ile yeni küresel ağaların yaratılması mı hedeflenmektedir? Tarihsel, sosyal, ekonomik, siyasal, kültürel, politik ve toplumsal bir yapı içeren bu süreç çok iyi değerlendirilmek durumundadır.

Anadolu aydınlanma projesinde 3 büyük devrim uygulanmıştır, bunlardan ilki 1924‘de Tevhid-i Tedrisat kanunu ‘‘Eğitim Birliği Yasası‘‘, ikincisi ise 1928‘de Türk devrimini ayakta tutacak, aklı inancın baskısından, ilmi, hürafa çemberinden kurtaracak, özgür düşünen, özgür karar verebilen birey yaratma felsefesidir.  Üçüncü devrim ise dünyada eşine az rastlanılan, bir halkı toptan aydınlatmak,   diriltmek, bilinçli bir toplum yaratmak için kurulan Köy Enstitüleridir. Bu felsefe ile Anadolu aydınlanması sürecinde fikir önderleri yetiştirip, aklın ve bilimin verileri ile donatılmış, aydınlatıcı, öğretici, yaratıcı, uygulayıcı eğitimcileri ülke coğrafyasının her köşesinde yaratarak çağdaş ve özgür bir ülkeyi egemen kılmak amaçlanmıştır.

Aydınlanma projesinin diğer önemli bir ayağında ise toprak reformu yer almaktadır. Toprak Reformu ile köylüyü köyünde mutlu bir yaşam düzeyine kavuşturmak, köylüyü toprak ile kardeş yapmak, bilinçli tarım üreticisi yaratmak, göçü önlemek, kurulacak kooperatifler ile gerekli katkı ve destek verilerek köy işletmelerin verimli çalışmasını sağlamak oluşturmaktaydı. Bu çerçevede 1938 yılında toprak reformu için ilk ciddi tetkikler yapılmıştır. Elde edilen veriler köylünün sahip olduğu toprak oranının korkunç eşitsizliğini ortaya çıkarmıştır. 1945‘te çıkarılan Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu 1950 de büyük bir oranda değiştirilerek içi boşaltılmış ve 1973‘te Toprak ve Tarım Reformu Yasası kabul edilene dek yürürlükte kalmıştır.

1938‘de başlatılan, 1970 li yıllarda tekrar gündeme gelen ama kapsamlı şekilde bir türlü uygulamaya konulamayan toprak reformu ile topraksız köylülerin toprakla buluşması sağlanamamıştır. Yetmiş yılda yaklaşık 1250 aileye toprak verilebilmiştir. Aydınlanma felsefesinin bir ayağı olan bu süreç egemen güçler ve temsilcilerin baskın çıkmasıyla sürekli ertelenmiş ve engellenmiş, beraberinde sosyal ve toplumsal sorunları büyüterek günümüze taşımıştır

Mayınların temizlenmesiyle elde edilecek arazinin tarım yönünden önemi bilinmektedir. Bu toprak ve arazi, yarım yüzyıldır dinlenmektedir, bakirdir ve organik tarım için biçilmiş kaftandır. Bölgeye iyi uyum sağlayacak antep fıstığı, badem, buğday, ayçiçeği, bağ alanları, mısır, zeytin vb. ürünlerin organik olarak yetiştirilmesi olanaklıdır. Bu arazide kırsal alan düzenlemesi yapılarak, toprak ve tarım reformu ile topraksız köylü ve çiftçiye toprak kazandırılmalıdır. Toprak-insan ilişkisinin anlamlı kurulması ile sosyal refahı ve mutluluğu sağlayabilecek toplumsal içerikli bir proje yaratılmalıdır. 400 ila 500 bin yöre insanını kapsayacak böylesi bir proje yaratmak yerine siyasal iktidarca kısa vadeli çıkarlar uğruna bu arazilerin yerli ve yabancı sermayeye verilmesi tarihsel bir hata olacaktır. Bu hata ile bölgede feodal yapı, ağalık, şeyhlik, şıhlık ve aşiret yapılarını kıracak çağdaş bir yapının hayata geçirilme örneklemesi de yok edilecektir. Bölgede topraksız köylü ve çiftçinin toprak ağaları yerine bu defa yabancılara marabalık etmesi, her mevsim değişik kentlere giden tarım işçilerinin yazgısı devam edecektir.

Tasarı var olan sorunları yeniden ürettiği gibi yeni sorunlara da neden olacaktır. Mayınlardan temizlenen sınır bölgesinin yabancı destekli şirketlere verilmesi sınır güvenliğinde sorunlara neden olacağı gibi, petrol ve benzeri yer altı zenginliklerimizde de kayıpların yaşanacağı göz ardı edilmemelidir. Siyasal iktidar bir bakıma devletin sınırlarındaki mayınların temizlenmesine karşılık devletin topraklarını geçici de olsa yabancılara devretmektedir. Bu durumda neo-liberal dönüşümle beraber çıkarılan Kamu İhale Yasası, Doğrudan Yabancı Yatırımlar Yasası, Tapu Kanunu, Özelleştirme Kanunu, Tahkim Yasası gibi düzenlemelerin ve değiştirilen kanunların yenidünya düzeni diye adlandırılan küreselleşme sürecindeki anlamını daha net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası olarak, Türkiye‘nin stratejik açıdan uluslararası sermaye tarafından kullanılmaya çalışıldığı bu günlerde Suriye sınırında yaklaşık 216 milyon metrekare büyüklüğündeki arazinin kontrolünün yabancılara verilmesine olanak sağlayacak bir yasal düzenlemenin toplum ve ülke yararına olmadığının altını çiziyoruz. Mayın temizleme işlemi hizmet satın alarak yaptırılmalıdır. Topraksız köylü ve çiftçi topraklandırılmalıdır. Mayın temizleme ve organik tarım yapma işlerinin 49 yıllığına küresel sermaye ye verilmesiyle, ülkenin topraklarının başka bir ülkeye "kira"lanması kabul edilemez tarihsel bir hata olacaktır. Danıştay‘ın kararı da göz önünde bulundurularak Yasa Tasarısı bir an önce geri çekilmeli ve değiştirilmelidir.

TMMOB HARİTA ve KADASTRO MÜHENDİSLERİ ODASI