ÖZELLEŞTİRMELERE KARŞI "BAŞKA BİR TÜRKİYE" MÜMKÜN DİYEN MÜHENDİSLER, MİMARLAR VE ŞEHİR PLANCILARI 8 EKİM'DE ANKARA'DA BULUŞUYOR...

17.09.2005

8 Ekim 2005 tarihinde Ankara'da yapılacak olan "TMMOB mitingi" için TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı 17 Eylül 2005 tarihinde basın açıklaması yaptı.

Siyasal iktidar kamunun, yani toplumun ortak malını IMF‘nin buyrukları ile satıyor. Özelleştirmeleri bir "prensip" sayan hükümet, "kârına-zararına bakmayacağız, parayı verene satacağız" aymazlığı ile kamunun birikimleri ile oluşturulmuş işletmeleri sermayeye devrediyor. Kamusal olan ne varsa ortadan kaldırıp, yerine piyasanın değerlerini, sermayenin çıkarlarını yerleştiriyor. Ülkenin en önemli kurumlarını; TELEKOM‘u, TÜPRAŞ‘ı "büyük işler başarılıyor" edasıyla satıyor. Özelleştirmelerden gelecek paralarla Türkiye‘nin ihya olacağını savunuyor. Oysa yirmi yıldan bugüne, özelleştirme serüveni sonuncunda ortaya çıkan rakamlar gerçeği gösteriyor. Türkiye‘de bugüne kadar gerçekleşen özelleştirmeler sonucunda elde edilen gelir yaklaşık 14 milyar dolar; yapılan harcama ise yine bu rakamı buluyor. Özelleştirme geliri ile gideri arasında yarım milyar dolar fark bulunuyor. Özelleştirme gelirleri ile borç stokunun eritileceği savunuluyor, oysa son yılda Türkiye‘nin borç stoklarında büyük bir artış görülüyor. Özelleştirmeler, toplum açısından işsizlik, yoksulluk ve toplum müdahalesinden uzak bir ekonomik sistem anlamına geliyor.

Siyasal iktidarın özelleştirme performansı, kontrole gelen IMF yetkilileri tarafından başarılı bulunuyor, Özelleştirme İdaresi Başkanı tebrik ediliyor. IMF yetkilileri, "özelleştirmelerdeki gelişmeler çok iyi" diyor. Sermaye, özelleştirmeleri kendi içinde kutlaya dursun, özelleştirmeye karşı olanlar da bu kutlamayı onlara zehir edeceğini her yerde gösteriyor; SEKA‘da, Seydişehir‘de işçilerin fabrikalardan çıkmayarak yaptıkları direniş, TELEKOM‘un satılmasına karşı oluşturulan güç birlikteliği, TÜPRAŞ‘ın satışına karşı işçilerin nöbeti, Erdemir‘in satılması planlarına karşı halkın top yekun karşı çıkışı, bunun göstergesi olarak gelişiyor.

Bizler, mühendisler, mimarlar ve şehir plancıları, ülkenin yoksulluğa mahkum edilmesine, işsizliğin bu denli artmasına, çalışanların sefalet ücretlerine mahkum edilmesine, toplumsal yararın yerine her alanda sermayenin çıkarının yerleştirilmesine karşı, insanca bir yaşam, demokratik ve barış içinde bir Türkiye için 8 Ekim‘de Ankara‘da olacağız.

Özelleştirmelere karşı fabrikaları işgal edenler, yoksulluğa karşı dayanışmayı büyütenler, herkese iş, insanca yaşanabilecek ücret talep edenler, tenceremiz boş öfkemiz dolu diye yollara dökülenler, savaşa karşı sokakları barış şenliğine çevirenler, kârı değil doğayı savunanlar, her türden ayrımcılığa karşı çıkanlar, kadınlar vardır diyenler, üniversiteler de sokaklar da bizimdir diyenler, geleceğine sahip çıkan mühendisler, mimarlar ve şehir plancıları "Özelleştirmelere, Yoksulluğa, İşsizliğe Karşı" 8 Ekim‘de TMMOB Mitinginde buluşacağız.

