"PLANLAMA VE İMAR KANUNU TASARISI TASLAĞI" BEKLENTİLERİMİZE YANIT VERMEMEKTEDİR! TMMOB, KENTLEŞME, PLANLAMA, İMAR, YAPI VE AFET ALANLARINDA BÜTÜNLÜKÇÜ VE TUTARLI YASAL DÜZENLEMELER YAPILMASINI TALEP ETMEKTEDİR!

12.08.2005

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı 12 Ağustos 2005 tarihinde "Planlama ve İmar Kanunu Tasarısı Taslağı"ile ilgili basın açıklaması yaptı.

Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından hazırlanan "Planlama ve İmar Kanunu Tasarısı Taslağı" konusunda görüş, düşünce ve önerilerimizi kamuoyu ile paylaşıyoruz.

1. Yeni Yasa Tasarısı toplumun beklentilerine yanıt vermekte yetersizdir.

Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından hazırlanarak, Şubat 2004‘te Bakanlık tarafından düzenlenen Kızılcahamam Atölye Çalışmasında tartışmaya açılan, çeşitli platformlarda eleştiri ve katkılarla geliştirilen,"Şehircilik ve İmar Yasa Tasarısı Taslağı" belirli bir aşamaya ve olgunluğa gelmiş iken, tasarının hiçbir açıklama yapılmaksızın geri çekilerek, "Planlama ve İmar" adı ile başka bir tasarının gündeme gelmesinin nedeni anlaşılamamıştır.

Mayıs 2005‘e kadar Bayındırlık ve İskan Bakanlığı‘nın web sitesinde yayımlanan "Şehircilik ve İmar (daha sonra İmar) Yasa Tasarısı Taslağı" katılımcı bir anlayışla hazırlanmış, TMMOB‘ye bağlı meslek odalarının, akademisyenlerin, kamu kurum ve kuruluşlarının katkı ve eleştirileri ile gelişmesi yönünde bir eğilim benimsenmişti. Söz konusu tasarı meslek çevrelerince tüm eksikliklerine karşın geliştirilmesi olanaklı ve yasalaştırılması beklenen bir tasarı olarak değerlendirilmekteydi. Öyle ki,"Kentsel Dönüşüm Yasa Tasarısı" nın bu tasarı içine alınması örneğinde olduğu gibi, ya da "Yıpranan Kent Dokularının Yenilenmesi, Korunmasına ilişkin Kanun Tasarısı" ile ilgili eleştirilerde, "Şehircilik ve İmar Kanunu Taslağı"na referans verilmekteydi. Bakanlığın, kamuoyuna hiçbir açıklama yapmaksızın yeni bir tasarı taslağı ile ortaya çıkması ve açıklaması anlaşılması güç bir durum olarak yorumlanmaktadır.

Temel bir sistem değişikliğine gereksinim bulunan planlama ve yapılaşma konusunda yürürlüğe girdiği 1985‘ten bu yana, eleştiri konusu olan, 3194 sayılı Kanunun değiştirilmesi yönünde toplumsal bir beklenti oluştuğu bilinmektedir. 1999 Marmara Depremi, imar sisteminin planlama ve yapılaşma ile ilgili kurumsal ve yasal yapının, piyasa süreçlerinin sorgulanması açısından yeni bir başlangıç oluşturmasına, güvenli ve yaşanabilir yerleşimler oluşturmak için yapı, afet konularında yeni yapılanma arayışlarına ivme kazandırmakla birlikte, yapılan çalışmalar bir türlü sonuçlanamamakta, varolan sistemi değiştirici temel yasalar bir türlü çıkarılamamaktadır. İmar sistemine ilişkin temel düzenlemelerin yeraldığı imar, afet ve yapı konularında, tasarı enflasyonu yaşanmakla birlikte, kalıcı adımlar bir türlü atılamamaktadır.

Gelinen süreçte, katılımcı yöntemlerle geliştirilen planlama, imar ve yapılaşma sisteminde önemli yenilikler getiren, eksikliklerin tartışmalarla giderilerek olgunlaştırıldığı durumdaki "Şehircilik ve İmar Yasa Tasarısı" nın bir kenara bırakılarak, temel kavramlar ve yasa dili açısından dahi önemli eksiklikleri barındıran "Planlama ve İmar Yasa Tasarısı" nın tartışmaya açılması, toplumun sorunlarının çözümü yönündeki beklentileri mesleki uygulamaların bilime ve tekniğe uygun biçimde gelişimi açısından da bir geri gidiş olarak düşünülmektedir.

2. Ülkemizdeki "planlama, imar ve yapılaşma düzen" i sorun üretmektedir.

Planlamanın kentsel gelişmeyi, kamu ve toplum yararına yönlendiren etkin bir araç olmaktan büyük ölçüde çıkmış olduğu; %40‘ı izinsiz, %60‘ı kaçak yapılardan oluşan (tamamı kaçak kentlerin dahi oluştuğu) sosyal teknik alt yapıdan yoksun yerleşmelerin varlığı; yağma düzeninin, kamu arazilerinin işgalinin, kentsel mekansal eşitsizliğin, yoksulluğun, yaygın yaşam biçimi haline gelmesi; yoğun ve sürekli betonlaşan, tek düze, kimliksiz kentsel çevrenin oluşması; büyük kentlerin çevresinde tarım, orman, 2b arazilerinin, su kaynaklarının yerleşime açılması, kıyıların betonlaşması, çevrenin, toprağın, suyun ve havanın kirlenmesi; imar afları ve kuralsızlık ile beslenen, kente ve çevreye karşı suçların adeta örgütlendiği, arazi ve arsa spekülasyonuna dayalı, eşitsiz ve adaletsiz gelişme biçimi; afete dayanıksız yerleşmelerin ve risk havuzlarının oluşması; kamusal alan kullanımında, spekülatif sermaye ve rant gruplarına hizmet eden özelleştirme ve ticarileştirme uygulamaları; "Kentsel Dönüşüm" adı altında ancak koruma, iyileştirme ve yenileme içeriğinden yoksun olarak rantın gelişimine hizmet eden, kamu ve toplum yararını dışlayan uygulamalar,

Özetle, planlama uygulama ve denetimin etkin olamayışı sonucu, kuralsızlığın, denetimsizliğin yaygın bir kültür haline gelmesi, afete dayanıksız yapılaşma, sağlıksız çevre ve yerleşmeler oluştuğu bilinen sonuçlarıdır.

3. Ülkemizdeki "Planlama Sistemi" sorunların çözümünde yetersiz kalmaktadır.
Merkezi ve yerel düzeyde, özellikle merkezi kurumlar arasında yetki sorunları sürmektedir. Planlamada kademeli birliktelik ilkesi kurulamamakta, planlama disiplini sağlanamamaktadır. Planlamayı yapılaşma ve yoğunluk kontrolüne indirgeyen "imarcılık" anlayışı sürmekte ve planlama, toplumun kollektif yaşamına ve sorunlarına ilişkin sosyal, ekonomik kültürel boyutu kavrayamamaktadır. Gelişme ve imara açma anlayışının yerine koruma, iyileştirme ve yenileme gibi stratejiler geliştirilmelidir. Plan yapımı ve uygulamasında, sürece katılım ve denetim mekanizmaları yetersizdir. Plan uygulama araçlarının yetersizdir. Planlama sistemi, kentsel rantların dağıtma aracına dönüşmüştür. Yerleşimlerin mekansal düzlemde ortaya koyduğu eşitsizlikler giderilememektedir. Planlama sistemi afetlere duyarlı değildir.

4. Kentleşme, planlama, imar ve yapılaşma konusundaki düzenlemelerde aşağıdaki "ilkeler" den yola çıkılmalıdır.

Hazırlanacak bir imar yasa tasarısı planlama, uygulama, yapılaşma ve denetim konusunda aşağıdaki ilke ve esasları kapsamalıdır:

İmar ve kentleşme, ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel boyutları olan bir olgu olarak bütünlüklü olarak ele alınmalı, toplumun dinamizmine yönelik yenilikçi, yaratıcılığa açık bir yapı ve dil oluşturulmalıdır.

Ülke genelinde bütün kentsel ve kırsal alanların planlanmasında kademeli birliktelik ilkesini yaşama geçirmeyi ve bu birlikteliği hiçbir şekilde kesintiye uğratmamayı ve gerekli kurumsal yapıların oluşturulmasını temel almalı, bazı kurum ve kuruluşlara yasalarla verilmiş olan "ayrıcalıklı yer seçimi, planlama ve imar" yetkileri sona erdirilmelidir.

İmar ve kentleşme sistemimiz, mekansal konuların yanında planlı bir ekonomi ve dengeli bir gelir dağılımına dayalı kalkınma ilkesini sağlayacak, bölgelerarası eşitsizlikleri giderecek toplumsal adalet, kamu ve toplum yararının üstünlüğünü, fert, toplum ve çevre sağlığı ile güvenliğinin korunmasını sağlayacak, kentsel dönüşümü de kapsayan bir bütünlükte ele alınmalıdır.

Yaşayanların temel haklarını esas alan ve karar süreçlerine demokratik katılım ve denetimini sağlayan, kentlilere, kentli haklarına, doğal ve kültürel değerlere, biyolojik çeşitlilik ve ekolojik sistemlere öncelik veren bir planlama politikası esas alınmalıdır.

Kamunun elindeki arsa stoklarının elden çıkarılmamasına, bu stokların artırılmasına özen göstermeli yerleşim ve gelişme alanlarında spekülatif amaçlı toprak edinmeyi caydıracak önlemleri getirmelidir.

Arsa rantlarını besleyen politikalar yerine, toprak üzerinde planlama kararlarıyla oluşan değer artışlarının kamu ve toplum yararına kullanımını sağlayacak politikaları esas almalı, taşınmaz değerlemesi gibi yeni uygulama araçları yaratılmalıdır.

Barınma hakkını temel bir insanlık hakkı olarak ele alan, konutun ticari bir meta olmaktan çıkarılarak her insanın barınma gereksiniminin sağlanmasına dönük güvenli ve sağlıklı konut yapımının gerçekleştirilmesini sağlayacak önlemler alınmalıdır.

Doğa olaylarının afete dönüşmemesi, doğal, kültürel ve tarihsel değerlerimiz ile yaşam kaynaklarımızın korunması için yeni planlama araçları geliştirilmelidir.

Planlama, uygulama, yapılaşma ve denetimi kamusal bir hizmet olarak ele alan, denetimin bütün süreçleri kapsamasını sağlayan, denetimi kar edilecek bir alan olarak görmeyen, denetim alanında görev alacakların iş güvencesine sahip olmalarını sağlayan bir yaklaşım içermelidir.

Planlama, uygulama, yapılaşma ve denetim alanını kapsayan süreçlerde yetki ve sorumluluk alacak tüm mühendis, mimar ve şehir plancılarının TMMOB‘ye bağlı Odalarınca belgelendirilmesini esas alan bir yapıda olmalıdır.

"Planlama ve İmar Yasa Tasarısı Taslağı" bu ilkelere yeterli yanıtı verememektedir.

5. "Planlama ve İmar Yasa Tasarısı Taslağı", "Şehircilik ve İmar Yasa Tasarısı" ile karşılaştırıldığında daha geri bir yaklaşımı yansıtmaktadır.

"Planlama ve İmar Yasa Tasarısı Taslağı" nda, afete duyarlı, afet zararlarını azaltmaya yönelik bir planlama yaklaşımı ve bu yaklaşımı planlama, uygulama, yapılanma süreçlerinde, yaşama geçirecek yeterli yapılanma ve denetim mekanizmaları öngörülmemiştir. Bu konu yasa değişikliğinin temel gerekçelerinden biri olduğu kadar, toplumun da en önemli beklentisi durumundadır. Buna rağmen, "Şehircilik ve İmar Yasa Tasarısı" ile kıyaslandığında, "Planlama ve İmar Yasa Tasarısı Taslağı" nın bu konuda yetersiz kaldığı planlamaya ve yapılaşmaya yön veren yerbilimsel çalışmalarla ilgili temel kavram ve tanımların tasarıda yeralmadığı görülmektedir.

Üst ölçekli planlar, yaptırım gücü zayıf belgelere dönüştürülmüştür. Üst ölçekli plan kademelenmesinde, mekansal strateji planı yaklaşımının terkedildiği görülmektedir. Önerilen Ülke mekansal politika planı, Bölge Planı ve Çevre Düzeni Planı tanım ve içeriklerinin yaptırım gücü olmayan planlar tariflediği, böylelikle birbiri ile içsel ilişkisi kurgulanabilen stratejik planlama yaklaşımının terk edildiği görülmektedir. Bakanlığın daha önceki açıklamalarında önemli yeniliklerden birisi olarak sunulan "stratejik planlama" yaklaşımının terk edilmesi önemli bir eksikliktir.

Ülke mekansal politika planının, mekansal içeriği ve stratejik yaklaşımının bulunmayışı, Bölge planının fiziksel gelişme şemasına indirgenmiş olması, bugünkü işleyişte büyük sorunları olan Çevre Düzeni Planının yeniden benimsenmesi gibi bir dizi yaklaşım biçimi birlikte göz önüne alındığında; tasarıda üst ölçekli planları işlevsizleştirmeye yönelik bir anlayışın hakim olduğu anlaşılmaktadır.

Tasarının bütününde planlama ve uygulamada demokratik katılım ve denetim mekanizmaları, doğal ve tarihi çevrenin korunması, iyileştirme ve yenileme gibi strateji kavramları, planlama ve uygulamanın yerel sosyal, kültürel ve ekonomik kalkınma ile ilişkilendirilmeyip, salt fiziki planlama anlayışına indirgenmesi vb. birçok konuda, "Şehircilik ve İmar Yasa Tasarısı"nın gerisinde kaldığı görülmektedir. Tasarıda kentsel tehlike ve risklerin azaltılması vb. konularına yer verilmemiş ya da yetersiz düzenlemelerle yetinilmiştir. Benzer biçimde, harita, arazi ve arsa düzenlemesi, kamulaştırma ve parselasyon planlarının yapımı vb. uygulamaya ilişkin konularda, önceki tasarıya göre eksiklikler ve yetersizlikleri barındırmaktadır.

Daha önceki tasarıda, kapsamı, içeriği ve yapım süreci bakımından bir yerel kalkınma aracı olarak düzenlenen Nazım ve Uygulama İmar Planlarına ilişkin düzenlemeler, yeni tasarıda yürürlükteki imar kanunundan farklı olmayan bir biçimde tanımlanmıştır. Tasarıdaki yer alan mevzi imar planları ve plan değişiklikleri ile ilgili süreç tanımları bugünkü olumsuz durumun yasallaşması ve devamını öngörmektedir.

Yetki ve eşgüdüm ile ilgili düzenleme "Şehircilik ve İmar Kanunu Tasarısı"na benzer olmakla birlikte, eşgüdümün nasıl sağlanacağı yöntemi ve mekanizması tasarıda tanımlanmamaktadır. Oysa, bu konuda açıklığa gerek bulunmaktadır. Kentleşme, planlama, imar, yapı, afet gibi kavram ve olgular, birbirleriyle bütünselliği ve kendi içlerinde iç tutarlılığı olan, temel yasalar olarak değerlendirilmelidir.

"Planlama ve İmar Yasa Tasarısı" nda, plan uygulama süreç ve araçları konusunda yenilikçi ve olumlu adımlar atılmış olmakla birlikte, Şehircilik ve İmar Kanunu Taslağı‘na göre gerek yasa sistematiği, gerekse araç çeşitliliği bakımından yetersiz düzenlemeler yapılmıştır. Planların uygulanması ile ilgili olarak yerel yönetimlere seçenek oluşturan araçların bir kısmı tasarıda yer almamaktadır.

Tasarıda, yürürlükteki yasaya oranla katılım ve denetim konusunda bazı olumlu düzenlemeler bulunmakla birlikte önceki tasarıya göre olumsuzluklar görülmektedir.

Tasarının, yerel yönetimlerle ilgili yetkilendirmeleri ve mühendis, mimar ve şehir plancılarının yetkileri konusunda daha açık hükümler taşıması olumlu yönleri olarak görülmektedir. Bununla birlikte bir önceki tasarıda yeralan "Belediyede Görevlendirilecek Elemanlar" konusunun daha sonra çıkarılacak yönetmeliklere bırakılması olumsuzluk olarak değerlendirilmektedir.

Tasarı taslağının olumlu ve olumsuz yönleri ile ilgili yukarıdaki örnekleri çoğaltmak ve ayrıntılandırmak ve önerilerde bulunmak mümkün olmakla birlikte, esas itibariyle, "Şehircilik ve İmar Yasa Tasarısı" nda daha geri bir noktaya düşmüş olan bu tasarının, yeniden geniş katılımlarla geliştirilmesine gereksinim olduğu düşünülmektedir.

6. Öncelik "kentleşme, planlama, imar, yapı ve afet yasaları"nda olmalıdır.

Kentleşme, planlama, imar, yapı ve afet konuları tarafımızca, sistemin doğru ve net olarak kurgulandığı, temel kavramların, esas ve ilkelerin ortaya konulduğu, yetkilerin belirlendiği, kurumların, planlama, uygulama ve denetim süreçleri ile birlikte mekanizmaların tanımlandığı, hem kendi içinde hem de birlikte iç tutarlılığı ve bütünselliği olması gereken temel yasalar olarak görülmektedir. Ancak, son dönemlerde yapılan yasal düzenlemelerle veya yasa tasarısı taslakları ile bu alanın parçalandığı, bir ilkeye veya stratejiye bağlı olmaksızın, farklı amaçlara dönük düzenlemelerle, bütünselliğin kaybolduğu bunun da olumsuzluklara neden olduğu bilinmektedir.

7. Sonuç yerine:

"Planlama ve İmar Kanunu Tasarısı Taslağı" beklentilerimize yanıt vermemektedir. TMMOB, kentleşme, planlama, imar, yapı ve afet alanlarında bütünlükçü ve tutarlı yasal düzenlemeler yapılmasını talep etmektedir. TMMOB birikimlerini yasa yapıcılarla paylaşmaya hazırdır.

Mehmet SOĞANCI
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı