TMMOB COĞRAFİ BİLGİ SİSTEMLERİ KONGRESİ/31 EKİM-04 KASIM 2011/ANTALYA

04.11.2011

Değerli Konuklarımız
Sevgili Arkadaşlar

Hepinizi TMMOB Yönetim Kurulu adına sevgiyle, saygıyla, dostlukla selamlıyorum. TMMOB adına HKMO tarafından sekreterya hizmetleri yürütülerek gerçekleşen Coğrafi Bilgi Şistemleri Kongremizde sizlerle bir arada olmanın onurunu yaşıyorum.

Sevgili Katılımcılar,

Hepimiz biliyor ki; mühendislik, bilim ve teknolojiyi insanla buluşturan bir meslek. Bizim örgütümüz TMMOB; odağında, öznesinde insanın olduğu bir mesleğin uygulayıcılarının örgütü. İnsan odaklı olmasından dolayı, bizim mesleğimiz onurlu bir meslek ama bir o kadar da sorumlulukları olan bir meslek. Dolayısı ile bu mesleğin örgütünün, TMMOB‘nin de sorumlulukları ona göre fazlalaşıyor.

Biz, bir yandan insana ve insanlığa karşı işlenmiş suçlara karşı çıkıyoruz, öte yandan da insana ve insanlığa olan sorumluluklarımızı biliyoruz ve sorumluluklarımızın gereklerini yerine getirmeye çalışıyoruz.

Öte yandan, sorunlarımızın, toplumun ve halkın sorunlarından ayrı tutulamayacağını da biliyoruz. Sıkıntılı, sancılı, sorunlu bir ülkede yaşıyor olmanın tüm sonuçları mühendis kimliğimizle birlikte, yurttaş kimliklerimiz dolayısı ile yine bizi buluyor. Bunun için yazdıklarımızın sonunda, kamuoyuna duyurularımızın sonunda mutlaka "kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz" diyoruz.

TMMOB, mesleki, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda ülkemizdeki mühendisleri ve mimarları temsil etmektedir. Onların hak ve çıkarlarını halkımızın çıkarları temelinde korumak ve geliştirmek, mesleki, sosyal ve kültürel gelişmelerini sağlamak ve mesleki birikimlerini toplum yararına kullanmalarının zeminini yaratmakla görevlidir. Bu amaçla mesleki alanlarıyla ilgili gelişmelerin ve politikaların sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel boyutlarını derinlemesine kavramak, yorumlamak ve toplumu bilgilendirmek; bu politikaların toplum yararına düzenlenmesi için öneriler geliştirmek ve bunların yaşama geçirilmesi için mücadele etmek zorundadır. TMMOB bunların gereği olarak en genel anlamda bağımsız ve demokratik bir Türkiye‘nin yaratılması yönündeki çalışmalarını bütünsel bir anlayışla ve etkinleştirerek sürdürmek kararlılığındadır. TMMOB bu çalışmalarını bilimin ve tekniğin ışığında, bilim insanlarının yol göstericiliğinde ve 50 yılı aşkın geçmişinin birikimi ile yürütmeye kararlıdır.

İşte bu kongre ve benzerleri bu çabalarımızın gerçekleşmesine yönelik çalışmaların önemli bir kesişme noktasını oluşturuyor.

Bu kongre neden önemlidir? Ve TMMOB, HKMO yürütücülüğünde bu kongrenin sürdürülmesine neden ısrar ediyor?

Ana teması "Ortak Aklın Adresi" olan TMMOB CBS 2011 Kongresinde ülkemizin farklı bölgelerinden, kurum ve kuruluşlarından gelen sizlerle, mühendislik, mimarlık ve planlama alanlarında politika üretmede, bireyin hayat kalitesini yükseltecek bilgi ve teknolojiler geliştirilmesinde temel bir araç olan CBS,  her yönüyle ilk ikisinde olduğu gibi gene değerlendirilecektir.

"Bilim ve Teknoloji"nin hızla ilerlediği ve egemenlik kurduğu yüzyılımızda, Coğrafi Bilgi Sistemleri, farklı uzmanlık alanlarının  ortak katkı ve çalışma süreçleri ile, bir sistem olgusu çerçevesinde mekansal verinin toplanması, işlenmesi, analiz edilmesi, yararlı bilgiye dönüştürülmesi, sunulması ve bu sürece ilişkin bilişim teknolojilerinin geliştirilmesini içermektedir.

Biz mühendisler, mimarlar ve şehir plancıları; düşünen, tasarlayan, sorgulayan ve üreten beyinler olarak, bilimi ve teknolojik ilerlemeyi, toplumsal yarara dönüştürerek, insanlık onuruna yaraşır, çağdaş bir yaşamın yaratılması için tarihsel sorumluluğumuzla çalışmalarımızı, bilgilerimizi kamu yararını gözeterek paylaşmaktayız. Bu bağlamda,  kamusal haklar ve toplumsal çıkarlar gözetilerek Coğrafi Bilgi Sistemlerine dayalı teknolojilerin geliştirilmesine, uygulamaların, güncel ve güvenilir biçimde işletilmesine yönelik bilgi ve çalışmalarımızı paylaşmak üzere bu kongrenin toplanmasına ısrarcı oluyoruz.

Neden?

Herkes duysun diye burada bir örnek üzerinden birkaç cümleyi de kurmak isterim.

CBS en azından deprem bölgesi ülkemiz için çok önemlidir.

Sevgili Arkadaşlar,

Çağımızda, "bilgi" güçlü bir kaynak olarak algılanmaktadır. Bilgi gerçeği, özellikle bilişim dünyasındaki hızlı gelişmelerle birlikte, günümüzde çok daha önemli bir hale gelerek çağdaş yaşamın vazgeçilmez bir parçası olmuştur. Nitekim bu önemli kaynağın çok daha etkin bir şekilde yönetilmesi artık gelişen toplumların temel hedefleri arasında yer almaktadır. Çünkü güncel ve doğru bilgi, başta kurum, kuruluş ve yöneticiler olmak üzere, tüm bireylerin her türlü toplumsal karar alma sürecini olumlu yönde etkilemektedir.

Coğrafi Bilgi Sistemleri, sosyo-ekonomik, politik ve kültürel kaynakların topyekûn yönetimi gibi karmaşık karar-destek analizlerinde oynadığı rolle, tüm dünya ülkelerinde etkin bir teknolojik araç olarak kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde uydulardan alınan yüksek hassasiyete sahip konum bilgileri, yine uydulardan alınan görüntülerle artık çok daha hızlı bir şekilde birleştirilip, veri toplama süreçleri de oldukça kolaylaşmıştır. Tüm bu hızlı gelişmelerle birlikte coğrafi bilgiler artık çok daha sağlıklı ve dinamik bir biçimde yönetilip, paylaşılabilmektedir.

Her türlü karar-destek faaliyetinin en önemli aracı haline gelen CBS, sadece teknik değil, yönetişim, sosyal ve kültürel alanda da birçok gelişmeyi yönlendirebilen çağımızın güçlü bir bilgi yönetim bakışıdır. Bu bakışın birliktelik anlayışı ile modellenmesi gerekmektedir.

Sevgili Arkadaşlar,

İşte özetle tanımladığımız CBS en azından bir deprem bölgesi olan ülkemizde, özellikle afet yönetim sistemi için çok önemlidir.

Ben burada Van depreminde kaybettiğimiz canlarımız için hepimize baş sağlığı yaralılara acil şifalar diliyorum.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği olarak deprem nedeniyle ciddi kayıplar vermiş halkımızla dayanışmak için depremin 2. günü Van‘a gittik.

60 kişiden oluşan heyetimizde TMMOB Yönetim Kurulu Üyeleri, TMMOB‘ye bağlı Odalarımızın Yönetim Kurulu Başkanları, akademisyenler ve uzmanlar vardı.

TMMOB olarak, öncelikle bir doğa olayı olan depremin afete dönüşmesi nedeniyle Van halkının acılarını paylaşmak, Van halkı ile dayanışma duygularımızı paylaşmak için Van‘a gittik. Daha fazla mağduriyet yaşanmaması için üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmek; ama aynı zamanda bilimin gözüyle gerçeğe ışık tutmak, yeni acılar yaşanmaması ve yaşananlardan ders çıkarılmasını istediğimiz için Van‘daydık.

1999 depreminin ardından Türkiye‘nin deprem gerçeği enine boyuna tartışıldı, bilim insanları, meslek odaları ve duyarlı siyasetçiler söz konusu gerçeğe uygun politikaların geliştirilmesi ve ivedilikle hayata geçirilmesi noktasında kendi mecralarında sorumluları uyardı, raporlar hazırladı, öneriler sundu.  Bu çalışmalar dikkate alınıp acil önlem alınsaydı bugün bu acılar yaşanmıyor olacaktı. TMMOB ve bağlı odalarının sözleri siyasal iktidarlarca dinlenmiş olsaydı bugün, Van‘dan güzel haberler verecektik. Ama olmadı.