Mühendisler, Mimarlar ve Şehir Plancıları, Yaşamın "Piyasanın Kirli Ellerine Bırakılmasına Karşı", Eşitlik, Adalet,Özgürlük Talebiyle Yaşama ve Geleceğe Sahip Çıkıyorlar

Küreselleşme olarak adlandırılan dönemle birlikte dünyada yoksulluk ve işsizlik yaygınlaşmaya, eşitsizlikler büyümeye başladı. Günümüz toplumunda zenginler ve yoksullar arasında keskin bir ayrışma yaşanıyor. Şehirler, toplumsal yaşam bu ayrışmaya göre şekilleniyor, yoksullar kenar mahallelerde şehir hayatının dışına itilirken, zenginler kendi yaşam alanlarını kurarak toplumun diğer kesimleriyle temasa geçmeden yaşıyor. Özelleştirme, kamu hizmetlerinin paralı hale getirilmesi, sosyal güvenliğin yok edilmesi, yaşamın kâr-zarar hesabı üzerinden tanımlanması, devlet-yurttaş ilişkisinin şirket-müşteri ilişkisine dönüştürülmesini içeren neo-liberal politikalarla toplumsal eşitsizlik daha da büyüyor.

Türkiye‘de 80 sonrasında uygulanmaya başlayan özelleştirme, kuralsızlaştırma politikaları; son dönemde özelleştirme ve kamu hizmetlerinin paralı hale getirilmesi ile devam ediyor. Siyasal iktidar, hiçbir meşruluk arayışına dahi girmeden, tüm kamu kurumlarını haraç-mezat satıyor. Siyasal iktidar, 80 sonrasında Türkiye‘nin girdiği yönelimi diğer ideolojik bir tavır olarak savunuyor ve özelleştirmelerin temelde "devletin kamu alanındaki etkinliğinin ortadan kaldırılması için yapıldığını" ifade ediyor. Bu yönelim, Özelleştirme İdaresi tarafından hazırlanan "Türkiye‘de Özelleştirme" başlıklı raporda şöyle ifade ediliyor: "Özelleştirme ile devletin ekonomideki sınai ve ticari aktivitesinin en aza indirilmesi hedeflenirken, rekabete dayalı piyasa ekonomisinin oluşturulması, devlet bütçesi üzerindeki KİT finansman yükünün azaltılması, sermaye piyasasının geliştirilmesi ve alt tasarrufların ekonomiye kazandırılması, bu yolla elde edilecek kaynakların altyapı yatırımlarına kanalize edilmesi mümkün olacaktır".

Siyasal iktidar tarafından da açıkça ifade edilen bu durum, basit anlamda bir mülkiyet devrinin ötesinde "toplumsal sistemde yaşanan köklü bir dönüşümün işaretidir". Bu dönüşümün merkezinde sermayenin etkinliği bulunuyor. Sermaye-toplum ilişkisinde toplumun güvenliğini sağlayan kamunun ortadan kaldırılması; toplumu sermaye karşısında korumasız, güvencesiz bırakıyor. Toplumsal kaynakların toplumun ihtiyaçlarının giderilmesi için kullanılmasını öngören kamusal ekonomi yerine; sermayenin ihtiyaçlarına uygun olarak yapılanan piyasa ekonomisi yerleştiriliyor.

Ekonominin toplumla bağı koparılarak, kâr-zarar, verimlilik üzerine kurulu bir ekonomik sistem tanımlanıyor. Bu mantıkla kamu hizmetleri de kamusal yarar çerçevesinde değil, piyasa mantığı ile tanımlanarak paralı hale getiriliyor. "Herkes aldığı hizmetin karşılığını öder" mantığına göre düzenlenen sistemle, parası olmayanların eğitim, sağlık, haberleşme, ulaşım gibi temel hizmetlere erişmesi engelleniyor.

Küreselleşme ile dünya top yekun bir özelleştirme harekatı içerisinde şekilleniyor, yaşamın her alanı en ince ayrıntısına kadar piyasa mantığı ile düzenleniyor, kamusal olan ne varsa tahrip ediliyor, sermayeye devrediliyor. Yoksulluk, işsizlik, açlık ve güvencesizlik yaygınlaşarak dünya tam bir karabasana sürükleniyor. Gelecek umudu kalmayan, toplumsal hayattan dışlanan kitleler kendilerini şiddet ile ifade ediyor, şiddet toplumsal yaşamın her alanında görünür oluyor. Sermayenin sınırsız hareketliliğinin sağlanması IMF, Dünya Bankası ve finans kapital zorbanın buyrukları ile gerçekleşiyor, onların yetemediği yerlerde Afganistan‘da, Irak‘ta olduğu gibi bombalar devreye giriyor, sermayenin çıkarları için binlerce insanın ölümü göze alınıyor.

Mühendisler, Mimarlar ve Şehir Plancıları, Özelleştirmelerin Daha Çok Yoksulluk ve İşsizlik Demek Olduğunu Biliyorlar.

-Özelleştirmeler kamu mülkiyetinin devri, kamusal ekonomi anlayışının ortadan kaldırılması demektir.

-Özelleştirmeler ile kamusal yararın yerine, sermayenin çıkarları koyulmaktadır.

-Özelleştirmeler ile toplum daha çok yoksullaşacak, işsizlik artacaktır.

-Özelleştirmeler ile iş güvenliği yerine esnek çalışma yöntemleri etkin kılınacak, emek sömürüsü daha çok artacaktır.

-Özelleştirmeler ile kamusal niteliği ortadan kalkan şirketler, çalışanların, çevre halkının, doğanın gözedilmesi yerine, yalnızca daha çok kârı hedefleyecek, bu da çalışanlar, bölgede yaşayanlar ve doğa açısından yıkım anlamına gelecektir.

-Özelleştirmeler ile yurttaş müşteri olarak tanımlanarak, hizmet aldığı şirkete müdahale hakkı ortadan kaldırılacaktır. Toplum müdahalesi dışında bırakılan ekonomi ile anti-demokratik, toplumsal çıkarlardan uzak bir ekonomik sistem yaratılacaktır.

-Sosyal güvenlik sisteminin özelleştirilmesi ile eğitim, sağlık gibi en temel insan haklarından yoksullar yararlanamayacak, güvencesiz ve korumasız kalacaktır.

Mühendisler, Mimarlar ve Şehir Plancıları Özelleştirmeye Karşı Kamusal Üretim ve Kamusal Denetimi Savunuyorlar.

Özelleştirme tartışmaları son dönemde yerli-yabancı sermaye karşıtlığına sıkıştırılmış durumda, bizler özelleştirmeye bu karşıtlığın ötesinde mülkiyet sorunu olarak bakıyor kamusal mülkiyeti savunuyoruz. Biz gerçekleşen özelleştirmelerin yöntem ve zamanlamasına değil, özelleştirmenin bizatihi kendisine karşı olduğumuzu ifade ediyoruz.

Kamusal mülkiyetin toplum yararını göz ederek çalışmasını, çalışanların her düzeyden denetimini, söz, yetki ve karar sahibi olmasını savunuyoruz. Kamusal üretimin gerçekleşmiş olması kamu yararına, demokratik bir üretim sürecinin işlemesi için yeterli değildir. Kamusal üretim çalışanların etkin katılımı ve denetimi ile düzenlenmeli, bölge halkının, hizmetten yararlananların planlama sürecine katılımı sağlanmalıdır. Kamusal mülkiyetin işlerlik kazanması demokratikleşme ile mümkündür. Özelleştirmelere karşı bizler bu perspektifle öncelikle kamusal mülkiyetin korunmasını ve kamusal alanın demokratikleştirilmesini savunuyoruz.

Mühendisler, Mimarlar ve Şehir Plancıları, "Özelleştirmelere Karşı Durmak Başka Bir Dünya İstemektir" Diyerek 8 Ekim‘de Ankara‘da Alanlarda Olacaklar.

Özelleştirmeler basitçe bir mülkiyet devri değildir, özelleştirmeler yoksulluğun, işsizliğin, savaşların hüküm sürdüğü bugünkü dünya düzeninin derinleşmesinden ve devamından yana bir hamledir. Bu nedenle özelleştirmelere karşı durmak da temelde bu dünyaya karşı olmak ve başka bir dünya ve Türkiye istemektir. Başka bir dünya, özelleştirmelere, yoksulluğa, işsizliğe, iş güvencesinin ortadan kaldırılmasına, esnek çalışma yöntemlerine, kadın emeğinin sömürüsüne, paralı eğitime ve sağlığa karşı olan tüm emek kesimlerinin ortak ve birlikte mücadelesi ile kurulacaktır.

Mühendisler, mimarlar ve şehir plancıları, uygulanan neo-liberal politikaların yaşamlarında yarattığı tahribata, yoksullaşmaya, açlık sınırında yaşamaya mahkum bırakılmaya karşı; insanca bir yaşam, demokratik ve barış içinde bir Türkiye için 8 Ekim‘de Ankara‘da "TMMOB Mitingi"nde olacaklar.

Mehmet Soğancı

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı