TMMOB 41. DÖNEM I. DANIŞMA KURULU TOPLANTISI/27 KASIM 2010/ANKARA
Değerli Arkadaşlar
Konuşmama, öncelikle geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz İMO İzmir Şube Başkanımız Tahsin Vergin‘i saygıyla anarak başlamak istiyorum.
Genel Kurulumuzda konuşmamın sonunda, TMMOB‘nin bu dönem yapacaklarını üç kelime belirleyecektir demiştim: "Mücadele, mücadele, mücadele..." Bu dönem her zamankinden daha fazla çalışmamız gerekiyor.
Neden?
Genel Kurulumuzda dünyayı, ülkemizi, bu ülkede yaşananları, örgütlülüğümüzü detaylı olarak değerlendirmiştik. Genel Kurul sonuç bildirimiz TMMOB‘nin döneme ilişkin manifestosudur. Olağanüstü Genel Kurulumuzda da bu dönemin yol haritasının kenar çizgilerini belirleyen kararlarımızı aldık ve şimdi yürüyoruz.
Haziran‘dan bu yana neler gelişti birkaç cümleyle hatılayalım ve sizlerin yapacakları konuşmalara bir giriş yapmış olalım:
"Kapitalizm, kriz sarmalı içerisinde çıkış yolu arıyor. Kapitalistler arası ‘kur savaşlarına‘ G 20 Zirvesi de çare olamadı. Kapitalizmin asıl krizi olacak sınıf savaşları ile Avrupa sokakları giderek daha fazla ısınmaya başladı. Fransa sokaklarında emeklilik yasasına karşı gelişen muhalefet, İngiltere‘de öğrenci harçlarına karşı eylemler, Yunanistan‘daki toplumsal hareketlilik bunun işareti olarak gelişiyor.
ABD‘nin, geçtiğimiz yıllarda Irak‘ı işgalinin ardından ilan ettiği ‘imparatorluğunun‘ ömrü kısa sürdü. ABD merkezli kriz sonucunda imparatorluk rüyası da son buluyor. ABD bu yeni dönemde de etkinliğini terk etmemek için yeni bir stratejik hegemonyaya yönlenmeye çalışıyor. Lizbon‘daki NATO toplantısı bu yeni stratejik hamlenin parçasıydı. NATO zirvesinde emperyalizmin yeni soğuk savaşına yönelik planlar çerçevesinde, Ortadoğu ve Asya halklarının füze kalkanı ile kuşatılmasına adım atıldı. NATO bir saldırı örgütü olarak kapitalizmin dünyanın her yerindeki çıkarlarını korumaya hazırlıyor.
Türkiye ‘Füze Kalkan Sistemi‘nin parçası olarak yeni soğuk savaşta da emperyalizmin ‘ileri karakol ülkesi‘ olacağını beyan etmiş oldu. Ancak bu durum medyada bir ‘zafer havası‘ ile sunulmaya çalışıldı. AKP uzunca zamandır ‘komşularla sıfır sorun‘ adı altında yürüttüğü politikayla ‘bağımsız bir çizgi‘ izlediğini ifade ediyordu. ‘Füze Kalkanı‘na imza işte AKP‘nin turnusolü olmuş ve tarihe yeni bir işbirlikçilik belgesi olarak geçmiştir. O zaman, şimdi emperyalizmin yeni stratejik saldırı hamlesi karşısında barışı savunmak, aynı zamanda bağımsız bir Türkiye‘yi savunmaktır.
AKP, yalnızca bir ileri karakol ülkesi değil aynı zamanda emperyalizmin Ortadoğu‘ya yönelik ideolojik-kültürel savaşının da bir parçasıdır. Küresel sermayenin yönelimleri ile bütünleşmiş bir İslamcılık doğrultusundaki gelişmeler sonucunda inşa edilmeye çalışılan ‘yeni Türkiye‘ bir model ülke konumundadır. Bize tüm bunların açığa çıkarılmasında önemli görevler düşüyor.
AKP iktidarı referandumun ardından ‘ileri demokrasiye‘ geçildiğini ilan etmişti. Bu ileri demokrasinin ne olduğunu HSYK seçimlerinde ‘yargının ele geçirilmesi‘ ile gördük. YÖK talimatnamesi ile üniversitelere giren polislerin öğrencilere saldırılarında ve İTÜ‘de Başbakan‘ı protesto eden gençlere 1,5 yıl hapis cezası verilmesi ile gördük.
Giderek artan bir baskı rejimi kurulurken AKP bunu ‘özgürlük‘ olarak takdim ediyor. YÖK talimatnamesi ile başlayan türban tartışmaları da üniversiteler özgürleşiyor diyerek sunuldu. Meselenin asıl önemli yanı ise devlet eliyle toplumun gericilik dalgası ile kuşatılmasından başka bir şey değildir. Gündelik hayat ve kamusal alan din üzerinden düzenlenmeye çalışılıyor. Her tür dini, mistik düşüncenin etkinleştirildiği, evrensel aklın; aydınlanma değerlerinin; bilimsel bilginin yerini aldığı bir topyekûn gericilik çağının içerisindeyiz.
Gerçek özgürlükler alanının genişletilmesi de ancak bu dalgaya karşı durularak sağlanabilecektir. Toplumu saran bu dalganın en büyük sonuçlarından birisi insanlığın kaderine razı gösteren bir suskunluğun içerisinde kaybolmasıdır. O yüzden özgürlükler ancak insanların kendi kaderine sahip çıkması, bunun için birlikte mücadele etmesi ile sağlanabilir.
AKP, yeni bir istihdam paketi hazırlıyor. Bu paket, krizi emekçilerin sırtına yıkma paketidir. Esnek ve güvencesiz çalışmayı arttırarak daha fazla sömürü ile kendi krizlerini çözmenin yollarını arıyorlar. O zaman biz de emekçilerin kurtuluş yollarını arayacağız, bunu yaratmak için mücadele edeceğiz.
Şimdi tam da öyle bir zamana doğru ilerliyoruz. TEKEL direnişinin birinci yılındayız. O direnişin izleri ve öğrettikleri halen tazeliğini koruyor. 6 Kasım‘da öğrenciler Ankara‘da önemli bir direniş mücadelesi içerisinde olduklarını gösterdiler. Önümüzdeki günlerde bunları güçlendirmeye ihtiyacımız vardır.
Havasına, suyuna, toprağına sahip çıkanları selamlıyoruz. Derelerin sesini, İnay köylüsünün sesi ile, İnay köylüsünün sesini nükleer santral karşıtlarının sesi ile, çevre hareketlerinin sesini YÖK‘e karşı ve özerk demokratik üniversite isteyen gençliğin sesi ile, kadınların sesini Kürtlerin sesi ile, Alevilerin sesi ile, hepsini birden direnişin simgesi tekel işçisinin sesi ile birleştirme zamandır.
Daha fazla sömürme hırsı ile insanca yaşam talebinin uzlaşması mümkün değildir. Bu uzlaşmaya gerek de yoktur. Biz insanca yaşam talebi etrafında ülkemizin geleceğini kuracak bir yol yaratma mücadelesi içinde olanlarla omuz omuza yürüyeceğiz.
Yolumuz uzun sevgili arkadaşlar, işimiz çok. Durmak, duraklamak yok. Hepimize kolay gelsin.
Mehmet Soğancı
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı