
METEOROLOJİMO: İPTAL EDİLMESİ KUVVETLE MUHTEMEL OLAN, SU KİRLİLİĞİ YÖNETMELİĞİ HAKKINDA NEDEN DAVA AÇMADIK?
TMMOB Meteoroloji Mühendisleri Odası, 22 Aralık 2025 tarihinde "İptal Edilmesi Kuvvetle Muhtemel Olan, Su Kirliliği Yönetmeliği Hakkında Neden Dava Açmadık?" başlıklı bir basın açıklaması yaptı.
İptal Edilmesi Kuvvetle Muhtemel Olan, Su Kirliliği Yönetmeliği Hakkında Neden Dava Açmadık?
23 Ekim 2025 tarihli ve 33056 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’nde kritik değişiklikler yapılmıştır. Bu değişikliklerle, deniz ortamına deşarjlarda klorür ve sülfat sınırlamaları tamamen kaldırılmış, denizlerin 250 metreden daha derin anoksik tabakalarında “tehlikesiz inorganik atıkların” bertarafına ve bu alanların karbon depolama/yutak alanı olarak kullanılmasına izin verilmiştir.
27 Ekim 2025 tarihli basın açıklamamızda ((https://meteorolojimuh.org.tr/su-kirliligi-kontrolu-yonetmeligindeki-degisiklikler-deniz-ekosistemlerini-tehlikeye-atmaktadir/); bu düzenlemenin bilimsel temelden yoksun olduğu, uluslararası deniz hukuku açısından ciddi riskler barındırdığı, denizlerin mevcut ekolojik durumu göz ardı edilerek kontrolsüz kirletmenin önünü açtığı açıkça ifade edilmiştir. Ayrıca, sera gazlarının 250 metre derinlikte denize depolanmasının teknik olarak mümkün olmadığı, bu yaklaşımın denizlerde zaten artış gösteren asitleşmeyi daha da hızlandırmaktan başka bir sonuç doğurmayacağı kamuoyu ile paylaşılmıştır.
Bilimsel, teknik ve hukuki açıdan sorunlu olan bu düzenlemenin, Danıştay nezdinde dava konusu edilmesi halinde iptal edilmesinin kuvvetle muhtemel olduğu açıktır. Bu nedenle dava açılması seçeneği gündemimize alınmış; ilgili kamu kurumlarının, üniversitelerin ve diğer paydaşların sürece nasıl yaklaşacağı dikkatle izlenmiştir.
Ne var ki bugüne kadar; kamuoyunda, akademik çevrelerde ve basın-yayın organlarında bu değişikliğe yönelik herhangi bir tepki ortaya konulmamıştır. Bu sessizlik, bilimsel sorumluluk ve kamu yararı açısından son derece kaygı vericidir.
Bilindiği üzere dava açma süresi 23 Aralık 2025 tarihinde sona ermektedir. Buna rağmen, çevreyi korumakla birinci derecede sorumlu olan kurumlar başta olmak üzere, sürecin asli paydaşları sessizliği sürmektedir.
Açıkça ifade ediyoruz:
Bu yönetmelik değişikliği, deniz ekosistemleri üzerinde geri dönüşü zor zararlar doğuracaktır. Özellikle halihazırda kirlenmiş denizlerde, kirlenme hızını daha da artıracaktır.
Bu noktada ilgili kurumlara ve paydaşlara soruyoruz:
- Su alanında yaşanan sorunları “mevzuat eksikliğine” bağlayarak yeni bir Su Kanunu üzerinde ısrar edenlere sormak gerekir: Asıl sorunun mevcut mevzuatın uygulanmaması ve sistematik biçimde aşındırılması olduğu gerçeğini görmenin zamanı gelmedi mi? Üstelik hazırlanan yeni Su Kanunu taslağının, sorunları çözmek yerine mevcut süreci daha da bozacağı açık değil midir? Bu düzenleme hakkında bir sözünüz olacak mı?
- Çevresel Etki Değerlendirmesi, İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü; denizlerin daha fazla ve kontrolsüz biçimde kirletilmesine yol açabilecek bu düzenlemenin, izin ve denetim süreçlerini nasıl etkileyeceğine ilişkin bir değerlendirmeniz bulunmakta mıdır? Bu değişikliğin kısa ve uzun vadede çevresel sonuçlarının ne olacağı öngörülmektemidir?
- İklim Değişikliği Başkanlığı; teknik olarak yaklaşık 3.500 metreden daha az derinliklerde güvenli biçimde depolanması mümkün olmayan karbon depolama faaliyetlerinin 250 metre gibi sığ bir derinlikte gerçekleştirilmesinin ne tür teknik ve çevresel sonuçlar doğuracağı değerlendirildi mi? Bu uygulamayla esasen hangi hedef gözetilmektedir? Ayrıca, bu düzenlemenin COP30 toplantısının hemen öncesinde yapılması, karbon yakalama sektörüne yönelik bir politika sinyali olarak mı kurgulanmıştır? COP31’in Antalya’da sürecinde, söz konusu sektörlerden daha güçlü destek sağlanmasının amaçlandığı söylenebilir mi?
- Üniversiteler ve akademik çevreler; söz konusu düzenlemeyi bilimsel açıdan uygun buluyor musunuz? Bu düzenlemenin dayandığı varsayımları ve olası sonuçlarını öğrencilerinize nasıl aktarıyorsunuz? Bilimsel olarak uygun bulmuyorsanız, bu konuda neden kamuoyuna açık ve net bir tutum ortaya koymuyorsunuz?
- Balıkçılık ve su ürünleri alanında faaliyet gösteren kurumlar ve birlikler; bu sürecin deniz ekosistemleri üzerindeki etkilerine ilişkin herhangi bir çalışma yürütmüş müdür? Yürütülmediyse, denizlerde asitleşmenin artacağına işaret eden bilimsel çalışmalara başvurulması gerekmez mi? Artan asitleşmenin üretim süreçleri ve deniz ekosistemleri üzerindeki etkileri değerlendirilmiş midir? Mevcut deniz kirliliği sorunlarına ilave ve daha ağır sorunların ekleneceğinin farkında mısınız? Denizlerde yetiştiricilik yapan işletmeler ile bu alandan sorumlu kamu kurumları, yetiştiricilikte artış hedeflerinin bu koşullarda gerçekte azalacak olmasına ne söylemektedir? Bu tabloya ilişkin herhangi bir açıklamanız ya da taahhüdünüz bulunmakta mıdır? Özellikle deniz yetiştiriciliği ve avcılık faaliyetlerinde yaşanması muhtemel kayıpların, belirlediğiniz üretim ve büyüme hedeflerini etkilemeyeceği mi düşünülmektedir?
- Dışişleri Bakanlığı; uluslara arası deniz sözleşmesine taraf olmamamıza rağmen, bu düzenlemenin uluslararası düzeyde hukuki ya da diplomatik sorunlara yol açıp açmayacağına ilişkin bir değerlendirmeniz bulunmakta mıdır?
- Danıştay Savcılığı; çevre mevzuatına ve uluslararası sözleşmelere açıkça aykırı olduğunu düşündüğümüz ve gerekçelerini ayrıntılı biçimde ortaya koyduğumuz bu düzenleme hakkında iptal davası açılmamasına karar verilmiştir. Bu tür başvuruların, ceza hukukundaki ihbar müessesesine benzer şekilde değerlendirilip değerlendirilemeyeceği konusunda tereddütlerimiz bulunmaktadır.
Bu kadar geniş bir etki alanına sahip ve çevreye zarar vereceği açık olan bu düzenlemeye karşı, ilk derece sorumluların sessizliği nedeniyle meslek odası olarak dava açma yoluna gidilmemiştir. Ancak bu durum, söz konusu değişikliğin bilimsel ve hukuki açıdan kabul edilebilir olduğu anlamına kesinlikle gelmemektedir.
Bir başka temel soruda şudur: Bu değişiklik, belirli şirketlerin atıklarını en yakın deniz diplerine boşaltmalarını kolaylaştırmak için mi yapılmıştır?
Neden dava açmadık?
Yargıya taşınması halinde iptal edilmesi kuvvetle muhtemel olan bu düzenleme karşısında; öncelikle söz söylemesi gereken üniversitelerin, akademisyenlerin, ilgili kamu kurumlarının, işletmecilerin ve çevre alanında faaliyet yürüten yapıların sorumluluk almalarını bekledik.
Süreci baştan yargıya taşıyarak bu aktörlerin sessizliğini perdelemek istemedik. Herkesin bulunduğu yerden açık bir tutum almasını amaçladık. Bu nedenle dava açılmamıştır.
Sessiz kalmaması gerekenlerin sesini yükseltmesini beklediğimiz için dava yoluna gidilmemiştir.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
TMMOB Meteoroloji Mühendisleri Odası


