ÖZGÜRLÜKTEN, EMEKTEN, DEMOKRASİDEN VE BARIŞTAN YANA BİR TÜRKİYE İÇİN 8 EKİM 2005'DE ANKARA'DA TMMOB MİTİNGİNDE BULUŞALIM...
8 Ekim 2005 tarihinde Ankara'da yapılacak olan "TMMOB mitingi" için TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı 15 Eylül 2005 tarihinde basın açıklaması yaptı.
Dünya küreselleşmenin yıkıcı etkisi ile şekilleniyor. Sermayenin sınırsız hareketliliğini ifade eden küreselleşme çağında, sermaye fiili ve ideolojik olarak yaşamın bütün gözeneklerinde tahakküm kuruyor. Küreselleşme ile dünya kaos ortamına sürükleniyor; ülkeler, bölgeler, şehirler, mahalleler arasındaki eşitsizlikler gün geçtikçe artıyor, yoksulluk, açlık ve işsizlik yaygınlaşıyor, şiddet günlük yaşamın her noktasında boy gösteriyor, ABD Ortadoğu‘yu kan gölüne çevirdi, işgal derinleşerek devam ediyor. Uygulanan neo-liberal politikalar dünyayı bir karabasana sürüklüyor. İdeolojilerin sonu, kapitalizmin sonsuzluğunun ilan edildiği dönemde, egemenlerin tüm dünyaya sunduğu refah, demokrasi ve özgürlük vaadini yoksulluk, savaş, işsizlik ve açlık yalanlıyor.
Türkiye‘nin küreselleşme sürecine eklemlenmesi ‘Türkiye çağ atlıyor‘ reklamları ile başlamıştı. Gerçek olan ise Türkiye‘nin çağ atladığı değil, dünyayı sermayenin ihtiyaçlarına uygun olarak yeniden düzenleyen ‘küreselleşme çağına‘ eklemlenmesiydi. Sermayenin dünyayı içselleştirdiği, sınırları, kuralları kendi lehine ortadan kaldırdığı, bütün alanlara etkin ve doğrudan müdahale ettiği bir dönem Türkiye‘de de yaşanmaya başladı. Türkiye açısından son dönem yapılan yasal düzenlemeler bu durumun son hamlesi olarak gerçekleşiyor. Bir yandan kamu hizmetleri paralı hale getirilirken, diğer yandan da kamu kurumlarının mülkiyeti sermayeye devrediliyor. Yaşanan durum medyada tartışıldığı gibi verimlilik, işletmecilik tartışmaların ötesinde ‘sermaye lehine bir dönüşümü ifade ediyor‘. Özelleştirmenin ve ticarileştirmenin yaratacağı toplumsal etki ise kısa vadede oluşacak işsizlik üzerinden tartışılarak, geçici kimi çözümlerle geçiştirilmeye çalışılıyor. Oysa yaşanan durumun toplumsal sonuçları daha derin olacak, uzun yıllardır uygulanan neo-liberal politikalarla yoksullaşan halk bu uygulamalarla eğitim, sağlık gibi en temel insani haklardan bile yararlanamayacak duruma gelecek, yoksulluk derinleşecek, toplumsal dışlanma yaygınlaşacak.
Üretimin yerini finans hareketlerinin aldığı, sosyal devletin ortadan kaldırıldığı, devlet-yurttaş ilişkisinin sermaye-müşteri ilişkisi olarak yeniden tanımlandığı, tüm hizmetlerin paralı hale getirildiği günümüzde, yaşam gün geçtikçe güvencesizleşiyor.
Türkiye‘nin politik yönelimlerinden, çalışanların ücretlerine kadar her şey IMF, Dünya Bankası ve AB ile kurulan ilişkiler çerçevesinde belirleniyor. Finans kapitalin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik hazırlanan bütçe, rant, faiz ve dış borç ödemeye endeksleniyor. Ekonomik istikrar, büyüme, enflasyonun tek haneli rakamlara inmesi gibi sürekli gündemde olan gelişmeler halkın yaşamına yansımıyor. AKP, ‘ekonomi büyüyor ama kimse bizden iş istemesin‘ diyor. IMF yetkilileri ise Türkiye‘nin gelişimin önündeki engel olarak ‘asgari ücretin yüksek olmasını‘ gösteriyor. Hükümet kamu çalışanları ile yaptığı toplu görüşmelerde sefalet ücretinde ısrar ediyor, IMF‘ye verilen sözlerin dışına çıkılamayacağı ifade ediliyor. AB kendi içinde tarımı desteklerken, Türkiye‘den tarıma desteği çekmesini, tarım alanlarının kısıtlanmasını istiyor. 2005-2006 yılı özelleştirmeler yılı olacak diyen AKP iktidarı, Türkiye‘nin en önemli kamusal varlıklarını ‘parayı veren düdüğü çalar‘ aymazlığı ile satıyor. Bütün bu politikalar Türkiye‘de yaşanan dönüşümün yönünü gösteriyor.
Ekonomik göstergelerdeki iyileşmelerin temelinde üretim, yatırım, istihdam, teknolojik gelişmeler gibi nedenler yatmıyor. Gelişmeler ücretler üzerindeki baskıya, istihdamdaki daralmaya yani sermayenin emek üzerindeki daha etkin sömürüsüne dayanıyor.
Bu durumdan mühendisler, mimarlar ve şehir plancıları da olumsuz etkileniyor. Mühendisler, mimarlar ve şehir plancıları üretime, yatırıma dayalı bir ekonomik modelin, yani gelişmenin önemli yapı taşlarıdır. Bilim ve teknolojiyi toplumsal yararın hizmetine sunan mühendisler, mimarlar ve şehir plancıları toplumsal yararı göz ardı eden, sermayenin güvenilirliği, karı için düzenlenmiş rant ekonomisi içinde eriyor. Rant ekonomisinin yarattığı plansızlık ve karmaşa içinde mühendislerin, mimarların ve şehir plancılarının yaşam koşullarının yanında, mesleki kimlikleri de erozyona uğruyor.
Sermayenin çıkarları için yürütülmeye çalışılan bu değişim projesine karşı emek ve demokrasi güçlerine, emekten yana bir seçeneği hayata geçirmek için mücadele etmek düşüyor.
Yoksulluğa, sefalet ücretlerine, özelleştirmelere karşı mühendisler, mimarlar ve şehir plancıları olarak bizler;
* Özelleştirmelerin durdurulmasını, Telekom‘un, Tüpraş‘ın ve diğer özelleştirilen kurumların satışının iptalini istiyoruz
* Kamu hizmetlerinin paralı hala getirilmesine karşı, eğitim, sağlık gibi en temel insan hakkı olan hizmetlerin herkes için ulaşılabilir, nitelikli ve parasız olmasını istiyoruz.
* Ranta, faize, borç ödemelerine odaklanan değil, halkın ihtiyaçlarını gözeten bütçe istiyoruz.
* Sözleşmeli çalışma, performans uygulaması gibi çalışma hayatını piyasa mantığı ile düzenleyen, esnek çalışma yöntemleri ile güvencesiz çalışmayı yaygınlaştıran uygulamalara karşı iş güvencesinin sağlanmasını istiyoruz.
* Asgari ücretin yoksulluk sınırının üstüne çekilmesini, çalışmayanları güvence altına alacak sosyal uygulamaların hayata geçirilmesini istiyoruz.
* Kamu çalışanlarının sözleşmeli personel uygulaması ile güvencesizleştirilmesine, sefalet ücretine mahkum edilmesine, örgütlenme hakkının önündeki engellere karşı, insanca yaşanacak bir ücret, iş güvencesi ve örgütlenme hakkının önündeki engellerin kaldırılmasını istiyoruz.
* Toplumsal eşitsizliğin her düzeyde yaygınlaşmış olmasına karşı, adalet ve eşitlik istiyoruz.
* Finans kapitalin hareketliliğine bırakılmış ekonomik gelişme yerine, üretime ve yatırıma dayalı ekonomik modelin hayata geçirilmesini istiyoruz.
* Yoksulluğun, işsizliğin ve eşitsizliğin tetiklediği toplumsal şiddetin önlenmesi, toplumsal dışlanmanın ortadan kaldırılması için sosyal politikaların geliştirilmesini istiyoruz.
* Kültürel kimliklerin baskı altında tutularak yok sayılmasına, her düzeyde milliyetçiliğin kışkırtılmasına, şiddetin çözüm yolu olarak sunulmasına karşı, sorunun demokrasi ve kardeşlik temelinde çözümünden yana taraf olduğumuzu ifade ediyor, barış istiyoruz.
* Türkiye‘nin IMF ve diğer uluslararası kurumlar eliyle yönetilmesine karşı, halkın her düzeyde yönetimine katılmasını, ülke yönetiminde halkın söz, yetki ve karar sahibi olmasını savunuyor, demokrasi istiyoruz.
Bilimi ve teknolojiyi toplumla buluşturan bir mesleğin uygulayıcılarının örgütü olarak TMMOB, üretimden ve sanayileşmeden hızla uzaklaştırılan ülkemizin, yeniden üretim, yatırım, istihdam ve hakça bölüşüm temelinde politikalara döndürülmesini talep ediyor.
Üyelerinin sorunlarını toplumsal sorunlardan ayırt etmeyen, emekten ve demokrasiden yana tavrını ifade eden ve güçlendiren, toplumsal sorumluluğu gereği toplumsal muhalefetin içinde yer alan TMMOB, bugün de dünyada ve ülkemizde yaşananlara seyirci kalmayarak, savaşa karşı barışı, eşitsizliğe karşı adaleti, şiddete karşı kardeşliği, sömürüye karşı emeği savunmaya, başka bir Türkiye ve başka bir dünya mücadelesinde onurlu ve dik yürüyüşünü sürdürmeye devam edecektir.
‘Sermaye kendi imgesinden bir dünya yaratıyor‘, emek ve demokrasi güçlerine düşen ise sermayenin yarattığı işsizliğin, yoksulluğun, savaşın, sömürünün dünyasına karşı, emekten, barıştan, adaletten, özgürlükten ve demokrasiden yana başka bir Türkiye‘yi ve dünyayı kurmaktır.
Gelecek ona sahip çıkan ellerle şekillenecektir, 8 Ekim‘de emekten, barıştan ve demokrasiden yana olan herkesi geleceğine sahip çıkmaya çağırıyoruz. Başka bir dünya yaratma umudu ve inancı; bizim ellerimizde başka bir dünyanın kurucu iradesine dönüşecektir.
Sermayenin yaşama tüm gücüyle saldırdığı, emperyalistlerin dünyayı savaşla sınadığı bu dönemde bize düşen bir olmaktır, umudu diri tutmaktır ve kavgada birlikte olmaktır.
Sen yoksan bir eksiğiz.
Başka bir Türkiye, başka bir Dünya için sen de katıl, ellerimizi birleştirip emeğin ve özgürlüğün Türkiye‘sine uzanalım.
‘Kurtuluş yok tek başına, Ya hep beraber, ya hiçbirimiz‘
Mehmet SOĞANCI
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı