İMO: "KAN KUSUYORUZ AMA SİYASİ İKTİDAR KIZILCIK ŞERBETİ İÇTİĞİMİZİ SÖYLÜYOR"
İnşaat Mühendisleri Odası, 9 Mart 2009 tarihinde ekonomik kriz ve inşaat sektörünün durumu üzerine bir basın açıklaması yaptı.
· Yapılan araştırmalar gösteriyor ki; işsizlik, iş kazaları, iflaslar, düşük ücretlerde inşaat sektörü başta gidiyor
· Mühendis maaşlarının yoksulluk sınırının altında bulunduğu bir ülkede, işçilerin, kamu çalışanlarının halini anlatmak için kelimeler yetersiz kalır
· İnşaat sektörünü canlandırmak, kamu yatırımlarını artırmaktan geçer ancak kamu yatırımları durma noktasına kadar geriledi
· İnşaat sektöründeki büyüme 2008‘de eksiye düşerek, yüzde -1,1 düzeyinde gerçekleşti
Her ne kadar siyasi iktidar sözcüleri ekonomik kriz ile ilgili pembe bir tablo çizme gayreti için de olsa da, krizin olumsuz sonuçları tüm sektörleri etkisi altına almaya devam ediyor. Krizin teğet geçeceğine dair iddianın bırakalım dayanaksız çıkmasını, krizin tüm sektörleri teslim aldığı, kalıcı izler bırakacağa benziyor. 2001 ekonomik krizinin etkilerini henüz üzerinde atamayan sektörümüzün bu kriz dalgasını nasıl atlatacağı ise gerçekten de bir bilinmeze işaret ediyor. Yerel seçimine kilitlenen siyasi iktidar, önlem almak yerine sorunu görmezden gelmeye, sorun yokmuş gibi davranmaya devam ediyor. İnşaat sektörü bileşenleri, ‘kan kusuyor‘ ama siyasi iktidar ‘kızılcık şerbeti‘ içtiğimizi söylüyor.
Siyasi iktidar, ABD‘deki mortgage merkezli başlayan krizin, Türkiye‘de de inşaat sektörünü etkilemiş olabileceği gerçeğini unutuyor. Mortgage sistemini düzenleyen bir yasa hazırlayan, hem üreticileri hem de tüketicileri geleceğe dönük düşünmek, yatırım yapmak noktasında cesaretlendirdiğini, sonra iki tarafı da yüz üstü bıraktığını da unutmuş görünüyor. Mortgage başladıktan sonra kısa ve orta vadeli planlamaya gidenlerin, yatırım yapanların ekonomik kaybının ve daha da önemlisi de ev sahibi olmak isteyen dar ve sabit gelirlilerin yaşadığı hayal kırıklığının nasıl telafi edileceği siyasi iktidarın ilgi alanına girmiyor.
Siyasi iktidarın kulağını tıkadığı, gözlerini kapattığı başka gerçekler de bulunuyor. 2007 Eylül ayından 2008 Eylül ayına kadar geçen zamanda zarfında, Geçen yılın eylül ayına göre 2008 yılı eylül ayında 27 bin 434 inşaat işçisinin daha işini kaybettiği bilinmiyor mu? Biliniyor elbet; bunlar resmi rakamlar. 2008 yılının üçüncü çeyreğinde büyüme hızında en fazla düşüşün yüzde 4,3 ile inşaat sektöründe yaşandığı ve bu düşüşün somut olarak ne anlama geldiğini fark etmememiz isteniyor? Bizzat yaşanan gerçekliğe değil, iktidar temsilcilerinin söylediklerine inanmamız isteniyor. İnşaat sektöründe işsizlik oranının yüzde 25-30 aralığında olduğunu, iş bulan şanslı mühendislerin yaklaşık yüzde 75‘inin yoksulluk sınırının altında ücret aldığını, işe yeni başlayan genç meslektaşlarımızın asgari ücretin bile altında bir maaşa mahkum edildiğini unutmamız bekleniyor.
2009 yılı içerisinde etkilerini daha da artırmaya başlayan krizin, 2,5 milyon olan işsiz sayısına yarım milyon daha eklenmesine yol açacağı, büyüme oranını eksiye düşüreceği tahmin ediliyor. Krizin en büyük mağdur sektörü olacağına kesin gözüyle bakılan inşaatta ise en büyük sorunun işten çıkarma olacağı, şimdiden yurtdışında ve içinde tasfiye edilen işlerden, işten çıkarmaların arttığı biliniyor. Siyasi iktidar tablodaki bütün bu olumsuzluklara rağmen, önlem alacağına yerel seçimlere dönük popülist politikalarına devam ediyor. İşsizliğe çare bulacağına, yatırımlara yönelip istihdam yaratacağına, gıda, kömür yardımı yapmakla yetiniyor.
Kamu yatırımlarının bütçe içerisindeki payı son 25 yılda belirgin biçimde azalmıştır. Genel bütçe içinde kamu harcamalarına ayrılan pay 1980‘li yıllarda yüzde 20, 1990‘lı yıllarda yüzde 9, 2000‘li yıllarda yüzde 5‘ler düzeyinde seyretmiştir. 2008 yılında ise yüzde 5,3 oranında gerçekleşmiştir ki, kamu yatırımlarının bu oranda gerilediği bir ekonomik düzende ne istihdam yaratılıp işsizliğe çare bulunabilir ne de inşaat sektörünü hareketlendirebilir. Bu tercihin büyüme oranlarını nasıl etkilediği yine verilerden anlaşılacaktır. İnşaat sektörü 2007 yılında ancak yüzde 5,7 oranında büyürken, 2008‘in ilk dokuz ayında büyüme eksi 1,1 düzeyinde gerçekleşmiştir ki, büyümenin eksiye düşmesinin yaratığı olumsuz sonuçlar bugün mesleki alanımızı belirlemektedir.
Kamu yatırımları durma noktasına gelmiştir gelmesine ama yeni açılan işlerin yandaş şirketlere, siyasi iktidara yakın ailelere peşkeş çekildiğine dair bizim yıllardan bu yana tanık olduğumuz gerçeklerin, son günlerde basının ilgi odağı haline geldiği görülüyor. Kamu İhale Kanunu‘nda yapılan değişiklikler ise kamusal alanda yolsuzluğun, suiistimalin, kayırmacılığın yasal dayanağı olacağına dair görüşlerimizi kamuoyuyla paylaşmış, kamu ihale sisteminde derin bir yara açacak yasa değişikliğine karşı itirazlarımızı dile getirmiştik. Her zaman olduğu gibi siyasi iktidar bildiğini okumaya devam etti, itirazları yok saydı.
Mühendis maaşları yoksulluk sınırının altında
Türk İş raporuna göre; 2009 Şubat ayında yoksulluk sınırı 2 500 liraya dayanmış bulunuyor. Dört kişilik bir ailenin ihtiyaçları baz alınarak yapılan çalışmada açlık sınırının ise 740 lira olduğu açığa çıktı. 2009 yılında en üst derecede bulunan bir mühendisin 2 268 lira maaş alacağı göz önüne alınırsa; mühendis maaşlarının yoksulluk sınırının altında kaldığı, işe yeni başlayan ya da daha alt derecelerde bulunan meslektaşlarımızın bu rakamın çok gerisinde maaş aldıkları biliniyor. Bir ülkenin teknik elemanları açlık ile yoksulluk sınırı arasında bir yaşam standardına mahkum edilmişse, sorgulamaya, hesap sormaya, değiştirmeye nereden başlanacağı en zor sorudur.
Sorgulamaya bütçe tercihlerinden başlanırsa, Türkiye‘nin kamu çalışanlarına en az pay ayıran ülkelerden biri olduğu anlaşılacaktır. Türkiye Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH)‘dan kamu çalışanlarına yüzde 6,6 oranında pay ayırırken, Avrupa ortalaması yüzde 10, 6‘dır. 2009 ve 2010 yıllarında bu payın 6,3‘e çekilmesi öngörüldüğünden, kamuda çalışan meslektaşlarımızı daha zor günlerin beklediğini tahmin etmek zor değildir.
Kamu kesiminde çalışan mühendislerin durumunun, özel şirketlerde çalışanlara ya da kendi işini yapan meslektaşlarımızla karşılaştırıldığında görece daha iyi olduğu bilinmelidir. Özel kesimde çalışan arkadaşlarımız son derece düşük, asgari ücretin bile altında maaş almakta, sağlıksız, iş güvenliğinden yoksun ortamlarda çalışmakta, iş güvencesi ve sendika hakkından yoksun bulunmaktadır. İş koşullarının Avrupa ortalamasıyla, İLO esaslarıyla arasında uçurum bulunmaktadır. Ölümle biten iş kazaları sıralamasında İnşaat sektörü yüzde 25 ile ilk sırada yer almaktadır. Kendi işini yapan mühendisler ise büyüklerin lehine işleyen eşitsiz rekabet koşullarına direnememekte, sıkça iflaslar yaşanmaktadır.
İnşaat sektörü büyük ve görünen zaman diliminde içinden çıkılması mümkün olmayan, çözülemediği oranda da çoğalarak geleceğe aktarılacak sorun ve sıkıntılar içindedir. Ne yazık ki siyasi erk bu sorunu çözmek için adım atmamakta; kentsel dönüşüm projeleri ve TOKİ çalışmalarıyla yetinmektedir. Bu iki alan da bırakalım derman olmayı, hastalığı ağırlaştıran içeriğe sahiptir.
Serdar Harp
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu Başkanı