ODALARDAN 12 EYLÜL AÇIKLAMASI
12 Eylül 1980 darbesinin yıldönümü nedeniyle ÇMO, HKMO, İMO, JFMO, Maden MO, MMO, MO ve ŞPO birer basın açıklaması yaptı.
ÇMO: 28 YIL ARADAN SONRA GERÇEKLERLE YÜZLEŞMENİN GÜNÜ
12 Eylül 1980 günü askeri cuntanın bir kere daha demokrasiyi askıya almasının üzerinden 28 yıl geçmesine karşın onun yarattığı korku, terör, baskı ortamı hala ayakta. Elbette, sadece unutmamak ya da unutturmamak için bile 12 Eylül‘ün karanlığını tekrar tekrar hatırlatacağız. Ancak bugün hala 12 Eylül‘ü bu kadar sık tartışıyor oluşumuzun nedeni, 12 Eylül cuntasıyla atılan tohumların büyüttüğü dikenlerin hala her yerde olması ve geleceğe yürümek isteyen herkesin ayağına dolanması.
Dünyanın her yerindeki askeri cuntalar gibi, 12 Eylül 1980 darbesi de sömürüye, baskıya karşı duranların, sömürüsüz ve özgür bir dünya için mücadele edenlerin sesini boğmak için gerçekleştirildi. Sermayenin hakimiyetinin dünya çapında yeni bir döneme girdiği 80‘lerde Türkiye‘de de farklı seslerin bir şekilde kısılması gerekiyordu. Ne yazık ki, bu büyük ölçüde de başarıldı. Hatta bu darbe o kadar başarılı oldu ki, yarattığı korku rejiminin bugüne dek varolmasını büyük ölçüde başardı. Yıllarca haber bültenlerinde suç unsuru olarak kitapların sergilendiği, üniversiteler dahil tüm kurumlarından ilerici, aydın tüm insanların bir günde uzaklaştırıldığı, insanların gözaltında kaybedildiği, tüm sansüre rağmen ufak bir bölümünü duyabildiğimiz işkence haberlerinin tüylerimizi ürperttiği bir ülkede korkunun hakim olması, eleştirel aklın sindirilmesi pek de zor olmadı.
Ancak tüm bu baskılara, işkencelere, cinayetlere rağmen direnenler hep oldu. Bugün de var. Gözaltında kaybedilen sendikacılara, fabrika önlerindeki polis copuna rağmen Tuzla‘da ve daha pek çok yerde işçi ölümlerindeki sorumluluğunun adresini doğru gösterenler hala var. Kaybedilen onca cana, yakılan köylere, ormanlara, Galatasaray Lisesi önünde yerlerde sürüklenen kayıp yakınlarına rağmen barışın mümkün olduğunu bilen ve bunu bir arada haykıranlar hala var. Sağlık, eğitim dahil tüm hizmetlerin, en temel hakkımız olan suyun, derelerin, göllerin bile satılığa çıkarılmasına rağmen, bunun farkında olan ve karşı duranlar hala var. Üstelik tüm bunların bedelinin cop, biber gazı, panzer, kurşun olabileceğini bilerek.
12 Eylül karanlığı hep sorgulandı, hep sorgulanacak ama belki de bugün 12 Eylül‘le hesaplaşmanın tam günü. Aslında çıkarlar uyuştuğunda ne kadar da iyi geçindiklerini hatta birbirlerini beslediklerini bildiğimiz unsurlar bugün bir hesaplaşma görüntüsü içindeler. Ancak, darbe girişimlerini sorgular görünenler, yakın tarihimizin en kanlı darbesi 12 Eylül‘ün sorumlularına dokunmaya yanaşmıyorlar. Geçtiğimiz günlerde tutuklu generallere TSK adına yapılan ziyaretin bu kadar gönül rahatlığıyla yapılmasının nedeni 12 Eylül‘ün yarattığı gelenektir. Şemdinli‘deki "iyi çocuklar"ı kollayan zihniyet de, hala asker postalının halk iradesinden önce geldiğini bilmenin rahatlığıyla davranmıştır.
12 Eylül‘ün failleri ve onun yaratığı korku rejimini sürdüren ve ondan beslenen tüm unsurlar tasfiye edilmeden demokrasinin kurulması, halk iradesinin hakim kılınması mümkün olmayacaktır.
İşte tam zamanı. Çağrımızdır. Darbecilerle, derin devletle hesaplaşılacaksa sonuna kadar gidilmelidir. 12 Eylül‘ün mimarları ve onun mirasçıları yargılanmalıdır. Sivil anayasa aldatmacalarıyla neo liberalizmin kitabının yazılmasından vazgeçilmeli, 12 Eylül‘ün gerici anayasası yerine gerçekten katılımcı bir şekilde özgürlüklerin ve insan haklarının anayasası hazırlanmalıdır.
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu
HKMO: "12 EYLÜL 1980: DİKTATÖRLÜK DÜZENİNİN EVRİMİ"
Ve direndik
Ordular kurduk türkü renklerinden
Bütün ağıtları bir hücumda yendik
Acıya kurşun işlemez artık
Biz yaşamayı zulümsüz sevdik
A. YÜCEL
12 Eylül 1980...
650 bin kişi gözaltına alındı...
1 milyon 683 bin kişi fişlendi...
Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı...
7 bin kişi için idam cezası istendi...
517 kişiye idam cezası verildi...
Haklarında idam cezası verilenlerden 50‘si asıldı...
İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis‘e gönderildi...
71 bin kişi TCK‘nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı...
98 bin 404 kişi "örgüt üyesi olmak" suçundan yargılandı...
388 bin kişiye pasaport verilmedi...
30 bin kişi "sakıncalı" olduğu için işten atıldı...
14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı...
30 bin kişi "siyasi mülteci" olarak yurtdışına gitti...
300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü...
171 kişinin "işkenceden öldüğü" belgelendi...
937 film "sakıncalı" bulunduğu için yasaklandı...
23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu...
3 bin 854 öğretmen öğretmenlikten atıldı...
Üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi...
400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi...
Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi...
3 gazeteci silahla öldürüldü...
Gazeteler 300 gün yayın yapamadı...
13 büyük gazete için 303 dava açıldı...
39 ton gazete ve dergi imha edildi...
Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi...
144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü...
14 kişi açlık grevinde öldü...
16 kişi "kaçarken" vuruldu...
95 kişi "çatışmada" öldü...
73 kişiye "doğal ölüm raporu" verildi...
43 kişinin "intihar ettiği" bildirildi...
12 Eylül 1980 darbesi, Türkiye tarihine kara bir leke olarak geçmiştir. Ülkede 1960‘lardan bu yana güçlenerek gelen demokratik hareketlenmenin önü önce 12 Mart‘la kesilmeye çalışılmış ancak işçi, köylü ve öğrenci eylemlilikleri 1970‘lerde artarak sürmüştür. 100 binlerin katıldığı grevler, üniversitelerdeki öğrenci direnişleri, üretici eylemi ve gecekondularda yükselen toplumsal muhalefet, darbenin yapılmasının temel nedenlerinden biridir. Darbe ile toplumsal muhalefet ezilmiş, demokratik haklar yok edilmiş, insan hakları yok sayılmıştır. Yeni bir ekonomik ve politk aşamaya girmesi beklenen düzenin önündeki pürüzlerin temizlenmesi amacı uluslararası destekle hayata geçirilmiştir.
12 Eylül ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel anlamda kısacası hayatın her alanı için bir dönüm noktası olmuştur. Kültürel yozlaşma, dinci gericilik, şovenist milliyetçilik darbenin ürünüdür. Hak arama bilincinin yok edilmesi, örgütlenme hakkının gaspı, sosyal hakların törpülenmesi yine 12 Eylül kalıntılarıdır. Emperyalizmin yeni yüzü olan, 24 Ocak Kararları ile çerçevesi önceden çizilmiş neo-liberal ekonomi siyasetinin zeminini hazırlamak amacıyla tertiplenen darbe, toplumsal adaletsizliği derinleştirmiş ve toplumdaki dayanışma ruhunu ve değerini giderek artan bir ivmeyle eritmeye çalışmıştır.
Küresel sermayeye eklemlenmenin bir parçası olan ve 12 Eylül‘le başlayan yeniden yapılanma süreci bugün de sağlık, eğitim, barınma gibi sosyal hakların hak olmaktan çıkarılması ve bunlar için mücadelenin önünün kesilmesiyle devam etmektedir. Darbecilerle mücadale demokratik haklar için, sosyal haklar için, insan hakları için mücadeledir. Demokratik, eşit, özgür bir toplum yaratma mücadelesidir. Ancak Anayasa‘nın geçici 15. maddesi ile darbeyi düzenleyen ve uygulayanların yargılanmasına, darbe sürecinin sorgulanmasına engel olunmakta ve darbeciler hala korunmaktadır. Demokrasiye doğru ilk adım darbecilerin yargılanmasıyla atılacaktır. Benzer süreçler yaşamış diğer ülkeler bu noktada geçmişleriyle hesaplaşarak, darbe zihniyetini mahkum etmişlerdir. Bizler de bu hesaplaşma sürecinin bir an önce hayata geçirilmesini ülkenin aydınlık geleceği için talep ediyoruz.
12 Eylül darbesinin bu topraklarda attığı tohumların farkındayız, yaşananları unutmayacağız ve unutturmayacağız. Geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi Darbe Karşıtı Platform bu yıl da etkinlikleriyle darbecilere, darbeci zihniyete ve darbe düzenine karşı muhalefetini sürdürmektedir. Odamız da emekten, demokrasiden, eşitlikten, özgürlükten yana olanlarla darbe düzenine karşı mücadelenin bir parçası olmaya devam edecektir.
TMMOB
Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası
İMO: DARBECİLER YARGILANMADAN DEMOKRATİKLEŞMEK MÜMKÜN DEĞİLDİR
Türkiye, 2008 12 Eylül askeri darbesini Ergenekon tartışmaları ile karşıladı. Ergenekon operasyonları başladığında kamuoyunda açığa çıkan beklenti ne yazık ki karşılıksız kaldı. Darbeler, faili meçhul cinayetler, karanlık ilişkiler nedeniyle büyük yara alan demokrasimiz için umutlu bir adım gibi görünen Ergenekon operasyonu, tuhaf bir şekilde, bir sınıra gelip dayandı ve asıl deşifre edilmesi gereken ilişkilere uzanamadı.
Anlaşılan o ki, Türkiye, hâlâ darbecilerini yargılamayan bir ülke olmanın utancını üzerinde taşımaya devam edecek.
Bırakalım darbecilerden hesap sorulmasını, Ergenekon operasyonunu gerçekleştiren ilişkinin, ülkemizin 12 Eylül yasalarıyla yönetildiği, YÖK gibi 12 Eylül ürünü olan kurumların varlığını koruduğu, darbecilerin yargılanamayacağının Anayasal güvence altına alındığı gerçeğini değiştirmeye muktedir olmadığı, böyle bir niyet taşımadığını, buna uygun siyasi bir iradeye sahip olmadığı açığa çıktı.
Darbecilerin yargılanmasını önleyen Anayasa‘nın geçici 15. maddesi varlığını korumaya devam ederken, son dönemde yaşananların, demokrasi adına umut vadeden gelişmeler olduğu ne yazık ki ileri sürülemiyor.
Türkiye kararını vermek zorundadır; yakın tarihimizde yer alan bütün darbeler, katliamlar, arkasındaki karanlık güçler deşifre edilmeli, sorumlular yargı önüne çıkartılmalıdır. Türkiye darbelerden o kadar çok çekmiştir ki, birkaç emekli devlet görevlisinin yargılanması kamuoyunu tatmin etmemektedir.
Darbeler, birkaç emekli askerin ya da politik gidişattan hoşnut olmayan görevlilerin işgüzarlığıyla gerçekleşen sıradan bir girişim değildir. Darbelerin nasıl gerçekleştiği, tecrübeyle sabittir.
12 Eylül sıradan bir gün değildir; politik, ekonomik ve kültürel sonuçlarını düşününce neden salt askeri özellikler taşımadığı daha kolay anlaşılabilir. Bütün özellikleri dikkate alındığında 12 Eylül‘ün toplumsal bir travmaya yol açtığı bilinmektedir. Üzerinden çeyrek asırdan fazla bir zaman geçmesine rağmen, toplumsal hayatımızda hâlâ izlerini taşıyor olmamızın nedeni budur; 12 Eylül Türkiye‘yi derinden yaralamıştır. Kanama içten içe devam etmekte, her muhalif harekette, her talepte, her örgütlenme girişiminde karşımıza çıkmaktadır.
Belki de hepsinden önemli olan 12 Eylül‘ün bir korku toplumu yaratmış olmasıdır. 12 Eylül‘le birlikte örgütlülük öcü gibi algılatılmış, baskı ve zor tüm sorunları çözecek araç gibi görülmüş, özgürlük ve insan hakları toplumsal hayatın dışına itilmiş, baskıcı yönetim biçimi, farklılıkları yok sayan, hoşgörüden nasibini almayan bir anlayış içselleştirilmiştir.
Türkiye, yakın tarihinin bu en karanlık döneminin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasına ihtiyaç duyuyor. Bunun yolunun da, başta 82 Anayasası olmak üzere, 12 Eylül ürünü tüm yasaların ve 12 Eylül anlayışından beslenen tüm düzenlemelerin ortadan kaldırılmasından geçtiğini biliyor.
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu
JFMO: "12 EYLÜL DARBESİNİ LANETLİYORUZ"
12 Eylül 1980 Darbesi ülkemizde demokrasi ve tam bağımsızlık özlemiyle mücadele veren tüm yurtsever güçlerin sindirilmesiyle son bulmuştur.
Farklılıkları ve özgür düşünceyi baskı yoluyla dizginlemeyi kendine görev edinmiş sistemler darbeleri ve katliamları ile tarihimize kara bir leke sürmüşlerdir. Üzerinden 28 yıl geçmesine rağmen bu en karanlık dönemin izlerini halen taşıyan ülkemizde TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası olarak Türkiye‘de ve tüm Dünyada süre gelen tüm diktacı rejimlerin ve oluşumların karşısındayız.
Bu Amerikancı darbenin sosyal, siyasal ve ekonomik etkileri, halkımızın üzerinde halen bir kara bulut gibi gezmektedir.
12 Eylül Darbesini lanetliyoruz.
Aydınlık yarınların; özgür, demokrat, tam bağımsız bilinçle inşa edileceği kesindir. Bu günde tüm meslektaşlarımızı Kemalist devrimlerin, kurduğu rejimin bekçisi olmaya davet ediyor, cuntacı anlayışa ve bununla birlikte neoliberal, amerikancı, ikinci cumhuriyetçi, tarikatçı kesim ve yapılanmalara karşı kesin duruşumuzu sürdürüyoruz.
TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası
MADEN MO: "12 EYLÜL‘Ü YARATANLAR YARGILANSIN ..."
.......
bir sabah anne bir sabah
acını süpürmek için açtığında kapını
umarım kurtuluş haberleriyle dönmüş olur
çam ve kekik kokuları içinde acı yüzlü çocuklar
o zaman nasıl indirilmişlerse şen şakrak
öylece kalkar uykudan şalterler
dişleyip tükürmeden sigaralarını
türkü tadında giyinirken işçiler
bir sabah anne bir sabah
acını süpürmek için açtığında kapını
adı başka sesi başka nice yaşıtım
koynunda çiçekler
çiçekler içinde bir ülke getirirler
başlarını koymak için yorgun dizine
sen hazır tut dizini anne
o mükemmel güne
Nevzat Çelik‘in "Şafak Türküsü" şiirinden alıntı.
* 650.000 kişi göz altına alındı
* 1 milyon 683 bin kişi fişlendi.
* Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.
* 7 bin kişi için idam cezası istendi.
* 517 kişiye idam cezası verildi.
* Haklarında idam cezası verilenlerden 50‘si asıldı
* İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis‘e gönderildi.
* 71 bin kişi TCK‘nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı.
* 98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı.
* 388 bin kişiye pasaport verilmedi.
* 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı.
* 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.
* 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti.
* 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
* 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi.
* 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı.
* 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.
* 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.
* 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.
* Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
* 31 gazeteci cezaevine girdi.
* 300 gazeteci saldırıya uğradı.
* 3 gazeteci silahla öldürüldü.
* Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.
* 13 büyük gazete için 303 dava açıldı.
* 39 ton gazete ve dergi imha edildi.
* Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.
* 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
* 14 kişi açlık grevinde öldü.
* 16 kişi kaçarken vuruldu.
* 95 kişi çatışmada öldü.
* 73 kişiye doğal ölüm raporu verildi.
* 43 kişinin intihar ettiği bildirildi.
12 Eylülün, henüz ne kendisiyle ne de sonuçlarıyla hesaplaşılmadı. 12 Eylülün yarattığı yasalar, kurumlar, yol açtığı sonuçlar bugün de geçerliliğini koruyor.
Bu "darbe"yle hesaplaşabilmemizin yolu ise emek, demokrasi ve bağımsızlık mücadelesini hayatın her alanında örmekten geçiyor.
TMMOB Maden Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu
MMO: 12 EYLÜL UYGULADIĞI ŞİDDET, NEO LİBERAL EKONOMİK, SOSYAL POLİTİKALAR VE BESLEDİĞİ GERİCİLİK İLE TÜRKİYE TOPLUMUNU GELECEKSİZLEŞTİRMİŞTİR
12 Eylül baskı ve zor araçları ve yaydığı korku ile bir halkın sindirilmesi, geleceğinin karartılması, tüketilmesi ve uyutulmasına dönük acılı bir milattır.
12 Eylül 1980‘de Türkiye dünya tarihinin en anti demokratik, en şiddetli uygulamalarından birini yaşamış, ilerici, demokrat, aydın insanlar gerek fiilen ve bedensel olarak, gerekse de sindirilme yoluyla düşünsel olarak yok edilmeye çalışılmıştır.
12 Eylül‘ün içinden çıkan tek şey, Türkiye toplumunu geleceksizleştirmedir. Bu toplumsal yaşamın tüm alanlarına dönük kalıcı bir saldırı şeklinde gerçekleşmiştir.
Eli kanlı generallerin başlattığı, ardından neoliberal bezirganların sürdürdüğü ve bütün toplum yaşamını esir alan, bireycileştiren, bölen, halkları birbirine düşmanlaştıran, bütün emekçi halkın üstünden silindir gibi geçen, özgürlük, eşitlik ve demokrasi değerlerinin yükselişini durdurmayı ülkemizi cemaat, tarikat yapılarına terk ederek yapan, aynı zamanda piyasa mekanizmalarını insan yaşamı ve gönencine yeğleyen, ABD emriyle yapılmış bir darbedir.
12 Eylül, kendisini yaratan süreçlerle birlikte planlama, sanayileşme, kamu işletmeciliği ve kamu hizmetleri birikimine darbe indirip, bu alanları özelleştirmelerle talan eden, sosyal devlet anlayışını piyasacı devlet anlayışına çevirip, yurttaşları müşterileştiren tüm faaliyetlerin başlamasının başlangıç ve doruk noktalarını birlikte temsil etmektedir.
12 Eylül Maraş ve Çorum katliamlarıdır, Sivas‘ta yakılan insanlarımızdır. Ülke tarihinin çeteleşmiş, kirli ilişkilerinin kanlı bir kesiti ve tüm yaşam alanlarımızı kuşatan dinsel gericiliktir.
12 Eylül toplumsal belleğimizden silinmeyecektir. 12 Eylül‘leri geriletmek, onları yargılamaktan, darbelere, gericiliğe ve neoliberalizme karşı halkımızın emek, özgürlük, demokratikleşme ve barış taleplerini yansıtan bir anayasal düzenden geçmektedir.
Özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik bir anayasa için 12 Eylül darbecileri yargılanmalı, bütün katliamlar ve anti demokratik uygulamaların hesabı Türkiye demokratik kamuoyuna verilmelidir.
TMMOB Makina Mühendisleri Odası, 12 Eylül‘ün 28. yıldönümünde, demokratik kurumsallaşmasını sağlamış, başka bir Türkiye özlemini emek ve demokrasi güçleriyle birlikte alanlarda haykıracaktır.
TMMOB
MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASI
Yönetim Kurulu Başkanı
Emin KORAMAZ
MİMARLAR ODASI: 12 EYLÜL‘ÜN SORGULANMASI
GÜNÜMÜZÜN VE GELECEĞİMİZİN AYDINLATILMASI DEMEKTİR
12 Eylül 2008
Ülke tarihimizde çok iyi duygularla anmadığımız bir günün yıldönümünde, 12 Eylül‘ün getirdiklerini, götürdüklerini değerlendirmek gereğini duyuyoruz.
12 Eylül‘de demokrasinin, insan haklarının ayaklar altına alındığını, işkencelerin sıradan uygulamalar olduğunu, toplumun politikadan, kendi kendisini yönetebilme duygusundan nasıl uzaklaştırıldığını hatırlatmak gereğini duyuyoruz.
Bunların yanı sıra planlama düşüncesinin, kentleşmenin 12 Eylül‘den sonra nasıl farklılaştığını, yaşadığımız ortamların bu yöntemlerle nasıl biçimlendiğini kent yağmasının nasıl arttığını da hatırlatmak gereğini duyuyoruz.
12 Eylül‘e gelirken Türkiye‘nin yaşadığı kargaşa ve dehşet ortamını, sonrasına yönelik bir senaryo olarak hatırlamamız gerekiyor. Bu korku filmi ortamı toplumun belleğinde öyle bir yer edindi, böylesi günlerin yaşanmaması için öyle güçlü bir istek duyuldu ki, yapılan her düzenleme, getirilen hukuk dışı düzen tartışılmadan kabul edilir oldu. Yapılanlara karşı çıkılması yasaktı, örneğin şimdi değiştirilmek istenen Anayasa‘ya hayır oyu verilmesi için propaganda yapılması da yasaktı. Her şeye rağmen sesini çıkaranlara ise aynı şey söyleniyordu: "Siz 12 Eylül öncesine mi dönmek istiyorsunuz?" Şüphesiz ki hayır!
11 Eylül‘ün kaosunu da, 13 Eylül‘ün zorunu da benimsemiyoruz, böyle bir tercihi reddediyoruz. Sonuçta her iki dönemin mağdurları da aynı insanlar olmuştur.
12 Eylül demokrasi düşmanlığının, farklı olana tahammülsüzlüğün adıdır, toplumun apolitikleştirilmesi demektir. Her şeyden önce kamu ve toplum yararına çalışan, toplumsal muhalefetin öncülüğünü yapan sendikaların, derneklerin, meslek kuruluşlarının etkisizleştirilmesi, toplumun apolitikleştirilmesi stratejik bir hedef olarak belirlenmiş ve uygulanmıştır. Her şeye rağmen demokratik mücadelenin bayrağını taşıyanlar 12 Eylül‘e yönelik muhalefeti sürdüren güçlerle birlikte bir karşı duruş sergileyebilmişler, umudu diri tutmayı başarabilmişlerdir.
12 Eylül plansızlığın, kent topraklarının yağmasının en yoğun yaşandığı bir dönem demektir. 12 Eylül getirdiği pek çok olumsuzluğun yanı sıra kentleşme alanında yaratılan başıboşluğun, planlama hiyerarşisi içerisinde yerleşik plan yapma ve karar üretme mekanizmalarının lağvedilmesi veya etkisizleştirilmesinin, kentlerin yatırımcıyla arazi sahibi arasındaki pazarlıklar sonucu belirlenmesi sürecinin başlatılmasının; sıkıştığında her özel durumla ilgili kanun çıkarılması, ya da mevcut kanunların bizzat hükümetler eliyle geçersiz kılınmasının görüldüğü bir dönem olmuştur. Bu alışkanlık katlanarak günümüze kadar gelmiştir.
Merkezî olarak hazırlanan ve onaylanan imar planlarının yerel yönetimlerce hazırlanması uygulamasına geçilmiş ve yıllardan beri demokratikleşme adına savunulan bu görüş ne yazık ki, yetersiz düzenleme ve kadro eksikliği nedeniyle kentlerin yoğun bir şekilde yağmalanmasına neden olmuştur. Kentlerin en gözde yerleri turizm alanı ilan edilmiş ve yerel yönetimler buralarda devre dışı bırakılmıştır. Bu kez mal sahibi olarak hazine arazilerinin, yeşil alanların korunmasından sorumlu kuruluşlar, bu alanları ayrıcalıklı imar haklarıyla birlikte yatırımcılara pazarlamışlardır. Kaçak yapılara tapu tahsis belgesi verilmiş, yeni kaçak yapılaşma imar aflarıyla adeta teşvik edilmiştir. Bu eğilim bugün adeta gelenekselleşmiştir. Her şeyin paraya çevrilerek aklanabilmesinin yolu açılmıştır.
Bugün gelinen noktada özellikle büyük kentlerimizde gördüğümüz büyük imar etkinlikleri, önemli rant aktarımı sağlayan devasa projeler, kent planına uygun olup olmadığına bakılmaksızın yapılabilmekte, bu yatırımları yapan büyük holdingler sadece yapılarının prestijiyle değil aynı zamanda bu yatırımların kararlarını hukuk labirentlerinden geçirebilmekle de övünmektedirler. Bugün kent topraklarının yağmalanması, geleceğimizi karartacak boyutlara ulaşmıştır; kentlerimizi yaşanmaz kılacak kertede ölçüsüz bir yapılaşma hırsıyla karşı karşıyayız. Geçen 28 yıl içerisinde hukukun çiğnenmesi, plansızlığın egemen olması konusunda pervasızlık artmıştır, korkarız daha da artacaktır. 12 Eylül rejiminin tortuları temizlenmeden, yaratılan hukuk düzeni ve bunun zihinlerdeki izleri silinmeden, kentlerimizin geleceğiyle ilgili umutlu olmamız mümkün değildir.
Ancak demokratik toplum güçlerinin de muhalefet etme becerileri artmış, kentlerini, yaşam çevrelerini koruma istekleri bilenmiştir. Bugün kentlerimizde planlamayla ilgili kararların dikkatlice izlendiği, irdelendiği, karşı duruşun sergilendiği yapılanmalar vardır. Meslek odaları, sendikalar, yerel demokratik dernekler böylesi mücadelenin ana aktörleri olarak yıllardır çaba göstermektedir. Mimarlar Odası da gerek yerel yönetimlerin, gerekse merkezî yönetimin icraatlarını, demokratik güçlerin gölge kabinesi gibi takip etme görevini üstlenmektedir. Mimarlar Odası, kent suçunun karşısında, yaşanılır kent özleminin güvencesi olduğunun bilinciyle görevinin başındadır.
Unutmayalım ki;
12 Eylül, yoksulluğun ve yolsuzluğun artması, yağmanın meşru sayılması demektir. Zenginin daha zengin fakirin daha fakir olması demektir.
12 Eylül, insanların görüşlerinden, etnik kökeninden, dini inanışlarından, cinsiyetlerinden dolayı ayrımcılığa uğraması demektir.
12 Eylül, din istismarı demektir. 12 Eylül dini temele dayalı partilerin palazlandığı, AKP‘nin yaşam alanının oluştuğu bir dönem demektir.
12 Eylül, hukuksuzluğun hukuk sayıldığı, toplumda adalet duygusunun zedelendiği bir dönem demektir.
12 Eylül, artan yoksulluk edebiyatıyla kazanılan rantlar, kentsel rantlar bağlamında bugün gündeme oturan, bize "artık bu kadarı da olmaz dedirten" iş dünyası-medya-iktidar arasındaki hukuk dışı ilişkilere daha da alışmak demektir.
İşte bu yüzden, gelin bugünün sorunlarının sorgulanmasına 12 Eylül‘le başlayalım. Günümüzün ve geleceğimizin aydınlatılması böyle başlayacaktır.
TMMOB Mimarlar Odası
ŞPO: "BUGÜN ÜLKEMİZİ VE KENTLERİMİZİ KRİZE İTEN RANT REJİMİNİN GERİSİNDE 12 EYLÜL DÜZENİ VARDIR!"
12 Eylül Askeri Darbesi‘nin 28. yıl dönümündeyiz. 12 Eylül Rejimi‘nin ilk icraatlarından biri seçimle gelen belediye başkanlarının görevden uzaklaştırılması ve belediye meclislerinin görevden alınması olmuştur. Belediyeler siyasetten arındırılma adına, özelleştirme uygulamalarına ve demokratik olmayan bir yönetim anlayışına teslim edilirken, toplumcu güçlere yönelik uzun süreli ağır baskı ve sindirme politikası, siyasal alanın ve kentlerin piyasacı güçlerin tekeline bırakılması ile sonuçlanmıştır.
Ülkeyi ve kentlerimizi krizden çıkarma adına yapılan 12 Eylül Darbesi‘nden 28 yıl sonra ülkemiz ve kentlerimiz derin bir krizi yaşıyor. Kamuoyuna yansıyan son tartışmalar göstermektedir ki, AKP ve desteklediği sermaye grupları başta olmak üzere, rant arayışındaki büyük sermaye çevreleri, kentlerin genel çıkarının korunamadığı bir ortamda, kentleri parça parça parselleyip, yağmalamaktadır.
Planlamayı her düzeyde tasfiye eden 12 Eylül rejiminin sağladığı ortamda, belediye başkanları ve yönetimleri kent bütününü dikkate almayan ve plansız bir biçimde kentlerde her anlamda maliyetleri yüksek katlı kavşaklar, kentsel dönüşüm ve yenileme projeleri uygulamakta ve kentleri her gün biraz daha içinden çıkılmaz sorun yumakları haline getirmektedir.
Tıpkı 12 Eylül Düzeni‘nde olduğu gibi, başta gecekondu alanları olmak üzere, bugün de alt gelir gruplarının yaşadığı mahalleler suç, şiddet ve düzensizliğin alanı olarak yansıtılmakta ve kentsel dönüşüm adı altında yağmalanmaktadır. Mevcut iktidar ve yerel uzantıları kentlerde 12 Eylül düzeninin otoriter tavrına benzer tavırlar sergilemekte ve kendi yaşam biçimlerine uygun olmayan kesimlere yönelik baskı ve şiddet uygulamalarına başvurmaktadır.
Bu benzerlikler rastlantısal değildir. Mevcut iktidar, tüm tersi yöndeki söylemine karşın, 12 Eylül Rejimi‘nin sağladığı siyasal baskı ortamında serpilmiş ve toplumcu güçlerin sindirildiği bir ortamda iktidara gelmiştir.
Kuşkusuz aradan geçen bu uzun süreye rağmen, toplumcu güçlerin toplumdan yalıtılma sorununu aşamamasının muhasebesi ve eleştirisi yapılmak durumundadır. Öte yandan bu durum, son otuz yılda yaşanan büyük olumsuzlukların sorumluluğunun büyük ölçüde 12 Eylül Rejimini inşa edenlerde olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Aradan geçen bu uzun süre bu toplumsal suçu unutturmamıştır. Sorumlular er ya da geç yol açtıkları bu giderilmesi olanaksız olumsuzlukların hesabını vereceklerdir.
Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.
TMMOB Şehir Plancıları Odası