KANALTÜRK SÖZ MECLİSİ- 2007

26.12.2006

Tuncay Özkan: Türkiye 2007 için nasıl bir tablo ile karşı karşıya?

Mehmet Soğancı: Teşekkür ediyorum Sayın Özkan. İzleyicilere saygılarımı sunuyorum.

Öncelikle söylemem gerekirse, bizlerin, meslek örgütlerinin temsilcilerinin karamsar tablolar çizmeye hakkı olmadığını düşünüyorum. Örgütümüzün görevleri arasında karamsar olma görevi yok. Buna hakkımızın olduğunu da sanmıyorum. Bizler kendi meslek alanlarımızla ilgili ülke gerçeklerini ortaya koyacağız, bunlar ne kadar karamsar olursa olsun, görevimiz asıl bundan sonra başlayacak. Tespit ettiğimiz sorunların çözüm yollarını önereceğiz ve bütün insanımızın aydınlık bir Türkiye‘ye nasıl ulaşabileceğinin yollarını söyleyeceğiz. Bizim, meslek örgütlerinin asıl işi budur diye düşünüyorum. Şimdi, sürekli tekrarlıyoruz, karamsar olmamak lazım, yani 2007, en çok 2006 kadar kötü geçebilir. 2006 da 2005‘ten daha kötü geçmedi zaten. Gerçekten kapitalist küreselleşmenin 1980‘lerden beri kapitalizmin krizinin aşılmasının bir yöntemi olarak bütün dünya halklarına, -sermayenin lehine bir çözüm olarak- sunulduğundan ber,i dünya zaten bir karmaşa ve bir kaos ortamında. Sadece ülkemizde değil, bütün dünya insanlığının yaşamına baktığımızda bu böyle gelişiyor. Bugün artık ortalama gazete okuru bütün insanlarımızın da kabul ettiği bir tarzı var kapitalist küreselleşmenin. Ne bu? İşte Irak‘ta sürece uyum: 680 bin cana mal oldu. Evet, şimdi bu kapitalist küreselleşmenin ya da işte evrenin en büyük efendisi ABD‘nin Büyük Ortadoğu Projesi de aslında bir uyumlaştırma projesi. Sonuç bu oldu. 80‘li yıllarda kapitalizmin ideologları hoşgörü ortamı gelecek, sınıf çatışmalarının olmadığı, tüketimin olduğu bir dönem yaşanacak dememişler miydi? Böyle bir dünya toplumuna gidilecekti. Pasta büyüyecekti ve herkes o pastadan pay alacaktı. Özal‘ın bütün sözlerini hatırlayın o dönemde. 24 Ocak kararlarından beri söylenenleri hatırlayın. Gelinen noktada dünyada işte bu oldu. Her yer emperyalizmin ideolojik istilası altında. Türkiye‘de 2006‘ya baktığımızda ya da 80‘lerden beri yaşananlara baktığımızda, bu aradan geçen 26-27 yıllık süreçte, ekonomisi hep Dünya Bankası ile IMF ile şekillenmiş bir Türkiye yaşadık. Dışişleri tümüyle ABD ilişkileri noktasında belirlenmiş bir Türkiye bu. Demokrasinin sınırları da AB ile pazarlıklar noktasında şekillenmiş bir Türkiye. Ve ülkenin de belki bir sürü değerinin bu tartışmalarla şekillenmiş bir dönemidir yaşanan süreç. 2006 bundan farklı değildi. 2007 de bana göre bu üç ana temada, yani bu üç politikanın emperyalist güçlerin istemleri doğrultusunda şekilleneceği, biçimlendirileceği bir Türkiye olacak. Yaşantımızı belirleyen söz "AB ile pazarlık" oldu. Geçen seneki programların birinde de söylemiştim, evet biz AB ile ilişkilerimizi bir mücadele süreci olarak alıyoruz ama, egemenler açısından da bu süreç sıkıntılıdır. İşte sisteme entegrasyonda bazen ulusal değerler de hırpalanabilir. Bir sermaye projesi olarak AB‘ye baktığımızda Türkiye‘nin bu Kıbrıs sorunu da dahil, demokratik açılımlardan ekonomik kriterlere kadar uygulanan bütün işlere baktığımızda bunun böyle olacağını biliyorduk, bunları ısrarla söyledik. 2007‘de de ülkemizde yaşam bu üç başlıktaki ilişkiler ile şekillenecektir. IMF ve Dünya Bankası ekonomik programı belirleyecektir, hangi siyasal iktidar, hangi seçimden çıkarsa çıksın bu değişmeyecektir. Emperyalizmin saldırgan tavrı Türkiye‘ye tetikçilik yaptıracaktır. Lübnan‘a asker yollatılacaktır ya da dünyanın herhangi bir yerinde bir emperyalist işgal olduğunda bizim askerimiz oraya gönderilecektir. Aynı AKP iktidarının yaptığı gibi, 2007‘nin iktidarı da bunlara "evet" diyecektir. Eğer güçlü muhalefet, halk direnişleri ya da toplumsal muhalefet gerçekleşmezse, gerçekten de demokratik atılımlar, talepler de dış ülke pazarlıklarıyla gelişecektir, özellikle de AB bunda etkili olacaktır, 301 tartışmalarında bile süreç bu şekilde işlemiştir.

2007 Mayıs‘ında Cumhurbaşkanlığı seçimleri Türkiye için sıkıntılı geçecektir. Arkasından erken seçim tartışmaları olacaktır, ama görünen o ki Türkiye erken seçime değil, 4 Kasım‘da zamanında bir genel seçime gidecektir. Erken seçim olup olmayacağı tahmini beni aşar da, şöyle bir şeyi söylemek gerekir: Seçim yasasının bu şekilde olduğu, siyasal partiler yasasının bu şekilde olduğu, barajların bu şekilde durduğu bir seçimin yani, bir ay sonra yapılmış olmasıyla 4 Kasım günü yapılmış olmasının sonuçları açısından bir fark olmayacağını hepimiz biliyoruz. Yani, bu seçim yasasının demokratikleştirilmediği, halkın katılımının sağlanamadığı, katılımcı demokrasinin işletilmediği bir şekilde yapılacak olan erken seçimin ya da genel seçimin sonucunda, insanımızın daha demokratik bir Türkiye‘de, daha aydınlık bir Türkiye‘de, daha geleceği netleşmiş bir Türkiye‘de ya da daha katılımcı bir demokrasinin olduğu bir Türkiye‘de, bütün bunları bıraktık, daha sosyal devletin uygulanabilir olduğu bir Türkiye‘de yaşama özlemlerini bir başka bahara bıraktığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Şimdi, 2007‘de bizi ne bekliyor? Uyum yasaları devam edecek, yani kapitalist küreselleşmeye uyumlaştırma süreci yaşanmaya devam edecek. Bu bir sermaye projesi. Türkiye buna uyduruluyor, uymazsan zaten Irak oluyorsun, başına başka bir iş geliyor. Bu neye yansıyor? Ülkede güçlü odaklar yaratıyor bu sistem, özelleştirme bunun bir uygulaması. Yani, Türkiye‘nin 10 yıl sonrasında, çok büyük ekonomik güçleri elinde tutan birtakım sermaye yapılarının Türkiye siyasetinde de güç olacağı özelleştirme uygulamaların yol açacağı bir sonuç olacaktır. Bugün neredeyse özelleştirilecek yer kalmadı. Toplumun yarattığı değerin, emeğin yarattığı değerin belli güç odaklarına bırakıldığı bir Türkiye yaşanıyor. Geçen sene emek ve meslek örgütleri ile birlikte gerçekleştirdiğimiz sempozyumda özelleştirmelerin yarattığı vahim tabloyu ortaya koymuştuk. 10 yıl sonra bu birikimlere sahip olan ve bu değerleri bir oldubittiyle ele geçirmiş olan bu grupların Türkiye‘deki siyaset yapısına da müdahaleleri bundan sonraki seçimlerde de kaçınılmaz olacaktır. Bunlar uyum yasalarının bir sonucudur. Başka hangi uyum yasaları çıkarılacak? Kentlerin yağmalanması devam edecek, imar planları yeni sermaye odaklarının yaratılmasına olanak sağlayacak. Eğitimde özelleştirme, sağlıktaki özelleştirme, bu dönemde de devam edecek.

Altını çizelim: Erken ya da genel seçimde, bu programları takip etmeyecek bir siyasal yapılanmanın, bu seçim yasası ile bu siyasal partiler yasası ile iktidara gelmesi mümkün değildir. Nedir alternatif? AKP gitsin tabii. Ama bu sistemde seçimlere girecek bu siyasal partilerin hayata geçirmeye çalışacağı program, uyum yasalarının hayata geçirilmesinden başka ne olabilir? Biz biliyoruz, perşembenin gelişi çarşambadan belli. Kapitalist küreselleşmeye uyumun dışında alternatif programlar yok bu ülkede, siyasal partiler yasasının bu şekilde olduğu bir Türkiye‘de bunlar mümkün de değil, işin karanlık tablosu belki orası. Yani, bir alternatif yaratma işinde karanlık olan yan orası.

Kendi örgütümden doğru baktığımda şunları da söylemeliyim: Biz meslek örgütü olarak iki yıllık bir çalışma döneminde ikiyüze yakın etkinlik yapıyoruz. Bağlı 23 odamız var. Bu ikiyüz etkinlik şüphesiz meslek alanlarımız ile ilgili ve her biri farklı bir konuda gerçekleşiyor. Son altı ayda gerçekleştirdiklerimizden örnekler vereyim: Doğalgaz Günleri Denizli‘de,15. Kömür Kongresi Zonguldak‘ta, Nükleer Santraller ve Türkiye Sempozyumu Ankara‘da, Jeotermal Enerji ve Aydın‘daki Geleceği, Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Sempozyumu İzmir‘de, Doğu Karadeniz Bölgesi Maden Kaynaklarının Değerlendirilmesi Sempozyumu Trabzon‘da, Dünya Gıda Günü Sempozyumu, Jeotermal Enerji ve Yasal Düzenlemeler Sempozyumu, 3. Uluslararası Bor Sempozyumu, 6. Türkiye Şehircilik Kongresi İzmir‘de, Türkiye 17. Uluslararası Jeofizik Kongresi, Elektrik-Elektronik-Bilgisayar Mühendislikleri Eğitimi 3. Ulusal Sempozyumu İstanbul‘da, Kentsel Dönüşüm Sempozyumu, Heyelan Sempozyumu Trabzon‘da, 4. Ulusal Kırma taş Sempozyumu, Eleco‘2006 Bursa‘da, Trabzon‘da Koruma Sempozyumu. Bunların sonuç bildirileri var. Bu etkinliklerde bilim insanlarının ifadeleri var. Örgütümüzün 50 yıllık süzgecinden geçirilen yoğun görüşler var. Ama bunlarda bunları izlemiş bir tane bile siyasetçi yok. Yani, gerçekten bazen de merak ediyoruz, biz ne yapmaya çalışıyoruz? İkiyüze aşan etkinlik. Yani, meslek alanlarımızla ilgili her konuda inanılmaz bir bilgi birikimi. Akademisyenleri getiriyoruz, kaynaklarımızı kullanıyoruz ve bunları gerçekleştiriyoruz. Sonuç bildirileri yayınlıyoruz aydınlık bir Türkiye için. İşte burada şunu söylemek istiyorum: Siyasetin toplumsallaşması ya da siyasetin katılımcılığının arttırılmasının önü Türkiye‘de açılmadığı sürece önümüzdeki dönem çok karanlık olacak. Gelecek yıl Söz Meclisi devam ederse biz yine 2008‘in başında da bu sözleri söylüyor oluruz. Türkiye‘nin karanlık olan noktalarından biri de bence budur.

Geçen programda uzunca söz etmiştik: 2006 da siyasal iktidar bizim örgütümüzün başına da bir iş açtı: Hiç olmadık bir biçimde evrensel bir mesleğin mühendislik, mimarlık mesleğinin Türkiye‘de uygulanabilirliğinin koşullarını yok edecek olan bir tasarı şimdi meclis gündeminde: Yabancıların Çalışma İzinlerini düzenleyen yasada değişiklik yapan yasa tasarısı. Komisyonlardan geçti, şimdi meclis genel kurul gündeminde sırada bekliyor. Ben her zaman söylüyorum IMF‘ye göre AKP‘nin karnesi A‘dır. Bundan bir önceki hükümetin karnesi belki IMF‘ye göre B idi. Bazı talepleri yaşama geçirmeye ömürleri yetmedi. Yani ancak 15 günde 15 yasa geçirebildiler(!). Özelleştirmeleri tamamlayamadılar. Dönemin karnesi B‘ydi, ama bunlarınki A. Yabancıların çalışma iznini düzenleyen yasada yaptıkları değişiklik, ülkenin mühendislik mimarlık yapısını bozuyor. Bütün dertleri de şu: Aferin alınacak ya, karne yıldızlı A olacak ya; ben 2006 yılı için rakamları sizinle paylaşayım. Çalışma Bakanlığı 129 yabancı için bizden görüş istemiş. Yanlış anlaşılmasın biz izin falan vermiyoruz, sadece görüş veriyoruz. 129 görüş için başvuru olmuş, TMMOB bunun 118‘ine olumlu görüş vermiş, olumsuz görüş veren sayı sadece 11. Koparılan kıyamet bir yılda toplam 11 kişi için. Bu ülkede 280.000 mühendis mimar var TMMOB‘ye bağlı odalara kayıtlı. Sermayenin isteği ise önündeki tüm engellerin kaldırılması. Yani, yapılmak istenen uluslararası sermaye gruplarının burayı hallaç pamuğu gibi atmasının önünde en ufak bir engel varsa onun kaldırılması. Böyle bir şeyi dışarıdan dayattıklarına da inanmıyoruz. Ama bunların karneleri A. "Engel var" diye düşündükleri tüm hususları, bilime, tekniğe, ülke çıkarlarına aykırı bile olsa yerine getirmek. Dert budur.

Türkiye‘de 2007‘de istihdam sorunu, işsizlik sorunu devam edecek. İşte her zaman söylüyorum, meslektaşların % 25‘inin işsiz ya da meslek dışı bir işte çalıştığı bir Türkiye. 2007 bundan farklı olmayacak.

Meslek örgütleri yöneticileri karamsar olmamak zorundadır, emek örgütleri karamsar olmamak zorundadır. Emek örgütleri emeğin önüne engel olacak her uygulamanın karşısına çıkacak, emeğin gelişimi için, hakça paylaşım, eşit bölüşüm, insanların insanca yaşayabilme mücadelelerini verecekler. Meslek örgütleri de kapitalist küreselleşmenin ideolojik saldırılarına karşı kendi meslek alanlarıyla her konuda siyaset yapacaklar, doğruyu söyleyecekler ve yalnız doğruyu söyleyecekler. Böylesi bir hattı yürütmede biz çok niyetliyiz. Biz meslek alanlarımız ile ilgili olarak çok daha fazla konuşmalıyız. 200 etkinliğimizi 400‘e çıkarmamız gerekir. Yani bizim için bu siyasal iktidar olmuş, bundan önceki iktidarlar olmuş, bizim için orası çok önemli değil, ama önemli olan meslek alanlarımız ile ilgili biriktirdiğimiz o sözlerin kabul edilebilir bir düzeyde anlatımının gerçekleşmesi.

Öte yandan tabi bir şey daha gerekiyor, yaşananlara karşı bir direnç gerekli. Orada da basit bir cümle söylemek gerekir. Bu ilk turda son cümle olarak bunları söylemiş olayım: Bir karşı duruşu gerçekleştirmek lazım, yani farklı duruşları olanların yan yana durarak yanlışların üzerine gitmeleri gerekiyor. Onun için de bütün emek ve meslek örgütlerine, siyasal yapılara, oluşumlara bu konuda belki biraz daha fazla görev düşüyor. 2007 yılı hakikaten bir mücadele yılı olsun. Bu seçim süreci bunun için iyi bir ortamdır. Cumhurbaşkanlığı seçimleri iyi bir ortamdır. Genel seçimler bunun için bir platform yaratır. TMMOB olarak çağrıda bulunuyoruz: Bütün emek ve meslek örgütlerini doğrudan ve iyiden yana, güzelden yana bir çabanın sürdürülmesi için yan yana durmaya, omuz omuza vermeye ve sadece doğruları söylemeye, yanlışa karşı direnç göstermeye çağırıyoruz. Bunun için mücadeleye çağırıyoruz.

Mehmet Soğancı: İkinci turda, 2007 de TMMOB ne yapacak? sorusunu yanıtlayalım:

Biz Türkiye‘de kendi alanımızdaki mesleki sorumluluklarımız, hem ülkeye karşı sorumluluklarımız, yaşadığımız dünyaya karşı sorumluluklarımız, hem halkımıza karşı sorumluluklarımızın bilincinde olarak meslek alanlarımız üzerinden siyaset yapmayı bu dönemde de sürdüreceğiz. Odalarımızın gerçekleştireceği sempozyum, kongre, kurultay etkinlikleri dışında TMMOB olarak Enerji Sempozyumunu yeniden yapacağız, her iki yılda bir Türkiye‘nin enerji sorununa ilişkin her türlü görüşü bu sempozyumda açığa çıkartıyoruz. 1960‘lı yıllardan beri çok onurla yaptığımız Sanayi Kongresini yine yapacağız. İstanbul, Ankara ve Bursa kentlerinde kent sorunları sempozyumu yapacağız. Mühendislik eğitimi sempozyumu yapacağız, yaralı bir alan. Jeotermal kongresi, afet sempozyumu, trafik kongresi, su politikaları kongresi, yanlış yatırımlar sempozyumu, yerel yönetimler sempozyumu, coğrafi bilgi sistemleri kongresi, tasarım ve yaşam kongresi, çevre sempozyumu, AB süreci karşısında emek sempozyumu, iklim değişikliği sempozyumu, denizcilik sorunları sempozyumu, mühendislik-istihdam ve ücretlendirme sempozyumunu bu dönem içinde yapacağız. Bunların dışında odalarımızın kendi özel alanlarıyla ilgili yaptığı ikiyüzü aşkın etkinlikte bilim insanları, uzmanları getireceğiz ve Türkiye‘de kapitalist küreselleşmenin ideolojik saldırılarına karşı, aslında ne mene bir ülkede ve ne mene bir çağda yaşadığımızı ifade etmek için bu etkinlikleri gerçekleştireceğiz. Bunların her birinin sonuç bildirilerini birer manifesto olarak yayımlayacağız. Siyasetçilerin, Türkiye‘nin aydınlık geleceğini düşünüyorum diyenlerin bunlardan yararlanması gerekir diye söylüyorum bunları, bunun da üstüne üstüne gideceğiz.

Önümüzdeki döneme ilişkin, -çok konuşuldu- Cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçime yönelik olarak geçen hafta yapılan Yönetim Kurulu Toplantısında aldığımız karar gereği, emek ve meslek örgütlerine yapacağımız çağrıyla, gerek örgüt içi toplantılar, gerekse de yapacağımız çağrıya gelecek olan dost örgütlerle birlikte "Nasıl bir Türkiye?" istediğimizi ifade eden etkinlikleri düzenleyeceğiz.

