KOCAELİ İKK , "1999'DAN 2007'YE DEPREM SÜRECİ RAPORU"NU AÇIKLADI

17.08.2007

Kocaeli İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Yalçın Ergen, 16 Ağustos 2007 tarihinde bir basın toplantısı düzenleyerek, "1999'dan 2007'ye Deprem Süreci Raporu"nu açıkladı.

1999‘DAN 2007‘ YE DEPREM SÜRECİ RAPORU

Yıllardır yaşanan plansız süreç içinde, yaşam alanlarımızın insan merkezli olmaktan uzaklaşarak, piyasa ekonomisine bağlı rantların üzerine şekillendiğini görmekteyiz.
Bu gelişimde; başta deprem olmak üzere sel, fırtına, küresel ısınma, kuraklık gibi diğer doğal afetlerin yanı sıra, yangın, terör, trafik, hızlı kentleşme, göç, plansız sanayileşme gibi insan kaynaklı afetler de ne yazık ki göz ardı edilmiştir.

AFETLER; insanlar için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar doğuran, normal yaşamı etkileyen doğal, teknolojik ya da insan yapısı kökenli olaylardır. Afet bir olayın kendisi değil doğurduğu sonuçtur.

99 depremi ile afetlere karşı yeniden toplumsal bir uyanış yaşanmış, ancak yeterince ders alınmamış, çözüm üretilememiştir. 99 depremi kentleşmelerimizdeki tüm yanlışları açıkça ortay koymuştur:
"...plansız ve hızlı kentleşme, yanlış yer seçimleri, ranta dayalı politikalar, imar afları, denetim sistemindeki hatalar, mesleki ve idaresel sorumluluklardaki belirsizlikler....vb. "

1999 SONRASI YASAL SÜRECE BAKTIĞIMIZDA:

1. Yaşanan büyük depremin ardından yapılaşmalarımıza ait ilk değişim, zemin raporlarının yeniden hazırlanması ve parsel bazında yasal zorunluluk haline gelmesidir.
2. 587 sayılı KHK ile Zorunlu Deprem Sigortası düzenlemesi, Türkiye‘de ilk kez deprem öncesinde önlemler almaya yönelik bir stratejinin ilk adımını oluşturmuştur.

1999 yılında depremden hemen sonra gelen bu zorunluluk sisteminde, vatandaşı güvenli yapılarda ve kentsel çevrelerde oturmaya yönlendirecek yeterli bir güç oluşturmamaktadır.

3. 2000 yılında yapı denetiminin daha nitelikli yapılması, yapı güvenliğinin ve yapı kalitesinin, yapı sürecindeki mimar, mühendis, müteahhit, şantiye şefi, kalfa vb. tüm aktörlerin yetkinlik ve niteliklerinin ve mesleki saygınlıklarının arttırılması ve de vb. Amaçlarla; 595 sayılı Yapı Denetim Hakkında KHK yürürlüğe girmiş ve 27 pilot ilde uygulanmaya başlamıştır.
4. 2001 yılında ise kaçak ve denetimsiz yapılaşmanın önlenmesi amacıyla 4708 Sayılı Yapı Denetim Kanunu getirilmiş ve 595 sayılı kararnamede 27 olan pilot il sayısı, 19 pilot ile düşürülerek uygulanmaya başlamıştır.

Kararnamede yer alan, yapı müteahhidine mimar mühendis şantiye şefi çalıştırma zorunluluğu getirilmesi ve zorunlu mali sorumluluk sigortası olması gibi olumlu maddeler ise kanun dışına alınmıştır.

5. Yapı Denetim Kanununun uygulanmasında yaşanan ve eleştirilen aksaklıklar karşısında yeni düzenlemeler yapılması gerekmiş ve 2004 yılında Deprem Şurası kurulmuştur. Şura çalışma raporunda,
a. 3194 sayılı İmar Kanunun şehircilik ve planlama konularını da kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmesi,
b. Mesleki yeterlilikler ile mesleki güvenceye ilişkin sigorta uygulamasının tüm yurtta yaygınlaştırılarak uygulanmasına yönelik düzenlemelerin olması,
c. Yapı müteahhitlerinin kayda alınmasını ve denetlenmesi,
d. Yapı Denetim Firmalarının güven ve meslek etiğini korumak amacıyla, "Yapı Denetim Kuruluşları Birliği" adı altında bir örgütlenme ile disiplin altına alınması,
Gibi bugün de gerçekleşmesi beklenen olumlu önerilere değinilmiştir.

6. Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı‘nın (1973-1977), konut sektörü ile ilgili tedbirleri arasında "ticari amaçla yapılan konutların daha sıkı denetlenmesini sağlayacak yasal ve idari tedbirlerin alınacağı" belirtilmiştir.
7. Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planında (1979-1983) "Doğal afetlere ve özellikle depremlere duyarlı yörelerde, özel standart ve yönetmeliklerin uygulanması ve mevcut yapılarda dayanımı artıracak onarım ve güçlendirme çalışmalarının yapılacağı " ifade edilmiştir.
8. Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planında (1990-1994) "Yapı denetimindeki mevcut aksaklıkların giderilmesi için yeni bir yapı denetim sisteminin geliştirileceği, inşaatlarda standart dışı malzeme kullanımının kesinlikle önleneceği" söylenmiştir.
9. Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında (1996-2000) "3194 sayılı İmar Kanununda; planları yapan, yaptıran ve aykırı hareket edenlerin sorumlulukları ve bu kişilere uygulanacak müeyyidelerin açıklıkla ortaya konulacağı" vurgulanmıştır.

Ancak bu önlemlerin hiç biri, plan dönemleri içersinde gerçekleştirilemediği gibi,.
tüm bu ve benzeri gelişmelerin yanısıra afete yönelik yapılan araştırmalar ve öneri raporları da sonuçsuz kalmıştır. TBMM de de afetlere yönelik araştırmalar yapılmış, komisyonlar kurulmuş, raporlar hazırlanmış, deprem konseyi kurulmuş, pek çok üniversitede depreme ilişkin araştırmalar yapılmış, meslek odaları ve sivil toplumca pek çok toplantı yapılmış ve raporlanmıştır. Ancak tüm bu çalışmaların işaret ettiği pek çok konuda hala aşama kaydedilmemiştir.

10. 2004 yılında 5216 sayılı Büyükşehir Belediyeleri kanunu ile "Afet riski taşıyan veya can ve mal güvenliği açısından tehlike oluşturan binaları insandan tahliye etmek ve yıkmak" hükmü getirilmiştir.

11. 2005 yılında ise 5393 sayılı kanunla; "arsa ve konut üretimi" ile "Kentsel dönüşüm ve gelişim alanı" maddeleri getirilerek, "düzenli kentleşmeyi sağlamak, konut, toplu konut yapmak, satmak ve bu amaçlarla arazi satın almak, kamulaştırma yapmak, deprem riskine karşı tedbirler almak veya kentin tarihî ve kültürel dokusunu korumak amacıyla kentsel dönüşüm ve gelişim projeleri yapmak" yetkisi belediyelere verilmiştir.

Bu düzenleme ile yerel yönetimlere, büyük inşaat şirketleri ile birlikte küçük mülkiyet sahiplerinin haklarını dikkate almayan bir şekilde (yapılması planlanan konutların niteliği ve hedef kitlesinden bağımsız olarak) tasarruf etme yetkisi verilmektedir.

12. 2005 yılında 5366 sayılı "Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Yasa" ile " imar planı bulunsun veya bulunmasın kentsel ve kırsal tüm alanlarda bilim, teknik, sanat ve sağlık kurallarına uygun olarak, afetlere ve kentsel risklere duyarlı yaşam çevrelerinin oluşturulması için veya fiziki köhneme ve sosyal ve teknik altyapının yetersiz ve niteliksiz olduğu alanların iyileştirme, tasfiye, yenileme ve gelişimini sağlamak üzere dönüşüm alanlarının tespitine ve dönüşümün gerçekleştirilmesine dair her türlü iş ve işlemler ile ilke ve esasları " belirleme yetkisi belediyelere verilmiştir.
Özellikle deprem gerekçesiyle üretilen 5366 sayılı yasa bağlamında yapılan kentsel yenileme uygulamalarının, herhangi bir üst plana bağlı olmadan yapıldığı ve kamusal yararı ekonomik rant a dönüştürerek, bilimsel kuralları ve kamu yararını göz ardı eden bir yaklaşım olduğu görülmektedir.
Acele kamulaştırma yolu kullanılarak ciddi bir mülkiyet dönüşümü yaratan bu uygulamalar, toplumsal ayrışmalara ve sosyo kültürel sorunlara da yol açmaktadır.

Tüm bu süreç; kentlerin planlı yapılandırılmasını, kente ilişkin yönetim ve süreç tasarımı yaklaşımlarının birlikte paralel gelişmesi gerekliliğini, kentleşme ve kent yönetimi yasalarının aynı dili konuşması gerektiği sonucunu doğurmaktadır.
- Kentsel yenileme deprem zararlarını azaltmanın en önemli yoludur. Ancak; Kocaeli‘nde de görülen ve tüm yurtta da aynı biçimlenen "konut üretimi" furyasının gerekçesi afetler olmayacağı gibi, konut üretimi ancak ve ancak kentsel dönüşümün esas amacına destek olarak yapılması gerekmektedir. Kentsel rant yani kamu yararına rant amaçlanarak insan merkezli uygulamalar ön planda olmalıdır.
- Kaçak ve denetimsiz yapılaşmış kentsel yerleşimlerimiz için acil önlem olarak, kentsel dönüşüm değil, afetlerin göz önüne alındığı kentsel yenileme ve sağlıklaştırma planları ve uygulamalarının gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
1950‘lerden beri yaşadığımız hızlı kentleşme sürecinde, planlı gelişme yok sayılmış, imar afları, kat artırımları vb. yoluyla bugünkü yapılaşma kültürümüz rant a dayalı olarak oluşmuştur. Her anlamda bilimin ve mimarlık mühendislik mesleğinin göz ardı edildiği bu süreç, artık yaşamımızı da biçimlendirmeye başlamıştır.
Yaşanan bu kentleşme, planlama ve yapılaşma sorunları ile, depremlerde de ağır kayıplara neden olan asli tespitlerimiz şöyledir:
1. Yanlış yer seçimleri, (fay hattı üzeri, dere yatağı vb. afet riskli alanlar)
2. İmar aflarına bağlı olarak yapılan uygulamalar, (kaçak yapıların yasallaşması)
3. Kat artırımları biçimindeki yanlış yerel yönetim uygulamaları,
4. Eski deprem yönetmeliklerinin yetersizliği, (1975 ve öncesi)
5. Belediyelerin kontrol-denetim mekanizmasındaki yetersizlikler(teknik kadro eksikliği vb.),
6. Niteliksiz, denetimsiz, kurumlaşmamış müteahhitlik hizmetleri,
7. Yapı malzemelerinin kalitesizliği, standartlaşma yetersizliği,
8. Yapı inşaatlarında yetersiz ve vasıfsız iş ve işçilikler,

9. Güvenceye alınmayan, denetimsiz mesleki hizmetler, yapı ve mesleki hizmet sigortası uygulamasının olmayışı,
10. İskân sonrası kullanımda, yapıya verilen zararlar ve bunlara ilişkin denetimin sağlanamaması,(izinsiz ve yanlış tadilat uygulamaları)
11. İhtisas ayrımının olmaması,
12. Yapı üretim sürecindeki disiplinlerin yetki ve sorumluluklarının belirsizliği…

Deprem sonrası yaşanan hukuk sürecinde karşılaştığımız asli sorunlarımıza ait tespitlerimiz ise ;

1. Afetin hemen sonrasında hazırlanan hasar tespit raporlarının yetersizliği,
2. Farklı illerde aynı konular hakkında farklı mahkeme kararları olması,
3. Mahkeme sürecinde belirlenen bilirkişi heyetlerinin yetersizliği, ihtisaslaşamaması,
4. 75 Yönetmeliğinin yetersizliğine rağmen 98 Yönetmeliğinin esas alınmasına ilişkin karışıklıklar,
5. TUS sorumluluğunun yeterli tanımlamasının olmaması, farklı yorumlanması, anlaşılamaması,
6. Yapım ve kontrol sorumluluk süresinin belirsizliği,
7. İskân sonrası kullanım hatalarından kaynaklanan sorunlar için düzenleme ve tespitlerin olamayışı,
8. Zaman aşımı süresinin belirsizliği,
9. Tazminat ve cezaların kusur oranlarındaki çelişki ve belirsizlikler,
10. Cezai olarak kusur oranı mahkemece belirlenen kamu yöneticilerine ait cezaların uygulanmayışı...

SONUÇ ve ÖNERİLER:

1. İmar Kanunu şehircilik ve planlama konuşlarını da kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmeli,
2. Yapı denetim sistemine ilişkin sorunlar giderilmeli; birçok güvenlik etkeninin göz önüne alındığı yapı kalite güvencesi sistemi kurumlaştırılmalı; imar sorunları ile "İmar İhtisas Mahkemeleri" oluşturulmalıdır.
3. Bilirkişilik kurumsallaşmalı, ihtisaslaşma sağlanmalı ve eğitime tabi olmalı,
4. Yapı denetim sistemi, yapı üretim sürecinin bütününü denetleyecek bir bakışla ele alınmalı,
5. Yapı denetiminin bütünselliği için; kamu denetimi, mali denetim (sigorta) ve planlama süreçleri ilgili yasal düzenlemelerle desteklenmeli,
6. Yapı kalitesi, standart malzeme kullanımını, malzeme ve işçilik kalitesini artırmak amacıyla "kalite güvence sistemi" geliştirilmelidir.
7. Afet riski ve sorumluluğunun ile sorumlulukların tanımlanması; kent planlamasının ve yapım sistemi sürecinin önemli ve ilk parçasını oluşturmalı,
8. Yapı üretim sürecindeki tüm meslekler, bilimsel olarak yeniden tüm yetki ve sorumlulukları ile tanımlanmalı,
9. TUS ve Yapı Denetim Sorumluğu yasal olarak eşitlenmeli ve uzmanlık ayırımı ilkesine göre yeniden tanımlanmalı, yapıdaki denetim sorumluluğu süresi mimar-mühendis ve firma bağlamında netlik kazanmalı,
10. Cezalar kusur oranında belirlenmeli ve diğer yapı sürecindeki aktörler gibi kusur oranı alan kamu yöneticilerinin de cezalarının uygulanması sağlanmalı,

11. Zorunlu yapı sigortası ve Mesleki sorumluluk sigortası uygulaması başlamalı,

Bu raporla; deprem sonrası yaşanan sürece ve sorun tespitlerine ilişkin bir pencere açarak, önerilerimizi paylaşmak istedik.

Özetle yapı üretim sürecinin; gerek süreçteki aktörler ve gerekse kullanıcılar açısından, hukuksal ve yaşamsal garanti altına alınmasını, sorumlulukların disiplin altına alınmasını sağlayan bir sistem ile yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.

TMMOB KOCAELİ İL KOORDİNASYON KURULU