TMMOB AFET SEMPOZYUMU BAŞLADI

05.12.2007

TMMOB adına sekreteryası İnşaat Mühendisleri Odası tarafından yapılan TMMOB Afet Sempozyumu 5 Aralık 2007 tarihinde İMO Teoman Öztürk Toplantı Salonu'nda başladı. "Birer Doğa Olayı Olarak Yaşananlar Afete Dönüşmesin" başlığı ile düzenlenen ve üç gün sürecek sempozyum kapsamında 13 oturum ve bir panel gerçekleştirilecek.

Toplantının açılışında sırasıyla Sempozyum Düzenleme Kurulu Başkanı H. Mutlu Öztürk, İMO Yönetim Kurulu Başkanı Taner Yüzgeç, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Mahmut Küçük ile Eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan birer konuşma yaptılar.

Düzenleme Kurulu Başkanı H. Mutlu Öztürk sempozyumla ilgili genel bilgi verirken, İMO Yönetim Kurulu Başkanı Taner Yüzgeç, afet ve afete karşı hazırlığın bütün bir hayatı yeniden düzenlemeyi, bu nedenle meslek disiplinleri arasında işbirliğini zorunlu kıldığını söyledi.

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı da, yaşanan felaketlerin sorumlularının bunlara karşı önlem almayan, alamayan, almak istemeyen merkezi ve yerel yönetimler olduğunu ifade etti.

Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Mahmut Küçük ise afetler konusundaki temel sorunun toplumun duyarsızlığı ve bilinçsizliği olduğunu öne sürdü.

Yaşar Okuyan ise, her konuda olduğu gibi afetler konusundaki sorunun temelinde de ciddiyetsizlik yattığını kaydederek, "Tüm siyasal iktidarlarda afetler konusunda bir ciddiyetsizlik hakim. Ancak afet başımıza geldiğinde ‘yaralar sarılacak‘ lafları ile günü kurtarmaya çalışıyoruz" dedi.


TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı‘nın açılışta yaptığı konuşma şöyle:

"Değerli Konuklar,
Sevgili Arkadaşlar,

TMMOB, mesleki, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda ülkemizdeki mühendisleri, mimarları ve şehir plancılarını temsil etmek, onların hak ve çıkarlarını halkımızın çıkarları temelinde korumak ve geliştirmek, mesleki, sosyal ve kültürel gelişmelerini sağlamak ve mesleki birikimlerini toplum yararına kullanmalarının zeminini yaratmakla yükümlüdür. Bu amaçla, TMMOB mesleki alanlarıyla ilgili gelişmelerin ve politikaların sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel boyutlarını derinlemesine kavramak, yorumlamak ve toplumu bilgilendirmek zorundadır. Bu nedenle de TMMOB, bu politikaların toplum yararına düzenlenmesi için öneriler geliştirir, bunların yaşama geçirilmesi için mücadele eder ve bunların gereği olarak en genel anlamda bağımsız ve demokratik bir Türkiye‘nin yaratılması yönündeki çalışmalarını bütünsel bir anlayışla ve etkinleştirerek sürdürür.

İşte bu kongre ve benzerleri amaçlarımızın gerçekleşmesine yönelik çalışmalarımızın önemli bir alanını oluşturuyor. Bu çalışmalarda bilim insanlarının ve uzmanların yoğun emek harcayarak oluşturduğu bilgi erişilebilir ve ulaşabilir hale geliyor. Bilgi bu etkinliklerimizde paylaşılıyor. Bizce paylaşılan bilgi en değerli bilgi oluyor.

TMMOB ve bağlı odaları iki yıllık çalışma dönemlerinde iki yüzü aşkın etkinlikle kamuoyu önüne çıkıyor. Sadece TMMOB adına bağlı odaların sekreteryasında gerçekleşen etkinlikler bu dönem 22‘ye ulaşacak.

Aydın‘da Jeotermal Enerji ve Aydın‘daki Geleceği Sempozyumu, Çevre Sempozyumu, İstanbul‘da Mühendislik, İstihdam ve Ücretlendirme Sempozyumu, AB Süreci Karşısında Emek Sempozyumu, Yerel Yönetimlerde Dönüşüm Sempozyumu, Enerji Sempozyumu, Coğrafi Bilgi Sistemleri Kongresi, Türkiye‘de Özelleştirme Gerçeği Sempozyumu, Denizcilik Sorunları Sempozyumu ve son olarak da Jeotermal Kongresi gerçekleştirildi. Bugün başlattığımız bu etkinlikten sonra sırasıyla Sanayi Kongresi, İklim Değişimi Sempozyumu ile Su Politikaları Kongresi gerçekleştirilecek.

Kente yönelik olarak da İKK‘larımız aracılığı ile Bursa Kentine Çözümler Sempozyumu, İstanbul ve Ankara Kent Sempozyumlarını gerçekleştirdik. Önümüzdeki günlerde de Kocaeli‘nde, Denizli‘de, Eskişehir‘de, Adana‘da Kent Sorunları Sempozyumlarını gerçekleştireceğiz. Mart‘ta da Bodrum Yarımadasının Çevresel ve Yapısal Geleceği Sempozyumu gerçekleştirilecek

Biz insana, yaşama ve geleceğimize olan görevlerimizi yerine getirmeye çalıştığımıza inanıyoruz.

Değerli Katılımcılar,

Hepimiz çok iyi biliyoruz: Her felaketten sonra, yaşanan olaylarda hiç sorumluluğu yokmuş gibi, büyük bir pişkinlikle yaraların sarılacağına söylemek ülkemizin siyasal iktidarlarının ayırt edici özelliğidir ve bizce doğa olaylarını felaket haline getiren yaklaşımın asıl nedeni budur. Türkiye artık yara sarmakla sınırlı bir yaklaşım yerine, önleyen, zararı en aza indirgeyen, insan hayatını korumayı başlıca amaç sayan, insanın sağlıklı yaşamasını asli amaç haline getiren, odağında insan olan bir yaklaşıma ihtiyaç duymaktadır.

Yaşanan felaketlerin sorumluları bunlara karşı önlem almayan, alamayan, almak istemeyen merkezi ve yerel yönetimlerdir. Dikkat edilsin: Her doğa olayının afete dönüşmesinden sonra merkezi ve yerel yöneticiler; yaşananları "doğal afet" gibi algılatmak ve sorumluluklarını unutturmak gayreti içindedir.

Doğal ve yapay kökenli doğa olayları sonucu oluşan afetler bir oranda insan denetimi dışında geliştiği için, neden oldukları kayıplar, genellikle yazgı olarak yansıtılarak geçiştirilmek istenmiştir. Aslında, doğa olaylarına neden olan siyasi iktidarlar değilse de, doğa olaylarının afete dönerek insanı vurmasına neden olan "buna önlem almayan" siyasi iktidarlardır. Bunun kanıtlarından biri, aynı büyüklük özelliklere sahip depremin farklı ülkelerde çok farklı hasar ve zarara yol açması, bazen de hiç açmamasıdır.

Oysa hepimiz biliyoruz:

Depremler, toprak kaymaları, sel baskınları, kazalar kader değildir.
Doğa olaylarının doğal afetlere dönüşmesi takdir-i ilahi değildir.
Her bir olumsuzluğun nedeni bir bütün olarak ülkemizde insana verilen değerle ilgilidir.
İnsan hayatı ne zaman öncelikler sıralamasında en baştaki yerini alır ve toplumsal hayatımız buna uygun düzenlenirse, o zaman doğa olaylarının afete dönüşümü engellenecektir.
Yeter ki, odağında "insan" olan anlayış yaşama geçirilsin.
Yeter ki bilimin ve tekniğin gereği yapılsın.
Yeter ki; biz mühendis, mimar ve şehir plancılarının bilgi, birikim ve deneyimi, insan hayatının korunması ve sağlıklı devam ettirilmesi yolunda değerlendirilsin.

Değerli Katılımcılar,

Sempozyumumuzun duyurusunda amacın ‘‘ülkemizde doğa olaylarının afete yol açmasını engellemek için atılması gereken adımlar ile zarar azaltma, afete hazırlık ve müdahale konusunda örgütlülüğü geliştirmek‘‘ olduğu belirtilmektedir.

TMMOB‘nin yıllardır her fırsatta dile getirdiği ve bu sempozyumunda yer alan bildirilerde de hemen göze çarpan temel eksen; planlama, eğitim ve bilinçlendirmedir.

Her an yaşanabilen doğa olayları ülkemizde afet halini almakta ve sonrasında alışılagelen açıklama ve analizleri dinlemekteyiz. Günümüzde artık ayrı bir bilimsel disiplin haline gelen afet yönetimi ülkemizde enkaz kaldırma yönetimi biçimine dönmüştür.

Hazırlanan 9. Kalkınma Planı‘nda afetler konusunda bir şey yoktur. Planın bir yerinde ‘‘.....başta afet yönetimi olmak üzere bazı sektörel ve tematik alanlarda kamu kurum ve kuruluşları arasında yetki ve görev karmaşasına rastlanmaktadır" denilmektedir. 9. Kalkınma Planı bunun da çözümünü bulmuş ‘‘Devlette genel kurumsal yapının gözden geçirilmesi raporunu‘‘ hazırlamış. Daha kendi içinde yetki ve görev karmaşasını çözemeyen bir yapının afet yönetimini, afet öncesinde, afet anında ve afet sonrasında nasıl yapacağı bizce soru işaretidir.

Afet yönetiminin en önemli kısmı afet öncesi çalışmalardır ki bu çalışmaların ana kaynağı, en üst düzeyde planlar ile başlayan ve yerel ölçekteki planlarla uygulama bulan bütüncül bir planlama sisteminin doğru çalıştırılmasıdır. Afet öncesi yapılması gereken çalışmanın odağı da etkin ve emredici planlama sistemidir.

Afet yönetimi konusunda kendimize dair bir iki şey söylemekte yarar var. Bu coğrafyada yaşayan insanlar ve teknik elemanlar olarak da bizlerin sorumlulukları var. Bir çalışma döneminde örgüt bütünlüğünde yaptığımız nerede ise sayıları 200‘e ulaşan etkinlikte, değerli bilim insanları ve uzmanlarla birlikte insana dair, yaşama dair, geleceğimize dair ve ülkeye dair çok şeyler söylüyoruz. Afet yönetimi sadece söylemenin yetmediği, adımların da atılması gereken alanların en önde gelenidir. TMMOB örgütlülüğü kurumsal olarak afet öncesi, afet anı ve afet sonrası gerekenleri yapmak için adım atacaktır. Bu sempozyum ile birlikte bu da bizim kendimize verdiğimiz bir görevdir.

Değerli Katılımcılar,

Ülkemiz açısından afet konusunda en önemli olgulardan biri de depremdir. Bilindiği gibi ülkemiz Yerküre‘nin en etkin ve yıkıcı deprem kuşaklarından birinin üzerinde bulunmaktadır. Geçmişte birçok yıkıcı depremler olduğu gibi, gelecekte de sık sık oluşacak depremlerle karşılaşacağımız bir gerçektir.

Deprem Bölgeleri Haritası‘na göre, yurdumuzun %92‘sinin deprem bölgeleri içerisinde olduğu, nüfusumuzun %95‘inin deprem tehlikesi altında yaşadığı ve ayrıca büyük sanayi merkezlerinin %98‘i ve barajlarımızın %93‘ünün deprem bölgesinde bulunduğu bilinmektedir. Son 58 yıl içerisinde depremlerde, 60 binin üzerinde vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 120 bini aşkın kişi yaralanmıştır. Yaklaşık olarak 420 bin bina yıkılmış veya ağır hasar görmüştür. Türkiye, depremle bir arada yaşamaya mecbur bir ülkedir.

Ancak ülkemizde deprem sorunu, her oluşan yıkıcı depremden sonra, ülke gündemine İstanbul bağlamında "fay" ve "depremin büyüklüğü" tartışmaları gibi depremin gerçek boyutunu "maskeleyerek" gelmekte, bir süre sonra unutulmaktadır. Yeni bir deprem olduğunda bu senaryo kendini tekrarlamaktadır.

Bilime ve mühendisliğe, akla ve uygarlığa aykırı olarak siyasal iktidarlarca uygulanan rant politikaları nedeniyle, ülkemiz sadece bir deprem ülkesi değil bir afet ülkesi olmuştur. Bunun ekonomik sonucu her yıl GSMH‘mizin ortalama %3-%7‘sinin afet zararlarına ayrılmasıdır. Gerçekte hepsi birer doğa olayı olan deprem, heyelan, çığ ve kaya düşmesi, su baskını vb. olaylar bilinçsizce verilmiş yer seçimi kararları, mühendislik verilerinden yoksun imar planları, düşük standartlarda ve mühendislik hizmeti görmemiş yapı üretimi, kısaca ranta dayalı hızlı, düşük nitelikli, tasarımsız ve plansız kentleşme ve sosyo-ekonomik politikalar sonucu afete, yani insani ve ekonomik yıkıma dönüşmektedir.

Değerli Katılımcılar,

Ulusal afet politikasızlığımıza bir başka örnek ise, konuyla ilgi yasal düzenlemelerin durumudur. Yasal düzenlemeler acilen gerçekleştirilmelidir. Bunun için 3194 sayılı imar yasası ve 7269 sayılı afet yasası, yara sarma yerine zarar azaltma odaklı olarak kamu yararı gözetilerek, bilim ve mühendislik ilkeleri doğrultusunda yeniden gözden geçirilmelidir.

Afet yönetim sistemindeki çok başlılığın yaşanılan olumsuzlukların önemli nedeni olmasından dolayı, kurumsallaşma süreci merkezi planlama anlayışı temelinde yeniden ele alınmalıdır.

Afet güvenliğinin sağlanması diğer tüm toplumsal olgular gibi siyasal bir etkinlik alanıdır. Ülkemizde, afeti sadece yasal, kurumsal veya teknik bir sorun olarak gören ve bu noktalarda çözmeye çalışan anlayışlar hala değişmemiştir. Afet konusunun sosyal, kültürel ve psikolojik boyutları asla göz ardı edilmemelidir.

Zarar azaltma, önceden hazırlık ve planlama, afet olayına müdahale, iyileştirme ve yeniden inşa aşamalarını birbirini bütünler bir tarzda kurgulayan bir afet yönetim sistemi etrafında bütünleşmek ve afet etkileriyle toplumsal olarak mücadele etmek zorundayız.

Değerli Katılımcılar,

Depremlerden ve diğer bütün doğal ve yapay afetlerden korunmak yönünde istemler en temel insan hakkı gereğidir. Daha güvenli, daha sağlıklı ve yaşanabilir çevre her yurttaş için temel bir insan hakkıdır. Bu hiçbir çalışmanın önüne geçirilemeyecek kadar önemli bir olgudur.

Bitirirken, görüşlerini burada bizimle paylaşacak bilim insanlarına ve uzmanlara çok teşekkür ediyorum. Katılımınızla çalışmalarımıza verdiğiniz güç ve cesaret için hepinize teşekkür ediyorum. TMMOB adına bu etkinliğin düzenlenmesini sağlayan İnşaat Mühendisleri Odamız Yönetim Kurulu‘na, Oda çalışanlarımıza, Düzenleme ve Yürütme Kurulumuza ve emeği geçen tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum."