JMO: NE KADAR PARA O KADAR SU !

23.03.2009

Jeoloji Mühendisleri Odası, Dünya Su Günü dolayısıyla bir basın açıklaması yaptı.

İstanbul‘da gerçekleştirilen 5. Dünya Su Forumu 22 Mart Dünya Su Gününde son buluyor...

Dünya nüfusunun çeyreğini oluşturan 1.5 milyar insanın içme suyu kaynaklarından mahrum olduğu; 2.5 milyar insanın su yetersizliği nedeniyle hijyen sorunları yaşadığı, milyondan fazla insanın suyla ilişkili hastalıklar nedeniyle öldüğü dünyamızda yaşanan ekolojik krizin, su kaynaklarının kalitesi ve dağılımında önemli sonuçlar doğurduğu artık açıkça ortaya çıktı. Dünya Bankası 2. Başkanı‘nın "Geçen yüzyılın savaşları petrol için verildiyse, bu yüzyılın savaşları su için verilecektir." sözü, hem suyun metalaştırılmasının, hem su kaynaklarının insanlar açısından paylaşımında eşitsizliğin dramatik olarak artacağının işaretlerini veriyor.

Sanayi devrimi sonrası su ihtiyacı dünya çapında hızla artarken, buna karşın sanayileşme, endüstriyel tarım ve kentleşme nedeniyle sınırlı su kaynakları hızlı bir şekilde kirletildi. Bunun bir sonucu olarak ise temiz su, tam da DB ve diğer kuruluşların raporlarında bahsettikleri gibi zor erişilen kıt bir madde haline dönüşmüş ve "ekonomik olarak pazarlanabilir" duruma gelmiştir. Gelecek dönemlerde iklim değişikliği ve diğer ekolojik sorunların su kaynakları üzerinde yaratacağı olumsuz etki düşünüldüğünde, temiz su kaynaklarının daha da azalması kaçınılmaz gözüküyor. Bu anlamda ekolojik krizin, su piyasasını (!) canlandıracağı, yeni yatırım alanlarının oluşmasını sağlayacağı ve karlılık oranlarının arttıracağını tahmin edebiliriz. Suyun metalaşma süreci ve ekolojik felaketler birbirini destekleyen olgular olarak karşımızda duruyor.

Ancak küresel sermayenin İstanbul Dünya Su Forumu‘nun ana teması yaptığı su için hangi "farklılıkları birleştirmek" istediğini iyi anlamak için dünyada ve Türkiye�de yaşananları iyi analiz etmek gerekiyor.

İstanbul‘daki zirvenin düzenleyicisi olan Dünya Su Forumu (WWF), politik söylem ve yönetim kadroları açısından Dünya Su Konseyi(WWC) önemli paralellikler taşıyor. Bugün temiz suya erişim hakkı yerine WWF ve WWC söylemlerinde " suyun bir ihtiyaç olduğu ve pazardaki diğer kaynaklar gibi serbest piyasanın insiyatifinde olması gerektiği" vurgulanır olmuştur. WWC içerisinde kalkınma bankaları, finans kuruluşları, küresel su tekelleri ve yerel yönetim organlarını da dahil olmak üzere 300‘ün üzerinde yapı olduğunu görüyoruz. Konseyin Türkiye ayağında GAP Özel İdaresi, Devlet Su İşleri (DSİ) ve İSKİ gibi hükümete veya belediyelere bağlı kurumlar ve bazı özel şirketler bulunuyor.

Dünya çapında su özelleştirmeleri, 1980‘lerin sonuyla birlikte verimliliğin artıp fiyatların düşeceği ve altyapı hizmetlerinin yoksullar lehine gelişeceği şiarıyla gerçekleştirildi, fakat çok kısa bir zamanda acı sonuçlara yol açtı. Avrupa çapında en göze çarpan uygulamalar İngiltere ve Fransa‘da yaşandı İngiliz halkı ise bunun bedelini 1989-1995 yılları arasında su ve kanalizasyon faturalarının yüzde 67, su kesintilerininse yüzde 177 artması şeklinde ödemiştir. Fransa‘da ise su sektörünün yönetiminde delegeler vasıtasıyla yer alan özel şirketler, karlılık oranlarını çok yükseltmişler ve bunun sonucunda 1990-1995 arasında su fiyatları bir çok şehirde yüzde 50, Paris‘deyse üç misli arttı.

Yine aynı dönemlerde DB ve diğer uluslararası kuruluşların desteğiyle Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Arjantin başta olmak üzere, Asya ve Afrika‘da bulunan farklı şehirlerde su hizmetleri özelleştirildi

Ülkemizde Antalya su hizmetlerinin özelleştirilmesi, İzmit‘te Yuvacık Barajı olayı, Çeşme -Alaçatı birliğindeki su hizmetlerindeki özelleştirilmesinin sonuçlarının artan su faturası, yüksek altyapı maliyetleri olduğunu gördük.

1990�ların sonuna gelindiğinde, özel sektörün kendisinden beklenen altyapı yatırımlarını gerçekleştirmekten çok uzak olduğu ve özelleştirme süreçlerine arka çıkan kalkınma bankalarının yatırımlarının düştüğü gözlenmiştir. Dünya Bankası, özelleştirmelerin başarısızlıkla sonuçlandığını kabul etmiş ve bir yandan su tekellerin korunmasına yönelik politik ve ekonomik önlemler geliştirirken, öte yandan halklar nezrinde saygınlığını yitirmiş olan özelleştirme kavramı yerine "kamu-özel ortaklığı" (PPPs), "özel sektör katılımı" (PSP) gibi yeni kavramlar geliştirildi.