Özelleştirmelerle ve meslek alanlarımıza yönelik saldırılara karşı yürüttüğümüz hukuk mücadelesine bu dönemde devam edeceğiz. İzleyicilerin bunun ne demek olduğunu anlamaları için son altı ayda açtığımız davaları söyleyeyim: Başbakanlığa karşı2005/8944 sayılı Bakanlar Kurulunun Cargill Tarım A.Ş lehine serbest bölge kurulmasına dair kararının iptali, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğüne karşı MTA tarafından açılan Jeotermal sahaların/Kuyuların kullanım haklarının devredilmesine ilişin ihalenin iptali, Başbakanlık, Milli Eğitim Bakanlığı ve Yükseköğretim Kurumu Başkanlığı‘na karşı Adnan Menderes Üniversitesi Mühendislik Fakültesi açılmasına dair Bakanlar Kurulu Kararının iptali, Başbakanlığa karşı Kalkınma Ajanslarının Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin Anayasaya aykırılığı nedeni ile iptali, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı‘na karşı İş Güvenliği ile Görevli Mühendis veya Teknik Elemanların Görev, Yetki ve Sorumlulukları ile Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğinin bazı maddelerinin iptali, Milli Eğitim Bakanlığı ve Türkiye Petrolleri A. O Genel Müdürlüğü‘ne karşı Yurt Dışında Yüksek Lisans Öğrenimi İçin Gönderilecek Adayları Seçme ve Yerleştirme Kılavuzunun iptali, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu‘na karşı Sıvılaştırılmış Petrol Gazları Piyasası Lisans Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin iptali, MTA Genel Müdürlüğü ve ÖSYM‘ye karşı KPSS-2004/2 ve Ek Yerleştirme Tercih Kılavuzunun 46. sayfasında MTA Genel Müdürlüğüne alınacak personel için aranan "erkek olma" koşulunun iptali, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı‘na karşı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik yapılmasına Dair Yönetmeliğin bazı maddelerinin iptali, Başbakanlığa karşı Kamu Görevlileri Etik davranış İlkeleri ve başvuru Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik" in bazı maddelerinin iptali, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü‘ne karşı Personelin Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliğin bazı maddelerinin ve usulsüz yapılan atamaların iptali, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı‘na karşı Ankara Büyükşehir Belediyesi İmar Yönetmeliğinin 6. maddesinin iptali davalarını açtık. Bazılarında yürütmeyi durdurma kararları çıktı. Benzer şekilde odalarımızın da Özelleştirmenin uygulamalarına karşı hukuk mücadelesi devam ediyor. Biz bu dönem bu mücadeleyi ısrarla sürdürmenin kararlılığındayız.

Gerek ülkemizde, gerek dünyada insan haklarına, özgürlüklere, barış içinde bir arada yaşamaya ne kadar engel olan bir durum ve uygulama varsa, bunlara karşı durmayı bu yıl da kendimize bir görev olarak kabul ediyoruz.

Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği, savaşa karşı barışı, eşitsizliğe karşı adaleti, sömürüye karşı emeği, baskı ve zora karşı demokrasiyi ve özgürlüğü, linç kültürüne karşı da bir arada yaşamayı her ortamda savunmaya bu yıl da devam edecektir.

Biz 2007 yılının yeni bir yıl olmasını diliyoruz. Burada Yönetim kurulumuzun yeni yıl mesajını da sizlerle paylaşmak isterim. "2007 Yeni bir yıl olsun. Emeği en yüce değer sayanların, bilimsel düşünceyi rehber edinenlerin, çağdaş ve demokratikleşmeden yana olanların, düşünce ve inançlara saygılı, hoşgörülü ve sevecen olanların, doğrulardan yana ve haksızlıkların karşısında olanların, gerçekleri söylemekten ve yanlışlıkları eleştirmekten çekinmeyenlerin, ülke sorunlarıyla yakından ilgilenen ve çözüm yolları arayanların, ülke ve halkın çıkarlarını kendi çıkarının üstünde tutanların, zorluk ve yoksunluklarla savaşmaktan yılmayanların, ayrılıkları değil buluşma noktalarını öne çıkaranların, farklı duruş noktalarında, ama yan yana olanların aydınlık bir Türkiye için bir karşı duruşu gerçekleştirdikleri yeni bir yıl olsun." diyor arkadaşlar. Diliyorum 2007 yılı ülkemiz için, insanlık için olumlu günlerin yaşandığı, insanların geleceklerine dair kaygılarının ve umutsuzluklarının olmadığı bir aydınlık yıl olur. Diliyorum 2008 başında bu dileklerimizi söylemeyiz ve "hakikaten de ülkemizde kapitalist küreselleşmenin her türlü ideolojik aygıtlarından, yapılarından, kurumlarından kurtulduk" diye biten sözlerle bir sene sonra bu programda konuşuyor oluruz. Bu iyi dileklerimle gecenin bu vaktinde izleyen arkadaşlarımıza, yurttaşlarımıza Birliğimizin saygılarını ve sevgilerini ileterek sözlerimi bitiriyorum.