TMMOB 48. OLAĞAN GENEL KURULU SONUÇ BİLDİRGESİ: "CUMHURİYETİN İKİNCİ YÜZYILINDA, EMEĞİN VE BİLİMİN AYDINLATTIĞI BAŞKA BİR TÜRKİYE İÇİN YAŞASIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ!"

05.06.2024

31 Mayıs-2 Haziran 2024 tarihlerinde Ankara'da Kocatepe Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen TMMOB 48. Olağan Genel Kurulu'nun "Sonuç Bildirgesi" yayınlandı.

TMMOB 48. OLAĞAN GENEL KURULU SONUÇ BİLDİRGESİ

(31 MAYIS-2 HAZİRAN 2024, ANKARA)

CUMHURİYETİN İKİNCİ YÜZYILINDA, EMEĞİN VE BİLİMİN AYDINLATTIĞI BAŞKA BİR TÜRKİYE İÇİN YAŞASIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ!​

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) 48. Olağan Genel Kurulu, TMMOB’nin 70. yaşını kutladığı 2024 yılında, 31 Mayıs–2 Haziran 2024 tarihlerinde, 24 bağlı Oda ve 677 bin 242 mühendis, mimar, şehir plancısı üyeyi temsil eden delegelerle Ankara’da toplanmıştır.

Genel kurulumuz, Cumhuriyetin ikinci yüzyılında, Odalarımızın genel kurullarında ortaya çıkan demokratik irade temelinde gerçekleştirilmiştir.

Genel kurulumuz, 2013 yılındaki büyük Gezi direnişinin yıldönümüne denk düşen günlerde toplanmıştır. Temellerinde TMMOB’ye bağlı Odalarımızın da bulunduğu bu tarihi direniş 27 Mayıs’ta başlayıp kitleselleşmiş, barışçı, demokratik büyük bir halk hareketine dönüşmüş ve komünal bir dayanışma toplumsal ölçekte yaşanmıştı. Gezi, ülkemizin en güzel günlerindendi, toplumun demokrasi haykırışı idi.

Genel kurulumuzda, “Gezi’de olmak suç değil, bir onurdur ve hepimiz oradaydık” denildi. O şanlı direnişin ve direnişi temsil ettikleri için mahkûm edilen arkadaşlarımızın toplumsal hafızamızdan silinemeyeceği ifade edildi. Arkadaşlarımız ve o büyük kitlesel harekete katılan milyonlarca yurttaşımız selamlandı. Gezi Direnişi sırasında polis şiddetinin hedefi ve kurbanı olan gencecik kardeşlerimiz özlemle, sevgiyle, saygıyla anıldı.

Ülkemizdeki rejimin karakteristik özellikleri

AKP iktidarında, emperyalizm tarafından desteklenen, Cumhuriyetin ve toplumsal gelişme süreçlerinin bütün olumlu yanlarını tasfiye eden karşı-devrimci bir rejim değişikliği olmuştur. Laiklik, modern toplumsal yaşam, demokrasi, kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, sosyal hukuk devleti, 150 yılı aşan Anayasal birikim, temel hak ve özgürlükler ile kamunun ekonomi ve topluma yönelik üstlendiği olumlu işlevlerin tasfiyesi, yoğun dinselleştirme, parti devleti, tek kişi egemenliği ve kuralsızlaşma, bu rejim değişikliğinin karakteristik öğeleridir.

Karşımızda tarihimizin tüm usulsüzlük ve yolsuzluklarını, borçlanma ve faiz ödeme düzeylerini, rant politikalarını, vergi adaletsizliklerini kat kat aşan, halkın yaşamını hayat pahalılığı, işsizlik, yoksulluk ile mahveden bir kötülükler ve felaketler iktidarı vardır. Siyasal İslam’ın totaliter karanlığı ile kapitalizmin yeni tip faşizmlere yönelimi, bu iktidarda cisimleşmiştir.

Türkiye birçok uluslararası ölçüm endeksinde, narkotrafik, kara para aklama, enflasyon gibi konularda önlerde, eğitim, sağlık, yaşam koşulları gibi konularda ise çok gerilerdedir. Çünkü ülkemiz mafyatik-oligarşik finans, rant ve suç ağlarının istilası altındadır.

Kürt sorununda “açılım”, “çözüm” gibi oyalama adımları, yerini militarist politikalara, seçilmiş yasal temsilcilerin hapse gönderilmesine, halkın oylarının yok sayılmasına bırakmış, inkâr ve asimilasyon politikaları devam ettirilmiştir. Ana dilin eğitim ve yaşamda kullanımı önündeki yasal engellerin kaldırılması, sorunun demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözüme kavuşturulması, emek ve demokrasi mücadelesinin önemli bir parçası olmaya devam ediyor.

Sanayi, tarım, enerji, madencilik, dijital altyapı, denizcilik, doğal çevre yeni sömürgecilik kıskacı altındadır. AKP’nin “yerli ve milli teknoloji” söylemi bu bağımlılık ilişkilerini gizlemeyi amaçlamaktadır. Serbestleştirme ve özelleştirmeler, üretim ile ihracatın ithal girdilere bağımlılığı, emperyalizmin belirlediği uluslararası işbölümünün dayattığı fason üretim, finansallaşma ile iktidarın kuralsızlaştırma ve rant uygulamaları ülkemizi sanayisizleştirmiş, tarım ürünlerinde kendimize yeterliliği bitirmiş ve ithalata bağımlı kılmıştır.

Pandemiler, depremler, orman yangınları, işyeri yangınları, seller; iş, kadın, trafik, tren cinayetleri ve tüm diğer felaketler “takdiri ilahi, fıtrat” vb. çağdışı nedenlere bağlanmaktadır.

Birçok afet ve işçi sağlığı-iş güvenliği alanıyla ilgili alınmayan önlemlerin toplumsal yıkım, cinayet ve adeta toplu katliamlara dönüşmesine neden olan kamusal hizmet ve denetimlerin tasfiyesi, fason ve esnek üretim ile rant eksenli sermaye birikimi düzenlemeleri, mühendisliği, mimarlığı, şehir plancılığını ve dolayısıyla meslek örgütlerimizi doğrudan etkilemektedir. Mesleklerimiz eğitimden başlayarak niteliksizleşme, meslektaşlarımız ise yoksullaşma ve işsizlik kıskacındadır. İlk ve ortaöğretimden başlayarak eşit, laik ve bilimsel eğitimin tasfiyesi, sıbyan mekteplerinin yaygınlaşması, plansız programsız yeni üniversite, fakülte ve bölümlerin açılması, eğitim ve uygulamada niteliksizleşme sorununu derinleştirmiştir.

Neoliberal ve gerici değişim-dönüşüm sürecine itiraz eden halk muhalefeti, TMMOB ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, mevzuat düzenlemeleri ve her türlü antidemokratik uygulama ile etkisiz hale getirilmeye çalışılmaktadır.

IMF’ci kemer sıkma siyasetini öngören son Orta Vadeli Program ve 12. Plan, neoliberal dönüşümle aşındırılmış olan sosyal güvenliği neredeyse tümüyle ortadan kaldırmanın yeni halkalarıdır. Diğer yandan iktidarın alacağı her borç, yapacağı her kredi anlaşması, faiz yükleriyle birlikte yine halkımızın ve gelecek kuşakların sırtına yüklenecektir.

Yüksek enflasyonun gerçek nedenleri gizlenmektedir. İthal girdilere yüksek bağımlılıkla oluşan maliyetler ve maliyet üstü fiyat artışlarına yol açan tekel kârlarını gizleyerek nedeni ücret artışlarına ve temel ihtiyaçların tüketimine bağlamak; asgari ücreti sefalet düzeyindeki genel ücret haline getirmek ve artışını yılda bir ile sınırlamak, emek ve halk düşmanı iktidarın sömürücü doğasına uygundur.

Ancak işçi, çiftçi, emekçi, emekli, kadın ve çeşitli toplum kesimlerinin tepkilerinde görüldüğü üzere Türkiye bu rejime teslim olmayacaktır. Ömrünü zorbalıkla, hukuk dışılıkla sürdüren, ülke ve halkı yoksullaştıran iktidara karşı halk, son seçimlerde önemli bir set çekmiştir. Yapılan seçimlerin sonuçları, iktidarın desteğinin eridiğini göstermiştir.

Fakat neoliberal ve totaliter siyasal İslamcı rejim değişikliğinin, parlamenter muhalefet tarafından bütünlük içinde ele alınmaması, anayasa konusunun iktidar tarafından tam da 31 Mart seçim hezimetinin ardından “Türk siyasetinde yumuşama dönemini başlatma” söylemi ile yeniden gündeme getirilmesine yol açmıştır. Bu aldatıcı söylem, iktidara yönelik tepkileri yumuşatmayı, zaman kazanmayı, hareket zeminini ve ittifak ağını genişletmeyi amaçlıyor.

Halkın yıllarca bedelini ödeyeceği emek düşmanı kemer sıkma programı söz konusu olduğunda “yumuşama” yoktur. Tarihi 1 Mayıs Taksim yasakları, tutuklamaları ve devlet şiddetinde “yumuşama” yoktur. Laiklik düşmanı, aklı, bilimi ve tekniği dışlayan dinsel bir eğitim-öğretim modeli olan “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ve “ÇEDES” uygulaması, “yumuşama” vs. bir yana, iktidarın “fıtratına” uygun toplum tasarımının yeni bir adımıdır.

Birliğimiz anayasa değişiklikleri ve ihlallerinin adresi olan iktidarın “sivil anayasa” tuzağına düşmeyecek, tüm gerici saldırılara karşı kararlılıkla mücadele edecektir.

Dünya durumu ve Türkiye’nin konumu

Genel kurulumuzda ülkemiz ile bağlantılı olarak dünyadaki ekonomik, siyasi, jeopolitik sorun ve önemli gelişmeler de değerlendirilmiştir.

Kapitalizmin 1970’lerde içine girdiği krizle birlikte devreye soktuğu, 1990’larda doruklarına ulaşan küreselleşme ve neoliberalizmin dünyayı ihya edeceği iddiasının çökmesi, neoliberalizmin yıkıcı sonuçlarının ortaya serilmesi ve 2008/2009’dan itibaren süren bunalım ve durgunluk, yeni ekonomik, sosyal, siyasi, jeopolitik sorunların eklenmesiyle büyümüştür.

İkinci Dünya Savaşının bitimiyle oluşan iki kutuplu dünya dengesi Sovyetler Birliği’nin çözülüşünün ardından değişmiş, oluşan tek kutuplu dünya düzeninin hâkimi ABD ve onun öncülüğündeki emperyalist sistem, işbirlikçileriyle birlikte Yugoslavya’nın parçalanmasından Afganistan, Irak, Libya, Suriye, Yemen, Filistin ve Afrika’ya kadar birçok örnekte görüldüğü üzere, işgallere, savaşlara ve iç savaşlara neden olmuş, bu durum mutlak yoksulluk ve göç-mülteci hareketliliğinde büyük artışlara yol açmıştır.

Emperyalizmin İkinci Dünya Savaşı sonrası Orta Doğu’da izlediği istikrarsızlaştırma siyaseti, özellikle İsrail yayılmacılığı ile sürmüştür. Afganistan, Irak, Libya işgallerinden sonra ABD ve müttefiklerinin bölgedeki hedefleri Yemen, Suriye ve İran olmuştur. İktidar bu konularda açık veya örtük, çeşitli biçimlerde emperyalizmin yanında yer almıştır.

Emperyalizmin yayılmacı siyasetinin bir başka boyutu, savaş aygıtı 14 üyeli NATO’nun bugün 32 ülke ile Avrupa ve Balkanları tamamen kapsama, Rusya’yı kuşatma ve hatta İsrail ile NATO arasındaki ilişkiler üzerinden Orta Doğu’ya uzanır boyutlara ulaşmasıdır. Uzak Doğu’da, Asya-Pasifik’te NATO ile eşgüdümlü yönelimler de söz konusudur. Saray iktidarı, Ukrayna’nın NATO’ya katılımı da dâhil olmak üzere NATO’nun genişletilmesinden yanadır.

Emperyalizmin NATO’yu genişletme, Rusya ve Çin’i kuşatma çabaları ve ikinci-üçüncü ülkelere de yönelik kapsamlı ambargo ve yaptırımlar uygulaması, nükleer füzeler dâhil silahlanmanın çok büyüyen boyutları, İsrail’in Gazze/Filistin’deki soykırımı ve Orta Doğu haritasında yapılmak istenen değişiklikler, İsrail ile İran ve diğer bölge ülkeleri arasındaki gerilimler ve dünya çapında finans, tedarik, ticaret ve emek zincirlerinde yaşanan kırılma ve değişimler etkileri önümüzdeki dönemde artacak olan önemli gelişmelerdir.

Çin-Rusya ve müttefikleri soğuk-sıcak savaş, ekonomik ve diğer ambargo yöntemleriyle engellenmeye çalışılmakta ise de ABD’nin başını çektiği tek kutuplu dünya düzeni dönemi artık sona ermiştir, yeni uluslararası kamplaşma ve dizilişler söz konusudur.

Bu gelişmeler dünya ekonomisi, siyaset ve gelecek perspektiflerini etkileyecek boyutlardadır. Şimdi iki veya çok kutuplu bir dünya söz konusudur. Teknoloji, sanayi, ticari rekabet, korumacı ulusal politikalar, bölgesel gerilim ve savaşların öne çıkacağı bir döneme girilmiştir.

Ekonomi, teknoloji, enerji, doğal kaynaklar, istihdam, gıda, iklim-çevre, salgınlar, sağlık, savaşlar, uluslararası hukukta aşınma, büyük güçler arası rekabet, göçler, yoksulluk ve neofaşizmlerin yükselişi boyutlarıyla çok katmanlı, toplu bir bunalım/kriz durumu vardır.

Bu süreçte kamucu, korumacı ulusal politikalar gerekliliğiyle birlikte aktif sanayi politikaları tekrar gündeme gelmektedir. Ülkemizdeki iktidar ise neoliberal kemer sıkmacı, rantçı, talancı, ülkemizi ve halkımızı yoksullaştıran politikalara ve dinselleştirme ile ömrünü uzatmaya çalışmaktadır.

Mevcut dünya durumu halklar açısından sosyal hak kayıpları, işsizlik, yoksullaşma, açlık, toplumsal parçalanma, mülteci akınları, insanlık dışı yaşam koşulları, kitlesel ölümler ve halklar arasında kuşaklar boyunca sürecek düşmanlıklara yol açmaktadır. Türkiye’nin izlediği iç ve dış politika da bu insanlık dışı genel durum içindedir.

Ancak karşıt bir dinamik de vardır. Bu olumsuzluklar geniş kitleler tarafından sorgulanmakta ve başka bir dünya özlemi de oluşmaktadır. Dünya durumu kamucu, sömürüsüz, savaşsız, barışçı seçeneği halkların önüne koymaktadır. TMMOB, ülkemizde ve dünyada bu tek doğru insani alternatifin yanındadır.

Genel Kurulumuz, son gelişmeler bağlamında, İsrail hükümetlerinin Filistin halkına onlarca yıldır onulmaz acılar çektiren insanlık dışı uygulamaları ile onun baş destekçileri olan emperyalist devletleri kınar ve Filistin halkının son derece haklı istemlerinin yanında olduğunu ilan eder.

İktidar bu konuda ikiyüzlü bir politika izlemektedir. İsrail ile ticaretin sürdürülmesi tepkiler üzerine sınırlandırılmış ise de yeterli değildir.  İsrail ile yapılan tüm ekonomik, siyasi, askeri, diplomatik ilişki ve anlaşmalar derhal feshedilmelidir.

İktidarın dış politikası, bir yandan emperyalizme ekonomik, siyasi, askeri bağımlılık; bir yandan da toplumsal muhalefeti baskı altında tutma, toplumu ırkçı-milliyetçi-şoven, mezhepçi, militarist eksenlerde kutuplaştırma, halklar-ülkeler arası düşmanlıkları körükleme içeriklidir.

Emperyalizme bağımlılığa, gerici Körfez ülkelerine mali bağımlılık eklenmiştir. Varlık Fonu’ndaki ulusal varlıklar, borç, ipotek, hisse verme, takas vb. yollarla bölge gericiliğine sunulmaktadır. Saray iktidarının, emperyalistler ve büyük güçler arası çelişkilerden yararlanma şekli ülkemizin dışa bağımlılığını artırmaktadır. Yüksek dış borç bağımlılığı ülkemizi yeni bir tür kapitülasyon cenderesine sokmaktadır.

Türkiye emperyalizm ve ekonomik, finansal, teknolojik bağımlılık zincirleri ile göreli özerklik arasında sıkışarak, nihai planda ABD ve NATO tarafından belirlenen bir ülke konumundadır.

Türkiye emperyalizm ideologlarının tanımıyla “ılımlı”, gerçekte ise emperyalizm ile “uyumlu İslam” politikasıyla ve bir süreç içinde ümmet, hilafet, şeriat övgü ve gösterilerinin yapıldığı, din devleti uygulamalarının yaygınlaştığı bir ülke haline dönüştürülmüştür. İktidarın totaliter faşizan ve dinci karakteri, dünyadaki çok katmanlı bunalım ve neofaşizmlerin yükselişte olduğu konjonktür ile de uyum içindedir.

Türkiye, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından emperyalizmin Avrasya, Orta Doğu ve Afrika’ya yönelik taşeronluğu misyonunu üstlenmiştir. FETÖ’nün açtığı okulları ve bu yolla ulaştığı ekonomik kaynakları AKP iktidarı devralmıştır. Neoliberalizmin serbest ticaret kutsaması bu ilişkilere eşlik etmektedir. Türkiye, emperyalizmin istikrarsızlaştırdığı Orta Doğu’ya ve yoksul bırakılan Afrika’ya yönelik özel siyasi, ideolojik-kültürel ve ekonomik misyonlar üstlenmiştir.

Genel kurulumuz doğru dış politikayı, tam bağımsızlık doğrultusunda emperyalist devletler ve onların finans ve ticaret kuruluşlarıyla yapılan tüm ekonomik, siyasi ve NATO dâhil tüm askeri anlaşmaların iptali, ülkemizdeki NATO üslerinin kapatılması, Türkiye’nin aleyhine olan Gümrük Birliği ve Avrupa Birliği anlaşmalarının iptali, ülkelerin bağımsızlık ve egemenliklerine saygı duyma, halkların kardeşliği ve ülkede, bölgede, dünyada barışın tesis edilmesine yönelik politikalar bütünü olarak görür. Bunların gerçekleşmesi için siyasi iktidar/siyasi irade değişimi gerektiğini ve bu yönde mücadele edeceğimizi ilan eder.

Başka bir Türkiye için mücadele

Genel ekonomik ve toplumsal durum ile karşıt toplumsal tepkiler, Türkiye’nin yeni bir yöne gereksinimi olduğunu göstermektedir. Bu noktada TMMOB’nin önemli bir yeri var. TMMOB ve bağlı Odalarının yaşamın bütününe yönelik yurtsever kamucu faaliyetleri pratikte doğrulanmış ve son seçim sonuçlarına da yansımıştır. Hemen her konu, TMMOB’nin yıllardır yürüttüğü haklı, onurlu, özverili mücadeleyi sürekli olarak doğrulamaktadır. TMMOB yoluna, mücadelesine bu çerçevede devam edecektir.

TMMOB önümüzdeki dönemde toplumsal muhalefetin asgari bir program çerçevesinde buluşması ve birleşik bir güce dönüşmesi için çabalarına devam edecektir.

Kadın meslektaşlarımızın çalışma yaşamında karşılaştığı zorluk ve engeller, şiddet, cinsiyet eşitsizliği ve yıldırma politikalarına karşı mücadele görevimiz olmaya devam edecektir.

Ülkemizde 5-17 yaş arasındaki yaklaşık bir milyon çocuk, işçi olarak çalıştırılmaktadır. TMMOB çocuk işçiliğine karşı mücadele etmeye devam edecektir.

Birliğimiz kadınlara yönelik şiddete ve cinayetlere, yok saymaya, değersizleştirmeye, toplumsal cinsiyet ayrımcılığına ve nefret söylemine karşı adalet, eşitlik ve özgürlük için mücadeleye, “İstanbul Sözleşmesi yaşatır” demeye devam edecektir.

Dünya egemenliğinin en büyük aracı olan ve son dönemde önemli bir ekonomik büyüklüğe ulaşan denizciliğin stratejik sektör ilan edilerek Denizcilik Bakanlığı’nın kurulması ülke yararına olacaktır.

Birliğimizin bütün çalışmaları, kamucu, yurtsever geleneğimiz ve genel kurul kararları temelinde yürütülecektir.

Ülkemizi ve halkımızı yoksullaştıran neoliberal sömürü ve yağma politikalarına karşı kamu yararını, toplumsal gereksinimler için planlı kalkınmayı, siyasal İslamcı gericiliğe, tarikat-cemaat örgütlenmelerinin etkinliklerinin artmasına karşı bilimi, aydınlanma değerleri ve laikliği, tek adam yönetimine karşı halk egemenliğini, emperyalist işgal ve müdahalelere, ülkemizin NATO üssü olmasına, emperyalizme bağımlılığa karşı tam bağımsızlığı savunmaya kararlılıkla devam edilecektir.

TMMOB’nin meslek-meslektaş yararını ülke ve halk yararı ile birleştiren geleneksel çizgisi, titizlikle sürdürülecektir.

Ekolojik yıkıma, doğal, kültürel ve tarihi zenginliklerimizin tahribatına, ülkemizin jeoçeşitliliğinin ortadan kaldırılmasına karşı mücadelemiz sürecektir.

Kamuda ve özel sektörde çalışan meslektaşlarımızın temel özlük haklarını geliştirme, mühendis, mimar şehir plancısı asgari ücreti belirleme yetkilerimiz iade edilmelidir. Tüm meslektaşlarımızın maruz kaldığı düşük ücret ve sömürü uygulamaları ortadan kaldırılmalıdır.

Emeklilerin ve emekli meslektaşlarımızın büyük çoğunluğu mutlak yoksulluk içinde ekonomik ve sosyal yaşamın dışına itilmiştir. Emeklilerin örgütlü olarak haklarını koruma ve geliştirme hakkı teslim edilmeli, ekonomik ve sosyal güvenlik haklarının geliştirilmesi için örgütlenmelerinin önündeki engeller kaldırılmalıdır. Sorunlarını yetkililere anlatma ve çözüm üretme haklarını kullanabilecekleri yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

Genel kurulumuz, emperyalizme, kapitalizme, neoliberalizme, faşizme, militarizme ve şeriat özlemli siyasal İslamcı iktidara karşı birlik, mücadele, dayanışma, demokrasi platformu ve Cumhuriyetçi, laik, demokratik, halkçı, toplumcu, yurtsever bir yanıt olmuştur.

Genel kurulumuz, emek ve demokrasi güçlerinin bu zeminde birliğine; sömürü-zulüm iktidarı ve düzeninden kurtuluşun toplumsal gereksinimleri esas alan kamucu politikalar temeli üzerinde kurulacak başka bir Türkiye için mücadele ile sağlanabileceğine işaret etmiştir.

Genel kurulumuz, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve TMMOB Yasası’nın değiştirilmesinin sürekli gündemde tutulduğu koşullarda özerk demokratik yapımızın korunarak sürdürülmesi için mücadeleyi tarihi bir sorumluluk olarak tekrar önümüze koymuştur.

Almış olduğumuz bilimsel teknik eğitim ve mesleki toplumsal sorumluluklarımızın gereği olarak yurdumuzu, insani değerleri, kentlerimizi, kırlarımızı, bilim ve sanayi altyapımızı, doğal ve kültürel varlıklarımızı sahipleniyoruz.

Daha fazla kâr ve rant uğruna ülke kaynaklarının talan ve tahrip edilmesine karşı çıkıyor, toplumsal gereksinimler için üreten, kalkınan, paylaşarak büyüyen bir ülke istiyoruz.

Emekten ve halktan yana tüm demokratik güçlerle dayanışma içinde olacak, emeğin, barışın, özgürlüklerin, çağdaş değerlerin, bilimin egemen olması için mücadele edeceğiz.

Tüm baskılara göğüs gerecek, demokrasiden, özgürlükten, bağımsızlıktan, laiklikten, toplumculuktan ve barıştan yana duruşumuzdan ödün vermeyeceğiz.

Meslektaşlarımızın ve tüm çalışanların ekonomik, demokratik, mesleki özlük haklarının korunması ve geliştirilmesi için mücadeleye devam edeceğiz.

Gezi mahkûmu arkadaşlarımız ve başta Kobane davası olmak üzere, hukuk dışı siyasi kararlarla özgürlüklerinden mahrum bırakılan tüm ilerici, demokrat, toplumcu, yurtsever güçlerle dayanışma içinde olmaya devam edeceğiz.

Teoman Öztürk ve arkadaşlarının bizlere devrettiği geleneği geleceğe taşımaya kararlıyız.

Cumhuriyetin ikinci yüzyılında, emeğin ve bilimin aydınlattığı başka bir Türkiye için yaşasın örgütlü mücadelemiz! Yaşasın TMMOB Örgütlülüğü!

 

TÜRK MÜHENDİS VE MİMAR ODALARI BİRLİĞİ
48. OLAĞAN GENEL KURULU