TMMOB 48. DÖNEM I. DANIŞMA KURULU ANKARA'DA TOPLANDI

20.05.2025

TMMOB 48. Dönem I. Danışma Kurulu Toplantısı, 17 Mayıs 2025 tarihinde "Bilgilendirme ve genel durum değerlendirmesi ve yürütülecek çalışmalar" gündemiyle Makina Mühendisleri Odası Eğitim ve Kültür Merkezi'nde gerçekleştirildi.

300'e yakın Danışma Kurulu Üyesi'nin katılımıyla gerçekleştirilen TMMOB 48. Dönem I. Danışma Kurulu Toplantısı, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz'ın açılış konuşması ile başladı. Ardından  TMMOB Genel Sekreteri Özgür Topçu, TMMOB'nin Genel Kurul toplantısı sonrası çalışmaları konusunda bilgilendirme sunumunu gerçekleştirdi.

TMMOB Çalışmaları Sunumu ardından danışma kurulu üyeleri söz alarak toplantıya katkı sağladı. Sırasıyla; Kaya Güvenç, Yunus Yener, Nusret Suna, Hüseyin Alan, Ali Ekber Çakar, Yaşar Üzümcü, Leman Ardoğan, Mehmet Soğancı, Cem Nuri Aldaş, Mahir Ulutaş, Semih Lütfi Temizkan, Ömer Dursunüstün, Mahsun Çiya Korkmaz, Baki Remzi Suiçmez, Salih Eğerci, Aydan Adanır, Hüseyin Hüsnü Kargın, Suat Selvi, Erol Özkan, Coşkun Çatalkaya, Tuncay Kaya, Ercan Adaşlık ve Ezgi Kılıç birer konuşma yaptılar.

Yapılan konuşmalarda Oda Başkanları, İKK sekreterleri, Oda birimlerine bağlı yöneticiler ve üyeleri, TMMOB Çalışma Programında alınan kararlar doğrultusunda Danışma Kurulu tarihine kadar yapılan çalışmaları değerlendirdi. Her geçen gün artan ekonomik krizle beraber, meslek alanlarımızın ve meslektaşlarımızın yaşadığı çoklu sorunlar konusunda tartışmalar yürütüldü. Meslek alanlarımızdaki özlük hakkı kayıpları, ücret politikaları, emekli meslektaşlarımızın durumu, meslek alanlarımızın tahribatı, işsizlik ve iş güvencesi gibi başat sorunlar vurgulandı. 

Bu noktada yine Genel Kurulda kararlaştırılan merkezi olarak gerçekleşecek Güncel Sorunlarımız ve Çözüm Önerileri Kurultayı için Yerel Kurultaylardan başlayarak süren hazırlıklar ve yapılan tartışmalar aktarıldı. Yapılan konuşmalarda Yerel Kurultaylardaki tartışmaların ve sorunların çözümüne dair en önemli adımın örgütlenme mücadelesi ve dayanışma pratiklerinin arttırılmasının bir kez daha altı çizildi.

Danışma Kurulu Toplantısına saat 12.30'da ara verilerek, MMO Eğitim ve Kültür Merkezi'nden başlayan bir yürüyüşle, Madenci Anıtı önünde "Emeğimiz, Mesleğimiz ve Ülkemiz için Mücadele Edeceğiz!" başlıklı kitlesel bir basın açıklaması gerçekleştirildi. Açıklama için tıklayınız!

Son olarak Başkan Koramaz Kurul toplantısını kapattı.

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz'ın açılış konuşması şöyle:

Sayın Başkanlarım,
Sayın Onur ve Denetleme Kurulları Üyeleri,
Birlik ve Odalarımızın Sayın Yöneticileri,
Değerli Meslektaşlarım,

Başta unutulmaz başkanımız Teoman Öztürk olmak üzere Birliğimizin halktan, emekten yana yurtsever toplumcu çizgisini oluşturan ve Birliğimizi bugünlere taşıyan tüm değerlerimizin aramızda olduğunun bilinciyle, hepinizi Yönetim Kurulumuz adına sevgiyle, dostlukla selamlıyorum.

Sizlerle bu ülkenin aydınlık yarınları için yan yana yürümekten, aynı cesaret ve umudu büyütmekten büyük bir mutluluk ve onur duyuyorum.

Birliğimizin 48. çalışma döneminin ilk Danışma Kurulu toplantısına hepiniz hoş geldiniz.

Değerli Arkadaşlar,

Bildiğiniz gibi TMMOB Danışma Kurulumuz, gerek katılımcı sayısı, gerekse de katılımcılarının TMMOB ve bağlı Odalarındaki görev ve sorumlulukları itibarıyla TMMOB örgütlülüğünün ve çalışmalarının masaya yatırıldığı, geleceğe yönelik çalışmaların şekillendiği en önemli organlarımızdan birisidir. Birlikte karar alma, birlikte üretme ve birlikte yönetme anlayışımızın vücut bulmuş halidir.

Zaman zaman özel gündemli toplantılar yapsak da bugünkü toplantımızın gündemi, artık gelenekselleşen iki ana maddeden oluşuyor: İlki “TMMOB çalışmalarının değerlendirilmesi”, ikincisi ise “Ülkemizde yaşanan sürecin değerlendirilmesi.”

İlk gündem maddemize ilişkin olarak göreve geldiğimiz yaklaşık 12 aya varan süre boyunca 48. Dönem Çalışma programımız çerçevesinde yapılan çalışmalar ve yürütülen etkinlikler hakkında Genel Sekreter Vekilimiz Özgür Topçu, sizlere özet ama doyurucu bir sunum yapacak.

Ben yalnızca şu kadarını söylemekle yetineceğim: Hepinizin bildiği üzere TMMOB olarak bizler, birlikte karar alma, birlikte üretme, birlikte yönetme temel ilkesini ve demokratik merkeziyetçi çalışma anlayışını esas alan bir örgütlenmeyiz.

Bu kolektif çalışma anlayışımız gereği her çalışma döneminde olduğu gibi 48. Dönem Çalışma Programımızı da Genel Kurul Sonuç Bildirgemizin ve Genel Kurul’da alınan kararların yol göstericiliğinde, Oda başkanlıklarımız ve İKK sekreterlerimizle yaptığımız ortak toplantılardan süzülen görüşlerle hep birlikte oluşturduk.

Mühendis, mimar ve şehir plancılarının çalışma hayatlarında karşılaştıkları sorunların çözümünden lisans eğitimi ve meslek içi eğitime, mesleki denetimden sanayi, tarım, enerji, iletişim, bilişim, madencilik, denizcilik, kentleşme, gıda, ormancılık, çevre politikalarına, Kürt sorunun demokratik çözümünden laiklik ve demokrasiye, işçi sağlığı ve iş güvenliğinden cinsiyet ayrımcılığına kadar uzanan bir yelpazede 32 mücadele başlığında çalışmalar yürütmeyi ve bu mücadele başlıklarına yönelik olarak 15 adet kongre, sempozyum, kurultay veya çalıştay düzeyinde TMMOB etkinliği düzenlemeyi önümüze hedef olarak koyduk.

Bir kısmı Odaların sekretaryasında bir kısmı ise TMMOB ve İKK’lar bünyesinde düzenlenen bu etkinliklerden bugüne değin TMMOB Dünya Gıda Günü Sempozyumu, TMMOB İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Çalıştayı, TMMOB Kadın Sempozyumu, TMMOB Coğrafi Bilgi Sistemleri Kongresi, TMMOB Doğal Kaynaklar Sempozyumu ile TMMOB Geleceğin Teknolojileri ve Teknoloji Politikaları Sempozyumunu gerçekleştirmiş bulunuyoruz.

Yakın zamanda gerçekleştireceğimiz önemli etkinliklerden bir diğeri de “TMMOB Mühendis Mimar ve Şehir Plancılarının Güncel Sorunları ve Çözüm Önerileri Kurultayı” olacak.

Bu kurultayımız, aynı başlıkla yapacağımız yerel kurultaylara katılan delegelerle toplanacak. İlki geçen hafta sonu Samsun’da yapılan yerel kurultaylarımızı en geç eylül ayı sonuna kadar tamamlamayı planlıyoruz.

Yerel kurultaylardaki tartışmalara altlık oluşturması düşüncesiyle şu ana dek yürütülen çalışmaların ışığında “Güncel Sorunlarımız ve Çözüm Önerilerimiz” başlıklı bir broşür hazırlayarak örgütümüzle de paylaştık.

Yerel kurultaylardan süzülen görüş ve önerileri de 18 Ekim 2025’te Ankara’da yapacağımız merkezi kurultayda karara bağlayacak ve paylaşıma açacağız.

TMMOB Yönetim Kurulu olarak örgütlü olduğumuz tüm illerde yapılmasını planladığımız bu kurultayları, mesleğimizin ve meslektaşlarımızın sorunlarının tespiti ve çözüm önerileri üretmenin yanı sıra üyelerimizin harekete geçirilmesi, Oda-üye ilişkilerinin güçlendirilmesi ve örgütsel yapımızın tahkim edilmesi açısından hayati önemde görüyoruz.

Bu konuda tüm örgüt yöneticilerimizi ellerinden gelen en üstün çabayı göstermeye, bu uğurda her zamankinden daha fazla çalışmaya davet ediyoruz.

TMMOB Yönetim Kurulu üyeleri olarak yapılacak tüm yerel kurultaylara mutlaka katılım sağlayacağız.

İnanıyorum ki dönem sonunda gerçekleştireceğimiz merkezi kurultayda da TMMOB’nin gücünü dosta düşmana her zamankinden daha güçlü bir şekilde göstereceğiz.

Çalışma programımızda yer alan diğer etkinliklerimize yönelik çalışmalar ise planlanan takvimlerine uygun şekilde yürütülmekte olup etkinlik duyurularında belirttiğimiz tarih ve mekânlarda gerçekleştirilecektir.

Sevgili Arkadaşlar,

Hepimizin takdir edeceği üzere çalışma programları yaşama geçirildiği sürece anlamlıdır ve ancak o zaman bir değer kazanır.

Odalarımızın, şubelerimizin ve İKK’larımızın kendi gündemleri içerisinde de yoğun bir iş yükü altında olduğunu biliyorum.

Ancak Genel Kurul süreciyle birlikte oluşturduğumuz çalışma programının gereğinin yerine getirilmesi için tüm örgütsel gücümüzün seferber edilmesine ihtiyacımız var.

Genel Kurul kararlarını referans alarak hazırladığımız bu çalışma programını başarıyla yürütmek de hepimizin ortak sorumluluğudur.

Ben TMMOB Yönetim Kurulu başkanı olarak geçtiğimiz günlerde bu ortak sorumluluğu başarıyla taşıdığımıza ve önümüzdeki günlerde de Birliğimizin 70. yaşına yaraşır bir çalışma dönemi geçireceğimize yürekten inanıyorum.

İlgiden eyleme kadar TMMOB çalışmalarına katkıda bulunan her düzeydeki örgüt yöneticilerimize, örgütlü üyelerimize , TMMOB dostlarına, örgüt çalışanlarımıza, TMMOB‘nin onurlu yürüyüşünü ve dik duruşunu sürdürenlere yürekten teşekkür ediyorum.

İyi ki varsınız, iyi ki bir aradayız.

Sevgili Arkadaşlar,

Buradan ikinci gündem maddesine geçersek, gerek dünya, gerek bölge, gerekse de ülkemiz açısından çok zor dönemler yaşıyoruz.

Trump’lı ABD’yle, yıllardır bölgede devam eden savaş ve yıkım şimdi yeni bir evreye geçti.

Afganistan, Filistin ve Lübnan’ın ardından Suriye’nin de kaderi emperyalist ülkelerin beslediği İslamcı çetelerin insafına terk edildi.

Bölge halkları, deyim yerindeyse ortaçağ karanlığına geri döndürülmüş durumda.

Saray iktidarı ve onun güdümündeki medya şakşakçıları, beklenildiği üzere Suriye’deki iktidar değişiminden mutlu görünüyorlar.

Ancak hepimiz çok iyi biliyoruz ki bölgede asıl kazananlar ABD-İngiltere-İsrail ve onların desteğindeki siyasal İslamcı çetelerdir.

Saray rejimi de mezhepçi siyasal İslamcılığıyla esasen emperyalizmin taşeronu konumundadır.

Suriye’den sonra ABD-İngiltere ve İsrail’in yeni hedefinin İran olacağı da hepimizin malumudur.

Bu hedef için bölgesel Kürt dinamiklerinin açık veya dolaylı taşeron olarak kullanılması da kurgu kapsamındadır.

Bizler, TMMOB olarak yıllardır emperyalizmin ve onların elinde büyüyen İslamcı faşist çetelerin saldırgan, yayılmacı, sömürgeci politikalarına karşı barışı, halkların kardeşliğini ve bir arada yaşamı savunduk.

Sadece yurtta değil, bölgemizde ve dünyada da barışı savunduğumuzu her ortamda dile getirdik.

Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da savaşa karşı barışı, faşizme karşı özgürlükleri, dinci gericiliğe karşı aklı ve bilimi savunmaya devam edeceğiz.

Değerli Arkadaşlar,

Yalnızca bölgede yükselen savaşın yıkımlarıyla değil, aynı zamanda ülkemizin de adım adım iflasına tanık oluyoruz.

TMMOB örgütlülüğü olarak 70 yıllık tarihimizin tamamı boyunca bilimi rehber alan, üreten, sanayileşen, kalkınan, tarımda kendi kendine yeten, ürettiklerini de hakça bölüşen, bağımsız ve demokratik bir ülke özlemiyle mücadele ettik; mücadele etmeye de devam ediyoruz.

Ancak ne yazık ki 1980’li yıllardan itibaren sistematik bir şekilde uygulanan ve 23 yıllık AKP iktidarı döneminde daha da ivmelenen neoliberal politika ve uygulamalarla ülkemiz bir sanayisizleşme ve tarımda dışa bağımlılık sürecine sokuldu.

Bu süreç, yalnızca kamuya ait sanayi kuruluşlarının, petrokimya tesislerinin, tarımsal işletmelerin özelleştirilmesi; sanayi ve tarıma yönelik iç desteklerin azaltılması; eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik hizmetlerinin ticarileştirilmesiyle sınırlı kalmadı; kıyıların yağmalanmasından orman arazilerinin satışına, SİT alanlarının yapılaşmaya açılmasından meraların özelleştirilmesine, tarihi kentlerin sular altında bırakılmasından kentsel dokunun kaybedilmesine kadar geniş çerçevede yıkıcı sonuçlar yarattı.

Ülkenin dört bir tarafına yayılmış KİT’lerin tasfiyesi, bunların yöresel ölçekte beslediği özel sektöre ait küçük ve orta boy işletmelerin de tasfiyesini beraberinde getirdi.

Aktif-sigortalı çiftçi sayısı her geçen yıl geriledi.

Neredeyse 45 yılı bulan bu sanayisizleşme ve tarımda dışa bağımlılığın artırılması politikalarıyla ekonomi rantiye kazançların özendirildiği bir sürece evriltildi. 

Ülkede sanayi yatırımları neredeyse tamamen dururken tüm zenginlik hizmet, finans ve gayrimenkul sektörlerine aktarıldı.

Bu durum, ithalatın artmasına, ücretlerin düşürülmesine, istihdamın daralmasına ve buna bağlı olarak mühendisliğin işlev ve iradesinin de en aza indirilmesine yol açtı.

Geldiğimiz noktada ülkemizin hali içler acısıdır.

Mafyatik, oligarşik bir rant ağı ülkeyi sarmış; halkın emeğinin, ülke kaynak ve birikimlerinin üzerine basa basa yükselmiş, yeni ve büyük bir sermaye kesimi de ortaya çıkmıştır.

Dışarıdan gelen sıcak parayla şişen bu rant ekonomisi, bazı yıllarda suni bir ekonomik büyüme yaratsa da bu büyüme kalıcı toplumsal refah ve kalıcı bir istihdam yaratamamıştır.

Başta gıda fiyatları olmak üzere hayat pahalılığı, işsizlik, düşük ücretler, güvencesiz iş, yokluk, yoksulluk, gelecek endişesi ve hukuk dışı uygulamalar, tüm toplumsal kesimlerin ortak sorunu olmuş, tepkiler birikmiş ve patlama noktasına gelmiştir.

Yaşadığımız çoklu krizler ortamında haftalardır sokakları dolduran milyonlarca yurttaşımızın birikmiş öfke ve tepkilerinin en temel nedeni de bu gerçekliklerdir.

Sevgili Arkadaşlar,

Yaklaşık 2 aydır, ülke tarihimizin en önemli toplumsal patlamalarından birine şahitlik ediyoruz.

18 Martta diploma iptali ardından 19 Mart sabahı İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu ve beraberinde 106 kişinin hukuksuz bir biçimde gözaltına alınması sonrası başlayan protesto dalgası, birleşik bir sese dönüşmüştür ve en önemlisi AKP’nin 23 yılda inşa ettiği korku duvarı, geniş halk kesimlerinin isyanıyla yıkılmış durumdadır.

Uzunca bir süredir siyasi iktidarın oluşturduğu suni gündemlerle, gerici-milliyetçi politikalarla teslim alınmaya çalışılan toplumsal muhalefet, en can alıcı yerden, seçmen iradesine, demokratik haklarına ve geleceğine sahip çıkmak için alanları doldurmuştur.

Bu toplumsal dalga, ülkemizin içinden geçtiği zorlu koşulları ortaya sermekle sınırlı kalmamış, halkımızın ve onun içinde özellikle gençlerin öncülüğünde gelişen direniş ve yükselen mücadele eşit, özgür ve adil gelecek umudumuzu daha da büyütmüştür.

Buradan siyasi iktidara bir kez daha sesleniyorum: Hiç kimsenin insanların demokratik iradesi üzerine ipotek koymaya hakkı yoktur.

Ülkeyi yönetenleri, ülkenin en acil sorunları olan işsizlik, açlık, güvencesiz gelecek, her geçen gün artan borç yüküyle, bu ülkenin gerçek sorunlarıyla yüzleşmeye; anayasaya, hukuka ve halk iradesine saygı duymaya çağırıyorum.

Bizler tüm baskı ve zor politikalarına karşın ülkemize, anayasal demokratik kazanımlarımıza, emeğimize, geleceğimize ne olursa olsun sahip çıkmaya devam edeceğiz.

Ülkemizin eşit, özgür, barıştan yana ve demokratik yarınları için hep birlikte mücadele edeceğiz.

Hukuksuzluğu, baskıyı ve zulmü, sömürgen iktidarlarının güvencesi olarak görenler bilmelidir ki halktan büyük bir güç yoktur. Mutlaka ama mutlaka kazanacağız!...

Sevgili Arkadaşlar,

Son olarak Devlet Bahçeli’nin partisinin meclis grup toplantısında yaptığı konuşma ve ardından Abdullah Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”yla başlayan ve gelinen aşamada PKK’nın bu çağrıya uyarak kendini feshetme ve silah bırakma kararı almasıyla süren gelişmeler hakkındaki görüşlerimizi de sizlerle paylaşmak isterim.

Geçmişten günümüze tüm çalışma programlarımızda ve bildirgelerimizde ısrarla altını çizdiğimiz üzere TMMOB barıştan yana bir örgüttür.

Kürt sorununun çözümünde de bir arada yaşam temelinde demokratik ve barışçıl çözümlerden yanayız.

Sorunun çözüm yolunun savaş, şiddet, ölümleri kutsama ve milliyetçilik sarmalından çıkarılıp eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik bir zeminde ele alınması gerektiğini her ortamda dile getiriyoruz.

Bu doğrultuda, süreci başlatanların kimlikleri, niyet ve çıkar beklentilerinden bağımsız olarak yaşanan son gelişmeleri de olumlu buluyoruz.

Bu süreçte “elimiz yüreğimizde barış için çabalıyoruz” diyerek koştururken yaşamını yitiren sevgili Sırrı Süreyya Önder’in şahsında Suruç’tan 10 Ekim Gar katliamına kadar barış için hayatlarını kaybeden tüm barış şehitlerini de saygıyla anıyorum.

Barış için can verenler, gelecek güzel günlerimize can olsunlar.

Ancak kuşku ve endişelerimiz de var. Bu nedenle süreci de yakından takip ediyoruz.

Onları da sizlerle paylaşmak isterim.

Takdir edersiniz ki gerçek anlamda demokratik bir ülke, demokratik bir toplum ve toplumsal barış, herkese eşit, adil hakların sağlandığı, düşünceyi ifade etme ve örgütlenmenin özgür olduğu ortamlarda yaratılabilir.

Oysa ülke halkı olarak 100 yıllık Cumhuriyet tarihinin belki de en baskıcı dönemlerinden birini yaşıyoruz.

İktidar partisinin yirmi üç yılda adım adım inşa ettiği laiklik karşıtı, faşizan tek adam rejimi ve bu yirmi üç yıldır uygulanan rant ve talan politikalarının açtığı hasar, ülke ekonomisiyle sınırlı kalmadı.

Eğitimden sağlığa, kamu yönetiminden hukuk sistemine kadar her alanda derin krizler yaşıyoruz.

Meclisin etkisizleştirilmesi, güçler ayrılığının ortadan kaldırılması, yargı bağımsızlığının yok sayılması, hukukun üstünlüğü anlayışının bitirilmesi, ülkeyi yönetilemez hale getirdi.

Yönetemedikleri bu ülkeyi ellerinde tutmaya devam edebilmek için de her türlü zorbalığa başvuruyorlar.

Muhalif siyasetçileri, belediye başkanlarını hapsediyorlar, kayyumlar atıyorlar, basın organlarına ölçüsüz cezalar veriyorlar, haber yapan gazetecileri içeri atıyorlar, grevleri yasaklıyorlar, yasal görevleri gereği Gezi Parkını sahiplenen TMMOB yöneticilerini tam 1117 gündür içeride tutuyorlar.

Bırakınız AHİM kararlarını, mevcut anayasa ve yasaların, hukukun evrensel ilkelerinin dahi yok sayıldığı, tümüyle Tek Adam’ın buyruklarıyla yönetilen bir ülke haline geldik.

Geldiğimiz noktada tek adam rejimi halkın desteğiyle değil, halka yönelik baskı ve zorbalıkla ayakta duruyor.

Tam da bu yüzden, bir elinde yumuşama, normalleşme, açılım, demokratik Anayasa gibi elma şekerleriyle rıza üretip iktidar süresini uzatmaya çalışırken, diğer elinde de siyasallaşmış yargı ve kayyum sopalarıyla toplumsal muhalefete ayar vermeye çalışıyor.

Buna benzer süreçleri, ülkece 2010 yılında ve 2017 yılında yapılan referandumlarla ve sonuçlarıyla deneyimledik.

Bu sebeple yeni anayasa tartışmaları dahil tüm gelişmeleri büyük bir ihtiyatla izliyoruz.

Adalet ve adil yargılanma koşullarının yok edildiği, emeğin sınırsız sömürüldüğü, halkımızın açlık ve yoksulluğa mahkûm edildiği bu rejimin devamını ve meşrulaşmasını sağlayacak her girişime uzak duruyoruz.

Bu sürecin, anayasa değişikliğiyle Erdoğan’ın yeniden seçilmesi gibi niyetlerin yanı sıra Suriye’de yaşananlardan bağımsız olmadığı da bir gerçek.

Bu nedenle Suriye’de ve bölgemizde yaşanan gelişmeleri dikkatle ve kaygıyla takip ediyoruz.

Buradan bir kez daha ifade etmekte fayda var: Bu ülkedeki hiçbir yurttaşımızın hayatı ve ülkemiz halklarının kaderi, emperyalist merkezlerin ve onlara taşeronluk eden siyasi iktidarların iki dudağının arasına terk edilemez.

Sonuç olarak “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” çerçevesinde yürütülen girişim ve çalışmaları önemli ve anlamlı buluyoruz. Ancak bu doğrultuda yürütülecek çalışmalar, Türkiye’yi derin bir uçuruma sürükleyen emek düşmanı, halk düşmanı, doğa düşmanı, bilim ve aydınlanma düşmanı, hak ve özgürlükler düşmanı mevcut rejime karşı yürütülen mücadeleyi arka plana itip etkisiz kılmamalıdır.

Doğup büyüdüğümüz bu topraklarda eşit, özgür, laik, barıştan ve emekten yana bir ülke umudu burada yatmaktadır.

Sevgili Arkadaşlar,

24 Odamızın, 121 meslek disiplinini ilgilendiren hemen her konuda gösterdiği bilimsel-teknik titizlik ve toplumsal duyarlılık, bizi alnı ak bir şekilde bugünlere getirmiştir.

Bu karakteristik özelliğimizi bu zorlu dönemde de sürdürecek ve sömürücüye, zalime, gericiye, dinbaza boyun eğmeyeceğiz. Doğru bildiklerimizi söylemekten asla geri durmayacağız.

Demokrasiye, özgürlüklere, bağımsızlığa, laikliğe ve toplumculuğa olan bağlılığımızdan asla ödün vermeyeceğiz.

Üreten, sanayileşen, kalkınan hakça bölüşen bir ülke için tüm mesleki birikimimizi ve örgütsel gücümüzü seferber edeceğiz

Bu inanç ve kararlılıkla, hepinizi dostlukla kucaklıyorum.

Hepimize kolaylıklar diliyorum. Danışma Kurulumuzun başarılı geçmesini diliyorum.