MADEN MO 15. KÖMÜR KONGRESİ ZONGULDAK

08.06.2006

Kömür kongresinde yapılacak bir konuşmada Balıkesir Dursunbey‘de kaybettiğimiz 17 canımızdan bahsetmemek mümkün mü? Hepimizin başı sağolsun. Kasım 2003 Karaman-Ermenek‘den, Nisan 2005 Gediz‘den ve daha nicelerinden bahsetmemek mümkün mü? Ama biz biliyoruz, tüm bu can yakıcı, can acıtıcı duruma rağmen uygarlık ateşi yandığı sürece madencinin ışığı sönmeyecektir. Tüm canlarımızın isimleri önünde saygıyla bir kez daha eğiliyorum.

Evet, madencilik sektörü özellikle kömür sektöründeki çalışmalar birçok risk faktörünü içinde barındırmaktadır. Bu alandaki çalışmalarda göz önünde bulundurulması gereken en önemli faktör "emniyet"dir. Maden ocaklarının ocak ağzının girişinde "önce emniyet" yazar da, peki emniyet donanımı tam olmayan işletmeler bu söylemin gereğini yeterince yerine getirebiliyorlar mı?

Özellikle bu yörede yarın Amasra‘da, Kozlu‘da, Karadon‘da kömürün yer altında kazılmasında, pano üretiminde, galeriler sürülmesinde "hizmet alımına gidiyorum" sözü ile sözleşmeler hazırlayıp taşerona vermeyi düşünenler vukua gelmesi muhtemel olayları da göz önünde bulunduruyorlar mı?

Haziran 2004 tarihinde TTK, "Maden Kanunu" kapsamına sokularak kurumun kendisinin yapmakla yükümlü olduğu işler (hazırlık üretim vb) elinden alınmış, işler kömür madenciliğinde hiçbir deneyimi olmayanlara açılmıştı. Şimdi de Maden Kanununda yapılmak istenen değişikliklerle bir takım maden sahalarının İl özel idarelerine devri öngörülmektedir. Bu durumda, özel idareye devri gerçekleştirilecek sahalarda gerek işçi sağlığı ve iş güvenliği yönünden ve gerekse teknik denetimden de uzaklaşılacaktır. Bunlar yanlış uygulamalardır.

Oysa, yapılması gereken; 3213 Sayılı Maden Kanunu‘nu uygulamakla görevli kuruluşun yeniden yapılandırılması, taşra teşkilatlarının oluşturulması, bürokrasinin azaltılması suretiyle yerinden ve etkin denetim sağlanmasıdır. Maden İşleri Genel Müdürlüğü, çok sayıdaki ruhsat sahası için gereken sayıda teknik elemanı istihdam edememesi nedeniyle işlevlerini istenilen düzeyde yerine getirememektedir Bu kurumun teknik eleman gereksinimi karşılanmalı, sektörde mevcut diğer kamu kuruluşlarındaki bilgi birikiminden yararlanmasına yönelik düzenlemeler ve gerekli eşgüdüm sağlanmalıdır.

Madencilik faaliyetlerinin kaynak kaybına yol açmadan, çevreyle barışık, akılcı ve ekonomik kurallara göre ve iş güvenliği ve işçi sağlığı esasları çerçevesinde yürütülmesi bilimsel ve teknik bilginin kullanımı ile mümkündür. Bu durum, sektörde bilim ve teknolojinin uygulayıcısı olan mühendislerin gerekli ve yeterli istihdamını da gerekli kılmaktadır.

Kömür madenciliği, işsizlik ve yoksulluğun yüksek olduğu kırsal bölgelerde, gerek doğrudan gerekse söz konusu faaliyetin yarattığı yan ekonomik faaliyetler sonucu binlerce kişiye istihdam olanağı sağlamaktadır. İstihdam ile yaratılan gelir, kırsalda üretilen mal ve hizmetlerin tüketilmesi bakımından da yaşamsaldır. Ayrıca, kırsal bölgelerde ulaşım, su, eğitim ve iletişim gibi ekonomik ve sosyal altyapının sağlanmasına yönelik önemli katkısı da bulunmaktadır. Bunun yaygınlaştırılması gerekir.

Sektöre baktığımızda; ülkemiz demir-çelik sektörünün yıllık 4,5 milyon ton taşkömür ihtiyacı bulunmaktadır. Siyasi iktidarın eğilimi ise bu ihtiyacın tamamının ithalat yoluyla karşılanmasına yöneliktir. Bir zamanlar 40$ olan ithal taşkömür fiyatı günümüzde 200$!a tırmanmış bulunmaktadır. Bir an önce demir-çelik sektörünün dışa bağımlılıktan kurtulması, taşkömür ihtiyacının tamamının yerli kaynaklardan karşılanması bu amaca yönelik olarak TTK için gerekli olan yatırımlara bir an önce başlanması gerekir. Siyasi iktidarın "Biz TTK‘da bu kömürü üretemiyoruz, hazırlık yapamıyoruz, bu işleri dışarıdan satın alacağız" söylemi hepimizce reddedilmelidir.

Kömür ile ilgili kamu kuruluşlarının TKİ (Türkiye Kömür İşletmeleri), ve TTK‘nın (Türkiye Taşkömürü) etkinliğine önem verilmelidir. TTK‘nın ihtiyacı olan yatırımlar yapılmalı, taşkömür üretim seviyesi hızla arttırılmalıdır. Bu amaca yönelik olarak sözde sahanın ve işletmenin içindeki rödevans, taşeronlaştırma gibi uygulamalardan süratle vazgeçilmelidir.

Öte yandan, enerjinin, ülkelerin kalkınmalarında ve refaha ulaşmalarında büyük önem taşıdığı, herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir. Ekonomik ve sosyal kalkınmanın sağlanması bakımından kritik önem taşıyan enerjinin, dünyanın ve insanlığın geleceğindeki belirleyici konumu, her geçen gün daha da artmaktadır. Dünya üzerindeki tüm ülkeler enerji maliyetlerini düşürmek amacıyla önceliği yerli kaynaklarına vermektedirler. Ülkemizde ise, öncelik, yerli kaynaklara değil ithal kaynaklara verilmektedir.

Ülkemizde doğal gaz yok denecek kadar az bulunmaktadır. Ancak, düşük kalorili olmakla beraber zengin linyit kömürü yataklarımız mevcuttur. Yine, yıllardır ihmal edilen aramalar ile yeni kömür yataklarının bulunup geliştirilmesi olasılığı yüksektir. Ülkemizde elektrik üretiminde kullanılabilecek 8,5 milyar ton linyit rezervi bulunmaktadır. Bir ülkede geniş kömür rezervlerinin bulunması, o ülke için enerji arz güvenliğinin sağlanması bakımından çok büyük bir avantaj anlamına gelmektedir. Temiz kömür teknolojilerinin bugün ulaştığı nokta göz önüne alındığında, söz konusu kaynaklardan çevresel etkilerin de en aza indirilerek elektrik enerjisinin üretilmesi en akılcı uygulama olacaktır. Elektrik enerjisi arz-talep dengesinin sorunsuz sürdürülebilmesi için, ulusal maden kaynaklarımıza öncelik veren, akılcı bir enerji politikası zaman kaybedilmeden oluşturulmalıdır.

Kömüre dayalı termik santrallerin atıl durumdaki kapasiteleri devreye alınmalıdır. Rehabilite edilen santrallerin özelleştirilmesi uygulamasına son verilmelidir. Termik santrallerde baca gazı ve sülfirizasyon tesisleri kurulmalı ve sürekli devrede tutulmalıdır.