TMMOB ve bağlı odaları; 

•   1999 depremlerinin üzerinden 12 yıl geçmiş olmasına rağmen toplumsal yaşamda farklılık yaratılmadığını ve mevzuatta köklü, kalıcı değişiklikler gerçekleştirilmediğini,

•   Ülkemizde konutların yüzde 40‘ının kaçak ya da ruhsatsız olduğunu, bina stokunun yüzde 10‘unun yenilenmesi, yüzde 30‘unun onarılması gerektiğini, aksi halde olası depremlerin afete dönüşeceğini,

•   Afet sonrası öncelikli kullanım grubunda yer alan hastane, okul gibi kamu yapılarının, yine olası bir afette yıkılma riski taşımasının ürkütücü olduğunu,

•  Nüfusunun yüzde 98‘i deprem tehlikesi altında yaşayan bir ülkede, depreme karşı önlem almamanın cinayet olacağını,

•   Doğa olaylarının afete dönüşmemesinin yolunun doğru yer seçiminden başlayarak sağlıklı ve nitelikli bir yapı denetim sisteminden geçtiğini her platformda dile getirdik.

Öte yandan mevcut yapı denetim sisteminin eksikliklerini, daha etkin bir yapı denetim sistemi uygulanması için hazırladığımız çözüm önerilerini sorumlularla sürekli bir şekilde paylaştık.

Her yıl Marmara‘da gerçekleştirdiğimiz gibi, bu yıl 17 Ağustos depreminin yıl dönümünde "TMMOB Depreme Duyarlılık" yürüyüşümüzde siyasi iktidarı acilen göreve çağırdık.

Ama dinlenmedik.

Sevgili Arkadaşlar,

Ülkemiz Yerküre‘nin en etkin ve yıkıcı deprem kuşaklarından birinin üzerinde bulunmaktadır. Geçmişte birçok yıkıcı deprem yaşandığı gibi, gelecekte de yaşanacağı bilinen bir gerçekliktir.

Bilime ve mühendisliğe, akla ve uygarlığa aykırı olarak siyasal iktidarlarca uygulanan rant politikaları nedeniyle, ülkemiz sadece bir "deprem ülkesi" değil bir "afet ülkesi" olmuştur.

Hepimiz biliyoruz: Bugünün dünyasında akıl ve bilim depremin doğasını çözmüştür. Depremler yerkabuğunu oluşturan levhaların sınırlarındaki devingenlik ve değişim nedeniyle, bu ortamdaki deformasyonlar ve gerilme birikimlerinin kırılma sınırına ulaştığında oluşan ve saniyeler süren, Yerküre‘nin doğal süreçleridir. Bu doğal sürecin oluşumu önlenemez ve engellenemez. Ancak gerekli tedbirlerle, özellikle yapısal tedbirlerle, can ve mal kayıpları azaltılabilir. Bir doğa olayı olan depremin afete dönüşmesi engellenebilir.

Gerçekte hepsi birer doğa olayı olan deprem, heyelan, çığ ve kaya düşmesi, su baskını vb. olaylar bilinçsizce verilmiş yer seçimi kararları, mühendislik verilerinden yoksun imar planları, düşük standartlarda ve mühendislik hizmeti görmemiş yapı üretimi, kısaca ranta dayalı, düşük nitelikli, tasarımsız ve plansız kentleşme ve sosyo-ekonomik politikalar sonucu afete, yani insani ve ekonomik yıkıma dönüşmektedir.

Henüz hafızalardan silinmeyen, planlama, mimarlık-mühendislik, yapılaşma ve denetim sisteminin tüm çarpıklığının somut sonuçlarından biri olan, yüzyılın afeti olarak da belirtilen 99 depreminden hiçbir ders alınmadığı, 12 yıl sonra ne yazık ki Van depremi ile bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Ülkemizde 99 depreminden sonra bir arpa boyu yol alınmadığı bugün Van‘da ve Erciş‘te ve yöre köylerinde binaların yıkılmasıyla acı bir şekilde görülmüştür.

Bu durum:

Mühendislik, mimarlık ve şehir planlama disiplinlerinin teknik, bilimsel ve yasal ilkelerinin dışlanmasının doğal bir sonucudur.

Mühendisliğin sanayi, tarım, kent ve toplum yaşamına yönelik, bilimsel teknik temellerdeki kamusal, toplumsal hizmet niteliğini reddeden anlayışta ısrar edilmesinin bir sonucudur.

Deprem ülkesi gerçeği görmezden gelinerek "yapı denetimi" "risk-afet-sakınım planlaması"nın içi boş popülist yaklaşımlarla siyasi malzemeye dönüştürülmesinin sonucudur.

En son 648 sayılı KHK ile getirilen, onlarca yasal düzenlemeyle ülke geneline yayılan, adeta geçerli sistem haline getirilen kaçak yapılaşmayı özendiren "af"ta ısrar etmenin bir sonucudur. Üstüne üstlük, söz konusu Kararname ile Yapı Denetim Kanunu‘nda yapılan değişiklikle ülkemizdeki tüm köylerin yanı sıra, belediyelerin yaklaşık olarak % 70`ini oluşturan, nüfusu 5000 kişinin altındaki belediyelerin sınırları içinde ve mücavir alanlarındaki yapılaşmalar da yapı denetim sistemi dışına çıkarılmıştır. Kırsal alanda, köylerde plansız ruhsatsız, mühendislik hizmeti almamış yapılaşmanın kapısı ardına kadar açılmıştır.

Bu durum;

Sosyal devletten ve toplum yararı ilkesinden vazgeçilmesinin sonucudur.

Adeta toplu mezara dönüşen yurtlar gibi ya da kullanılamaz duruma gelen hastaneler gibi hayati öneme sahip kamu yapılarının planma ve denetim kapsamı dışında bırakılmasının bir sonucudur.

İzlenen günlük politikalarla doğa olaylarının tamamını afet olarak adlandıran, sonuçlarını da kadere bağlayan, aklın ve bilimin gerekliliklerini yok sayan anlayışın bir sonucudur.

Ülkemizde derelerin, vadilerin, ormanların, kıyıların, su havzalarının, deprem tehlikesi içeren, kısaca yapılaşmaya uygun olmayan alanların, rant ekonomisinin baskısı altında yapılaşmaya açılmasının bir sonucudur.

"Deprem açısından risk taşıyan" bölgelerde uygulamak yerine "kentsel dönüşüm"ü "rantsal dönüşüm" olarak gören anlayışın bir sonucudur.

Üretimden vazgeçen, ekonomiyi arazi rantına teslim eden anlayışın sonucudur.

Deprem gerçeğini İstanbul üstünde sanallaştıran, Anadolu‘yu görmeyen anlayışın bir sonucudur.

Bu iktidarın 9 yıldır, depremin tehlike ve risk büyüklüğüyle orantılı politikalar ve programlar geliştirme iradesinden yoksunluğunun bir sonucudur

Deprem hasar, zarar ve can kayıplarının azaltılmasının tek yolunun, mühendis, mimar ve şehir plancılarının ortak katkı ve çabalarıyla depreme dayanıklı yerleşim alanları ve yapılar tasarlamak ve üretmek olduğu bilinmelidir. Bunun için, deprem öncesi, sırası ve sonrasında yapılacak çalışmalarda kamu yararı ve ülke çıkarı bağlamında ulusal bir deprem politikası belirlenerek ciddi programlar oluşturulmalı ve daha da önemlisi bunlar yaşama geçirilmelidir.

Afet yönetimi sadece afet sonrası krizi yönetmenin ötesinde, afet öncesi zarar azaltmaya yönelik risk yönetimini de esas alınmalıdır.

İşte CBS en azından bu nedenle, "Deprem" için afet yönetim sistemi açısından bu ülke için çok önemlidir.

Bu sempozyumda bu konuları değerli bilim insanları ve uzmanların katkıları ile derinlemesine konuşacağız. Ben bu etkinliği TMMOB adına düzenleyen Harita ve Kadastro Mühendisleri Odamızın Sevgili Başkanına, Yönetim Kuruluna ve oda çalışanı arkadaşlarıma, Düzenleme ve Yürütme Kurullarında yer alan arkadaşlarıma, görüşlerini bizimle paylaşacak olan bilim insanlarına ve uzmanlara ve bizlere onur ve cesaret veren siz katılımcılara TMMOB Yönetim Kurulu adına teşekkür ederim. Hepinize saygılar sunuyorum.

Mehmet Soğancı
TMMOB
Yönetim Kurulu Başkanı