16 - 22 Mart 2009 günlerinde, İstanbul�da gerçekleştirilen 5. Dünya Su Forumu‘nun ana teması "Su için Farklılıkların Birleştirilmesi" olarak ilan edildi.

Su için farklılıkların birleştirilmesi ülkemizde "başarıyla"(!) zaten yapıla gelen bir olgu. Ülkemizde kentsel alanda, başta İstanbul, Ankara ,İzmir de ve daha bir çok kentlerimizde suyu temin eden ve edecek olan su toplama havzaları ile baraj göllerini besleyen yüzeysel su kaynakları derelerin koruma alanlarının yerleşime açılması birleştirildi.

Havzaların kısa ve orta mesafeli koruma alanlarında, göl ve orman manzaralı araziler üzerinde yükselen lüks sitelerde paralı seçkinlerin, uzak mesafeli koruma alanlarında ise dar gelirli ve yoksulların yerleşmesine önce göz yumuldu. Ardından ciddi çevre tahribatı, içme ve kullanma suyunun kirlenmesi pahasına, muhtelif yönetmelik ve yönerge değişiklikleriyle "kaçak yapılar" yasal duruma kavuşturuldu. İstanbul da 5. Dünya Su Formunun yapılması nedeniyle İstanbul için örnek verecek olursak Elmalı Barajı Su Toplama Havzası içinde kalan Çekmeköy‘deki baraj gölünü besleyen derenin mutlak koruma alanındaki villalar, Ömerli Su Toplama Havzası içinde kalan "Ömerli A.Ş.nin Seferusta Çiftlik Evleri", Büyükçekmece Su Toplama Havzası içindeki Alarko‘nun Alkent‘i, Terkos Barajı Su Toplama Havzası‘ndaki Durusu Park Evleri, zenginlerin yerleşimine göz yumulan alanlar, Elmalı Barajı‘nın Dudullu‘su, Ömerli Barajı‘nın Samandra, Yenidoğan, Paşaköy, Sultanbeyli, Alemdağ‘ı, Sazlıdere Barajı‘nın Gaziosmanpaşa, Arnavutköy, Taşoluk, Haraççı‘sı, Alibey Barajı�nın Göktürk, Boğazköy beldeleri, yoksulların yerleşimine açılan alanlardır. Bu yörelerde konut yerleşimlerini yanında havzalardaki dere mutlak koruma alanlarında, baraj sularının kirlenmesi pahasına faaliyetine izin verilen irili ufaklı sanayi tesisleri, taş ocakları kurduruldu.

İstanbul‘da ve diğer kentlerde şehir şebeke suyunu kullanan yoksul, dar gelirli, orta gelirli, zengin tüm semtleri su sözleşmelerinde aynı teminat bedelini öder, tükettikleri suyun kullanım amacında farklılık gözetilmeksizin aynı birim fiyat üzerinden ödeme yaparlar. İster çamaşır, bulaşık yıkanma gibi zorunlu gereksinimler, ister özel yüzme havuzu, yeşil alan sulaması türünden tüketim fark etmez. İnsanların sosyal ve ekonomik farklılıkları tıpkı KDV, dolaylı vergiler ,de olduğu gibi su tahsilâtlarında birleştirilir.

İstanbul, Ankara , İzmir başta olmak üzere kentlerimizin birçoğunda çoğunluk musluktan akan suyu iç(e)mez oldu. Yüksek ve orta gelirliler son yıllarda pet damacana suyu tüketirken ,dar gelirli ve yoksul kesim çeşmelerden evine içme suyu taşır oldu.

Suya erişim bir temel insan hakkı olmasına karşın suyu piyasa işleyişine tabi bir metaya dönüştüren kapitalist sistemin varlıklıların su tüketimini yoksulların sırtından sübvanse ederken yoksulların suya erişiminin gitgide olanaksız hale getirildiği bir süreç yaşanıyor.

AKP iktidarı da, Bakanları ağzıyla suyun özelleştirileceğini pekiştirmiş, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı su havzalarını özelleştireceğini söylerken, Çevre ve Orman Bakanı da, "santrallerin yanı sıra şehirlerin içme ve kullanma suyu dağıtma, faturalama ve işletmesinin özelleştirilebileceğini" açıklayarak, "Bu konuda aşağı yukarı 50 milyar dolarlık bir yatırım pastası var. Özel sektörün devreye girmesi isabet olur." diyerek, suyun tekellere peşkeş çekileceğini ilan etmiştir

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak, 22 Mart Dünya Su Gününde bir kez daha vurguluyoruz: Dünyada yaşanan son ekonomik krizin liberalizm ve serbest piyasa ekonomisinin bir balon olduğunu gösterdiği süreçte, piyasa vurgusuna dayalı suyun kullanılabilirliğini sağlayacak çözümler temel insan haklarına yapılan bir saldırı niteliğindedir. Halkın bundan bir kazancı olmayacaktır.

Bir kez daha hatırlatıyoruz.

"SULARIMIZ SONSUZ VE SORUNSUZ DEĞİLDİR!"

ve TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak ifade ediyoruz ki;

SUYA ERİŞİM HAKKI EN TEMEL BİR İNSAN HAKKIDIR ve METALAŞTIRILAMAZ.

TMMOB JEOLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI