OHAL KHK’LARIYLA İHRAÇ EDİLEN MÜHENDİS, MİMAR VE ŞEHİR PLANCILARININ SORUNLARI ÇALIŞTAYI GERÇEKLEŞTİRİLDİ

05.01.2019

TMMOB'nin Krize Karşı Emeğimize Mesleğimize ve Haklarımıza Sahip Çıkıyoruz kampanyası kapsamında düzenlediği calıştayların üçüncüsü olan “OHAL KHK’larıyla İhraç Edilen Mühendis Mimar ve Şehir Plancılarının Sorunları Çalışayı" 5 Ocak 2019 tarihinde İMO Rüştü Özal Salonu’nda gerçekleştirildi.

Moderatörlüğünü Samsun 19 Mayıs Üniversitesi'nden ihraç edilen Melda Yaman’ın üstlendiği Çalıştaya, farklı illerde ihraç edilen TMMOB üyeleri katıldı.

Çalıştayın açılış konuşmasında TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, ihraç edilen mühendis, mimar ve şehir plancılarının sorunlarına dikkat cekti ve TMMOB’nin OHAL ve KHK rejimine karşı verdiği mücadeleye ilişkin bilgiler paylaştı. OHAL ve KHK rejiminin hukuksuzluğunu vurgulayan Koramaz, Danıştay içtihadı birleştirme genel kurulunun 1989 tarihli kararının altını çizerek, OHAL ve KHK'larının geçerliliğinin OHAL dönemiyle sınırlı olması gerektiğini, haklarında mahkeme kararı olmayan ihraçların tüm haklarıyla birlikte mesleklerine iade edilmeleri gerektiğini söyledi.

Çalıştayın ilk oturumunda Barış için Akademisyenler imzacisi olduğu icin Ankara Üniversitesi'nden ihraç edilen KESK Eş Genel Başkanı Aysun Gezen sendikalarin OHAL ve KHK'lara karşı mücadele sürecini aktardı. KESK ve bağlı sendikalarının bir yandan OHAL rejimine karşı mücadele ederken, diger yandan da ihraç edilen 4500 KESK üyesiyle gerçekleştirilen dayanışma faaliyetlerini dile getirdi.

Çalıştayın ikinci oturumunda İstanbul Üniversitesi'nden ihraç edilen hukukcu akademisyen Cemil Ozansü OHAL ve KHK rejiminin hukuki statüsü hakkında bir sunum gerçekleştirdi. Ozansü sunumunda ihraçların sadece işten atılmakla kalmadıklarını, yeni bir hukuki statüde yaşamaya mecbur bırakıldıklarının altını cizdi.

Çalıştayın üçüncü oturumunda kendisi de kamudan ihraç edilen HDP Kocaeli Milletvekili Faruk Gergerlioğlu ihraçların durumuna ilişkin TBMM’de yürütülen çalışmaları aktardı. Gergerlioğlu konuşmasında OHAL inceleme komisyonu ile yaptığı görüşmeleri ve sürecin antidemokratik işleyişini dile getirdi.

CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal da Meclis Komisyonu'nun çalışmalarına değinerek, “Sorunları çözmek için kuruldu ancak en büyük sorun şu anda komisyonun kendisi. Komisyon bir dosyaya ancak iki dakika ayırıyor, iki dakikada dosya sonuçlandırıyorlar ve büyük bir kısmı için de ret sonucu çıkıyor” dedi. 

Çalıştayın son oturumunda ise forum yapıldı. Forum moderatörlüğünü yine KHK ile ihraç edilmiş Maden Mühendisi Erşat Akyazılı, yardımcılığını harita mühendisi Can Deniz Akdemir ve şehir plancısı Dilek Karabulut yatılar. Forumda, ihraç edilen TMMOB Üyesi mühendis, mimar ve şehir plancıları kendi deneyimlerini ve mücadele pratiklerini paylaştılar.

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz'ın açılış konuşması şöyle:

Değerli Arkadaşlar,

Hepinizi Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu adına selamlıyorum. Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnameleriyle ihraç edilen mühendis, mimar ve şehir plancılarının sorunlarını tartışacağımız çalıştayımıza hepiniz hoş geldiniz.

Bugünkü çalıştayımız “Krize Karşı Emeğimize, Mesleğimize ve Haklarımıza Sahip Çıkıyoruz” başlığıyla yürüttüğümüz kampanya kapsamında düzenlediğimiz çalıştayların üçüncüsü oluyor. Geçtiğimiz haftalarda “Kamuda Çalışan Mühendis, Mimar ve Şehir Plancılarının Sorunları” ve Ücretli Çalışan-İşsiz Mühendis, Mimar ve Şehir Plancılarının Sorunları” çalıştaylarımızı gerçekleştirdik.

45. Genel Kurulumuzda aldığımız kararlara dayanan bu çalıştaylarımızda yürütülen tartışmaların örgütsel faaliyetlerimiz açısından ön açıcı olacağına inanıyorum.

Değerli Arkadaşlar,

Sarsıcı bir kriz döneminden geçiyoruz. İktidar her ne kadar gerek TÜİK rakamlarını manipüle ederek, gerekse medya üzerindeki etkisini kullanarak krizi görünmez kılmaya çalışsa da, krizin etkileri gündelik hayatın her alanında hissediliyor.

Üretimini durduran fabrikalar, işçi çıkaran işletmeler, iptal edilen projeler, iflas eden şirketler ekonomideki krizin şiddetinin giderek arttığını gösteriyor. Mart ayında gerçekleştirilecek seçimler nedeniyle iktidarın tüm kaynakları seferber etmesine rağmen ekonomi küçülmeye devam ediyor.

Ekonomi hızla küçülürken, fiyat artışları ise devam etmektedir. Enflasyonla Topyekûn Mücadele Kampanyasına, Enflasyon sepetinde etkisi yüksek kalemlerde yapılan vergi indirimlerine rağmen, 2018 yılı enflasyonu %20’nin üzerinde açıklandı. İşsizlik rakamları yüzde 11’ün üzerinde ve döviz kuru da en küçük fırsatta yukarılara fırlıyor.

Halkın yaşamını sürdürmesini güçleştiren bu ekonomik krizin nedeni, yıllardır uygulanan yanlış ekonomi politikalarıdır. Yurt dışından sağlanan sıcak para akışına dayalı rant ekonomisi, ülkemizde düzenli ve giderek daha sık aralıklarla krizlere neden olmaktadır. Yaşanan her kriz, halkın daha fazla yoksullaşmasına, ülke varlıklarının değersizleşmesine neden olmaktadır.

Emeğiyle geçinen kesimlerin krizler karşısında dayanma gücü azalırken, krizlerin toplumsal maliyeti artmaktadır. İşsiz kaldığı için, borcunu ödeyemediği için, ailesinin geçimini sağlayamadığı, çocuklarına bakamadığı için depresyona girenlerin, kendini yakanların, intihar edenlerin haberleri hepimizin yüreğini acıtmaktadır.

Yanlış ekonomi politikalarıyla ülkeyi bu duruma sürükleyen yöneticilerin kriz karşısındaki tutumu, krizin toplumsal sonuçlarını daha da derinleştirmektedir. Kriz karşısında siyasal iktidarın çözüm önerisi, ekonominin küçültülerek krizin bedelini emeğiyle geçinen yoksul kesimlere ödetmek olmuştur. Temel ihtiyaç maddelerinin fiyatları, vergiler ve kredi maliyetleri artarken, yoksul kesimlere sağlanan sosyal yardımlar, burslar ve sağlık yardımları giderek azaltılmaktadır. Kriz gerekçesiyle insanlar işsiz bırakılmakta, ücretler baskı altına alınmaktadır. Ülkemiz, sadece parası olanın para kazanabildiği bir rant ekonomisine mahkum edilmektedir. İşsizlik fonunda toplanan kaynak, işsiz kalanların hayatlarının idamesi için değil, bankaların ihtiyaçları için kullanılmaktadır.

Ülkemiz bu denli büyük bir krizle boğuşurken, iktidar sahipleri “savurganlık” ve “yolsuzluk” içinde yaşamaktadır. AKP’li Belediyelere kadar uzanan bu savurganlık ve yolsuzluklar, Sayıştay Raporlarında açık biçimde tespit edilmiştir. Halkı tasarrufa çağıran yöneticiler, büyük bir şatafat içerisinde yaşamaya devam etmektedir. Ülkeyi yönetenler lüks içerisinde yaşarken, halkın yoksulluğa mahkum edilmesini kabul etmiyoruz. Krizin bedelinin emekçilere ve yoksullara ödetilmesine hayır diyoruz!

Bu doğrultuda DİSK, KESK ve TTB ile birlikte aldığımız mücadele kararı doğrultusunda her kurum kendi örgütsel yapısı içerisinde krizin yükünün emekçilere ödetilmemesi için çalışmalar yürütmeye başladı. Biz de kasım ayından itibaren buna uygun bir çalışma programı hazırladık.

Biliyorsunuz bu taleplerimizi kamuoyuyla paylaşabilmek için 19 Kasım tarihinde yaptığımız basın toplantısıyla bir kampanya sürecinin içine girdik. Bu doğrultuda ilk olarak Odalarımız aracılığıyla tüm üyelerimize mektup göndererek yaşadığımız sorunlar karşısında dayanışma ve mücadele çağrısında bulunduk. İl Koordinasyon Kurullarımız aracılığıyla basın açıklamaları gerçekleştirdik. Kampanya taleplerimizi içeren broşür ve görseller hazırlayarak sosyal medya platformlarında yaygınlaştırdık.

24 Kasım tarihli Yönetim Kurulu toplantımızda 2019 yılı Mühendis, Mimar, Şehir Plancısı asgari ücretinin 4500 TL olarak karar altına aldık. Bu kararın ardından SGK tarafından geçtiğimiz yıl tek taraflı olarak feshedilen işbirliği protokolünün yeniden uygulanması için SBK’ya toplu faks gönderme eylemi gerçekleştirdik. Ve nihayet mecliste başlayan Bütçe Görüşmeleri öncesinde kamuda çalışan meslektaşlarımıza ilişkin taleplerimizi içeren mektubumuzu milletvekillerine gönderdik.

Değerli Arkadaşlar,

Bugün yaşadığımız kriz sadece ekonomiyle sınırlı değil. Türkiye’de uzun yıllardır derin bir siyasal kriz yaşanıyor. AKP’nin toplumsal meşruiyetini kaybetmesi ve demokratik sınırlar içerisinde ülkeyi yönetme kapasitesinin kalmamasıyla başlayan bu siyasal kriz bugün faşizan bir tek adam rejimine dönüşmüş durumda.

Tek adam rejimini doğuran toplumsal, siyasal ve anayasal koşullar 2016 yılında ilan edilen OHAL rejimi içinde hazırlandı. Resmi olarak OHAL altında geçen 2 yıllık süreç, sadece kişisel hak ve özgürlüklerin baskı altında tutulduğu, hukuksuz ve keyfi yönetim anlayışının had safhada yaşandığı değil, Anayasa’nın değiştirildiği, parlamenter demokrasinin ortadan kaldırılarak tek adam rejiminin inşa edildiği dönem oldu. Ülkeyi olağan demokratik koşullarda yönetemeyeceğini, iktidarını sürdüremeyeceğini bilen AKP, baskı ve keyfiyete dayalı bir OHAL rejimi ve onu takip eden tek adam rejimiyle ülkeyi kendi yönetebileceği bir biçime dönüştürdü.

Biliyorsunuz 15 Temmuz Darbe girişimi sonrasında “Darbe girişiminde bulunan terör örgütünün tüm unsurlarıyla ve süratle bertaraf edilebilmesi” amacıyla 3 aylığına ilan edilen Olağanüstü Hal tam iki yıl sürdü. OHAL kaldırılmadan hemen önce çıkartılan yasayla da OHAL dönemine benzer yetkilerin valilikler ve kamu kurumları aracılığıyla 3 yıl boyunca kullanılabileceğine dair düzenleme yapıldı. Yani bugün aslında OHAL rejimi fiilen devam ediyor. Ankara’da Valilik tarafından uygulanan açık alanlarda eylem ve eğlence düzenleme yasağı bunun en somut örneklerinden birisi.

OHAL dönemi boyunca yaşanan hak ihlallerini tek tek saymayacağım ama OHAL’in ilk yılında Erdoğan’ın yabancı yatırımcılarla yaptığı toplantıda “Biz OHAL'i grev tehdidi olan yere müdahale için kullanıyoruz” sözünün OHAL’in emekçi karşıtı yüzünü açıkça ortaya koyması açısından önemli görüyorum. Nitekim bu dönem boyunca çok sayıda grev ertelendi. Sendikaların düzenlemek istediği mitingler, yürüyüşler yasaklandı.

2016-2018 yılları arasında yaşanan OHAL döneminin en kendine özgü kamuda yaşanan ihraçlardı. Daha önceki OHAL, Sıkıyönetim ve Darbe dönemlerinde görmediğimiz kadar kamu çalışanı OHAL KHK’larıyla ihraç edildi. 2yıl boyunca yayınlanan 13 ayrı ihraç KHK’sı ile 135 binin üzerinde kamu çalışanı ihraç edildi. Bunlardan yaklaşık 5 bini, KHK’larla ya da Komisyon Kararıyla işlerine geri döndü. Halen yaklaşık 130 bin kişi ihraç durumunda. İhraç edilenlerin arasında 4543 KESK üyesi kamu çalışanı var. Çoğunluğu kayyum atanan belediyelerden olmak üzere 2 bin yakın DİSK üyesi işçi, 3 bin 500 civarı TTB üyesi hekim ve 3 bine yakın da mühendis, mimar ve şehir plancısı var.

Mühendis, mimar ve şehir plancıları konusunda net rakam veremeyişimizin birkaç nedeni var. İlki ihraç listelerinin gelişi güzel hazırlanıyor olması nedeniyle bazı listelerde mesleki ünvanların yer almaması. Diğeri de yönetici pozisyonunda görev yapan mühendis, mimar ve şehir plancılarının mesleki ünvanla değil, görev ünvanıyla listelerde yer alması.

Bu ihraçlar arasında çeşitli illerde kamu görevlisi olarak çalışan Oda yöneticilerimiz, şube yöneticilerimiz; il, ilçe ve işyeri temsilcilerimiz, akademide görev yapan meslek mensuplarımız ve hayatını darbecilerle ve gerici cemaatlerle mücadele ederek geçiren çok sayıda üyemiz de bulunuyor. Bu arkadaşlarımızın bir kısmı şu an aramızda zaten ve forum bölümünde de kendi deneyimlerini aktaracaklardır.

Değerli Arkadaşlar,

OHAL dönemi ihraçlarının en tartışmalı yönü, ihraçların herhangi bir idari soruşturmaya ya da yargı kararına dayanmadan yapılmış olması. Kimler tarafından ne şekilde hazırlandığı belli olmayan listelerle yapılan ihraç kararlarına karşı yargı yolu da kapatıldı. İdare Mahkemelerine, Anayasa Mahkemesine ve AİHM’e yapılan tüm başvurular, OHAL İnceleme Komisyonu adres gösterilerek reddedildi. OHAL İnceleme Komisyonu ise bağımsız bir yargı kurumu değil, yine KHK ile kurulmuş idari bir yapı. Yürütme kendi işlemine karşı itirazı yine kendi biriminde inceleyerek karara bağlıyor. Bunu da bir yargı süreci gibi göstererek iç hukuk yollarını tümüyle geciktiriyor.

Bunda kendilerince başarılı da oldular. 2 yılı aşkın sürede OHAL Komisyonuna yapılan 125 bin civarındaki başvurunun henüz % 40’ını karar bağladılar. Komisyonunun son açıklamasına göre 2 yılda 50 bin 600 dosya incelemiş ve bunların sadece 3 bin 700’i kabul edilerek işe iadeleri sağlanmış. Başvurusu kabul edilmeyenlerin mahkeme yolu ise 2 buçuk yılın ardından daha yeni başlıyor.

Kamudan ihraç edilen arkadaşlarımız sadece işlerini kaybetmekle kalmadılar. Aynı zamanda başka işlerde çalışmaları önünde engeller de çıkartıldı. Meslek alanımızda bunu en somut olarak yapı denetim alanında yaşadık. Yapı denetimi kuruluşlarında çalışan mühendis ve mimarlardan KHK ile ihraç edilmiş olanların belgeleri Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından iptal edildi. Yeni başvurular da reddedilerek yapı denetimi sistemindeki sicilleri silindi.

İhraç arkadaşlarımızın yurt içinde kamusal hizmeti niteliğindeki işlerde çalışmasına izin verilmediği gibi, pasaport yasakları nedeniyle yurt dışına da çıkmaları engellenmektedir. Meslektaşlarımızın çalışma hakkını elinden alan bu uygulamalara ilişkin bizler TMMOB olarak hukuki mücadelemizi sürdürüyoruz.

Biliyorsunuz Anayasamıza göre “OHAL Rejimi”, “neden, konu, amaç ve süre” bakımlarından sınırlandırılmış istisnai bir yönetim biçimidir. Herhangi bir nedene bağlı olmaksızın sürekli bir olağanüstü hal uygulaması söz konusu olamaz. Türkiye’deki OHAL Rejimi ve buna bağlı sınırlandırmalar da resmi olarak 19 Temmuz 2018 tarihi itibariyle ortadan kalkmıştır. Ama İhraç arkadaşlarımızın durumunda gördüğümüz gibi OHAL kararnameleri etkilerini sürdürmektedir. Buna benzer bir hukuki durum 12 Eylül Darbesi sonrasında 1402’lik olarak bilinen kamu ihraçlarında da ortaya çıkmıştı. Danıştay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu, kamudan ihraç edilenlere ilişkin olarak 1989 tarihinde “sıkıyönetim komutanlarının istemleri üzerine işlerine son verilen memurların, diğer kamu görevlilerinin ve kamu hizmetlerinde görevli işçilerin işlerine son verildiği bölgede sıkıyönetim kalktıktan sonra, kurumlarınca eski görevlerine iade edilmeleri gerektiği” doğrultusunda bağlayıcı bir karar almıştır.

Danıştay’ın bu kararı, Sıkıyönetim ve OHAL dönemlerinde alınan tüm kararlar için bağlayıcıdır. Bunun anlamı, OHAL döneminde alınan kararların da yürürlükten kalktığı, hukuksuz biçimde ihraç edilen ve haklarında kamu görevinden yasaklı olmalarını gerektirecek bir ceza verilmeyen herkesin görevlerine iade edilmesi gerektiğidir. Biz bulunduğumuz her ortamda, hakkında verilmiş herhangi bir mahkeme kararı bulunmayan, hukuksuz biçimde işinden ihraç edilmiş kamu emekçilerinin geçmişe dönük tüm haklarıyla birlikte işlerine iade edilmesini savunuyoruz.

Değerli Arkadaşlar,

Son 2 buçuk yıldır OHAL ve KHK düzenine karşı mücadele, Birliğimizin en önemli gündemlerinden birisi oldu. OHAL’in kaldırılması için, ihraç edilen arkadaşlarımızın işlerine iadesi için, ihraç edilen yönetici ve üyelerimizle dayanışmamızı gösterebilmek için onlarca basın açıklaması gerçekleştirdik. Özellikle kayyum atanan belediyelerden ihraç edilen üyelerimizle yan yana gelebilmek için Diyarbakır’da yönetim kurulu toplantısı gerçekleştirdik. İhraç edilen üyelerimizin işlerine dönebilmeleri için TBMM ve bakanlıklar nezdinde çok sayıda girişimde bulunduk.

DİSK, KESK ve TTB ile birlikte yürüttüğümüz OHAL Değil Demokrasi İstiyoruz Kampanyası boyunca neredeyse her ilde İKK’larımız aracılığıyla basın açıklamaları gerçekleştirdik. Ankara ve İstanbul’da geniş katılımlı forumlar yaptık. Siyasi partiler ve sivil toplum örgütleriyle toplantılar gerçekleştirdik. Özellikle Ankara’da ihraç edilen Akademisyenlerle yoğun bir dayanışma sergiledik. Odalarımızda yürütülen seminerler ihraç edilen akademisyenlere kürsü olarak açıldı.

Elbette şunu da hatırlamak gerekiyor ki TMMOB bir sendikal örgütlenme değil. Üyelerimizle kurduğumuz ilişkinin zemini çok daha farklı. Buna rağmen bizler tüm yasal sınırlılıkları aşan sorumluluk duygusuyla tüm ihraç edilen üyelerimizle dayanışma içinde bulunduk. Şunu bilin ki bizler nasıl ki OHAL Rejimine karşı boyun eğmediysek, hiçbir arkadaşımızın da bu süreçte boynunu eğdirmedik.

Değerli arkadaşlar,

Bizler dün olduğu gibi bugün de üyelerimizin, ülkemizin ve mesleğimizin geleceğini savunmaya devam edeceğiz. Karanlığa karşı aydınlığı; baskıcı, otoriter yönetim anlayışına karşı, özgürlük ve demokrasiyi; ırkçı ve milliyetçi anlayışın beslediği linç kültürüne karşı, bir arada kardeşçe ve barış içinde yaşamayı; paranın tek egemen güç olduğu piyasa anlayışına karşı eşitliği ve adaleti savunmaya devam edeceğiz. Emekçi sınıfların haklar mücadelesine; halkımızın işsizlik, yoksulluk ve yolsuzlukla mücadelesinde taleplerine sahip çıkmaya devam edeceğiz. Hukuksuz biçimde işinden, ekmeklerinden edilen arkadaşlarımızın ekmek, adalet ve onur mücadelesine omuz vermeye devam edeceğiz.

Çalıştayımızın düzenlenmesinde emeği geçen düzenleme kurulu üyelerimize hepinizin huzurunda teşekkür ediyorum. Burada yürütülecek tartışmaların sorunlarımızın çözümüne ve örgütlülüğümüzün büyütülmesine katkı vereceğine olan inancımla hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yaşasın TMMOB Örgütlülüğü, Yaşasın Mücadelemiz!

Emin KORAMAZ